
ÖN YARGI
Zeliha ALKAN
Karadeniz’in şirin ilçesinde ılık bir ilkbahar sabahıydı. Genç öğretmen her gün yaptığı gibi bugün de erkenden kalkıp görev yaptığı okula gitmek için hazırlanmıştı. Birazdan ilçeye giden servise binecek, ilçeden kalkan servisle de görev yaptığı köye gidecekti. Evden çıkmadan önce çantasını tekrar kontrol etti; bugün yazılı yapacaktı çocuklara. Her zaman bütün işlerini titizlikle yapar, görevini en iyi şekilde yerine getirmeye çalışırdı. Bugün de yazılısını eksiksiz şekilde yapmak istiyordu, sırf bunun için çocukları bir hafta öncesinden tembihlemiş devamsızlık yapmamalarını söylemişti. Evden çıktıktan sonra hemen servise bindi yaklaşık yarım saat sonra ilçedeydi. Köye ulaşması ilçeye gelmesi kadar kısa sürmüyordu. Köye kalkan servis köyde görev yapan herkesi köye ulaştırmaktan sorumluydu; köy karakolu komutanı, sağlık ocağında çalışan hemşireler, ilkokul ve ortaokul öğretmenleri hepsi aynı servisle giderlerdi. Uzunca bir süre ilçede bekledikten sonra servise binerek köy yoluna düştüler. Görev yaptığı köy ilçeye epeyce uzak bir merkez köydü. Köye ulaşmak için kartpostallardan fırlamış gibi manzaraların içinden geçiyorlardı. Servisin ağır işiten sevimli yaşlı şoförü ile neşeli bir yolculuk olurdu her zaman.
Bugün de diğer günlerden farksızdı, bir yandan etrafını dolaşarak gittikleri gölün güzelliğini izlerken bir yandan da düşünüyordu Genç Öğretmen; mesleğinde ikinci yılıydı, iki yıl öncesine kadar köyü sadece okuduğu kitaplardan, televizyonlardan bilirdi. İlk görev yerinin bir köy olduğunu öğrendiğinde çok mutlu olmuştu. Aklına babasının göreve başladığında verdiği öğütler geldi. “Memleketin her köşesi bizim toprağımız kızım. Unutma vatanını en çok seven işini en iyi yapandır. İşini en güzel şekilde yap, derslerine mutlaka zamanında gir ve çık. Bu memleketin bütün evlatlarını sanki kendi evladınmış gibi sev ve düşün. Ancak onları güzel yetiştirirsen vatana borcunu ödemiş olursun.” Demişti babası. Hala kulaklarındaydı babasının sözleri, her zaman babasının öğütleri kendine kılavuz edinmiş, vatanına hizmeti en üstün görevi bilmişti.
Düşünürken yolculuk nasıl geçti anlamamıştı. 40 dakika süren yolculuğun ardından köyde herkes görevi başındaydı. Genç Öğretmen önce öğretmenler odasına geçti geçerken göz ucuyla sınıfa bakmayı da ihmal etmedi, öğretmenler odasında sınav kağıtlarını hazırlayıp doğruca sınıfa gitti. İlk baktığında anlamıştı sınıfta eksikler olduğunu, çok kalabalık değildi zaten sınıf belli oluyordu hemen öğrencilerin yokluğu. Hızlıca bir yoklama alarak gelmeyen öğrencileri not etti. Daha sonra hemen kağıtları dağıtarak yazılıya başladı. Bütün öğrenciler sınav sorularına dalmış çözerken kapı çaldı; İrfan adlı öğrenci gelmişti. Sarışın, uzun, zayıfça bir çocuktu İrfan; hep geç kalırdı derslere. Bugün de geç kalmıştı. “Uyarılarımı hiç dikkate almıyor bu çocuk” Diye düşünerek sinirlendi Öğretmen. Aslında zeki bir çocuktu, geç kalmasına hatta çoğu zaman hiç gelmemesine rağmen öğretmeninin sorduğu bütün sorulara doğru cevap verirdi.
İrfan:
-Girebilir miyim öğretmenim?
Öğretmen:
-Hayır, seni sınav yapmayacağım, cezalısın. Geçen hafta mutlaka zamanında gelin diye tembihlemiştim.
Çocuk öğretmeninin cevabından sonra sessizce geri çıktı ve okul bahçesinde ikinci dersine girmeyi bekledi. Teneffüs zili çalınca bütün kağıtları toplayan Öğretmen birazda sinirlenmiş halde öğretmenler odasına girdi. Kendi kendine söyleniyordu. O sırada içeri okulum memuru girdi, öğretmene ne olduğunu sordu. Genç Öğretmen olanları anlatınca memur düşünceli şekilde mırıldandı;
-İyi yapmamışsın hocam ya…
-Neden ki? Sürekli geç kalıyor kaç sefer uyardım, neden geç kalıyorsun diye sordum, bir daha olursa ceza veririm dedim. Yüzüme bakıp cevap bile vermedi. Ben şimdi ona ceza vermezsem diğer öğrenciler de aynı şeyleri yapacaklar.
Memur Ömer başını eğerek konuştu;
-Hocam o çocuğun yükü çok ağır, utanmıştır da sana anlatamamıştır.
Öğretmen ne olduğunu soramadan zil çaldı. İçini bir sızı kaplamıştı Öğretmen’in. Derse girdi, İrfan’ı yanına çağırdı. “Bu seferlik seni affettim, seni sınav yapacağım ama teneffüste Müdür Bey’in odasında biraz konuşalım olur mu?” Dedi. Çocuk çok sevindi heyecanla başını sallayarak onayladı.
Teneffüste İrfan ve Genç Öğretmen Müdür Bey’in odasında buluştular.
Öğretmen:
-Oğlum senden bana doğru ve samimi cevap vermeni istiyorum, tamam mı?
Çocuk cevap verdi;
-Tamam öğretmenim.
-Bugün neden geç kaldın?
-Hayvanlara yem vermem gerekiyordu. Onları halletmeye çalışınca servisi kaçırdım. Başka araçla geldim.
– Peki önceki geç kalmalarının sebebi neydi?
-Yine aynı öğretmenim. Sabah kalkınca tavuklara bakıyorum, hayvanlara yem veriyorum, hava iyi olursa bazen otlatmaya götürüyorum. Bu yüzden bazen yetişemiyorum.
-Bu işleri yapacak başka kimse yok mu?
-Ablam var öğretmenim ama o genelde tarla işlerine bakıyor, iki kardeşim daha var ama onlar daha küçükler o yüzden bu işleri yapamazlar.
-Annen, baban?
-Babam öldü öğretmenim. Annem de hapiste, ömür boyu orada kalacakmış.
Öğretmenin rengi atmış, adeta buz kesmişti. Çocuk anlattıkça gözleri doluyordu…
Öğretmen:
-Son bir soru daha soracağım. Geçen kış arama yaptığımızda cebinden kibrit çıkmıştı, sigara mı içiyorsun dediğimde cevap vermemiştin, içiyor muydun oğlum?
-Hayır öğretmenim. Fark ettiyseniz kış günleri genelde fazla geç kalmam, ablam tarla işi olmayınca benim yapmam gerekenleri yapar, ben okula gelirim. Bizim köyde servisin bizi aldığı yer biraz köyün dışında. Erken saatler olunca kurt gelebiliyor. Hem ondan korktuğumuz için hem de beklerken ısınmak için bazen ateş yakıyoruz. Kibriti onun için taşıyordum.
Çocuk konuştukça Öğretmen kendini daha kötü hissetti. Bunların sadece masallarda olduğunu düşünürdü. Çocuğun anlattığı hiçbir şey ona okulda anlatılmamıştı, kitaplarda yazmıyordu ki. Nereden bilebilirdi ki her görünenin arkasında bir görünmeyenin var olduğunu? O gün bu olayın etkisinden hiç kurtulamadı. Ön yargısı onu yanıltmış, meslek hayatı boyunca unutamayacağı bir hata yapmasına neden olmuştu. Neyse ki hatasının farkına varıp telafi edebilmişti. O günden sonra İrfan’a anne olmaya karar verdi. Onunla hem bir öğretmen hem bir anne gibi ilgilendi.
Bu olay sayesinde ön yargının nasıl hatalar yaptırabileceğini, öğrencilerine önce “Neden?” diye sorması gerektiğini öğrenmişti. Bundan sonraki tüm hayatında olanları sadece görünen yüzüyle değil görünmeyen yönlerinin de olabileceğini bilerek değerlendirdi, öğrencilerine hep böyle yapmalarını öğütledi. Geri kalan tüm meslek hayatında da bütün öğrencilerine İrfan’a gösterdiği özeni gösterdi, onları dinledi, yaralarını sarmaya çalıştı ve en önemlisi hiçbir zaman ön yargı ile yaklaşmadı onlara. Çünkü bu vatanın evlatları ön yargılar ile harcanamayacak kadar kıymetlilerdi.