Değerli hocam;
Orkun Dergisi’nin son sayısında (18 Ocak 1952, Sayı: 68) yayımladığınız “Veda” başlıklı yazınızı değişik zamanlarda defalarca okudum.
Yazınızın başında belirttiğiniz gibi “Türkçülük bayrağını yükseltenler yoruldukça, yıprandıkça, düştükçe o bayrak, bir adım geriden gelenler tarafından kavranacak ve Türkçülük ordusu, bir çığ gibi büyüyerek hep ileriye, büyük ülküye, Kızıl Elma’ya doğru yürüyecektir.”
Ülkülerin, milletlerin şuuru olduğu bilinciyle hareket ettik. “Ülküsüz millet, şuursuz insan gibidir.” Sözünüzü şiar edindik.
Bu memleketin yıllarca, hain bir maksatla şuursuz yaşamaya mahkûm edildiğini, Türk milletinin şuurlu çocukları olan Türkçülerin zindanlara atıldığını; dünyadaki bütün Türklerin, mazide olduğu gibi, bir devlet halinde birleşmelerini ve Devşirme döküntülerinin yukarı mevkilere geçmemesini istedikleri için vatan ve millet haini olduğu ilan edildiklerini hiç unutmadık hocam!
Vatan hainlerinin darbelerine maruz kalan biz Türkçüler asla gerilemedik, zayıflamadık! Tırpan yiyen otlar gibi daha gür, daha sık geliştik ve yurdun dört bucağına yayılarak bir tarlaya atılan tohumlar gibi filizlenmeye başladık.
On iki asır önce yaşamış olan büyük Türk siyasi ve kumandanı Bilge Tonyukuk, ilk Türk tarihi demek olan yazıtında bir milletin başında serserilerin bulunmasını en büyük felaket diye anlatmakta ne kadar haklıdır!
“Türkçülüğün en nihayet bir tarihi şuur meselesi” olduğunu bizlere siz öğrettiniz: En eski Türk devletlerinden başlayarak, devletlerimizde mühim mevkilere geçirilen devşirmelerin ihanetlerini bütün yönleriyle bizlere anlattınız.
“Veda” başlıklı yazınızda da belirttiğiniz gibi Kunlar ve Gök Türkler çağında saraylarımıza giren Çin prenseslerinin ihanetleri artık bugün popüler bilgi haline gelmiştir. Osmanlılar devrinde Kanuni Sultan Süleyman gibi büyük bir padişahı küçük düşüren hareketler İslav asıllı Hürrem Sultan yüzündendir. Osmanlı tarihinde büyük gözüken bir takım sadrazamların hainliği artık gün gibi aşikâr olmuştur. Gedik Ahmet Paşa, Maktul İbrahim Paşa, Sokullu gibi büyük sayılan Devşirmelerin iç yüzü ve Devşirmelerden mürekkep Yeniçeri ordusunun haince rolleri gizli kapaklı bir şey değildir.
Tavsiyenize uyarak bütün bu hususları tafsilatıyla öğrenmek için İsmail Hami Danişmend’in “İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi ” adlı büyük eserini ve bu hususları anlatan diğer ünlü tarihçilerimizin eserlerini de okudum; okumaya devam ediyorum.
“SON TÜRKÇÜ ATSIZ” kitabının yazarı Sayın Hayri Yıldırım’ında belirttiği gibi “Türkçüler olarak… Bazen kabuklarımıza çekildik, bazen yalnız kaldık, ama genellikle okuduk, muhakeme ettik. Bu sebeple, bağımsız bir düşünme yeteneğine ve mantığına sahip olarak, ülke seviyesine göre bilgili insanlar olduk.
Hak bildiğimiz yolda yalnız kalmış olsak dahi ilerlemekten vazgeçmedik!” (Togan yayınları -2013- S:612)
***
Değerli Hocam,
“Veda” başlığıyla yayınladığınız makalenizdeki bazı hususları özet halinde değerli okuyucularımla paylaşmak istiyorum.
İnanıyorum ki, aramızda olsaydınız “ yaz evladım, herkes okusun ve bilgi sahibi olsun derdiniz”.
—Milleti yapan unsurlardan birisi de din olduğuna göre Türklerin dini üzerinde de durmaya mecburuz. Hiç şüphe yok ki Türklerin dini Müslümanlıktır. Eski dinimiz olan şamanlıktan da bazı unsurlar alarak bir Türk Müslümanlığı haline gelen bu din on asırdan beri bizim milli dinimiz olmuştur… Vaktiyle Türkler arsında bir ayrılık unsuru olan Sünnilik-Şiilik meselesi de artık bahis konusu sayılamaz. Bunların hepsi Müslüman Türk’tür ve Müslümanlığı anlayıştaki içtihat farkları artık Türkler arasında ikilik doğuramaz.
–Türklerin oturduğu yerler Türk vatanıdır. Türklerin devamlı devlet ve medeniyet kurduğu, Türk hatıraları ile dolu ülkeler yurdumuzdur ve bize aittir.
—Türkçülüğün kendisine has bir dünya görüşü vardır. Realist olan Türkçülük “Yaşamak için kavga” kanununun, sonuna kadar devam edeceğine inandığından askerliğe karşı saygı duymakta ve milletimin askeri millet olma geleneğini geliştirme amacı gütmektedir…
Hakiki askeri faziletlerin diriltilmesi ve ruhlarda kökleşmesi taraftarıyız.
Askerlik kalıp işi değil, ruh işidir. Fakat kalıbın da ruha uygun olması şarttır.
Bize fenalığı dokunmayan milletlerin, fikirlerin ve fertlerin dostuyuz.
Fakat hayatın yalnız sevgiyle yürüyeceğini sanmanın büyük bir gaflet olduğuna inanıyoruz.
Dünyada her şey zıddı ile birlikte vardır.
Bundan dolayı sevgiyle birlikte kin de bulunacaktır.
Türkçülük bir bakıma göre de “Türkçülük düşmanları düşmanlığı” dır.
Milletimize, devletimize, yurdumuza, mukaddesatımıza, şerefimize fenalık etmiş olan her millete, her dine, her rejime, fikre, cemiyet, ferde düşmanız, “Kinimiz dinimizdir”.
Varlığımızı korumak, haklarımızı almak için her zaman çarpışmaya mecburuz. Çarpışmaya mecburuz demek asker olmaya mecburuz demektir. Askerlik çarpışmak bilimidir. Yaşamaya hak kazanma bilimidir. Bu bakımdan tek gerçek bilim odur. Başka her ilim ve fen onun yardımcısıdır.
—Türkçülük “disiplinli millet” taraftarıdır.
Disiplinli millet demek fertlerin devlete, devletin de fertlere zarar vermeyeceği karşılıklı hak ve vazifeler sistemini kabul etmiş millet demektir.
Disiplinli millet tipinde iptidat ve zorbalık olmadığı gibi hürriyet sarhoşluğu da yoktur.
Disiplinli milletle milletin ahlak, gelenek, şeref ve arzularına aykırı hiçbir şey yapılamaz.
Disiplinli millet hayat telakkisi, mukaddesatı, zevki, bayramı, kederi ve hatta kılığı ve takvimi belli millet demektir.
—Türkçülük, Türk ırkının tarihi ananesine dayanarak kadın hususunda hür düşüncelidir ve kadına saygı beslemektedir. Ancak kadının koket derecesine düşmesine de şiddetle aleyhtardır.
Kadına saygı beslemek onu erkekle kayıtsız şartsız eşit tutmak manasına gelmez. Tanrının ayrı yarattığı iki cinsi bir tutmak tabiat kanunlarına aykırı bir eksantrikliktir.
Kadınların her türlü öğrenimi yapmalarına ve bazı durumlar müstesna, her mesleğe girmesine taraftarız. Fakat aile yapısının korunması bakımından kadının her şeyden önce analık ve zevcelik vazifesini yapmasını isteriz.
—Türkçülük, memlekette sosyal bir adalet olmasına taraftardır ve hakiki adaletin sosyal olduğu kanısındadır.
Millet fertlerini sağlık, geçim ve istikbal bakımından tatmin etmenin milliyetçilik şartlarından olduğu aşikârdır.
—Türkçülüğe göre Moskof bizim barışmaz düşmanımızdır. Bu düşmanlığı tarih, mukadderat ve jeopolitik yaratmıştır. Siyasetle ve yalanla bu düşmanlık kaldırılamaz.. Sevgiler gibi düşmanlıklar da milletleri diri ve ayakta tutar. Türk dışişleri bakanları ara sıra Moskoflarla dostluk edebilirler. Türk milleti için böyle bir şey düşünmek milli menfaatler aleyhinde düşünmektir.
–Masonluğu da düşman sayıyoruz. Masonluk, kökü dışarıda olan gizli bir cemiyettir ve milliyetçilikle tatmin olunmayanların başvurduğu Türkçülük düşmanı bir teşekküldür. Başlangıçta Yahudilerin milli menfaatlerini gizli olarak korumak için kurulmuş, zamanla beynelmilel bir hale gelmiştir. Savaş halinde bulunan iki millete mensup Masonların, kendi devletleri aleyhine olsa bile birbirlerine yardım etmek mecburiyetinde olmaları bu zümrenin bütün milliyetçiliklere ve bu arada Türk milliyetçiliğine de düşman olduğunu göstermektedir. Onlar gizlice her yere el atıp orayı ele geçirmeğe çalışmakta ve muvaffak olmaktadır.
–Siyonizm, Yahudi ırkının huzurunu dünya milletlerinin huzursuzluğunda arayan teşkilatlı bir insanlık düşmanı fikirdir. Kendisini bir devletin milli ülküsü göstermek yolundaki gayreti emperyalist arzularını gizlemek içindir. Birinci Cihan Savaşında, her türlü kılığa girerek Filistin Cephesindeki ordumuzu arkadan vuran ve düşmana casusluk eden Siyonistlerin ortaya koyduğu korkunç hakikat, Türkçüleri bu cereyana karşı da her zaman uyanık ve tedbirli bulunmaya sevk etmektedir.
—Türkçülük ağır, fakat sağlam bir şekilde ilerliyor.
O, mesela Almanya’daki Nasyonal Sosyalizm gibi kısa bir zamanda birdenbire büyüyerek iktidara geçen cereyanlarla ölçülemez.
Tedrici şekilde büyümesi sağlam ve gürbüz olacağının teminatıdır.
—Türkçülük fikir halinden teşkilat haline girerken, teşkilatı idare edenler sıkı durmaya ve uyanık bulunmaya mecburdur. Türkçülüğün soysuzlaşmaması için teşkilata girecek olanlar üzerinde titiz davranmak, aksayanları merhametsizce atmak vazifeleridir.
Türkçülüğü gösteriş vasıtası diye kullanan, fakat er meydanında kahpeleşenleri biz 1944-1945 Davasında bizzat gördük.
Bir iman ve irade işi olan Türkçülüğün içinde imanı zayıf, karakteri çürük olanların işi yoktur.
Türkçülük kemiyet değil, keyfiyet işidir.
Az fakat öz kimselerden mürekkep bir Türkçü teşkilat sıkı bir disiplin altında çalışmak şartıyla milletimizi terakkinin doruğuna ulaştırabilir.
***
ATSIZ HOCA’NIN TÜRKÇÜLERE TAVSİYELERİ
Bir veda yazısı olan bu makaleyi bitirirken genç Türkçülere bazı tavsiyelerde bulunmak isterim:
–Bugünkü şartlar içinde Türkçülerin yapacağı hareketlerin başında hepsinin, kendi meslek alanında çalışarak yükselmesi gelir.
–Her Türkçü kendi mesleğinin en yüksek derecesine veya rütbesine erişebilmek için ciddi ve sistemli şekilde çalışmalıdır.
–Başarı gösteremeyenler bezginliğe kapılmamalı, gerekirse meslek değişmeli, kendilerinden ümit kesenler arkadaşının yükselmesine yardım etmelidir.
–Yükselmeğe çalışmakta takip olunacak yol, Masonların başvurduğu gibi birbirlerini haklı haksız destekleyerek layık olmadığı yere yükselmek gibi şerefsizce bir yol değildir.
–Ehliyet göstererek yürümenin şerefli yoludur.
—Türkçüler! Sıkı saflar halinde birleşerek ve başka her düşünceyi geride bırakarak, ateş yağmuru altında döküle döküle, fakat bir an durmadan Moskofa karşı Köprüköy taarruzunu yapan Türk alayı gibi ülküye doğru ilerleyiniz. Bu ilerleme sırasında düşenlere bakmak için bile bir an kaybetmeyiniz.
Nur içinde yat hocam!
Mekânın Cennet olur inşallah!
Tanrı Türkü Korusun!
Bülent Vedat Aydemir