Bir hedefe yürürken, o hedefin yalnızca sizin aklınıza gelmiş bir fikir olduğunu düşünmek, sahiden insanı tebessüm ettiriyor. Yani koca koca rakipleriniz elleri cebinde bekleyecek, “Aa bak, bizim çocuk hedefe gidiyor, yolu açık olsun!” diyecek, öyle mi? Bu düşünceyi biraz daha ileri götürürsek, rakibinize bir de plaket hazırlamayı teklif edebiliriz: “Hedefe giderken yolumuzu tıkamadığınız için teşekkür ederiz!”
Ama gerçek dünyada işler böyle yürümez. Hayatta her hedefin birden fazla talibi, her yolun birden fazla yolcusu vardır. Yani siz hedefe ilerlerken rakipleriniz de aynı hızla, hatta bazen sizden daha azimli bir şekilde çalışıyor. İşte tam burada aklı devreye sokmak gerekiyor: Sadece hedefe odaklanmak yetmez; rakiplerinizi o hedeften uzaklaştırmak, hatta mümkünse yoldan çıkarmak gerekir.
Peki, nasıl mı yapacağız? Haydi, birkaç örnek üzerinden ilerleyelim:
- Tarladaki Kuşları Yemle Oyalamak
Diyelim ki, tarlayı ekmişsiniz. Bir de bakıyorsunuz, kuşlar her yeri talan ediyor. Ne yaparsınız? Bağırıp çağırmak mı, yoksa bir avuç buğdayı farklı bir köşeye serpip kuşların ilgisini dağıtmak mı? İşte dış politikada da mesele tam olarak budur. Rakibiniz, sizin hedeften vazgeçmenizi beklemez; ama ona sahte hedefler göstermek, onun enerjisini boşa harcamasını sağlar.
Mesela, Türkiye’nin enerjisini Doğu Akdeniz’de artırdığı bir dönemde, büyük güçler bölgede olmayan tehditler icat ederek bizim dikkatimizi dağıtmak istediler. Ama tersine, biz onların enerjisini tüketmek için kendi sahte gündemlerimizi ortaya koyduk. Sonuç? Sahadaki kuşlar ne yapacağını şaşırdı!
- Rakibi Kendi Ayağına Dolaştırmak
Bir satranç oyuncusunu düşünün. Eğer rakibinizi zayıf hamlelere mecbur ederseniz, oyunun yarısını kazanmış sayılırsınız. Dış politikada da aynı kural geçerlidir. Rakiplerinize kendi problemlerini hatırlatın, hatta mümkünse o problemleri biraz büyütün!
Mesela, rakibinizin ekonomik kırılganlıkları mı var? O zaman onların dikkatini içerideki bu sorunlara yönlendirecek diplomatik hamleler yapın. Bakın, bu yöntem ABD’nin eski bir taktiğidir. Ama biz Türkler, “kendi ayağına dolandırma” işini çok daha zarif bir şekilde yapabiliriz. Nasıl mı? Örneğin, rakibinizin ihtiraslarını körükleyerek onu gereksiz bir yarışa sokabilirsiniz. Malum, aşırı hırs insana hata yaptırır.
- Tatlı Su Kurnazı: Güçlü Görünüp Sahada Kaybolmak
Bir başka stratejik hamle ise, rakibin enerjisini boşa harcayacak hamleler yapmaktır. Diyelim ki bir mahallede büyük bir düğün yapılacak. Düğün sahibine sahte haberler uçurun: “Komşu mahallenin meydanında sizinkinden daha büyük bir düğün hazırlığı var!” Bu haber düğün sahibini öyle bir telaşa sokar ki, kendi düğününü bırakır, diğerinin derdine düşer.
Bu tür bir taktiği dış politikada çokça görürüz. Rakip ülkelerin “görünür tehditler” yaratıp diğer ülkeleri yanlış noktalara odaklaması oldukça yaygındır. Ama mesele sadece kurnazlık değil, akıllıca plan yapmaktır.
- İttifak Bozma Sanatı
Rakibinizi yalnız bırakmak, onu etkisizleştirmenin en garantili yollarından biridir. Tıpkı eski mahalle maçlarında yapılan hileler gibi: Rakibinizin en iyi oyuncusunu “Hadi bize gel!” diye kandırırsınız. Ya da rakip oyuncuları birbirine düşürerek oyunlarını bozar, kendi takımınızı güçlendirirsiniz.
Mesela, bir rakip ülkenin çok güçlü bir ittifakı mı var? O zaman bu ittifaktaki çatlakları büyütmek için çalışın. Hatırlayın, Osmanlı Devleti’nin en büyük zaferlerinden biri olan Preveze Deniz Zaferi, Haçlı ittifakını bölmek sayesinde kazanılmıştır.
Sonuç: Tilki ve Türk Aklı
Bütün bu örneklerden çıkarılacak en büyük ders şu: Hedefe yürürken rakiplerinizi yok saymak, sizi önce rehavete, sonra da yenilgiye götürür. Rakiplerinizi tanıyın, onları yönlendirin ve mümkünse onların enerjisini kendi hedefleriniz için kullanın.
Unutmayın, tarih Türk milletinin sadece gücüyle değil, aklıyla zafer kazandığını gösterir. O yüzden hedefe giderken hem yolunuzu, hem rakibinizi düşünün. Aksi halde, başkalarının yemlediği kuşlar arasında kalırsınız!
Gürkan KARAÇAM