GÜRKAN KARAÇAM
Suriye iç savaşının ardından, Türkiye’nin bölge politikası açısından yeni bir döneme girdiği ortada. Özellikle Şam rejiminin düşüşü senaryosunda, Türkiye için hem fırsatlar hem de tuzaklar bulunuyor. Türkiye’nin Suriye politikası, bölgesel istikrar ve kendi ulusal güvenlik çıkarları açısından kritik bir dönemeçte.
Fırsatlar ve Riskler
Şam rejiminin devrilmesi, Suriye’nin yeniden yapılandırılması sürecini başlatacaktır. Bu süreçte Türkiye’nin etkin bir rol üstlenmesi, hem bölgesel liderlik iddiasını güçlendirebilir hem de mülteci krizine çözüm bulma fırsatı yaratabilir. Ancak bu dönemde oluşabilecek güç boşluğu, yeni riskleri beraberinde getirecektir:
- Güç Boşluğu ve Yeni Aktörler
Rejimin çöküşü, Suriye’nin farklı bölgelerinde otorite boşluğu yaratabilir. Bu durum, PKK/YPG gibi terör örgütlerinin daha fazla alan kazanmasına neden olabilir. Ayrıca İran, Rusya ve Batı’nın bu boşluğu doldurmak için farklı stratejiler geliştirmesi, Türkiye’yi zorlu bir denge politikasına mecbur bırakabilir.
- Federasyon Riski
Suriye’nin parçalı yapısı, federal bir modele geçiş tartışmalarını alevlendirebilir. Türkiye’nin sürekli “toprak bütünlüğü korunmalı” vurgusu, bazı çevreler tarafından “federasyon modeline açık kapı” olarak yorumlanabilir. Bu durum, özellikle YPG’nin özerklik hedeflerine meşruiyet kazandırabilir.
Türkiye’nin Öncelikleri
Türkiye’nin Suriye politikasında net, kararlı ve stratejik bir duruş sergilemesi gerekiyor. Bu bağlamda şu adımlar öne çıkıyor:
- Üniter ve Merkezi Bir Suriye Talebi
“Suriye’nin toprak bütünlüğü” söylemi, Türkiye’nin bugüne kadar haklı olarak dile getirdiği bir öncelik olmuştur. Ancak bu ifade, federasyon ya da bölgesel özerklik taleplerine dolaylı bir onay gibi algılanabilir. Bu nedenle, Türkiye’nin “üniter ve merkezi bir Suriye” vurgusunu daha fazla ön plana çıkarması gerekiyor. Bu, Suriye’nin parçalanmasını isteyen aktörlere karşı güçlü bir diplomatik mesaj olacaktır.
- Mültecilerin Geri Dönüşü
Şam rejiminin düşüşünden sonra, mültecilerin güvenli ve gönüllü geri dönüşleri için Türkiye öncülüğünde uluslararası bir mekanizma kurulmalıdır. Bu, Türkiye’nin ekonomik ve sosyal yükünü azaltırken, Suriye’nin demografik yapısının korunmasını da sağlayacaktır.
- PKK/YPG’ye Karşı Kararlılık
Türkiye, Şam rejiminin çöküşü sonrasında PKK/YPG’nin Suriye’deki varlığını sonlandırmak için daha aktif adımlar atmalıdır. Bu bağlamda hem askeri operasyonlar hem de bölgesel ittifaklar büyük önem taşıyor. Özellikle Arap dünyasıyla iş birliği, bu konuda Türkiye’nin elini güçlendirebilir.
- Yerel Yönetimlerin Güçlendirilmesi
Merkezi yapının yeniden inşasında yerel yönetimlerin yetkilerinin artırılması, Suriye halkının farklı kesimlerini memnun edebilir. Türkiye, bu süreçte hem Suriyelilerin taleplerine hem de ulusal çıkarlarına uygun bir model önerisi geliştirebilir.
- Bölgesel İttifakların Güçlendirilmesi
Türkiye’nin Suriye politikası, bölgesel aktörlerle uyumlu bir şekilde yürütülmelidir. Özellikle İran ve Rusya’nın farklı çıkarlarıyla uyumlu bir denge politikası izlenirken, Batı dünyasıyla da diyaloğun devam ettirilmesi önemlidir.
Sonuç: Fırsatlar mı Tuzaklar mı?
Suriye’nin geleceği, sadece bu ülkenin değil, Türkiye ve bölgenin de kaderini belirleyecek. Şam rejiminin çöküşü, Türkiye için hem fırsatlar hem de büyük riskler barındırıyor. Ancak bu süreçte net bir vizyonla hareket eden Türkiye, bölgesel liderlik iddiasını güçlendirebilir.
“Üniter ve merkezi bir Suriye” talebinin güçlü bir şekilde dile getirilmesi, Türkiye’nin ulusal güvenlik çıkarlarıyla uyumlu politikalar izlemesi ve diplomatik dengeleri iyi yönetmesi, bu fırsatların avantaja dönüştürülmesinde anahtar rol oynayacaktır. Suriye’nin geleceği, doğru stratejilerle Türkiye için bir kazanım hikâyesine dönüşebilir.