DOLAR
EURO
STERLIN
FRANG
ALTIN
BITCOIN

KIZILELMA Türk’ün Dünyaya Yön Verme Ülküsü

Yayınlanma Tarihi :
KIZILELMA Türk’ün Dünyaya Yön Verme Ülküsü

Halim Kaya

Erhan Afyoncu’nun yazmış olduğu “Kızılelma-Türk’ün Dünyaya Yön Verme Ülküsü” adlı bu kitap Yeditepe Yayınevi tarafından Ekim 20224 tarihinde “Türk ordusu, savaş felsefesi, cihan hakimiyeti ve Türk düşüncesi” (S.12) konularındadaha önceden yazmış olduğu yazıların bir araya toplanması ve gözden geçirilerek düzenlenmesi ile meydana getirilmiştir.

Daha önce Tufan Gündüz hocanın yine aynı yayınevi tarafından basılmış “Kızılelma”adlı kitabını okumuştum. Dünya görüşü olarak birbirine yakın olan bu her iki tarihçimizin yazdıkları benim gibi “Kızılelma Ülküsü”nü çocukluğundan beri kendine düstur edinmiş birisi için önem arza derken Tufan Gündüz Hoca’dan sonra acaba Erhan Afyoncu Hoca –ne yazdı acaba– diye bir merak uyandırmadı diyemem.

Erhan Afyoncu Hoca daha kitabın başında “Kızılelma” (S.13) başlığı altında yazmış olduğu yazıda Kızılelma’yı “erişilmesi istenen ülkü, elde edilmesi amaçlanan muhayyel yer” (S.13) olarak tarif etmiş ve Kızılelma’nın milletin ortak ülküsü olduğunu, “Cihan Hakimiyeti”nin de en son hedef olduğu ima edilmiştir.

Erhan Afyoncu Hoca Kızılelma idealinin 20.yüzyılda Osmanlı İmparatorluğunu bir arada ve ayakta tutmak arzusu ile Türk Dünyası ile irtibat kurulmasını amaçlayan bir Kızılelma’ya dönüştüğünü söyleyen ve bu ideali dillendirenlerin “Ziya Gökalp’in ‘Demez taş kaya, yürürüz yaya, Türk’üz gideriz Kızılelma’ya’ dediği ‘Kızılelma’ manzumesi ile “Ömer Seyfettin’in ‘Kızılelma Neresi’ adlı hikayesi” (S.18) ile Ziya Gökalp ve Ömer Seyfettin olduğunu, ve halkın nazarında Kızılelma idealinin diri kalmasını sağladıklarını ifade etmektedir. 20.yüzyılın başlarında böyle bir ideale hayat veren Ziya Gökalp ve Ömer Seyfettin Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunu muştulamışlardı. Bugün 21. Yüzyılın başlarında “Kızılelma” adlı ayrı ayrı birer eser ortaya koyarak İHA ve SİHA’lar yaparak yeni bir savaş konsepti geliştiren ve insansız savaş uçağı “Kızılelma” ve 5. Nesil savaş uçağı “KAAN”ı üreterek Kızılelma idealini tutuşturan milletimizin cihan hakimiyeti idealini ateşleyen Tufan Gündüz ve Erhan Afyoncu Hocalardır.

Türkler, İslamiyet’le8.yüzyılda tanıştılar. Ancak Türkler’in çoğunun Müslüman olması birkaç asırda oldu.”  (S.27) diyerek Türklerin Müslüman olmaya başlamasını 8.yüzyıla kadar geri çekmiş ve Müslümanlaşma süresini “birkaç asır” olarak uzun bir zamana yaydıktan sonra Tufan Gündüz’ün de “Türkler’in Müslüman olmasının bir birkaç asra dayandığını ve birçok Türk boyunun Araplar’ı hiç görmeden diğer Türk boylarının tesiriyle Müslüman olduğunu, kılıç zoruyla Müslüman olma iddiasının bir kurgudan ibaret olduğunu” (S.27) savunduğunu aktararak birçok Türk boylarının  yine başka Türk boyları tarafından Müslümanlaştırıldığını öne çıkarmaktadır. Yani her iki önemli tarihçimizde Türklerin kılıç zoruyla Müslümanlaştırıldığı tezine katılmamaktadır. Ancak Türk ve Müslüman Arap orduları arasındaki savaşların hiç de katkısı olmadı demek mümkün değildir. Sadece Türklerin kılıç zoruyla Müslümanlaştırıldığı şeklinde bir genellemeye yapılamayacağı üzerinde durmaktadırlar.

Erhan Afyoncu Hoca Makul İbrahim Paşa’dan 1533 yılında Avusturya elçilerine sarf ettiği “Kayserin kendi ülkesinde bile gücü ve itibarı yok. Bir konsil toplamayı bile başardı mı? Ben, Hristiyan hükümdarları toplantı yapmaya pekâlâ zorlarım. İstersem, onu hemen şimdi yaparım. Hristiyanlar, gut hastalığı, baş ağrısı ve başka nedenler bulup gelmemek için mazeret de gösteremezler. Bir tarafa Luther’i ve diğer tarafa papayı oturtarak, her ikisinin de bu konsili yapmasını sağlarım.” (S.31) diyerek Osmanlının gücünü göstermiş fakat “hem Osmanlı yönetiminin Luther ve taraftarlarını nasıl yakından takip ettiğini”(S.31) yorumunu yaparak da aslında Osmanlının batıdakiaskeri ve adli toplumsal düzen açısından değişimi takip ettiğini ancak Osmanlı Batıdaki bilimsel devrimi ıskaladı diyenleri haklı çıkarırcasına Luther ve sonrasındaki gelişmelerin Rönesans, aydınlanma, bilim devrimi, Kapitalizm, Ticari ve Endüstri kapitalizmleri, Sanayi Devrimi gibi Osmanlının çöküşünü hazırlayan değişim yönünü takip etmediğinin bir beyanı gibi olmuştur.

Bozkurt 2200 yıldır Türk’ün sembolüdür. “Bozkurt” sembolünden yazılım kaynaklarda ilk defa M.Ö. 170’lerde Türk boylarından Wu-sunlar’dan bahseden bir kayıtta bahsedilir. Göktürkler döneminde ise altından yapılmış “Kurt Başlı Tuğlar” hükümranlık hakimiyet alameti olarak kullanılmıştır (S.33).

Daha kır beş sayfalık bir yazıda Erhan Afyoncu’nun Erol Güngör (S.11), Orhan Şaik Gökyay, Osman Turan, Pal Fodor, Tufan Gündüz (S.14), Ziya Gökalp, Ömer Seyfettin (S.18), Tahsin Ünal (S.33), Ahmet Taşağıl, Doğu Perincek, Aslı Kahraman Çınar, Volkan Özkan, Mehmet Tütüncü (S.34) Paul Wittek (S.41), Halil İnalcık, Feridun Emecen, Cemal Kafadar(S.42) gibi adları anarak başka tarihçi isimlerin yazdıklarından bahsettiği gibi isimlerini sayamayacağımız kadar Hz. Muhammed, Bilge Kağan, Atatürk gibi tarih yapan ve yazan kişilerden de bahsetmesi bilimin kolektif bir çaba olduğunun farkında olduğunu, bilgiyi ve bilimi tekelinde görmediğini, dayanışmacı bir anlayışa sahip olduğu gibi bilim erbabını anmaktan yüceltmekten rahatsızlık duymadığı gibi zevk aldığının emaresidir.

Akkoyunlu Devletinin hükümdarı Uzun Hasan kayınpederinin ülkesini kurtarmak için anası Sara Hatun’u elçi gönderdi. Sara hatun, Trabzon’un fethi için sefere çıkan Fatih Sultan Mehmet’i Bulgar Dağı’nı aşarken buldu. Fatih Sultan Mehmet dağı aşarken birçok yerde zaman zaman atından inip yürümüştü. Bunu göre Sara Hatun kendisine ana diye hitap eden Fatih Sultan Mehmet’e “Hey oğul! Bir Trabzon için bunca zahmetler çekmek nedir?” diye sorunca Fatih Sultan Mehmet “Ana bu zahmetler Trabzon için değildir. Bu zahmetler İslam dini yolunadır ki ahirette Allah’ın karşısına çıkınca utanmayalım diyedir. Zira bizim elimizde İslam kılıcı vardır. Eğer biz zahmete katlanmazsak bize gazi demek yalan olur.” (S.48) diye cevap verir. Yani Fatihin ve tarih boyunca gelmiş geçmiş Türk Fatihlerin maksadı kuru bir cihangirlik değildir. Allah rızasını kazanmak için Allah yolunda gazadır.

Erhan Afyoncu “Kızılelma”yı tarif ve izah ettikten sonra Türklerdeki Cihan Hakimiyetinden, Hükümdarların hakimiyetinin ilahi kaynaklı oluşunda, Kurt’un hakimiyet alameti oluşundan, Türklerde vatan sevgisinden, Gazi ve Gazilik anlayışına, Alpler ve Alperen’lerden, Şehit ve Şehitlik anlayışından bahsederek Kızılelma düşüncesini besleyen ve yaşatan ruhu ortaya koymaktadır.

Macaristan gazalarını anlattığı Teravih-i Cedid-i Vilayet-i Üngürüs adlı kitabında Şehitler ve şehitlik hakkında bilgiler veren 17.yüzyıl yazarlarından ve Budin’de de naiplik yapmış olan Cafer Iyanî (Ö. 1611) 24 Kasım 1542’de Kanuni Sultan Süleyman tarafından fethedilen Peşte kalesini uzun yıllar sonra 1586 yılında kendi Budin naipliği sırasında tamir ettirirken kale içinde bir köşede temelin içinde şehitlerin kabirleri ortaya çıkmış, ve şehitlerin o anki hallerinin “Nurlu vücutları keşfedildiğinde o cennetliklerin tertemiz bedenleri ve mübarek başlarından sanki o anda şehit olmuşlar gibi kanlar akıyordu. Kiminin başındaki kılıç yarası kan ve toprak ile karışmış, mübarek bedenleri taptaze ve yüzleri nurluydu.” (S.56) şeklinde olduğunu yazmaktadır. Aynı Cafer Iyanî, Ömer Seyfettin’in “Başını Vermeyen Şehid” adlı kitabında şehid hikayesinin anlatılan olayın aslını anlatır. “1584 kışında gaziler ile Kapoşvar sınırında Çakan adlı kalenin yanına vardığımızda kafirler kaleden dışarı çıkmış ve savaşmaya başlamıştık. Bu esnada Divane Hüseyin isminde yiğitliği ile nam salmış bir delikanlı bir kafir tarafından şehit edildi. O kafir, şehidin başını alıp götürürken bedeni kalkıp o cehennemlik dinsizi ensesinden bir tabanca ile vurup zorla attan düşürdü. Ardından mübarek başını kafirin elinden aldı ve geri şehit olduğu noktaya gelip yere düştü. Bu değersiz kul [Cafer Iyanî], o şehidin mübarek cesedini aldım. Kurutuna adlı harabe kalenin yanına defnedildi.” (S.56) Türkler ölürsem şehit kalırsam gazi olurum şuuruyla İlay-ı Kelimetullah için savaşmışlardır.

Osmanlının geri kalış ve yıkılış nedenlerini tartışanlar Osmanlının bilimde meydana gelen devrime ayak uydurmadığını ve teknoloji üretemediğini söylerler. Ayrıca Rönesans, Aydınlanma, ticari kapitalizm, Endüstriyel kapitalizm, Bilimsel devrim ve Sanayi devrimini algılayamadığından dolayı geri kaldığını ve Batı’nın yakaladığı teknolojik üstünlük ve üretimdeki fabrikasyon sayesinde askeri ve ekonomik üstünlüğü ele geçirdiğini ifade ederler. Erhan Afyoncu ise İslam dünyasının ve Türk Dünyasının durumunu “Avrupa’da Hristiyanlık’tan sonra düşüncenin dini alana yönelmesiyle Antik Yunan bilim ve kültürü dışlanmaya başlandı. Bizans İmparatoru Jüstinyen 529’da Atina felsefe okulunu kapatınca buradaki alimler İran’a sığındılar Batı, Orta Çağ adı verilen dönemde düşünce alanında karanlık bir devre girdi. Aynı yıllarda Ortadoğu, İran ve Maveraünnehir’deki Araplar, Farslar ve Türkler ise gelişmiş bir medeniyet dönemindeydiler.” (S.68) diyerek ortaya koyar. Ancak yine Erhan Afyoncu’nun “Batı’da İslam bilim ve düşüncesine karşı ilgi 10.yüzyılın sonunda başladı. İslam bilim ve felsefe mirasının büyük bir kısmı Arapça’dan Latince ve İbranice ile Kastilce ve Katalanca gibi yerel dillere çevrildi. İspanya, Fransa, İngiltere, Sicilya ve Portekiz’de tercüme faaliyetleri oldu. Avrupa kralları Müslüman halifelerini örnek aldı.” (S.69)ifadelerinde izah ettiği gibi yaklaşık 500 yıl sonra Batı, terk ettiği bilimi Müslümanların ortaya koyduğu İslam orjinli orijinal eserlerden ve onların tercüme eserlerinden tekrar tercüme ederek kendi dillerine aktarmış ve bu tercüme işlerinden 500-600 yıl sonra da 1500-1600’lü yıllardan başlayarak 19.yüzyıldaki Bilim ve Endüstri devrimini yani sanayi devrimini gerçekleştirmiştir.

Erhan Afyoncu’nun yukarıda kendisinin tarih yazarken yararlandığı tarihçilerin isimlerini vererek ilmin müşterek bir çabanın ürünü olduğunu gösterdiğini zikretmiştik. Ancak Erhan Afyoncu sadece yazılarından yararlandığı tarihçilere atıf yaparak isminden bahsetmemektedir. O, yazdıklarından hiç istifade etmese de tarih konusunda eser vermiş araştırmalar yapmış tarihçilerden debahsetmekten kaçınmamıştır. Buna en güzel örneği de “Alparslan’ın Malazgirt’teki Duası” (S.75) başlıklı yazısında “Malazgirt savaşı hakkında Ali Sevim, Faruk Sümer, Abdülkerim Özaydın, Erdoğan Merçil ve Adnan Çevik’in araştırmaları vardır.” (S.75) diyerek daha yazılarından alıntı yapmadığı Ali Sevim, Faruk Sümer, Abdülkerim Özaydın, Erdoğan Merçil ve Adnan Çevik’ten bir takdir ve tanıtım adına bahsettiği gibi okuyucuyu bilgilendirmek ve yönlendirmek babından da bu isimlerden bahsetmektedir.

1071’de Anadolu’yu yurt tutmaya başlayan Türkmenleri Anadolu’dan atmak için büyük bir ordu toplayıp bugün Muş ili Malazgirt ilçesindeki ovada cuma günü Sultan Alparslan’ın komutasındaki Türk Ordusuyla karşı karşıya geldiklerinde askeri güç alanında olmasa bile Abbasi Halifesinin emri ile bütün İslam dünyasının camilerinde muzaffer olmaları için dua edildi (S.76). Alparslan da kefen niyetine beyaz elbisesini giyerek Cuma nazında kendine özgü duasını yaparak ordusunun karşısına geçip “Ey askerlerim ve komutanlarım’ Daha ne zamana kadar biz azınlıkta, düşman çoğunlukta olmak üzere, böyle bekleyeceğiz? Ben bizzat Müslümanların minberlerde bizim için dua etmekte oldukları bu saatte düşmanın üzerine atılmak istiyorum. …” (S.77)şeklinde bir konuşma yapıp atının kuyruğunu bizzat bağlayarak savaşı başlatmıştır. Erhan Afyoncu “Faruk Sümer, 1085’ten itibaren Avrupalıların Anadolu’ya Türkiye demeye başladıklarını belirtir.”  (S.78) bilgisini de aktarmakta ve daha erken dönemlerde bile Anadolu’nun Avrupalılar tarafından Türkiye diye isimlendirildiğine işaret etmektedir. Sınırları belirsiz olsa da Batılılar Anadolu’ya Türkiye derken ve Türk niteliği ülkenin bütününe damasının vurmuşken Müslüman yazarlar burası için hiçbir siyasi anlamı olmayan Rum/Roma diye bahsetmeye devam etmişlerdir (S.79).

Tarihin gördüğü en büyük katliam ve yağmalardan biri, Avrupalıların 1095 ile 1270 yılları arasında, Müslümanlara karşı düzenledikleri Haçlı Seferleridir. Selçuklu, Eyyubi ve Memluk Türkleri 200 yıl mücadele ederek Ortadoğu’daki Haçlı Hakimiyetine son verdiler.” (S.81)

Erhan Afyoncu Osmanlıların Oğuzların Kayı boyundan olmaları hususunda “İlk Osmanlı kaynakları Osmanlıların Oğuz boyu olduğunu açıkça yazar. Osmanlıların, Oğuzların sağ kolu olan Günhan kolunun Kayı boyundan oldukları kabul edilir.” (S.87) derken Osmanlı Hanedan ailesinin Kayı Boyundan olduğunun tartışmalı olduğunu Paul Wittek, Zeki Velidi Togan, Faruk Sümer M. Fuat Köprülü gibi yazarlardan yaptığı aktarımlarla ortaya koyarken Halil İnalcık’tan iktibas ettiği “Bugün için kesin olarak bildiğimiz, Osmanlı ailesinin garba göçen Türkmenlerden büyük bir kayı kabilesinden bir cemaate mensup olduğudur. 1466-1467 tarihl,i Sultan Öyüğü Piyadegân defterinde Kayı nahiyesi Hıntı, Sorkun Çukur Viran, Çörüş, Körleyik, Nazlı ve Göçet köylerini içine almakta ve bölgeye Kayı-eli denmektedir.” (S.88) ifadeler ile Osmanlıların ve Osmanoğulları’nın soyunun Oğuzların Kayı boyuna ait olduğunu netleştirmeye çalışmıştır. Erhan Afyoncu, Yazıcızade’nin Osmanlı ailesinin Oğuzların Kayı boyundan olduğu bilgisi içinsonradan üretilmiş kurgu bir ifade diye işaret etmesini de aslında mevcut Osmanlı-Oğuz-Kayı bağlantısını yeniden gündeme getiren esaslı bir vurgulama olduğun belirtir (S.88).

Osmanlı hanedan soyunun hangi boya mensup olduğu konusu tartışılırken “Osmanlı hanedanının mensup olduğu cemaat Kayılar’dan Karakeçililer olarak kabul edilir.” (S.89) diyerek tartışmayı daha ileri taşımış ve tartışılacaksa bu da tartışılsın dercesine hanedanın aşiretini de işaret etmiştir. Erhan Afyoncu Osmanlı hanedanının aşireti hakkındaki bilginin Feridun Emecen’in dikkat çektiği 1673 tarihli bir kayıtta, “Karakeçililer’in Söğütlü perakendesinden olduğu” (S.89) bilgisine dayandığını belirtilmektedir. Üçler Bulduk tarafından yapılan araştırmada ise İç-Batı Anadolu bölgesinde Karakeçili aşiretine mensup kişilerin yaşadığı yüzü aşkın köyün bulunduğu ortaya konulmuştur.Ayrıca “Bulduk Ankara, Urfa ve Hüdavrendigar vilayetleri dahilinde bulunan Karakeçilileri de ortaya koyarak nüfus büyüklüğüne işaret etmektedir.” (S.89) der. Hüdevendigar vilayeti bugünün Bursa, Çanakkale, Afyon, Kütahya, Balıkesir, Sakarya, Bilecik oluşmaktadır.Bugün Kırıkkale’den Konya yoluna bağlanan Rafineri yolunda Karakeçili bir köy bulunmaktadır. Ayrıca Balıkesir’den Karakeçili aşiretine mensup yünden elde edilmiş iplikleri doğal kök boya ile boyayıp hala “Yağcı-Bedir halıları” dokuyan aile dostlarımız olmuştur. Urfa’daki Karakeçili aşireti mensuplarının Türklüklerini unutarak Kürtleştikleri bilgisiyle zaten hep gündemdedir.

Tufan Gündüz Hoca yazdığı “Kızılelma” adlı kitapta daha çok teorik bilgi vererek Kızılelma düşüncesinin ortaya çıkışı hakkında teorik bilgi verirken Erhan Afyoncu Hoca yazmış olduğu “Kızılelma” adlı bu kitapta daha çok Türk tarihinden kesitler aktararak başarılar ile Kızılelma düşüncesinin fiili gerçekleşme şeklilerini aktarırken geleceğe yönelik övünülecek bir tarih şuuru bırakmakla gelecek nesillere Kızılelma sevgisi aşılamaya çalışmaktadır.

Erhan Afyoncu “1453’te Toplarla, şimdi SİHA’larla Savaş Konseptini Değiştirdik” (S.101) başlıklı yazısıyla geçmişin başarılarından olan ve fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethetmesinde etkili olan “Şahi Topu”nu geliştirip Bizans’ın aşılmaz denilen surlarını aşaması ile günümüzde yapılan SİHA’lar ile Azerbaycan Karabağ ve Ukrayna-Rusya savaşlarındaki savaşın kaderine etki etmesi arasında bağ kurarak Türk milletine yeni bir Kızılelma muştuluyor. “Türk SİHA’ları savaş anlayışını değiştirip, yeni bir savaş konsepti geliştirdi. Geçtiğimiz günlerde ise Akıncı TİHA ordumuzun silah envanterine girdi. 568 yıl önce de fatih Sultan Mehmet’in İstanbul kuşatmasında ve sonrasında topları etkin bir silah olarak kullanmasıyla yeni bir savaş konsepti geliştirilip, harp tarihinin gidişatını değiştirmişti.” (S.101)

İstanbul’un fethinin bugüne kadar pek görülmeyen en büyük sonucunu Erhan Afyoncu “Fatih, fetihten aldığı kuvvetle Osmanlı’yı dünyanın en büyük devletlerinden biri haline getirdi. 16.yüzyılda Osmanlı’nın bir dünya gücü haline gelmesi, Afrika’da ve Güney Asya’da Endülüs felaketine uğramak üzere olan Müslümanlığı yok olmaktan kurtardı.” (S.115) ifadeleriyle Osmanlının Afrika’da ve Güney Asya’da yaşayan Müslümanların Endülüs’teki Müslümanlar gibi katledilmekten ve İslam’ın da silinmesine engel olduğunu açık yüreklilikler ifade etmektedir.

29 Mayıs 1453 tarihinde İstanbul’u fetheden “Fatih, Cuma namazı için mabedin bir cami olarak hazırlanmasını emretti. Aslında Fatih sultan Mehmet, bugünkü İstanbul sınırları içinde bir camide [hücum emrini vermeden önce] ilk defa Cuma namazını Üsküdar’da kılmıştı. 1452 yılında Anadolu Hisarı’nın içinde bir cami yaptırdı ve buradaki camide Cuma namazını da eda etmişti.” (S.119) Üsküdar ile Anadolu Hisarı arasında mesafe olması dolayısıyla sanki iki farklı yerde Cuma namazı kılmış bilgisi verilmiş gibi oluyor. En sağlıklı bilgi Cuma nazından önce fetih gerçekleşmediği için ilk namazının İstanbul surlarına hücum mesafesinde olacak bir noktada kılındığı düşüncesinden hareketle Üsküdar için daha mantıklı geldiğini söyleyebiliriz. Çünkü Anadolu hisarı daha uzak bir noktadadır. Tabi bu arada İstanbul’un fethedilmeden önceki kale surlarının nerelerden geçtiğinin ve Üsküdar sur içinde mi bilinmesi gerekir ki sağlıklı bir sonuç çıksın. Bizim bildiğimiz Fatih ve Eminönü ilçelerinden oluşan alana suriçi denmektedir. Ve Üsküdar surların dışında olduğundan Namazın da burada kılınmış olma ihtimali daha yüksektir. Ayasofya bir hafta sonraki cumaya cami olarak hazırlanmış, bir mihrap yapılarak cami içindeki freskler özellikle mihrap tarafındakiler namaza mâni olmayacak şekilde mermerlerle kapatılmıştır.

İstanbul’un fetih kutlamaları 1911’den itibaren düzenli olarak yapılıyor. Türkler fethi kutlarken Yunanlılar kiliselerde ayin düzenlediler. Adalar’daki Rumlar ise bayraklarını yarıya indirmişlerdi.”  (S.121) Aslında bir şehrin fethinin kutlanması o şehirde yaşayanlara ve dolayısıyla bütün millete bir milli şuur vermek, istiklal ruhu aşılamak için devlet ve millet olarak önemsenmesi gerekir. Ancak Türk milleti bu durumun farkına güçlü zamanlarında varmamış, daha çok zayıf düştüğü zamanlarda başarı dolu milli günleri kutlamak aklına gelmiştir. İstanbul’un fetih kutlamaları her ne kadar 1900’lü yıllara kadar geri gitse de ilk 1911 yılında İhtifalci Mehmet Ziya Bey’in girişimleriyle kutlanmaya başlamıştır (S.121). Sultan II. Abdülhamit Han 1914 kutlamaları sırasında 1900 yılındaki kutlamalara müsaade etmeyişinin sebebini İstanbul’un Rumlardan alınması dolayısıyla onların yas ilan etmesi ve millette bir ikilik meydana gelerek Rumlar rencide olmasın diyerek açıklar (S.122). 11 Haziran 1913Çarşamba günü Sadrazam Mahmud Şevket Paşanın öldürülmesi dolayısıyla kutlamalar iptal edilmiş, 12 Haziran 1914 tarihinde ilk resmî tören yapılmış, 1918’e gelindiğinde kutlama günü ile ilgili bir düzenleme “Miladi 29 Mayıs 1918 Çarşamba fetih günü kabul edildi, 31 Mayıs 1918’de de tören yapılacağı duyuruldu.” (S.123) şeklinde yapılmış ancak fatih semtinde çıkan yangın dolayısıyla da kutlamalar iptal edilmiştir.1923 yılına kadar İstanbul işgal altında kaldığı için kutlama yapılamamıştır daha sonraki yıllarda da Fetih yerine İstanbul’un işgalden kurtuluşu 6 Ekim’de kutlanmaya başlanmıştır 1953 yılında İstanbul’un fethinin 500. Yıl kutlanmış ve fetihgünümüze kadar zaman zaman aksasa da kutlana gelmiştir(S.123). Bu konuda Prof. Dr. Kürşat Zorlu’nun Tarsam internet sitesinden 06.122024 tarihinde eriştiğimiz 29 Mayıs 2021 tarihli ve “Fetih kutlamalarında Nihal Atsız ve arkadaşları…” başlıklı yazısında“1953’te Fethin 500. yılında düzenlenen kutlamalarda Nihal Atsız’ın rolü dikkat çekicidir. Prof.Dr. İlber Ortaylı 2016’da katıldığı bir TV programında şunları söylemiştir: “Fetih kutlaması ilk kez 1953 yılında fethin 500. yıldönümünde Nihal Atsız ve çevresinin girişimi ile başladı.” Ortaylı ayrıca Menderes döneminde Fetih Şölenlerinin Yunanistan’la yaşanan yakınlaşma üzerine sona erdirildiğini de vurgulamıştı.953’teki kutlamalara giden süreçte Atsız ve arkadaşlarının bir başka katkısı da Fatih’in türbesini onarmalarıdır. Bu detayı Altan Deliorman’ın “Tanıdığım Atsız” eserinden aktarabiliyoruz.”bilgilerini vermektedir.

Timur Kompleksinin Sonu: Otlukbeli (Başkent) Muharebesi”(S.133) başlıklı yazıda Erhan Afyoncu yer yer sanki bir cenknamede anlatılan savaş hikayeleri gibi, Karamanoğulları beyleri ile olan muharebeleri, Akkoyunlular ve Uzun Hasan ile Osmanlı devleti arasındaki Otlukbeli savaşına kadar geçen sürede yaşanılan yerel savaş evrelerini detaylandırarak anlatmaktadır (S.133-151). Bu kısım ile Kızılelma arasında bağ kurmak pek mümkün değildir. Erhan Afyoncu Otlukbeli savaşından önce Uzun Hasan ve Fatih Sultan Mehmet arasındaki psikolojik üstünlük mücadelesine ve propaganda tekniklerine dikkat çekerek Fatih’in morali bozulan Osmanlı ordusunu gördüğü rüya ve bu rüyanın yorumunu askere dağıttırarak yükselttiğini ifade etmiştir. “Fatih rüyasında kendisini pehlivan kıyafetinde Uzun Hasan ile güreşirken görmüştü. Sultan, Akkoyunlu hükümdarının ilk hamlesine mukavemet edemeyerek dizüstü düşmüşse de müteakiben bütün kuvvetini toplayarak Uzun Hasan’ın göğsüne öyle bir darbe indirmişti ki, hasmının yüreğinden bir parça yere düşmüştü. Bu rüya tabir ettirilerek orduya dağıtılıp askerin morali yükseltildi.” (S.148) Erhan Afyoncu “Osmanlı kaynakları[na dayanarak], Otlukbeli Savaşında Uzun Hasan’ın oğlu Zeynel Mirza’nın öldürülmesinden hareketle Akkoyunlu hükümdarının ciğerparesini kaybettiğini ve sultanın rüyasının gerçekleştiğini”(S.148) ifade eder. Yarıca bu rüyada Fatih’in Uzun Hasan’ın ilk hamlesine mukavemet edememesini de Osmanlı Ordusu komutanı Has Murat Paşa öldürülmesi 4 bin askerin şehit edilmesine yorabiliriz.

Batılıların ve Bizans’ın Osmanoğulları’na karşı ‘keçi çobanı, barbar’ gibi aşağılayıcı yakıştırmaları sanki Osmanlılar tarafından hiç işitilmemiş gibi Osmanlılar da Fatih zamanında Akkoyunlular için buna benzer aşağılayıcı ifadeler kullanmışlardır. Fatih’in Akkoyunlu hükümdar Uzun Hasan’a yazdığı mektupta “Halbuki senin gibi imansız bir Türkmen’in benim adaletli padişahlığım zamanında saltanat ve istiklal davasında bulunması haramdır.”  (S.143) ve “savaşmaya değil, keçi otlatmaya alışık olan adamlarına böyle davranacaktır.” (S.149) ifadelerinde de görüldüğü üzere başka bir Türk devleti olan Akkoyunluları Müslüman görmemesi ve keçi otlatan çoban diyerek aşağılaması ile sanki Bizanslıların ve diğer batılıların kendilerine davrandığı gibi davranarak kendisini farklılaştırmıştır.

“[Fatih Sultan Mehmet ve Uzun Hasan arasında Otlukbeli’nde yapılan]Muharebede Osmanlı ordusundan ateşlenen top ve tüfekler Türkmenler üzerinde4 büyük etki yaptı. Ateşli silahlara alışık olmayan Türkmenler ve atları üzerinde olumsuz tesir meydana geldi. Top ve tüfek ateşinden Akkoyunlu merkezindeki tuğların ve mızrakların uçları bile nasiplerini aldı.” (S.150) ifadeleri ile1517’de Yavuz Sultan Selim tarafından Mısır’ın fethi sırasında son Memluklu Sultanı olan Melikül Eşref Tumambay [II. Tomambay]’ın Osmanlı ordusuna ok ve mızraklarla karşı koyduğu ve sırf bunu da Hz. Muhammed’in sünneti olduğu için yaptığını beyan ettiği bilgisi de göstermektedir ki Türk tarihinde kendi aralarındaki savaşlarda teknolojik üstünlük etkin olmuş, bilim ve teknolojiye değer veren sultanlar diğerine askeri üstünlük sağlamışlardır. Osmanlı devleti bu iki örnekte bilimde ve teknolojik üstünlükle diğer Türk devletlerine üstünlük sağlamış olmalarına rağmen zamanla kendini geliştirip yenileyememiş, çağın gerektirdiği bilim ve teknolojiyi geliştirememiş olduğu için düşmanlarından geri kalmış, bu geri kalışın sebep olduğu bilim ve teknolojik yoksunluk dolayısıyla askeri üstünlüğünü kaybederek tarih sahnesinden çekilmiştir.

Papalar, tarih boyunca Türkler’e karşı direnenleri kutsadılar ve ‘Haçlı Kahramanı’ ve ‘Papalığın generali’ ilan edip, ‘İsa’nın Pehlivanı’ unvanını vererek Hristiyanlığın koruyucu konumuna getirdiler.” (S.153) diyerek Hristiyan Batı dünyasının Türklere karşı düşmanca tutumlarının dini tezahürünü ortaya koyan Erhan Afyoncu,Fatih Sultan Mehmet’e karşı İtalya’nın güneyindeki Otranto’yu savunurken ölen Antonio Primaldo ve arkadaşlarının, daha sonra 1571’de Kıbrıs’ın fethi sırasında Türklere karşı uzun süre direnen Magosa komutanı Marco-Antonio Bragandino’yu ve 1683’de II. Viyana kuşatması sırasında Osmanlılara karşı halkı ve askeri cesaretlendiren Papaz Marco di Aviano’yu azizi ilan etikler bilgisini ve vermişlerdir (S.153). Görüleceği gibi bu kişilerin azizi ilan edilmesi din yolunda Allah aşkı ile insanlığa yapılan hizmetlerden dolayı değildir. Türklere karşı göstermiş oldukları düşmanlıkta diğerlerini geçmiş olmalarından dolayı Türk düşmanlığında aşırılıktan dolayı almışlardır.

Erhan Afyoncu Fatih ve devrini 101.sayfadan 158. Sayfaya kadar tam 58 sayfada detaylıca ele alarak dönemin ihtişamını bugüne aktarırken sanki geleceğe Fatih’in fetih ve başarılarını bir Kızılelma muştusu olarak kazımaktadır. Olacaksanız atanız Fatih Sultan Mehmet gibi olun, ilimde ve teknikte çağınızın en iyi olmayı hedefleyin demektedir.

Erhan Afyoncu, Osmanlı Padişahları bir savaşı kazandıklarında veya bir yeri fethettiklerinde savaşın kazanıldığını veya o yerlerin fethedildiğini ülke genelinde kadılara bildiren mektuplar yazdığını ifade ederek Belgrad’ın Kanuni Sultan Süleyman Han tarafından 1521’de fethi üzerine yazdığı fetihnameyi örnek olarak vermiş, bu fetihname metninden anlaşılıyor ki, fetihnameler bir muştu olmanın yanı sıra zamanın tarihini, yaşanılan olayları resmi ağızdan kaleme alan birer vesika olma özelliği taşımaktadır (S.163).

Fetihnamelerin yazıldığı kişilerin Padişaha yazdığı tebriknâmeler bir nezaket cevabı olmakla birlikte, kendisine Belgrad fethi üzerine Fetihname gönderilen Vezir Ferhad Paşa’nın gibi devlet adamlarının yazdığı tebrik nameler de; zamanın tarihini ve yaşanılan olaylarını anlatan bürokrat gözüyle farklı bir bakış açısıyla resmi olarak kaleme alınmış tarihi evraklardır (S.167).

Erhan Afyoncu göstermiştir ki Fetihnameler vetebriknâmeler tarihi aktaran, açıklayan birer belge olmasının yanında gelecek nesillere Kızılelma şuuru verecek ve onları şanlı mazileriyle yüz yüze getirecek geçmişe tanıklık eden öneme sahip belgelerdir.

Osmanlı tarihinde ordunun başında en fazla sefere çıkan padişah Fatih Sultan Mehmet’tir. Fatih’ten sonra Kanuni [Sultan Süleyman] gelir. I. Süleyman 46 yıllık uzun saltanatı boyunca 13 sefere çıkmıştı.” (S.185) Büyük sulatan olmak için ömrünü savaş meydanlarında geçiren bu sultanlar büyük olmak için değil İlay-ı kelimetulah ve Nizamı Alem için savaşmışlardır. 1494’te doğan, 26 yaşında 1520 yılında tahta çıkan ve 1566 yılında 71 yaşındayken ölen ve ömrünün yaşlılık dönemlerinde seferler yapan Kanuni Sultan Süleyman 46 yıllık saltanat ömrünün 10 yılı seferlerde ve savaş meydanlarında geçmiştir (S.185).Kanuni’nin Boğdan seferi 4 ay 19 gün ile en kısa süreli seferi olurken genelde seferleri beş ay ve üstünde süren seferlerden oluşmakta, en uzun süreli olanı ise 1 yıl 11 ay 3 gün ile Nahcivan Seferi olmuştur. (S.189) İşte Kızılelma budur. Kendi saltanat sürmesi değil Kızılelma’ya ulaşma arzusudur Onu savaş meydanlarında 15 yıldır çektiği tedavisi olmayan nikris hastalığından da olsa şehit olmaya iten neden. Bir hadiste tedavisi mümkün olmayan hastalıktan ölenler de şehit hükmünde sayılmıştır. Kanuni’nin Boğdan seferi 4 ay 19 gün ile en kısa süreli seferi olurken genelden beş ay ve üstünde süren seferlerin en uzun süreli olanı ise 1 yıl 11 ay 3 gün ile Nahcivan Seferi olmuştur.

Erhan Afyoncu yazdığı her başlıkla ilgili mutlaka o konuda çalışma yapmış bir veya birkaç araştırmacı akademisyenden isimlerini vererek bahsetmekte, böylece tarih bilimi ile uğraşanların coğrafyasını tayin etmektedir.  “Kıbrıs’ı 70 Bin Şehid Vererek ve Bir Donanma kaybederek Fethettik” (S.191) başlıklı yazıda da Halil Fikret Alasya, Ahmet Gazioğlu, Recep Dündar ve Genelkurmay’ın “Kıbrıs Seferi1570-1571” adlı çalışmasında bahsettiği gibi “Cezayirli Deniz gazileri Fransızlar’ı Topa Koyup Attılar” (S.195) başlıklı yazıda da Zeynep Dumanlı’nın adından bahsetmiştir. Böylelikle bencillik etmeyip başkalarının da okunmasını sağlamış olmakla birlikte tarih biliminin beslendiği şahısları ölümsüzleştirmektedir.

Erhan Afyoncu “Yenilmez Türk” (S.199) başlığı altında Avrupa’da halk nezdindeki Türk imajından bahsetmekte ve Yenilmez Türk imajının arkasında “Acaba bu yıl Türkler ülkemize gelirler mi?” (S.199) korkusu olduğu ve makyeve3lli’nin bir eserinde “Türkler gelecek yıl İtalya’ya gelirler mi?” (S.199) diye sorduğunu, “papa Roma’yı terk edip Floransa’ya gitmeye bile kalkışmış” (S.200) , “Türkler, Avrupa’da bale, tiyatro, opera eserlerine, halk şarkılarına, şiirlere, hikayelere konu oldular. Türk isimi Avrupalıları için şeytan, hain, dinsiz ve barbar manasına gelmekteydi. Avrupalılar düşüncelerini kitaptan resme [kadar] her şeye yansıt” (S.201)mışlardı. “Din adamları Türkler’in işlenilen günahlar yüzünden Tanrı tarafından gönderilmiş bir ceza, Tanrı’nın gazabı veya Tanrı’nın laneti olduğunu söylüyorlardı.” (S.201) 16 yüzyılda Avrupalı anneler çocuklarını “Anneciğim Türkler geliyor”(S.201) diyerek korkutuyorlardı. Avrupalılara göre “Türklerle savaşmak Tanrı’yla savaşmaktı”(S.202) Bu Dünya’nın Türkler’in, ahiretin ise Hristiyanların olduğunu söylüyorlardı. Korkularını okuryazar olmayan halklarına resimledikleri el ilanlarıyla duyuruyor, Türklük düşmanlığını aşılayarak bütün Avrupa’yı ortak bir Türk düşmanlığına sevk ediyorlardı (S.203).

Erhan Afyoncu 1630’lara kadar Osmanlı İmparatorluğuna gelen seyyahların ortak vasıflarını “En ufak bir hadise bile Türkleri aşağılamak için yeterli olmaktadır. Çünkü Türkler onların gözünde Hristiyanlar’ın barbar düşmanlarıdır. Seyyahlar Osmanlı İmparatorluğu’na peşin bir Türk düşmanlığı ile gelmektedirler. Türkiye’ye gelip de bir kitap yazanlar ile hiç gelmeden Osmanlılar hakkında bir eser kaleme alanlar kıyaslandığında çoğu zaman aralarında hiçbir fark görülmez. Kitaplar bir gözlem eseri değil, Avrupalılar arasında yaratılan efsanevi Türk tipinden hareketle yazılmışlardır.” şeklinde tespit eder ve bu seyahatnamelerin ortak konularının da “[Türkler] korkak, okuma-yazma bilmeyen cahil, zalim, miskin, tamahkâr, aşırı gururlu, kaba ve Hristiyanlar’ı hiçe sayan insanlar” (S.211) olarak tasvir edildiğini söylemektedir.

Türkler çiçek aşı ile ilgili ilk eserleri 10.yüzyılda yazılmış ancak hastalığın önlenmesi ve tedavisi hakkında bilgi bulunmuyordu. 11.yüzyılda er-Razi hastalığın tarifini yaparak kızamık ile karşılaştıran ilk eseri yazdı. III. Ahmed’in hekimi Sakızlı Emanuel Timonius 1714’te Latince Çiçek aşısıyla ilgili kitabını yazdı. Avrupalılar bu seviyeye ancak 18.yüzyılda Thomas Sydenham’ın çalışmalarıyla gelebildi. (S.225) 1716’da İngiltere’nin İstanbul büyükelçisi olanEdward Wortrley Montagu’nun eşi Mary Wortley Montagu arkadaşı Sarah Chiswell’e yazdığı 1 Nisan 1717 tarihli mektubunda Türklerim Çiçek aşısı uyguladıklarını tafsilatıyla yazdı. 1718’de İskoç asıllı elçilik doktoru Cerrah Charles Maitland’an beş yaşındaki oğlu Edward’ı aşılamasını istedi ve aşılattı, 1721’de İngiltere’deki çiçek salgınında Charles Maitland’an üç yaşındaki kızını aşılamasını istedi, Kraliyet Hekimleri Kolejinden üç doktor gözetiminde küçük kızı aşıladı (S.226). Eylül 1722’de Lady Montagu takma isimle çiçek aşısını açıklayan ve savunan bir makale yazdı. Kral II. Georg’un e4şi beş yetimi aşılattı Dr. Maitland da iki çocuğunu aşılattı. İngiltere’de Çiçek aşısı Müslüman bir ülkeden geldiği için karşı çıkanlar çoktu (S.227).

Erhan Afyoncu’ya göre “Bugünkü Modern Avrupa’nın fikir babası olan Avrupalı aydınlar, bütün Hristiyanlar gibi koyu bir Türk düşmanıydılar.” ve bu Türk düşmanı Avrupalı aydınlardan bazıları olan “Erasmus, Bacon ve Leibniz gibi aydınlar aleyhimize kitaplar yazdılar.” (S.229)

Erhan Afyoncu’nun kitap boyunca isimlerinden bahsettiği yazarlar ve Halil İnalcık (S.234), Durmuş Hocaoğlu (S.237),0sman Turan, Sait Başer (S.238), Dündar Taşer (S.239) be isimlerinden bahsetmediğimiz başka başka yazarlardan ve fikir adamlarından yaptığı aktarımlar onun hem bir fikri çizgisinin olduğunu hem de bu fikri çizgiyi besleyecek geniş ve farklı alanlardan ve farklı fikri akımlardan okumalar yaptığının alametleri arsındadır.

Osmanlı Devleti’nde eskiden daimî büyük elçilikler yoktu. Osmanlı elçi gönderir ve işini halledince elçi yurda dönerdi. İlk daimî Büyükelçi olarak Yusuf Agah Efendi 1793 tarihinde II. Selim zamanında Londra’ya atanmıştır. “Osmanlı İmparatorluğu’nun son zamanlarında bazı savaşlarda galip gelmesine rağmen yapılan antlaşmalardan kayıpla çıkılmıştır. Ancak bunun sebebi Osmanlı diplomatlarının maharetsizliği değil, İngiltere, Fransa ve Rusya gibi devletlerin baskısıdır.” (S.243) Erhan Afyoncu Osmanlı Devleti’ne müspet bakışını diplomatik başarısızlıklarda da korumakta, sebebini İngiltere, Fransa ve Rusya gibi devletlerin bastırmasına ve dolaylı olarak diplomatik başarı ve savaş tekniği olarak güçlü olmalarına bağlıyor.Erhan Afyoncu Osmanlı elçilerinin gittikleri ülkelerde devlet onurunu ve gururunu koruduklarını örnekler vererek ayrıca ifade etmektedir (S.244).

Kırmızı zemin üzerinde beyaz Ay-Yıldızlı Türk bayrağı hususunda “Bugünkü bayrağımızı Cumhuriyet’le birlikte kullanmaya başladığımız zannedilir. Ancak beş köşeli yıldızın bulunduğu ayyıldızlı bayrağımız çok eski tarihlerden itibaren Türk bayrağı olarak kullanılmaktadır. Bizim tespitlerimize göre 15.yüzyıldan itibaren ayyıldızlı bayrağımız kullanılmaktadır. Ayrıca yeni tespit edilen bazı çizimlerde 17.ç yüzyılda bayrağımızın kalelere çekildiği ortaya çıkmıştır.” (S.247) diyerek Türk bayrağının bu şeklinin en az 600 yıldır kullanıldığını ortaya koymaktadır. Ayyıldızın Fatih döneminde kullanıldığına dair kayıtların olduğunu ve ayrıca “Fatih döneminde Avrupa’da Bayezid Osman (Calixtus Ottomanus), isimli bir sahte şehzade vardı. Beyazıt Osman’a ait belgelerdeki mühürde ‘Bayezid Osman, Türk İmparatoru/Prensi’ ünvanlıyla birlikte dört yıldızlı yarım ay görülmektedir.” (S.248)Bir rivayete göre de bu Bayezid Osman’ın Şehzade Orhan olduğu yazılıdır.

Etrâk-ı bî İdrak ifadesiyle ilgili olarak Erhan Afyoncu “Türkler’le ilgili bu tür ifadelerin etnik kimliği değil sosyolojik ve siyasi bir durumu belirtmek için kullanıldığı”nı “Ayrıca bu ifade ile kötülenenler, genellikle devlete karşı çeşitli hadiselere karışmış veya Şah İsmail’e katılmış Türkmenler’dir.” (S.251) karşı çıkmakta ve sadece Osmanlı tarihçilerinin değil Selçuklu tarihçilerinin de bu ifadeleri kullandığını ifade etmektedir. Aslında bizim de düşüncemiz bu yönde, kimse kendi soyunu kötülemez, kötülediği nisbidir. Bugünde “Bu millet iflah olmaz” derken ya da “Bu millet adam olmaz” derken kastedilen mana ifade edilen işleri yapamayan bir kısım insanlardır yoksa Türk milletinin tamamı değildir. Nitekim tarihçilerden Hoca Sadettin’in ‘Tacü’t-Tevarih’te, Solakzade Mehmed Hemdemi ve Gelibolulu Mustafa Ali ‘Künhü’l-Ahbâr’da olduğu bir kısmının da Türk ismini olumlu manada kullandığını ve Türkleri övdüğüne de işaret etmektedir (S.252).

Rumeli Türklerinin Konya ve Karaman’dan alınarak Rumeli’yeiskân edildiği yönündeki bilginin kısmen doğru olduğunu çünkü Konya ve Karaman’ın Osmanlıların eline Fatih döneminde 1465 yılında geçmiştir. Erhan Afyoncu’ya göre Rumeli Türkleri daha çok “Manisa, Isparta, Kütahya, Muğla, Aydın, Balıkesir, Çanakkale, Çorum, Kastamonu, Bolu, Sinop ve Antalya bölgelerindeki Türkleri iskân etmişlerdir.” (S.255) Türkler Rumeli’ye ilk 1261 tarihinde yerleştiler. Erhan Afyoncunu fetih tarihi gerekçe gösterilerek bu düşünceye varmasını destekleyecek başka bir etken de Karaman bölgesinde yaşayan Türklerin Hristiyan olmalarıdır ki bunların Cumhuriyet dönemine kadar kendilerini muhafaza ettiklerini ve Mübadele sırasında da yanlışlıkla Yunanistan’a gönderildikleri yazılıp çizilmektedir. Karaman Türklerini Hristiyan olmaları ve dolayısıyla Rumeli’ndeki yerli halk ile dindaşlıkları dolayısıyla Osmanlının Karaman Türklerini Rumeli’yi İslamlaştırmak Türkleştirmek için buraya yerleştirmesi muhaldir. Tam tersi yönde fethedilen yerlerdeki Hristiyan nüfusu azaltmak için “Rumeli’den Anadolu’ya Hristiyanlar sürülerek, o bölgenin daha rahat Türkleştirilmesi sağlanmıştır.” (S.257)

1558-1560 yılları arasında Osmanlı Hakimiyetindeki Macaristan üzerine bir araştırma yapan Macar tarihçi Kaldy Nagy, bu yıllara ait bütçeleri incelediğinde ilginç bir sonuçla karşılamıştır. 1558-1560 yılları arasında Macaristan’dan 6 milyon akçe vergi toplayan Osmanlılar aynı dönemde bu ülkeye 23 milyon akçe harcamışlardı. Osmanlılar, sömürmek maksadıyla Macaristan’da olsalardı, herhalde Macaristan’a 17 milyon akçe fazladan harcama yapmazdı.” (S.263) ve Bulgaristan’a yapılan hizmetlerden bahsederek (S.264)  Osmanlı İmparatorluğunu fethettiği yerleri vatan gördüğünü, sömürmeyi düşünmediğini örnekleriyle açıklamakta İngiltere gibi ülkeleri sömürdükleri ülkelerden elde ettikleri gelirler harcadıklarından daha az olursa o ülkeyi yakıp yıktığını, insanlarını öldürerek terk ettiğini ortay koymuş ve sömürgeci ülkelerin 50-100 yıl yönetimleri altında kalmış ülkelerin dillerini ve dinlerini değiştirdiklerini ancak “Osmanlı hakimiyetinde altında tamamen veya kısmen kalan yaklaşık 40 ülkenin birinde bile resmi dil Türkçe değildir.” (S.265) diyerek Osmanlı’nın sömürgeci bir devlet olmadığını izah etmiştir. Osmanlının Hristiyan olan ülkelerde bu yolu tercih etmiş olması yanında Müslüman olan ülkelerde daha da hassa davrandığını hatta Mekke ve Medine’ye tanınan vergi muaflığı yanında devlet yardım ettiğini de ortaya koymaktadır.

ABD’nin ‘Yeni Dünya Düzeni’ (S.267) planından hareketle Osmanlı’dan sonra Ortadoğu, Balkanlar ve Kafkaslarda huzurun temin edilemediğini savunan Erhan Afyoncu, her inanca saygılı olan Osmanlı’nın aksine Avrupa’da 19.yüzyıla kadar Hristiyan olmayan başka bir inancın yaşamasına müsaade edilmediğini, 15. Yüzyılda Müslümanlar ile birlikte Yahudilerin de Avrupa’dan sürüldüğünü, kalanların da zorla Hristiyanlaştırıldığını (S.268) ifade etmektedir.

Erhan Afyoncu bilmediğimiz ya da dikkatimiz çekmemiş bir Osmanlı gizini daha bilgi dağarcığımıza katmaktadır. “Kendi çizdiğimiz haritalarda bile imparatorluk sınırları içinde göstermediğimiz Habeşistan, yani Etiyopya 16.yüzyılın ortalarından 20.yüzyıla kadar Osmanlı eyaleti olarak yönetilmiştir.” (S.277) Bu eyaletin sınırlarını ise şu şekilde belirlemektedir. Habeşistan “Doğu Afrika’daki Mombasa’ya kadar uzanan ve bugünkü Sudan’ın bir kısmı ile Cubiti, Eritre, Etiyopya ve Somali’yi içine alan bir beylerbeyliği”dir (S.277). Ancak Osmanlı Afrika’da hakimiyet kurduğu bazı “Adel, Funcistan ve Yukarı Nubiya” (S.277) gibi bölgeleri bu Habeşistan beylerbeyliğine bağlamamış Osmanlıya bağlı sultanlık olarak yaşamalarına müsaade etmiştir.

Osmanlı Fetih Sistemi” (S.281) fetih taktiklerinden ve “Osmanlı Ordusu” (S.283) Osmanlı Ordusunun oluşturulması, devşirmeler, yeniçeriler vs. bahsettikten sonra ordunun savaş ve barışta barındırılması, ikmal ve lojistik bilgileri yanında savaş taktikleri hakkında bilgiler veren Erhan Afyoncu daha sonra “Akıncılar” (S.295) adlı yazıda ise akıncılardan, Evrenosoğulları, Mihaloğulları, Turahanoğulları, Malkoçoğulları gibi tarih boyunca meşhur olmuş akıncı beyleri ve akıncı birliklerinden, yaptıkları akınlardan savaşa zamanlarında orduya nasıl destek verip ne vazifeler gördüklerinden bahsetmektedir.

Osmanlı’nın feodal beylere ait birliklerden kurtulup merkezi orduyu kurması orduda disiplin sağlamış, beylere ait birlikler arasında görülen uyumsuzluktan kurtulmuş olduğunu ifade eden Erhan Afyoncu “Osmanlı Devleti’ni Avrupa ordularından üstün kılan en önemli husus[un] sürdürülebilir, teşkilatlı çok iyi bir lojistik destek” (S.309) sahibi olmasına bağlayarak bu sayede Osmanlı’nın on binlerce askerini 1500-2000 km uzağa hızlı bir şekilde kolayca nakledebildiğini, ayrıca ordunun ihtiyacı olan zahire ve diğer gıdaların naklinin sağlandığını ifade eder ancak bu üstünlük Batıdaki sanayi devrimine kadar sürmüştür. Batı demiryolu ve su buharıyla çalışan trenleri keşfettikten sonra lojistik bakımında Osmanlı’dan daha etkin hale gelmiştir. Bu geri kalmışlığı da biz Balkan harbi ve Sarıkamış Harekâtı sırasında acı bir şeklide tecrübe etmişsizdir.

Kale kuşatmalarının ve kale surlarının yapısal şekillerinin kuşatmada kullanılan silahların durumuna göre değiştiğini, ateşli silahların kullanılmasıyla da kale fiziki yapılarının büyük oranda değiştiğini Osmanlı’ların ateşli silahlar keşfedilmeden önce iki şekilde kaleleri kuşattığını bunlardan birincisinin “kaleler uzun süre abluka altına alınarak müdafilerin açlık ve susuzluktan teslim olmaları beklenirdi. Bursa, İznik ve İzmit gibi etrafı surlarla çevrili kale-kentlerin fethi bu yöntemler oldu.” (S.325) kale fetihlerinde kullanılan ikinci yöntem ise “farklı taktiklerin kullanılması. 1299 senesi içersinde Bilecik bir hileyle alınmıştı. Osmanlı askerleri öküz katarlarına yüklenmiş keçeler içersinde saklanarak geceleyin hisara girerek şehri fethetmişlerdi.” (S.325)

Dünya’da ülkelerin diğer ülkelere üstünlüğünü ya da gelişmişliğini kıyaslamanın ilk akla gelen yolu askeri güç üstünlüğüdür. Askeri, güç üstünlüğünün ilk şartı asker sayısı olsa da ikinci sırada silah üstünlüğü gelmektedir. Günümüzde ateşli silahların ve uzaktan kumandalı fazlaca insana ihtiyaç duymayan insansız silahların kullanılmaya başlaması asker sayısının önemini azaltmıştır. Erhan Afyoncu tarihteki Türk üstünlüğünü de“Osmanlı İmparatorluğu 16.yüzyılda kendi ürettiği ateşli silahlarla savaş arabalarını, süvarileri ve piyadeyi koordineli kullandığı için Doğu ve Batı ordularına karşı büyük üstünlük kurmuştu.” (S.331) ifadeleriyle ateşli silahlardan desteklenen ordulara bağlamıştır. Ancak “Osmanlılar teknoloji tarihinde köklü icatlar yapmak yerine askeri teknolojiyi ithal edip, geliştirip, kendi sistemine uygun hale getirerek kullandılar.” (S.332) ifadelerinden de Osmanlı’nın bu teknolojik üstünlüğünün sadece askeri alanda olduğunu hayatın diğer alanlarında bu teknolojik gelişmişliği yakalayamadığını ya da önemsemediği sonucunu çıkarabiliriz. “Avrupa’da gittikçe modernleşen silah sanayi arayı açınca, Osmanlı İmparatorluğu 19.yüzyılın ikinci yarısından itibaren Avrupa ve Amerika’da büyük miktarda silah ithal etmeye başladı.” (S.336-337)

Erhan Afyoncu, Türkiye’de denizcilik tarihi konusunda önemli araştırmalar yapan ve hazırlattığı doktora tezleri ile Denizcilik tarihini aydınlattığını söylediği İdris Bostan’ı anarak “Batı Anadolu sahilleri, Türkler’i denizcilikle tanıştırdı ve bu bölgede ortaya çıkan Çaka Bey denizcilikte ilk adımları attı. Çaka Bey’den sonra Aydınoğulları, Karasioğüulları, Menteşeoğulları gibi Batı Anadolu Türk beylikleri denizcilikte temayüz ettiler. Osmanlı denizciliği de 14. Yüzyılın başlarından itibaren oluşan Batı Anadolu deniz gaziliği geleneğine dayandı.” (S.343) diyerek daha çok kara savaşları ile bilinen Türklerin Anadolu’ya geldikten sonra ilgi alanına giren Türk denizciliği ile ilgili bilgiler vermektedir.

Türklerin yaşadıkları coğrafyanın zorlukları nedeniyle birlikte hareket edip, her türlüğü zorluğa birlikte karşı koymak zorunda olmaları sayesinde her an savaşa hazır ve herkes Türk ordusunun bir parçası durumundaydı. Bu özellikleri sayesinde de ‘Turan taktiği’ denilen bir savaş taktiği uyguluyorlardı. “Turan taktiğinin temelli sahte ricatla karşı tarafın düzenini bozup, hatların arkasındaki bağı kopararak dağıtıp, daha sonra düşman pusu alanına çekilip, kanatlardan çevirme harekatıyla arkaya sarkıp imha etmeye dayanır.” (S.359) Turan taktiğinin diğer bir adı da Hilal taktiğidir. Turan ve Hilal taktikleri olarak bilinen savaş taktiği ‘Türk Savaş Taktiği’ olarak anılır olmuştur.

Türk Milliyetçiliğinin Doğuşu” (S.367) ve “Turan ve Turancılık” (S.375) davasının tarihi seyirleri hakkında çok özet, çok kısa bilgiler veren Erhan Afyoncu günümüz Türkiye’sindeki Milliyetçilik ve Turancılık davasının durumu hakkında hiçbir bilgi vermemektedir. Ancak Türk Dünyasında bir problem olarak gördü “Fikir ve Kültür Birliği” (S.381) hakkında “20.yüzyılın başlarında Türklerin Osmanlı İmparatorluğu Dışında bağımsız devleti yoktu. Ancak Türkler arasında çok canlı bir fikir alışverişi ve Tük Dünyası kültür birliği vardı. İletişimin çok geliştiği günümüzde maalesef aynı canlılığa sahip değiliz. Türk dünyası arasında fikir ve kültür birliğinin kurulması halledilmesi gereken en elzem meselelerimizdendir.” (S.381)diyen Erhan Afyoncu’nun ifadelerinden dil, edebiyat, Türkçe, ortak gazete, ortak tarih, yaşam tarzının aynileştirilmesi, ortak Türklük bilincinin yaygınlaştırılması, ortak para birimi, ortak bir ordu, bütün Türk dünyasında vize uygulamadan kimlikle seyahat, hatta nüfus politikaları ile düzenli ve sistemli göç ile homojen bir yapı oluşturulması ve nüfussuz toprakların imarı ve Türkleştirilmesi vs. gibi problemlerin bir an önce halledilmesi gereken problemler olarak ele alınması gerektiğini anlıyoruz. Erhan Afyoncu “Büyük Taarruz” (S.387) adlı yazı ile 14 günde Yunanın ve onu destekleyen yedi düvelin denize dökülmesini ele alarak son Kızılelma’mızı “Türkiye Cumhuriyeti”nin kuruluşuyla kitaba nokta koymaktadır.

Tufan Gündüz hocanın yazdığı “Kızılelma” kitabı ile Erhan Afyoncunun yazmış olduğu “Kızılelma” kitapları birbirini tamamlayan iki kitaptır. Dolayısıyla sırasıyla birlikte okunursa okuyucu için daha anlamlı olacağını düşünmekteyiz.

Erhan Afyoncu’nun “Kızılelma-Türk’ün Dünya’ya Yön Verme Ülküsü” adlı bu kitabı sanki Türk tarihinin kısa bir özeti mahiyetinde hazırlanmış, hemen okunup hem tarih şuuru hem de tarih bilgisi edinilebilecek bir el kitabı olmuştur.

 

YORUM YAP

Bağdar Caddesi Escortbostancı escortdeneme bonusu veren sitelerhttps://www.tedxpenn.com/https://greenhousecraftfood.com/ataşehir escortpiabetbonusBetpas thebarbeehousewife.comdeneme bonusuhttps://www.cafeneve.com/https://www.corkbin.com/istanbul escortdeneme bonusuşişli escortwww.medlockprimaryschool.comcasibomÇeşme escortankara escortJojobetcasibom girişbetewinotobetcasibomholiganbetcasibomkonak escortcasinolevantbettiltbetofficeonwinonwin girişbetciopusulabet girişpusulabet girişbetexperdumanbet güncel girişdinamobet güncel girişbetebet girişnakitbahis güncel girişsultanbetyouwinjojobet güncel girişcasibom güncel girişpinbahis güncel girişrestbet güncel girişartemisbet güncel girişpinbahis güncel girişpinbahis güncel girişgrandpashabet güncel girişmatadorbet güncel girişholiganbet güncel girişmarsbahis giriş günceljojobet güncel girişonwin güncel girişsahabet güncel girişjojobetmatbet güncel girişholiganbet güncel girişjojobetwinxbetbetpasyouwinyouwinkingroyal güncel girişcasibomyouwingoldenbahismeritbet güncel girişcasibom güncel girişmadridbet güncel girişotobet güncel giriştipobet güncel giriştrendbet güncel girişmeritbet güncel girişmeritbet güncel girişbetkanyon güncel girişbetturkey güncel girişbetkanyon güncel girişvaycasino güncel girişmeritking girişcasibomcasibom güncel girişsuperbetinkulisbet güncel girişbetturkey girişngsbahis güncelgoldenbahisdumanbettrendbetjojobetbetparkjojobetcasibom giriş betpark girişzbahiszbahisxslotxslotbetturkeybetturkeyselçuksportscasibom girişcasibomcasibomcasibom güncel girişbetturkeypusulabetjojobetholeyycasinolevantcasinolevantcasinolevanthiltonbetsekabettürk ifşaMarsbahis güncel girişizmir escortcanlı maç izletaraftarium24casino siteleriGrandpashabetgrandpashabetgrandpashabetcratosroyalbetGrandpashabetbetwooncasibomcasibomcasibomjojobet güncel girişholiganbet güncel girişmatadorbet güncel girişholiganbet güncel girişmatadorbet güncel girişimajbet güncel girişmarsbahis güncel girişjojobet güncel girişsekabet güncel girişpusulabet güncel girişgrandpashabet güncel girişjojobetpusulabetmarsbahismarsbahistempobetcasibomcasinomaxisultanbetyouwinjojobet girişcasibomjojobet girişsekabetjojobet girişbets10 girişjojobet girişcasibombahiscom güncel girişKolaybetCasibom Casino Siteleri1winextrabetbetciozlotcasibomimajbetonwinonwin girişextrabetjojobetgaziantep çatıdeneme bonusubetkolik güncel girişjojobet girişmobilbahisbets10matadorbetsahabetonwincanlı maç izlesekabetjojobet girişdeneme bonusu veren siteler forumholiganbetjojobetcanlı maç izlecasibom yeni girişasyabahis girişjojobetjustin tvcasibom girişcasibom güncel girişbettiltmatbetimajbetcanlı maç izlecasibom giriştürk pornocasibom girişcasibom güncel girişcasibomcasibom girişcasibom bonuslarcasibom mobil girişbedava bonus veren sitelermarsbahisPusulabet güncel girişjustintvcasibomcasibomimajbetcasibom girişsonbahismatbet güncel girişcasibomcasibom girişhttps://www.kadikoyescortum.com/istanbul escortGoldbahisPerabetlimanbet güncel girişcasibom 726CASİBOMCASİBOM GİRİŞCASİBetzoneZlotKlasbahisMadridbetMadridbetMadridbetmatadorbet girişkonak escortcasibom güncel girişdeneme bonusu veren sitelerimajbet güncel girişportobetbeste haartransplantatie kliniek nederlandbets10bets10istanbul escortbets10casibomcasibomcasibomlevant girişcasibom
escort Bağcılar escort Bahçelievler escort Bakırköy escort Bayrampaşa escort Beylikdüzü escort Güngören escort İstiklal escort Kadıköy escort Sultanbeyli escort Üsküdar escort Avsallar escort Mahmutlar escort Oba escort Mecidiyeköy escort Ölüdeniz escort Güllük escort Kültür escort Ataşehir escort Avcılar escort Başakşehir escort Esenler escort Esenyurt escort Fatih escort Gaziosmanpaşa escort Kartal escort Küçükçekmece escort Maltepe escort Pendik escort Sultangazi escort Ümraniye escort Adapazarı escort Yalıkavak escort güvenilir casino siteleri Yalova escort Muğla escort Aydın escort Çanakkale escort Balıkesir escort Tekirdağ escort Manisa escort Trabzon escort Kahramanmaraşescort Kütahya escort Osmaniye escort Sivas escort Tokat escort Çorum escort Yozgat escort Isparta escort Elazığ escort Ordu escort Edirne escort Erzincan escort Zonguldak escort Rize escort Uşak escort Kırşehir escort Erzurum escort Giresun escort Amasya escort Sinop escort Niğde escort Bolu escort Karaman escort Kırıkkale escort Bayburt escort Ardahan escort Gümüşhane escort Artvin escort Çankırı escort Bartın escort Sinop escort Bilecik escort Karabük escort Burdur escort Nevşehir escort Kıbrıs escort Kırklareli escort Kastamonu escort Düzce escort Aksaray escort Adıyaman escort Afyon escort Arnavutköy escort Bebek escort Beşiktaş escort Beykoz escort Beyoğlu escort Büyükçekmece escort Çatalca escort Çekmeköy escort Eyüpsultan escort Kağıthane escort Sancaktepe escort Sarıyer escort Şile escort Silivri escort Şişli escort Taksim escort Zeytinburnu escort Aliağa escort Balçova escort Bayındır escort Bayraklı escort Bergama escort Beydağ escort Bornova escort Buca escort Çeşme escort Çiğli escort Karşıyaka escort Fehiye escort Marmaris escort Gaziemir escort Dikili escort Menderes escort Menemen escort Torbalı escort Atakum escort Çerkezköy escort Yenişehir escort Bodrum escort Toroslar escort Tarsus escort Silifke escort Mezitli escort Erdemli escort Anamur escort Akdeniz escort Melikgazi escort Elbistan escort Lüleburgaz escort İzmit escort İlkadım escort Çorlu escort Battalgazi escort Yeşilyurt escort Milas escort Ceyhan escort Çukurova escort Kozan escort Sarıçam escort Seyhan escort Emirdağ escort Sandıklı escort Merzifon escort Suluova escort Taşova escort Altındağ escort Batıkent escort Çankaya escort Çubuk escort Etimesgut escort Haymana escort Kahramankazan escort Keçiören escort Kızılcahamam escort Mamak escort Polatlı escort Pursaklar escort Sincan escort Ulus escort Yenimahalle escort Aksu escort Alanya escort Belek escort Demre escort Döşemealtı escort Elmalı escort Finike escort Gazipaşa escort Kaş escort Kemer escort Kepez escort Konyaaltı escort Korkuteli escort Kumluca escort Lara escort Manavgat escort Muratpaşa escort Serik escort Side escort Didim escort Efeler escort Nazilli escort Söke escort Altıeylül escort Ayvalık escort Bandırma escort Bigadiç escort Burhaniye escort Dursunbey escort Edremit escort Erdek escort Gömeç escort Gönen escort Havran escort İvrindi escort Karesi escort Kepsut escort Susurluk escort Büyükorhan escort Gemlik escort Görükle escort Gürsu escort Harmancık escort İnegöl escort İznik escort Karacabeyescort Kestel escort Mudanya escort Mustafakemalpaşa escort Nilüfer escort Orhangazi escort Osmangazi escort Yıldırım escort Biga escort Çan escort Gelibolu escort Karahayıt escort Merkezefendi escort Pamukkale escort Keşan escort Aziziye escort Palandöken escort Yakutiye escort Odunpazarı escort Tepebaşı escort Araban escort İslahiye escort Karkamış escort Nizip escort Nurdağı escort Oğuzeli escort Şahinbeyescort Şehitkamil escort Yavuzeli escort Bulancak escort Espiye escort Görele escort Altınözü escort Arsuz escort Antakya escort Defne escort Dörtyol escort Erzin escort Hassa escort İskenderun escort Kırıkhan escort Kumlu escort Payas escort Reyhanlı escort Samandağ escort Eğirdir escort Yalvaç escort Foça escort Karabağlar escort Kemalpaşa escort Kiraz escort Kınık escort Konak escort Narlıdere escort Ödemiş escort Tire escort Urla escort Safranbolu escort Akhisar escort Alaşehir escort Kırkağaç escort Salihli escort Sarıgöl escort Şehzadeler escort Soma escort Turgutlu escort Yunusemre escort Akkışla escort Bünyan escort Develi escort Kocasinan escort Talas escort Yahyalı escort Gazimusağa escort Girne escort İskele escort Lefke escort Lefkoşa escort Başiskele escort Çayırova escort Darıca escort Afşin escort Dulkadiroğlu escort Göksun escort Onikişubat escort Türkoğlu escort Kızıltepe escort Mut escort Dalaman escort Gümbet escort Datça escort Kavaklıdere escort Köyceğiz escort Menteşe escort Turgutreis escort Ula escort Yatağan escort Fatsa escort Altınordu escort Ünye escort Düziçi escort Kadirli escort Ardeşen escort Akyazı escort Arifiye escort Erenler escort Geyve escort Hendek escort Karasu escort Kaynarca escort Sapanca escort Derince escort Dilovası escort Gebze escort Gölcük escort Kandıra escort Karamürsel escort Kartepe escort Körfez escort Akşehir escort Beyşehir escort Bosna escort Ereğli escort Karapınar escort Meram escort Selçuklu escort Gediz escort Simav escort Tavşanlı escort Doğanşehir escort Bafra escort Çarşamba escort Boyabat escort Kapaklı escort Süleymanpaşa escort Erbaa escort Niksar escort Turhal escort Akçaabat escort Of escort Ortahisar escort Yomra escort Armutlu escort Çiftlikköy escort Çınarcık escort Akdağmadeni escort Boğazlıyan escort Sarıyaka escort Sorgun escort Alaplı escort Çaycuma escort Devrek escort Ereğli escort Kilimli escort Kozlu escort