Kenan EROĞLU
Odgurmuş: Size bazı şeyler sormak istiyorum. Müsaade eder misiniz?
Monşer: Sor bakalım. Neymiş merak ettiğin.
Odgurmuş: Yanılmıyorsam siz 12 Eylül 1980 askeri darbesine ve darbe yönetimine de karşıydınız.
Monşer: Evet öyle. 12 Eylül askeri darbesine kökten ve dipten karşıyım. Siz o günleri hatırlamazsınız. O günler kara günlerdi. Sürek avı gibi insanlar toplanıp cezaevlerine doldurulduğu gibi pek çok milliyetçi ve ülkücü de idamla yargılandı ve hatta birçok ülkücü de haksız yere idam edildi.
Odgurmuş: Hatta 12 Eylül darbesine lanet okuyanlardandınız. 12 Eylül komutanlarının yargılanması sürecinde toplanıp toplanıp nutuklar çektiniz doğru mu?
Monşer: Doğrudur hep lanetledik, hep reddettik, hapiste yatanları idamla yargılananları, asılanları da yad ettik. Biz askeri rejimlere, askerlerin siyasete müdahale etmesine bidayetten beri karşıyız. Yine askeri bir müdahale olursa yine karşı çıkarız.
Odgurmuş: Hatta hafızam beni yanıltmıyorsa, siz 27 Mayıs 1960 askeri darbesine ve ardından devrim olarak ilan edilen güne de karşıydınız. Çünkü 27 Mayıs 1960 askeri darbesi demokratik yollardan iktidara gelen bir ekibi muhalefet partisi olan Chp’nin genel başkanı İnönü ve yine o günlerin anlı şanlı Prof.’lar ve siyasetçileri de neredeyse askeri kışkırtarak hükümete el koymalarını sağladılar. Darbeden sonra iktidarda bulunan siyasi parti kapatıldığı gibi başbakan ve bakanlar dahil tüm milletvekilleri de hayali isnatlarla hapse atıldılar. Doğru mu anlattıklarım.
Monşer: Evet evet tam da böyle oldu. Dediklerinizin tamamı doğru. Dediklerinizin eksiği var fakat fazlası yok. Çok güzel özetlediniz. Öyle olmuştu ve o partinin tüm mensuplarını hapse attılar.
Odgurmuş: Sizi tanıdığım kadarıyla ve konuşmalarınızdan anladığım kadarıyla işin özeti şu: Siz her türlü gayrimeşru uygulamaya karşısınız. Her türlü askeri müdahaleye ve askeri idareye de karşısınız. Doğru mu?
Monşer: Evet doğru, ben demokrat ve laik bir insanım. Demokrasiye inanırım.
Odgurmuş: Gelelim şimdi asıl konuya: Madem bir demokrat olarak siz bütün askeri darbeler, askeri yönetimlere ve askeri idarelere karşısınız. Fakat büyük bir çelişki içerisindesiniz.
Monşer: Ne çelişkisi yahu. Nerede bir yanlışım var. Söyler misiniz?
Odgurmuş: Bekleyin söyleyeceğim. Son günlerde yine yeniden yeni bir anayasa tartışması başladı ya.
Monşer: Evet.
Odgurmuş: Her türlü darbeye ve darbe teşebbüslerine karşıyım diyorsunuz. Fakaaat darbe ürünlerine ise hiç karşı çıkmıyorsunuz. Gerek 27 Mayıs 1960 ve gerekse 12 Eylül 1980 de idareye el koyan askerlerin toplumu düzenlemek ve bir hizaya getirmek için yaptıkları hem uygulamalara ve hem de düzenlemelere pek de karşı çıkmıyorsunuz. Bu çelişki değil de nedir? Hem de büyük çelişki.
1960 darbesini yapan subayların bazı hatıralarında “Biz Menderes gibi yetkili bir Başbakan gelmesin diye kuvvetler ayrımı prensibini getirdik” demiş olmasına rağmen, Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerinin elini kolunu bağlayan, yeteri icraatlar yapmasını kısıtlayan kuvvetler ayrımı düzenlemelerine ses çıkarmamanız büyük çelişi değil midir?
Askeri yönetimin getirdiği hiçbir kuruma karşı çıkmadığınız gibi 1961 yılında askerler tarafından Chp’li Turhan Feyzioğlu ve Enver Ziya Karal başkanlığında 20 kişiden oluşan bir komisyon kurarak yeni bir anayasa yaptırdılar. Bugün tartışılan ilk 4 madde çoğunluğu Chp’li olan ekip tarafından düzenlenmiş ve son şekli verilmiştir. Şimdi sizin bu darbe ürünü Anayasaya karşı çıkmayıp, “ilk 4 madde değiştirilemez, teklif dahi edilemez” diye yırtınmanız büyük bir çelişki değil midir?
Monşer: Yok ya böyle mi olmuş benim aklıma bunlar hiç gelmemişti. Sizin gibi derinlemesine de incelememiştim.
Peki kimmiş o sizin anlı şanlı Prof. Vs. Dediğiniz isimler?
Odgurmuş: Sayayım:
Emin Paksüt (Kurucu mecliste Chp temsilcisi)
Muammer Aksoy (Sonradan Chp milletvekili)
Turan Güneş (Chp milletvekili ve Bakan)
Tarık Zafer Tunaya (Chp milletvekili, bakan, Cumhuriyet gazetesi yazarı)
Coşkun Kırca (Dışişleri bakanı ve yazar)
Amil Artus (27 Mayıs 1960 askeri idarenin dışişleri bakanı)
Doğan Avcıoğlu (Chp milletvekili, gazeteci yazar)
Münci Kapani (Yazar, ADD kurucusu)
Muin Küley (Chp Milletvekili, hukukçu)
Ragıp Sarıca (Milletvekili, ADD kurucusu)
Bahri Savcı (Anayasa Profesörü, ADD onur kurucusu)
Celal Sait Siren (Chp milletvekili)
Mümtaz Soysal (Hukuk Profesörü, Shp milletvekili,)
Cafer Tüzel (Chp milletvekili, hukukçu)
Hıfzı Veldet Velidedeoğlu (Hukukçu, ADD onursal başkanı)
Abdülhak Kemal Yörük (Chp milletvekili, Adalet bakanı)
Sadık Akdoğan
Nurettin Ardıçoğlu (Millet Partisi Milletvekili, hukukçu)
Hazım Dağlı (Millet Partisi Milletvekili, Hukukçu)
Eğer yanlış bilmiyorsam, büyük çoğunluğu Chp’li. Ve bu insanlar 1961 Anayasasının meydana getirdiği hürriyet ortamından da istifade ederek genç insanları Marksist ideolojilere yönlendirdiler. Yani kısaca Chp damgası taşıyan 1961 anayasasını bu insanlar yaptı. 1961 Anayasasının ilk 4 maddesini de bunlar yaptı. Sizin bu ilk 4 maddeyi savunuyor olmanız çelişki değil mi?
Monşer: Ya siz neler söylüyorsunuz?
Odgurmuş: Neler söyleyecekmişim. Bakınız bir alıntı daha yapayım:
Dündar Taşer anlatıyor.
“1960 hareketinde biz, on seneden beri propagandası yapılan “Anayasa değişikliği” ile bir şeyler yapılacağını, bir ilerici hamleye vücut vereceğimizi sanıyorduk. İtiraf edeyim ki, ben de bu telakkide idim. Herhalde iyi bir Anayasa yapılırsa, ileri memleketlerin seviyesine gidilebilecek bir yola gireriz sanıyordum. Bu telakkiyi kınamayın. Çünkü, bizim münevverlerimizin umumi kanaati budur. Bir ileri Anayasaya sahip olursak, büyük devletlerin seviyesine geliriz zannı, hala aydınlarımızın ekserisinin düşüncesidir. Bu garip oyuncakla oynayıp duruyoruz.”
Taşer devam ediyor:
“Bunun içindir ki, 1960 Hareketi’nin ertesi günü İstanbul’dan bir profesörler heyetini davet ettik. Onları hürmetle ayakta karşıladık. Gelir gelmez; “Aç” olduklarını söylediler. Biz de açtık, ama yemeği düşünmemiştik. Hemen yemek getirttik. Yediler, hatta, o sırada Cemal Paşa “Ben de açım çocuklar” dedi ve onların en büyüğünün önünden artan yemeği yedi. Onlara karşı böyle bir hürmetle dolu idik. Bu, ne de olsa, an’anemizden gelen bir şeydi. Ümeranın ulemaya hürmeti gibi idi. Türkiye’de çok şey değişmişti, ama, değişmeyen böyle şeyler de vardı.”
Taşer devam ediyor.
“Yemeklerini yedikten sonra “Bize bir Anayasa yapın” teklifinde bulunduk. Onlar: “Nasıl bir Anayasa istiyorsunuz?” diye sordular. İşte bu sual beni intibaha getirici cümle oldu. “Nasıl bir Anayasa istiyorsunuz?”… Allah Allah, benim istediğim mi Anayasa olacak? Öyleyse size ne lüzum var? Osman Gazi’nin kurduğu devlette böyle olmamıştı. O zamanın hukukçuları ve uleması “Kanun senin istediğindir” dememişlerdi. Aksine “Sen şunu yapabilirsin, şunu yapamazsın; şu senin salahiyetindedir, şu değildir; şu senin yapmakla mükellef olduğun şeydir ve vazifendir. Şuna ise hakkın ve salahiyetin yoktur” demişlerdi.”
Yukarıda isimlerini belirttiğim zevatın yaptığı Anayasa’ya sahip çıkıyor olmak, bazı maddeleri asla değişmez demek ne kadar akla yatkın anlamadım.
Konu uzun ve daha pek çok şey yazılabilir. Fakat uzatmayayım.
Monşer: Pes artık.