Kenan EROĞLU
Waterloo Belçika Brüksel’e bağlı bir köy.
Nedir bu köyün özelliği diye soracak olursak. Ünlü Fransız generali Napolyon’un diğer Avrupa ülkeleri ile 16-18 Haziran 1815 tarihinde yaptığı ve mutlak bir yenilgi ile sonuçlanan savaşın geçtiği yer.
Şimdi sorulabilir Waterloo’nun, Belçika’nın, Napolyon’un bizimle ne ilgisi var diyebiliriz.
Anlatalım: Napolyon Mısır’ı işgal girişimince bulunduğu sırada Cezzar Ahmet Paşa tarafından mağlup edilmişti. Tekrar ülkesine yenilmiş olarak geri dönecekti. Fakat bu yenilgiye rağmen, savaş meydanında gördüğü ve at binmesine, silah kullanmasına hayran kaldığı henüz 20 yaşında dahi olmayan Rüstem adındaki bir sipahiyi de beraberinde Fransa’ya götürecekti.
Napolyon giriştiği savaşlarda muzaffer olduğunda oradan kendisine muhafızlar
ediniyordu. Hatta Memluklulardan da seçkin bir birlik meydana getirmiş Muhafız alayına yerleştirmişti. Bu muhafızlar gözünü budaktan esirgemeyen cinstendi. Napolyon çeşitli ülkelerden edindiği muhafızların hepsine çeşitli kadın isimleri vermişti. “Ama bir tanesi hariç. O da bir Türk ismi taşıyordu: Rüstem. Bir zamanların Paris’inde adından sık sık söz ettiren Rüstem kimdi?”
“İmparator Bonapart, kendisini Mısır’da bir ihtimal Akka önlerinde yenildiği sefer sırasında görüp beğenerek mahiyetine almıştı.
Mısır’da Yahya adını taşıyan delikanlı, Napolyon’un arzusu üzerine memleketi olan Dağıstan’da çağrıldığı adla yani Rüstem’le anılmaya başlanır. Rüstem’in ata binişindeki ve silah kullanışındaki maharetini takdirle seyreden ünlü imparator bu yağız delikanlıya ilk hediye olarak kabzası altı iri elmaslı bir kılıçla, altın kaplamalı bir çift tabanca verir… İlk geceden itibaren baş muhafız görevini yüklenir.”
“Fransız Profesör G. Lenotre’nin bir yazısından, Bonapart’ın… Hatta bir gemi seferinde Bonapart’ın sütünün sağıldığı keçilerden elde edilen topu topu bir kâse sütten Rüstem pay istemiş. Kendisine, imparatorun içtiği çorbadan verildiği gibi, sütlü kahve talebi de geri çevrilmemiş. General, geminin kaptan köşkünde kitap okumadığı akşamlarda kâğıt oynamayı tercih edermiş. Kazancını Rüstem’le paylaştığını gene profesörün kaleminden bilgi ediniyoruz.”
“Rüstem, kısa zamanda Paris’in en şık süvarisi mevkiine ulaşır. Küheylanı, beyaz türbanı, geniş etekli kadife ceketi, Paris halkının hayranlığını üzerine çeker. İmparatorun yatak odasının yanındaki baş muhafız bölmesi onundur artık.
” Aradan zaman geçer Rüstem evlenir. (1813) Fakat bahtı da kararmaya başlar. Bu yılda, bütün Avrupa’ya meydan okuyan Napolyon, mağrurluğunun cezasını fena öder, acı bir yenilgiye uğrar. Elbe yolu gözükür kendine.”
“O günün akşamı generalin zehirlendiği haberleri Paris’i allak-bullak ede ede, kulaktan kulağa yayılırken, Napolyon muhafızına tabancasını getirmesi komutunu verir. Ama Rüstem ilk defa baş tacının emrini yerine getirmez.
Napolyon’un harıl harıl silah arattığı sarayda duyulunca, Rüstem’in tutumu takdirle karşılanır. Eğer, elim olay doğsaydı, Fransız tarihine ii giderilemez bir lekenin düşeceği, sorumluluğun da Türk’e yükleneceği, hatta düşmanlarca satın alındığı ithamında bulunulacağı kendisine anlatılır.”
“Rüstem o gece kabuslar içine gömülür adeta. Kurtuluşu saraydan kaçmakta bulur. Ama bundan da pişmanlık duyar. Zira yıllarca mahiyetinde çalıştığı imparatoru, en zor günlerinde Terk etmiştir.”, “Rüstem de ihtişama boğulu mevkii yerden sokakta bulur.”, “Napolyon onu görmek bile istemez. Bu defa büsbütün inzivaya çekilir. Durdan’da ava çıkmakla oyalanır.”, “Yalnız bir gün Turgart adlı yaşlı bir imparatorluk süvarisinin herkesin önünde kendisini hainlikle suçlamasına dayanamayarak, Napolyon’un hediye ettiği asayı başında kırar. Fransa bu olayla ünü kaybolmaya yüz tutmuş Rüstem’i bir kere daha yad eder. 1845’de vefat ettiğinde 64 yaşına basmış olan Dağıstanlı Rüstem, Durdan mezarlığına gömülür. Mezar taşına: “Burada Rüstem Rıza yatıyor. Tiflis doğumlu olup, Napolyon’un eski muhafızlarındandı.” Diye kayıt düşülür.”
Rüstem’in hikayesi burada bitiyor. O yiğit insan Fransa’da bir kasabada, yani gurbet elde bir mezarlıkta tek başına yatıyor.
Kim bilir kaç süvari, kaç akıncı Avrupa’nın ve hatta dünyanın çeşitli yerlerin garip şekilde yatıyordur. Hepsine rahmet olsun.
**
Kaynak: Altan Araslı, “Avrupa’da Türk İzleri 1, Kültür Bakanlığı Yayınları /2712-1, Kültür Eserleri Dizisi / 320, Poyraz Ofset, Ankara 2001, sayfa: 243-245