TOPRAK, TOPLUM, KÜLTÜR ve HİS TARİHİMİZ
Gazi KARABULUT
Türk kültürü, tarihsel bütünlük, millî kimlik, sosyal huzur, ekonomik gelişim, yenilikçi adım, çevresel muhafaza, insani standartlar, mekân kimliği gibi pek çok hususu içinde barındırmıştır. Nitekim geçmişten günümüze doğru gelen geniş kültür havzamız, merkeze insanı almakla ve milliyetçi toplumcu bir yaklaşımla tekâmül etmiştir. Yani yapısal ve sosyal çalışmalar, kültürel kimlikle bütünleştirilmiştir. Böylece şehirlerin, toplumların kimliği ortaya çıkmıştır.
Kimlik, beraberinde sosyal dokuya aidiyet yüklemiş ve toplumcu bir bakış oluşmuştur. Toplumcu bir hüviyet kazanan sınırlı sayıdaki yerel yönetimler, hem sosyal huzuru hem de kültürel kimliğin korunmasını beraberinde getirmiştir. Bu tutumun, toplumcu ve tarihsel kökleri vardır.
Ahmet Hamdi Tanpınar, kendine Beş Şehir’i yazdıran durumu “Biz neydik, neyiz ve nereye gidiyoruz?” sorularına aranan cevap, şeklinde ifade eder. Ve ilk cevabı “Anadolu’yu dolduran Selçuk eserlerini dolaşırken, Süleymaniye’nin kubbesi altında küçüldüğümü hissederken, Bursa manzaralarında yalnızlığımı avuturken, divanlarımızı dolduran kervan seslerine karışmış su seslerinin gurbetini, Itri’nin, Dede Efendi’nin musikisini dinlerken geldiler.” sözleriyle açıklar. Devamında “Anadolu insanının his tarihi” gibi güzel bir tanımlamayla günümüze uzanacak toplumcu bir yaklaşımın kültürelk odlarına işaret eder.
İnsanımızın his tarihine vurgu yapmamızdaki gaye; her geçen gün kimliğinden, kültüründen, tarihî dokularından kopan mekânsal alanların uğradığı tahribatı engellemeden, toplumcu gelişimin mümkün olmayacağını açıklamaktır. Çünkü toplumcu bir bakış, merkezine insan unsurunu alırken onun yaşam alanlarını da korumayı ilke edinir. Kişilerin “memleket” olarak ifade ettiği topraklara bağlılığı, sadece temel ihtiyaçlarını karşılaması ile açıklanamamaktadır.
Cengiz Dağcı’nın İhtiyar Savaşçı adlı romanında, mekânı yurt yapan anlayışı sembolleştirdiği bir bölüm vardır. “Kırım’ın yalnızca bizlere değil, bizim mezarlarımıza da ihtiyacı var…” söylemi geçmiş ve gelecek bağlantısının ve kültürel bütünlüğün somut bir örneğidir.
Hakeza değeriniz; tarihinize, toplumunuza, toprağınıza verdiğiniz değer ve katkı ile daha da değerlenecektir.