Kenan EROĞLU
Allah’ım!
Yüce Allah’ım.
Sana yalvarıyoruz.
Sana “hep ver, ver, ver” diyoruz.
Bize refah ver, para ver, ev ver, araba ver, yat ver, yalı ver, yazlık ver diyoruz.
Üstüne en akıllısından uslusundan evlatlar ver, sağlık ver, huzur ver diyoruz.
Bizi kimseye muhtaç etme, savaşlarla, terörle, hıyanetlerle daha fazla canımız yanmasın… vs. vs. diye hep istiyoruz.
Biz bu kendi halimizden utanmadan yine istiyoruz Allah’ım.
Sıkıştıkça sana el açıyoruz, bu el açılmasını, bizim yüzsüzlüğümüze ver. Sana layık olup olmadığımızı hiç düşünmeden arsızca istiyoruz.
Sana kul olmanın gerekleri zaten bizi yoruyor(!) ki, dünya hali, hayat gailesi diyor geçiyoruz, hiçbir gayretimiz yok.
Ama sen büyüksün ve yine de sen bize; emeğimiz olmasa da gayretimiz yok ise de hiçbir çaba göstermesek de yan gelip yatmalarımıza rağmen yine de veriyorsun. Senin rahmetin bol biliyoruz.
Biz tekâmül için, gelişme için, ilim için, eğitim için, huzur ve refah için, kendimize ait değerleri korumak için hiçbir şey yapmamamıza rağmen sen yine veriyorsun.
Erkek olalım kadın olalım her türlü yanlışı yapıyor ve her türlü günahı işliyor ama yine bizi affet, bizi cennetine koy diyoruz.
Kadın isek; erkeklerimizle “eşitlik savaşı” adına aslında idrar yarışına girelim, kadın hakimiyetinin tescili adına babalarımızı bile saymayalım, toplumun değerlerini rafa kaldıralım ama yine de af dileyelim.
Patron isek; işçimizi dilediğimiz gibi ezelim. İşçi isek; patronumuzu kafamıza estiğince batıralım ama yine de af dileyelim.
Memuriyette asıl olan yükselmenin yollarının güvercin taklası olduğunu en başta öğrenelim, liyakat ehlinin ise istikbalini hırsımız için çalalım, onun yerini almakta beis görmeyelim, sürekli izin rapor alıp işe gitmeyelim ama yine de af dileyelim.
Üniversitelerimizde bilimsel çalışmalar olmasa da senin kudretin bizim beyinlerimize her bir şeyi anında doldurmaya yeter diyelim ama biz hiçbir gayret sarf etmeyelim.
Yüce Allah’ım bize oku dediğini, çalış dediğini, dürüst ol dediğini, yetimi kolla dediğini, beyt’ül-male dokunma dediğini pek de hatırlamayalım. Yap dediğini yapmadığımız yapma dediğini de inadına yaptığımız halde yine de bizi affet diyelim.
Büyük Allah’ım biz arsız gibiyiz, yüzsüz gibiyiz ama yine de senden istemekten geri kalmıyoruz.
Utanmıyoruz, istemeye yüzümüz olmasa bile biz yine habire istiyoruz.
Filan milleti kahret, filan devleti yerle bir et diyoruz.
Bizim; onlara muhtaç olduğumuz halde, ikide bir avuç açtığımız halde durumumuza bakmadan, kılımızı kıpırdatmadan şu küffarları kahhar isminle kahret diyoruz.
Bir sürü süslü-boyalı laflara âmin diyen paylaşımlarımızın hatırına yani yine de sen bilirsin.
Biz hep istiyor da istiyoruz.
Yine de Gazze’ye Halep’e Bosna’ya, Türkistan’a Etiyopya’ya Çeçenistan’a, Libya’ya ve nerede bir mazlum varsa ve bilcümle İslâm Alemi’ne “kendi huzurları adına” kendi benliklerine dönüş ve Kur’an-ı Kerim’i gönderiliş amacına uygun anlama feraseti ver.
Yüce Allah’ım; Bu anlama ferasetini ver ki kendi gelişmelerini kendileri sağlasın, kendi teknolojilerini kendileri geliştirsin, kendi kaynaklarını yine kendileri için kendileri kullanmayı başarsınlar.
Dünyanın önde görünen dinsiz-milliyetsiz kozmopolit devletleri bizlere demokrasi dersi vermeye cür’et edemesinler.
Taşıma su ile değirmenin dönmeyeceğini anlamamıza yardımcı ol.
Allah’ım bize, akıl-fikir, iz’an ve idrak ver.
Ve aslında en nihayet; basiret ver ki, bu yollarda gayret etmeyi de akıl edebilelim.