
SON KUT ALAN TÜRK; ATATÜRK 2
Halim KAYA
Daha önceden yazdığımız “Son Kut Alan Türk; Atatürk” konulu yazımız Ülkücü Kadro internet sitesindeki https://wwwulkucukadro.com/2021/7/son-kut-alan-turk-ataturk/ adlı adreste yayınlandıktan sonra Prof. Dr. Necati Demir’in “Turan Hakanı Alp Er Tunga” adlı kitabında ve Özer Ravavoğlu Ağabeyin “Tanrı Dağlarının Gözyaşları” adlı kitaplarında Atatürk’ün son kut alan Türk olduğu konusunda yazdıklarıyla bizimle hem fikir olduklarını gördüm. Daha önce sizinle paylaştığım Atatürk’ün Kut aldığına dair yazımın devamı ve tamamlayıcısı gördüğüm hususları da sizinle paylaşmak istedi.
Necati Demir Hoca “Turan Hakanı Alp Er Tunga” adlı bu kitabında Kurtuluş savaşını kazanan Atatürk’ün adım adım kendisinin kut aldığını ispatlamaya yönelik uygulamalarından bahsetmekte ve Yunanlıları denize döktükten sonra Atatürk otomobili ile İzmir’e girerken arabasına taktığı flamanın bu günkü Cumhurbaşkanlığı forsuna benzer bir flama olduğunu resmiyle birlikte göstermekte ve Güneşin etrafındaki 16 yıldızın geçmişte kurulan Türk Devletlerini simgelediğini ve kendisinin kut aldığını gösterdiğini ifade etmektedir. “Sonuç olarak 16 yıldızlı forsun anlamı şudur. Atatürk kendi tasarladığı flama ile Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluş kutunu 16 Türk devletinden aldığını, kurduğu devletin de bu devletlerin devamı olduğunu ilan etmiştir.” (age. S:130) diyerek dile getirmiştir. Ayrıca ona göre Türkiye Cumhuriyeti forsu Turan’a giriş anlamı taşımaktadır. Burada Necati Demir hoca hem Türk devletlerinin bir bütün ve devamlılık arz ettiğini hem de devlet yöneticilerinin değiştiğini ancak devleti yeniden inşa etmek bakımından ilk Türk Hakanından beri devam eden kutun Türkiye Cumhuriyetini kurarken de Atatürk’e geçtiğini işaret etmektedir.
Diğer bir Atatürk’ün kut aldığına temas da 04.06.2022 Cumartesi günü Özer Ravanoğlu’nun yazmış olduğu “Tanrı Dağları’nın Gözyaşları” kitabını okurken rastladığım ve yukarıda bahsettiğim ilk makalede savunduğum “Kut Alan En Son Türk; Atatürk” tezimi desteklediği için aşağıya aldığım parça da bu tezimizin doğruluğuna işaret etmek ve desteklemektedir.
Özer Revanoğlu’nun Atatürk’ün kut aldığı hususundaki cümleyi söyleyen Şeyh Muhammed Emin Efendi hakkında bir de biyografik kitap yazmış olan Abdullah Tanrıverdi’den aktardığına göre;
Ehli Beyt’ten Zeynel Abidin Hazretleri İslam’ın ilk yıllarında Moritanya’ya gelir. Sekizinci asrın başında Moritanya’da Zeynel Abidin hazretlerinin gayretleriyle faaliyete geçen tekke o günden sonra asırlarca devam etmiş. 1903 yılında Fransızlar Moritanya’yı işgal ediyorlar. Son Şeyh Muhammed Emin Efendi burası kâfir ülkesi haline geldi. Bundan sonra burada İslami hayatı yaşamak mümkün olmaz düşüncesiyle 1904 yılında ülkeyi terk etmeye karar veriryor. Nüfuslarının çok az olması ve hiç silahlarının olmaması dolayısıyla mücadeleyi göze alamazlar, Sünnete uyarak göç etmeye karar verirler. Fransız yetkililer Hoca efendiye buradan ayrılma, seni Moritanya’ya sultan yapalım derler. Ancak Şeyh Muhammed Emin Efendi Fransız yetkililere “Sizin emriniz altında sultan olmaktansa Halife’nin ordusunda asker olmayı tercih ederim” diyor. Rivayete göre bütün akrabayı taallukatı, şakirtleri ve Müslüman halktan büyük bir kalabalık, şeyh efendi ile birlikte yola çıkıyorlar. Hamile kadınlar ve çocukların da bulunduğu beş bin kişilik kafile, Sahrayı Kebir’i 52 günde geçiyorlar. Cezayir’e geliyorlar, Orası da Fransızlar tarafından işgal edildiğinden Tunus’a sonra Libya’ya intikal ediyorlar.
“Moritanya kafilesi Libya’ya geldiği zaman Mustafa Kemal, Enver Paşa ve arkadaşları 1911 yılında orada İtalyanlarla yoğun bir savaş hali yaşıyorlar. Libyalılar önce Şeyh efendiyi hafife alıyorlar. Bizde çok şeyh var diyorlar. Sonra Hoca Efendi ile karşılaşınca o güne kadar gördüklerinden, bildiklerinden çok farklı bir şeyh olduğunu anlıyorlar.”
“Libyalı Şeyh Sunusi ve Muhammed Emin Efendi birlikte bizim Osmanlı subaylarının yanında mücadeleye iştirak ediyorlar. Libya’da 35 bin İtalyan askerine karşılık, 5 bin Osmanlı askeri bulunmaktadır. Osmanlı kuvvetleri ile Muhammed Emin Efendi cemaati tam bir tesanüt içinde İtalyanlara direnirler. Ancak Balkan Savaşı patlak verir. Düşman ordusu Çatalca’ya kadar gelir İstanbul tehdit altındadır. Türk subayları Şeyh Sunusi’den Payitaht’ta kendilerine ihtiyaç olduğu gerekçesiyle izin isterler. Şeyh Sunusi Enver Paşa ve Mustafa Kemal’e “Burası Payitaht’ın kolu bacağı gibidir ama Payitaht insanın başıdır. Kol bacak kaybedilse de gövde yaşar. Ama baş giderse hiç yaşama şansı yoktur Gidin orayı kurtarın. Sizin muzafferiyetiniz için dua edeceğim.” diyor.
Muhammed Emin Efendi Libya günlerinde Enver Paşa ve Mustafa Kemal Beylerle birçok kere karşılaşır. Özellikle Mustafa Kemal’e “Sen gelecekte sultan olacaksın” (S:155) diyor ve daha sonra Libyadan dönmeden önce Enver Paşa ile Mustafa Kemal’e birer at hediye ediyor. (Tanrı Dağları’nın Gözyaşları-Özer Ravanoğlu-S:154-161) Libya 29 Eylül 1911 yılında İtalyanlar tarafından işgal edilmiştir. 18 Ekim 1912 tarihine kadar Trablusgarp savaşı sürmüştür. Binbaşı Mustafa Kemal 1912 Balkan savaşının başlamasıyla da İstanbul’a dönmüştür. 1923’te de Cumhuriyet ilan edildiğine göre tam 12 yıl önce Şeyh Muhammed Emin Efendi kendisine “ileride sultan olacaksın” demiştir. Moritanya’dan çıktıktan sonra Türklerin yanında Cezayir, Libya, Filistin, Medine Müdafaası gibi 20 yıl boyunca çeşitli cephelerde savaşarak Türkiye’ye gelen Şeyh Muhammed Emin Efendi ve kafilesi devlet tarafından iklimine adapta olamadıkları için sırasıyla önce Çorum olmak üzere Ankara, Konya, Antalya ve nihayet Kozan’a yerleştirilir. Şey Muhammed Emin Efendi 1949 yılında Kozan’da vefat eder ve buraya defnedilir.
Bir bilim adamı ve Allah dostu tarafından kendisine vazife verildiğine dair işaretler de göstermektedir ki Atatürk Kut alan bir Türk’tür. Ve Cumhuriyeti kurmuştur. Yoksa yedi düvelin düşmanlığıyla mücadele ederek bağımsız bir devlet kurması daha nasıl izah edilebilir. Atatürk’ün akılcı ve reelpolitik yönünü ileri süreceklere de ancak Kut Alması dolayısıyla Allah’ın kendisine bahş ettiği bir özelliktir diyebiliriz.