İNSAN FAKTÖRÜ -2-
“Kültür; bir toplumun tarihi süreç içinde ürettiği, kuşaktan kuşağa aktardığı, her türlü maddi ve manevi değerler bütünüdür.
Kültür, bir toplumun varlığının kanıtıdır. Zira toplumsal kişiliği doğurur, topluma kimlik kazandırır, diğer toplumlardan farklı kılar.
Din, kültürün önemli bir manevi unsurudur.
İdeoloji; bir fikir-ideali esas alır, sadece siyasi-iktisadi konuları değil, sosyal-kültürel konuları da içerir. Haliyle ideoloji ile kültür arasında bir bağ vardır.
Peygamberler ve idealist filozoflar; birey-aileyi önemseyen, erdemli-ahlaklı-eğitimli-disiplinli bir toplumu hedeflerken, materyalistler; ya bireyi aile-toplumun üstünde tuttular ya da bir mekanizmanın dişlisi olarak kabul ettiler.
Liberaller toplumsal yozlaşmayı, komünistler ise halka zulmeden komünist partisi üyelerinden oluşan imtiyazlı yeni bir sınıfı getirdi.
Kültürel yozlaşma; bir toplumun kültürel değerlerini kaybetmesi, başka topluma ait ya da küreselleşme adı altında bir takım kültürel değerleri benimsemesidir.
Bu; bencil-çıkarcı-fırsatçı-ilkesiz-samimiyetsiz-sorumsuz-duyarsız bireyi, milli his-heyecan-aidiyet-bağlılık-özveri ve dayanışmadan yoksun, kimliksiz-tatminsiz-huzursuz-güvensiz-mutsuz bir toplumu doğurur.
Ailedeki genel irade, sözleşme ve sevgiye bağlıdır. Ancak; aile, her şeyden önce düzen-görev-disipline dayanır.
Aile, toplumun en küçük birimidir. Haliyle aile yapısı bozuk olan bir toplum sağlıklı olamaz.
Toplum aileye benzer özellik taşır. Ancak; toplumda, düzen-görev-disiplini sağlayan devlettir. Zira insan bencil-çıkarcıdır. Bu da; düzen-görev-disiplini sağlamada devleti gerekli kılar.
Devletin başta gelen görevlerinden biri de erdemli-ahlaklı-eğitimli-disiplinli bir toplum inşa etmektir.
Eğitim-öğretimin odak noktası okuldur. Burada öne çıkan eğitim-öğretim müfredatıdır. Bunu belirleyen ise devletin eğitim ve kültür politikasıdır. Bu, fikir-ideale dayanır. Haliyle fikir ve ideal olmadan, devletin bir eğitim-kültür politikası olamaz.
Yozlaşmış toplumla kalkınmak-refaha ulaşmak mümkün değildir. Zira kalkınmak ve refaha ulaşmak, toplumsal katılımla olur. Buna karşılık; yozlaşmış toplum, toplumsal katılımı sağlayan değerlerden yoksundur. Haliyle burada milli geliri artırma çabası değil, herkesin gelirden daha fazla pay alma yarışı vardır.
Kültürel yozlaşmanın getirdiği toplumsal yozlaşma, ülkemizin önemli bir sorunudur. Bu; bazılarının dediği gibi kültürel değişim- gelişimin sonucu değil, küresel emperyalizm ve ideolojisi olan Yeni Kapitalizmin kültürü ile ilgilidir. Çözümü ise devletin milli düşünceye dayalı eğitim-kültür politikası olması, uygulamada eğitim kurumları ve medyadan istifade etmesi, iyi-doğruyu özendirmesi, kötü-yanlışı ise anlayacağı dilden cezalandırmasıdır.“.
Kültür
Tanımı
Kültür; bir toplumun tarihi süreç içinde ürettiği, kuşaktan kuşağa aktardığı, her türlü maddi ve manevi değerler bütünüdür. Bunu, “bir insan topluluğunun, yüzyıllarca devam eden ortak yaşamından doğan maddî-manevî değerler ile birikimi-davranış biçimlerinin bütünüdür” şeklinde de tanımlayabiliriz.
Önemi
Kültür, bir toplumun varlığının kanıtıdır. Zira birey davranışına yön-şekil vererek toplumsal düzeni sağlar. Toplumsal özveri-dayanışma duygusunu öne çıkarır. Toplumsal kişiliği doğurur, topluma kimlik kazandırır, diğer toplumlardan farklı kılar. .
Özelliği
Kültür, sadece insan topluluğuna has bir özelliktir. Bireysel değil, toplumsaldır. Tarihi süreç içinde oluşur. Sosyalleşme süreci İle de kazanılır.
Unsurları
Mimari ve güzel sanatlar ile edebi eserler, her türlü araç-gereç, yemek çeşitleri, giyim-kuşamdan tutun insanın saç sakal tıraşına kadar vb. şeyler maddi; dil, din, tarih, ahlak, hukuk, felsefe, edebiyat, sanat, eğitim, örf-görenek v.b. şeyler ise manevi unsurunu oluşturur.
Din-Kültür Kavramları
Din ve kültür; çoğu zaman birbiri ile karıştırılır, karıştırılması ise; ikisi arasındaki sıkı ilişkidir. Oysaki din ve kültür, tanım-mahiyet-hedef ve işleyiş açısından farklı şeylerdir.
Din; genel olarak, bir toplumun sahip olduğu inanç-ibadet ve ahlak kurallarının bütünüdür. Ya da; insanın, bir şeyi doğaüstü ve kutsal kabul ederek O’na inanması, inancının da sistematik kuralları içeren bir inanç sistemine dayanmasıdır.
Görüldüğü gibi, din; kültürün manevi unsurlarından biridir, ancak önemli bir unsurudur.
Din; ilahi kaynaklıdır, kültür ise; içinde din olmakla birlikte beşeri, toplumsal kaynaklıdır.
Deist ve ateistlere göre; din, kültür kaynaklıdır. Ancak antropoloji bilimi; insan topluluklarının ilk görülmesinden bu yana, dinin varlığını ve dinsiz bir toplumunda da bulunmadığını gösteriyor.
Din-Kültür İlişkisi
Din ile kültür arasında, sıkı bir ilişki vardır. Dindeki değişim kültürü etkilediği gibi, kültürdeki değişim de dini etkiler.
Dinin; “mutlaka yeni bir kültür ortaya koyması” diye bir şey de yoktur, ancak; her din, kültüre yeni değerler kazandırır.
Din; bir toplumda, kültürel değerlerin yayılması ve yerleşmesinde önemli bir rol oynar. Toplumun aynı kültürel değerlere sahip olmasını sağlayarak, toplumsal bütünlüğe hizmet eder. Ancak; farklı kültürlere sahip toplumların, aynı kültüre sahip olmasını mümkün kılmaz.
Din ve Din Kültürü
Bazı din bilimcilere göre, “din ve din kültürünü birbirinden ayırmak zordur; zira dinin birçok mesajı kültürde de yer alır.
“Nasıl ki dinde inanç esasları-ahlak varsa, bu kültürde de vardır. Aynı şekilde kültürde var olan bir edep ve adaptan, din de bahseder”. Bu da din ve din kültürünün birbiri ile karıştırılması ile ilgilidir.
Din, ilahi kaynaklıdır. Allah’ın Kur’an ile bildirdiği hükümler, emir ve yasaklar dinimizin yapı ve kapsamını oluşturur.
Din kültürü ise beşeri kaynaklıdır. İmam, şeyh, âlim, müçtehit vb. kişilerin; dinimiz ile ilgili düşünce, yorum, tefsir, kabul, kural, içtihad vb içerir.
Din kültürünün doğruluğu şüphelidir, doğrululuğunun ispatında her zaman ve en öncelikle Kur’an’a başvurulur. Kur’an; esas, değişmez bir ölçüdür.
Kur’an’dan onay alan düşünce, yorum ve yazılardan istifade edilir. Ancak Kuran’dan onay alan veya alamayan hiçbir şey din veya dinin bir unsuru olarak kabul edilemez. Aksi halde dinin yapısı bozulur, din kültür haline gelir. Musevilik ve Hristiyanlığın orijinalliğini kaybetmesi de; beşeri kaynaklı din kültürünün, din veya dinin bir unsuru haline gelmesindendir.
İdeoloji-Kültür İlişkisi
İdeoloji; esas alınanın kalıbında, “din-millet-devlet, din siyaset ayrımı, egemenliğin meşruiyet kaynağı, demokrasi, devlet yapısı, yönetim ve hükümet şekli, sosyal yapı, kültür-eğitim-ahlak, ekonomi, adalet, iç-dış güvenlik vb ” konu-kavramlar hakkında, sistematik-mantıklı tanım ve açıklama getirmektir.
Yani ideoloji bir fikir-ideali esas alır, sadece siyasi-iktisadi konuları değil, sosyal-kültürel konuları da içerir. Bu nedenle ideoloji ile kültür arasında bir bağ vardır.
Peygamberler ve idealist filozoflar; birey-aileyi önemseyen, erdemli-ahlaklı-eğitimli-disiplinli bir toplumu hedeflerken, materyalistler; ya bireyi aile-toplumun üstünde tuttular ya da bir mekanizmanın dişlisi olarak kabul ettiler.
Liberaller
Birey ve bireysel çıkarı esas kabul ettiler. Bu temel felsefede bir sistem inşa ettiler. Neticede; aile-toplumun çıkarını dikkate almayan, milli bilinç ve ruhtan yoksun, ilkesiz-sorumsuz-samimiyetsiz-duyarsız-bireyci-çıkarcı-fırsatçı-saldırgan-yalnızlığa mahkûm bir insan portresi ortaya çıktı. Bu; ailede düzen-görev-disiplinin bozulduğu, tatminsiz-huzursuz-güvensiz-mutsuz bir toplumu doğurdu.
Komünistler
Toplumu-toplumsal çıkarı esas kabul ettiler, eşit-sınıfsız bir toplumu hedeflediler. Neticede; birey-ailenin ikinci planda kaldığı, bireysel hak hür irade-hırs-heyecandan yoksun, liyakatsiz-kuşkucu-riyakâr-ihbarcı bir insan portresi ortaya çıktı. Bu huzursuz-güvensiz-mutsuz toplum ile halka zulmeden komünist partisi üyelerinden oluşan imtiyazlı yeni bir sınıfı doğurdu. SSCB ve Doğu Bloku Ülkeleri’nin çöküşünün, halkın küresel şirketlerin sömürü ve egemenlik aracı olan küresel kapitalizmi kurtarıcı olarak görmelerinin önemli nedeni de budur.
Kültürel Zenginlik
Kültürel zenginlik, bir toplumun sahip olduğu maddi-manevi değerlerin çokluğu ve çeşitliliği ile ilgilidir. Bu; kapalı toplumdan açık topluma, ilkel toplumdan aşirete, aşiretten feodal topluma, feodal toplumdan modern topluma geçiş ve gelişmişlik düzeyi ile orantılı olarak bir artış-değişiklik gösterir.
Kültürel Zenginlik ve Medeniyet
Kültür; bir toplumun, medeniyet ise toplumların ortak malıdır. Her toplum; kültürel zenginliği ile orantılı olarak medeniyete katkı sağlar, bundan pay alır.
Kültürlü Olmak
Kültürlü olmak; bilgili, görgülü, incelikli olmayı ifade eder. Kültürlü insan, kültürsüz adam, kültürlü aile, kültürsüz çevre gibi sözler, bu anlamda kullanılan sözlerdir.
Kültürlü Olmak, Aydın Olmak Değildir
Bir insanın kültürlü olması, aydın olması anlamını taşımaz. Bunun; aynı zamanda, cesur-sorgulayan-araştıran-çözüm getiren bir özelliğe sahip olması gerekir.
Milli Kültür
Milli kültür, bir toplumu millet hâline getiren ve milletten millete farklılık arz eden değerlerbütünüdür. Genel kültür ile millî kültür arasındaki fark da bu özelliğe dayanır.
Özelliği
Milli Kültür, “Milli Kültür Çevresinin” bir ürünüdür. Kaynağı millettir. Üst ve hâkim kültürdür Zaman içinde bir değişim ve gelişim gösterir. Kültürel ilişkiye açık, kültürel emperyalizme kapalıdır Aynı zamanda maddi gelişimin itici gücüdür.
Kültürel Yozlaşma
Kültürel yozlaşma; bir toplumun kültürel değerlerini kaybetmesi, başka topluma ait ya da küreselleşme adı altında bir takım kültürel değerleri benimsemesidir.
Bu; bencil-çıkarcı-fırsatçı-ilkesiz-samimiyetsiz-sorumsuz-duyarsız bireyi, milli his-heyecan-aidiyet-bağlılık-özveri ve dayanışmadan yoksun, kimliksiz-tatminsiz-huzursuz-güvensiz-mutsuz bir toplumu doğurur.
Birey-Aile-Toplum-Devlet İlişkisi
İnsan; yaradılışı gereği, önce kendisini düşünür. Kendisinden sonra düşündüğü ise ailesidir.
Aile; ahlaki, özel mülkiyeti koruyan ve gelecek kuşaklara devreden bir kurumdur.
Ailenin ahlaki temelini evlenme teşkil eder, çocuk ile objektif bir hal kazanır, çocukların yetişip yeni aileler kurmaları, ebeveynlerin ölümü ile de dağılır.
Ailedeki genel irade, sözleşme ve sevgiye bağlıdır. Ancak; aile, her şeyden önce düzen-görev-disipline dayanır.
Aile, toplumun en küçük birimidir. Haliyle aile yapısı bozuk olan bir toplum sağlıklı olamaz.
Toplum aileye benzer özellik taşır. Ancak; toplumda, düzen-görev-disiplini sağlayan devlettir. Zira insan bencil-çıkarcıdır. Bu da; düzen-görev-disiplini sağlamada devleti gerekli kılar.
İktidar
İktidarın başta gelen görevlerinden biri de eğitimli-erdemli-ahlaklı bir toplum inşa etmektir. Zira yozlaşmış bir toplum sadece iktidarın değil, devletin ve milletin sonunu getirir.
Memurlar
Devletin çıkar-ihtiyacını en iyi bilen kişilerdir. İşlerin yürütülmesinde; devletin hafızası, ana direğidir. Bu nedenle; devlet bilinci ve kültürü taşıması, liyakatli-erdemli ahlaklı olması, özveri ile çalışması gerekir.
Yasama-Yürütme-Yargı İlişkisi
Bunlar, karşılıklıdır. Ancak; biri diğerinin rakibi-dengeleyicisi değil, bir organizmanın organları gibi tamamlayıcısıdır. Birinin keyfi davranması ise devleti sıkıntıya sokar.
Eğitim-Öğretim ve Disiplin
Eğitim-öğretim; ailede başlayan çevre-okul-askerlik-iş hayatıyla ölüme kadar devam eden bir şeydir. İnsan; bu yolla bir dizi bilgi-değere sahip olur, bunu ölçü kabul edip akıl yürütür, bir irade ortaya koyar, kendini disipline eder.
Eğitim-öğretimin odak noktası okuldur. Burada öne çıkan eğitim-öğretim müfredatıdır. Bunu belirleyen ise devletin eğitim ve kültür politikasıdır. Bu, fikir-ideale dayanır. Haliyle fikir ve ideal olmadan, devletin bir eğitim-kültür politikası olamaz.
Toplumsal Yozlaşma
Bir ülkede; bencillik-çıkarcılık-fırsatçılık had safhaya varmışsa, orada düzen-görev ve disiplinden söz edilemez. Böyle bir toplum; sadece ahlaki değerlerini değil, milli his-heyecan-aidiyet-bağlılık-fedakârlık-dayanışma gibi kolektif bir bilinci ve ruhu da kaybetmiştir. İşte bu tür toplumlara “yozlaşmış toplumlar” deniliyor.
Yozlaşmış toplumla kalkınmak-refaha ulaşmak mümkün değildir. Zira kalkınmak ve refaha ulaşmak, toplumsal katılımla olur. Buna karşılık yozlaşmış toplum toplumsal katılımı sağlayan değerlerden yoksundur. Haliyle burada milli geliri artırma çabası değil, herkesin gelirden daha fazla pay alma yarışı vardır.
Kültürel yozlaşmanın getirdiği toplumsal yozlaşma, ülkemizin önemli bir sorunudur. Bu; bazılarının dediği gibi kültürel değişim- gelişimin sonucu değil, küresel emperyalizm ve ideolojisi olan Yeni Kapitalizmin kültürü ile ilgilidir. Çözümü ise devletin milli düşünceye dayalı eğitim-kültür politikası olması, uygulamada eğitim kurumları ve medyadan istifade etmesi, iyi-doğruyu özendirmesi, kötü-yanlışı ise anlayacağı dilden cezalandırmasıdır.
Safter Tanık