CUMHURİYETİN 100. YILI
Ahmet URFALI
”Milli şuur, kendi milletinin varlığını tanımak ve bilmek demektir.”
Mehmet Kaplan
Türk milleti tarih sahnesine çıktığı zamanlardan beri, dünya siyasetinde birinci derecede etken bir özellik göstermiştir. Bu durum; milletimizin disiplin, organizasyon, sevk ve idare gibi vasıflarından kaynaklanmaktadır. En önemlisi de bu vasıfların Tanrı tarafından milletimize bir ”kut” olarak armağan verildiğine iman edilmesidir. Kurulan Türk devletleri, bölgesel ve küresel anlamda siyasi, askeri ve ekonomik birer güç olarak varlıklarını sürdürmüşlerdir.
Kaşgarlı Mahmut, Divan-ı Lugat’it Türk adlı eserinde, Türk adının Tanrı tarafından verildiğini ifade ederek, dünya cihan hâkimiyeti düşüncesini şu sözlerle bir serlevha şeklinde belirtir:” Tanrı devlet güneşini Türk burçlarını yükseltmiş ve onların mülkleri üzerinde felekleri döndürmüştür. Tanrı onlara Türk adını vermiş ve yeryüzüne ilbay kılmış, hakanları onlardan çıkartmıştır. Dünya uluslarının yularların onlar eline vermiş, herkese üstün kılmıştır. Onlarla birlikte çalışanları aziz kılmış ve Türkler onları her dileklerini ulaştırmış, kötülerin şerrinden korumuştur. Onlara hedef olmaktan korunabilmek için, aklı olana düşen şey, onların yolunu tutmak, derdini dinletebilmek gönüllerini alabilmek için dilleriyle konuşmaktır.”
1074 yılında tamamlayarak Bağdat’ta İslam halifesine sunulan bu eserde, milletimizin maşeri şuurunda bulunan pek çok özellik dile getirilmiştir. ”İnsanları ve ulusları kötülerin şerrinden korumak” gibi yüce bir ülküyü, başka milletlerde görmek mümkün değildir. İnsanların hayrı ve yararına olan bütün işleri sömürgeleştirip köleleştirmeden yerine getirmek Türk için ilahi bir görev telakki edilmiştir. Bu aynı zamanda bir ”özgüven” dir. Kendine güvenme ve inanma, kendini yeterli görme psikolojisi, sosyal hayatı da etkilemektedir. Tarihimizin görkemli çağlarında olduğu gibi zor zamanlarında da yüksek derecede bir özgüven inancının gönüllerde var olması gerçektir.
Cumhuriyetimizin 100. Yılında en başta gelen görev, bu inanç ve özgüveni nesillerimizin şuuruna nakşetmek olmalıdır. Anlayış, kavrayış, idrak anlamalarına gelen şuur; insanın kendini bilmesi ve içinde yaşadığı zamandan ve mekândan haberdar olabilmesi melekesi, bilinç karşılığında kullanılmaktadır.
Günümüz nesli; milli kültürü tanıyıp onu hayatının bir yaşama biçimi olarak göstermekten gitgide uzaklaşmaktadır. Bencillik, duyarsızlık, ilgisizlik ve sorumsuzluk çok yaygın davranış biçimleri olarak milli varlığın bekası açısından tehlike arz etmektedir. Çünkü milli kültür, nesilden nesile devredilerek yaşatılır.
Eğitimin asla vazgeçilmez karakteri ‘’millî’’ olmasıdır. Her millet, çocuğunu, «millî bir eğitimden» geçirmektedir. Yine, her millet, eğitimin temelinde millî kültürünü bulundurmaktadır.
Genç nesiller, atalarından birikmiş tecrübeleri devralarak geliştirip olgunlaşmaktadırlar. Hiç şüphesiz, bu tecrübe, başka cemiyetlerle kurulan temaslarla daha da gelişip zenginleşmektedir. Okul, farklı kültürleri ana damar kültürde buluşturur. Okulların uzlaştırıcı, birleştirici yanı devletin güvenlik ve savunma görevlerinin başında yer alır.
Türk Milli Eğitimi’nin temel amacı; Türk vatandaşlarının ve Türk toplumunun refah ve mutluluğunu artırmak; öte yandan milli birlik ve bütünlük içinde iktisadi, sosyal ve kültürel kalkınmayı desteklemek ve hızlandırmak ve nihayet Türk milletini çağdaş uygarlığın yapıcı, yaratıcı, seçkin bir ortağı yapmaktır.
Milli kültür değerlerinin öğretilip yaşatılacağı yerler olması gereken okullar, kamuoyunda sadece diploma almak için gidilen mekânlar gibi görülmektedir. Bu eğitim açısından çok büyük bir olumsuzluktur.
Bu sistemde eğitim alan çocuklarımız, milli kültürümüzü geleceğe nasıl taşıyacaklar? Türk medeniyet algımızı kime, nasıl anlatacaklar?
Eğitimdeki başarısızlık devletin en üst makamları tarafından açıkça ifade edilmektedir. Bunun için Cumhuriyetin 100.yılını idrak ettiğimiz bu yılda, ele alınması gereken temel sorun başlıklarından birisi de milli eğitim olmalıdır. Konu, enine boyuna bütün paydaşların katılımıyla araştırılıp incelenmelidir.
Cumhuriyetin ilk yıllarında uygulanan bilinç yenilenmesi güncellenerek yeniden uygulanmalıdır. Altın nesil, dindar nesil gibi dayatmacı projeler yerine, ahlâk ve erdem sahibi insanlar yetiştirilmesi hedef alınmalıdır. Temel hareket noktası ise Türk töresi ile İslâm inancı olmalıdır. Yoksa bezgin, yılgın, ezik ve ülkeden kaçmaya çalışan insanların sağlıklı bir gelecek inşa edemeyeceği ortadadır.
Özgüveni yüksek, Türk töresi ve İslâm inancı ile donanmış insanlar, milletin hedef ve ülkülerini yeniden kurmak için çalışacaklardır.
eyvallah aziz kardeşim…