DOLAR
EURO
STERLIN
FRANG
ALTIN
BITCOIN

ŞİŞLİ’NİN ÜLKÜCÜ ŞEHİTLERİ

Yayınlanma Tarihi : Güncelleme Tarihi :
ŞİŞLİ’NİN ÜLKÜCÜ ŞEHİTLERİ

ŞİŞLİ’NİN ÜLKÜCÜ ŞEHİTLERİ

Halim KAYA

Yücel Amil’in daha önce yayınlamış olduğu “Şişli’de Ülkücü Mücadele” ve “Şişli’nin Serdar-ı Ekrem Şehidi Yusuf Bahri Genç” kitaplarını okumuş ve birer değerlendirme yazısı yazmıştık. Bu kitap da “Şişli’nin Serdar-ı Ekrem Şehidi Yusuf Bahri Genç” kitabı ile basıma verilmiş ancak şimdi Yücel Amil’in “Şişli’nin Ülkücü Şehitleri” kitabını basan Türk Aydınları Vakfı’mıydı bilmiyorum ama peş peşe aynı yazardan iki kitap yayınlamanın okur sayısını etkileyeceği dolayısıyla yayınlanmadığını biliyorum. Kitabın gecikmesinin sebebi Yücel Amil’in kısa zamanda 3 kitap yazmasıdır diyebiliriz. Bazen işinizi çok maharetle yapmanız da çalışkan olmanız da insana, işe engel olabiliyor. Bu kitapta olduğu şekilde yayın zamanın gelmesini beklemek gibi.

Yücel Amil ağabeye “Şişli’nin Ülkücü Şehitleri” adlı kitabını adımıza imzalayarak gönderdiği için müteşekkirim. Ayrıca elini taşın altına koyan ve bu kitabı yayınlayarak bize kavuşturan Türk Aydınları Vakfına da teşekkür borcumuz var. Kitap 2023 yılı Temmuz ayında ilk baskı olarak yayınlanmış, 396 sayfadan ibaret olup 120 civarında şehit hakkında yapılan araştırmalar sonucu elde edilen bilgileri ihtiva etmektedir.

Önsöz’ü yazan ve Türk Aydınları Vakfının onursal başkanı olan İsrafil Çelik’in belirtdiği gibi “Bu kavga, basit bir sağ-sol kavgası değildi. Bu kavga Türk milletiyle tarihi hesaplaşması olan emperyalist devletler ve onların her kesimdeki, her kılıktaki yerli işbirlikçi uşaklarıyla yapılan mücadeledir”. (S:5) Devleti ve milleti peşkeş çekmek isteyen satılmışlar karşılarında milletin sinir uçları olarak bir etten duvar gibi duran ülkücülere toslayarak aşamadılar bu duvarı, emellerine ulaşamadılar. Bursa’da Başbuğun Manevi oğlu olarak bilinen merhum Mahmut Metin Kaplan’ın ifadesiyle de ülkücüler sıcak denizlere inmesine müsaade etmeyerek Sovyet imparatorluğunun yıkılmasını hazırladılar, hızlandırdılar. Kısaca 12 Eylül öncesi verilen ülkücü mücadele ikinci Kurtuluş Savaşıdır. Devletin ordusu savaşmamış olsa da Kuvay-ı Milliye olarak addedilecek sivil vatanseverler olan Ülkücüler bu savaşı yürütmüşler ve Türkiye’nin Komünist Sovyet Sosyalistler Birliğinin bir peyki olmasını, öteden beri bir Rus emeli olan Boğazlara hâkim olmak ve Akdeniz’e inmek arzusunu önlemişler, dolayısıyla Ortadoğu’nun ve Afrika’nın da Komünist peyk yapılmasını, petrol yataklarının ve madenlerinin Rusların eline geçmesine mani olmuşlardır.

Daha önce başka yerlerde ve başka yazılarda da belirttiğim gibi sağlıklı bir ülkücü şehit tespiti yapılarak adlarının ve hatıralarının yaşatılması için kurumları ile birlikte ülkücü camianın üzerinde bir vazife olarak bekleyen araştırma, inceleme ve haklarında arkadaşlarından ve ailesinden sağlıklı bilgi toplam işini yaparak 120 civarındaki şehidimizin hatırasını ebedileştirdiği ve sağlıklı bir şekilde geleceğe aktarılacak bir kitap haline dönüştürdüğü için Yücel Amil’e müteşekkiriz.

12 Eylül cuntasının icraatları anlatılırken terörü bıçak gibi kestiği dolayısıyla kardeşkanının akmasını engellediği hep söylenir durur. Ancak bu durumu yalanlayan iki husus hep göz ardı edilir. Bunlardan birincisi ihtilaldan önce ülkemizin çoğu şehrinde Askeri Sıkı Yönetim uygulandığı halde hiçbir terör eylemi engellenememiş, terör olayları aynı hızla can almaya devam etmiştir. İkincisi de 12 Eylül darbesinden sonra terör olaylarının durmuş olduğu yalanıdır. Şehitlerimiz Abdulkadir Bayram ile Veli Yorgancı’nın arkadaşı Cemal Dönmezer (Ünlü idare hukukçusu Prof. Dr. Sulhi Dönmezer’in oğlu) ile bizzat Yücel Amil tarafından yapılan görüşme sırasında verdiği bilgi de “Veli Yorgancı kardeşimi de 12 Eylül Darbesine rağmen 14 Kasım 1980 tarihinde işyerini basan komünistler şehit ettiler.” (S:18) gösteriyor ki bu iddia kof bir propagandadan başka bir şey değildir. Cemal Dönmezer 12 Eylül Darbesinin terör eylemlerini bıçak gibi kestiği yalanının Veli Yorgancı olayının anlatarak aslının olmadığını ortaya konulmuştur. Bıçak gibi kesildiği iddia edilen terör darbeden 2 ay 2 gün sonra bir ülkücü olan Veli Yorgancı’yı şehit etmiştir. 12 Eylül cuntasının başarısızlığına başka bir örnek de Ahmet Tan’ın şehit edilmiş olmasına rağmen Ağabeyi Murat Tan’ın “Bunlardan (Ahmet Tan’ın katillerinden) birisi Sanayi Mahallesi’nde bomba hazırlarken elinde patlaması sonucu parçalandı ve telef oldu. Diğer katiller 12 Eylül darbesine rağmen uzun süre yakalanamadılar” (S:37) ifade buyurduğu gibi katillerin yakalanıp cezalandırılamamasıdır. Yine başka bir problem de güvenlik güçlerinin ihmal ve adam kayırmaları Saleh Odabaş’ı gibi bir komünist devrimci katilin çok sayıda kişiyi ayrı ayrı zamanlarda, ayrı ayrı mekânlarda katletmesine rağmen yakalanmamasıdır. Murat Tan’ın “Karakoldaki görevli komiser eğer sağ ise şu hususu soruyoruz? Cesedini korumaya alıp kimseyi yaklaştırmadığınız Ahmet Tan’ın hayatta iken korusaydınız. Görevinizi yapıp bu çeteyi okulun bahçesinde bularak Ahmet Tan’ın kimliğini alıp bu pislikleri adalete teslim etseydiniz, yani görevinizi savsaklamasa, ihmal etmese ve aymazlık yapmasaydınız, ayrıca Ahmet’i ‘sen sakatsın sana kim ne yapacak’ diye karakolda hakir görmeseydiniz.” (S:37) ifadelerinde bütün açıklığı ile ortaya konulmuştur. Güvenlik güçlerinin Türk filmlerindeki sergilenen hali, olay biter polis alarm çalarak olay yerine gelir ancak herkes ya ölmüş ya da kaçmıştır. Ali Fuat Meydan’ın şehit edilmesinde de sağ iken koruması gerekirken koruyamamış, korumamışlar ancak öldükten sonra cenazeye sahip çıkmışlardır. Yücel Amil’in ifadeleriyle “İstanbul’da katilleri değil maktulleri zapturapt altına alan bir sıkıyönetim uygulaması vardı.” (S:48) Bu durumu çok güzel anlatan bir atasözümüz var “Sanki taşları bağlamışlar itleri serbest bırakmışlar.” Isıracak zarar verecek köpekler serbest iken kendini koruması, köpekleri uzaklaştırması için zarar görecek kişinin atması gereken taş ise bağlanmış. Cuntacıların terörü önleyemediğini gösteren bukitapta 13 Ülkücü şehit var ki bunlar 12 Eylül ihtilalinden günler aylar sonra öldürülmüşlerdir.         

Ülkücü Şehit Agâh Gökçe’nin kız kardeşi Salimet Gökçe Hanım ağabeyinin şehit edildiği 21 Mayıs 1980 tarihinden, röportajın yapıldığı bu güne 20.02.2021 tarihine kadar 40 yıl geçtiği halde “camiadan tek bir kişi kapımızı çalmadı, bir arayanımız, soranımız, acımızı paylaşanımız olmadı!” (S:24) diyerek Yücel Amil’e sitem etmiş ama bu sitemi daha çok Şehidimiz Agâh Gökçe’yi tanıyıp arkadaşlık etmiş olan ülkücüler ile her ülkücünün ahvalinden mesul olan yöneticiler ile kurumda devamlılık adına teşkilatlara yapılmıştır. Şehit ailelerini ziyaret etmek, her zaman maddi bir destek sağlamak için olmaz, manevi destek daha önemlidir. Bu ziyaretler Şehit yakınlarına moral destek olacağı gibi, teşkilat ve Ülkücü fikir sistemine olan bağlılık ve sevgilerini de kuvvetlendirir. Emanete sahip çıkmak dava arkadaşlarının güven duygusunun yükselmesine sebep olacağı için mensupları arasındaki dayanışmayı da daha çok artırır. Hatta yeni ülkücü olacakların sayısını artırır, çünkü ülkücüler arasındaki bu tutkunluğu bağlılığı görenler ülkücü olmaya meyleder. 

Ahmet Ata Üzümkuşu’nun şehit edilmesinden sonra cenazenin verilmemesi, evinde arama kararı çıkartılması, cenazenin defnine ikamet ettiği İstanbul’da müsaade edilmemesi, naşının memleketi Ürgüp’te defnedilmek üzere 4 gün sonra verilmesi ve Ürgüp’te de cenazeyi üç dört kişiden oluşan bir akraba grubuyla gömmeleri dayatılınca o zamanın Nevşehir MHP İl Başkanının “kıyamet kopsa da biz bu aziz şehidimize son görevimizi yaparız, bizi kimse engelleyemez” (S:30) demesiyle muhteşem bir tören ile defnedilen şehidimiz Ahmet Ata Üzümkuşu’nun oğlu Kubilay’ın ifade ettiği MHP Nevşehir İl Başkanın kullandığı inisiyatif olayın çözülmesini kolaylaştırmak ve şehit yakınlarının gönlünü kazanmak açısından teşkilat başkanının önemini göstermektedir. 

Ali Osman Devecioğlu şehit edilmiş, o sırada yanında olan annesi Havva Devecioğlu üç taraftan çapraz ateşe alınan oğluna sarılmış, sarmalamış başını göğsü ve kolları arasına alarak kurşunlardan korumaya çalışmış, kendisi yedi kurşun ile yaralanıp düşünce oğlu yakından edilen ateş ile şehit olmuş, ancak başına hiç kurşun isabet etmemişti. Kaldırıldıkları hastanede Ali Osman Deveci şehit olmuş, annesi Havva Deveci de vücudunda kalan iki mermiye rağmen fizik tedaviler ile bir yılda kendini toparlamıştı. MHP Şişli İlçe teşkilatının harcını karanlardan Merhum Eyüp Aydın, ilçe başkanı Naim Han ile birlikte okuttukları hatmi dualatmak ve baş sağlığı dilemeye giderken bir zarfın içine de bir miktar para koyarlar ve duanın bitiminde Eyüp Aydın Amca Havva Devecioğlu’na uzatır. “Havva ana bu ne diye sordu? Belki acil bir ihtiyacınız varsa diye düşündük, bir miktar para deyince, zarfı alıp açmadı bile birden bire ciddileşti ve; Beyefendi ben şehit anası olmuşum! Allah indinde bundan daha yüce makam olur mu? Sırtımda yedi tane kurşun deliği iki tane gazilik beratım olarak kurşun duruyor. Ben yavrumu kundaklar gibi ona sarıldım, sarmaladım. Kalkan olmak istedim Ben şehit olayım o yaşasın dedim. (…) Ama Şehitlik ona nasip oldu. (…) Ben şehit olamamış ama şehit anası olmuşum! Rabb’imden başka ne isterim. Hem şehit anası olma hem de gazilik beratı almak kaç kula nasip olur. Götürün bunu kardeşim, her gün bir şehit veriyoruz. İhtiyacı olanlara veririsiniz. Rabbime şükür evim var ve maaşım bağlandı. Benim ihtiyacım yok götürün ihtiyacı olanlara verin. Siz yavrumun inandığı davaya hizmet edin, hizmette kusur etmeyin yeter,” (S:62-63)  Mensuplarına sahip çıkan bir teşkilat ve ihtiyacı olmadığı hiçbir şeyi kabul etmeyen ve oğlunun davasına sahip çıkan bir anne. Bu başka hatıratlarda okuduğum ancak tatminsiz ve kendilerine sahip çıkanların olmadığını ifade eden bazı kişilerin aslında ne kadar bencil olduklarının nişanesidir. Onlar belki zülüm çekmişler yokluk görmüşler ancak bu şehit aileleri gibi can evlatlarını kaybetmemişler, belki evlatlarını korumak için gazi olmamışlar, sadece kendi yaşadıklarından haberdar, ben merkezli kişilerdir. Yine bazıları da yazdıkları hatıratlarda ülkücü hareketin İslamlaşmaya başladığını ve bütün Türkleri kapsamına almaktan uzaklaştığını, izaha çalışmaktadırlar. Her gün her ilde cenaze kaldırmadığı gün olmayan bir hareket ne olabilirdi, ne yapabilirdi ki. İnsanların maneviyata en düşkün olduğu, yöneldiği an ölüm ve son defin işleri anıdır ki ülkü hareket de 3900 civarında şehit vererek bu maneviyata her an mecburen yakın olmuş, olmak zorunda bırakılmıştır. Dünyadaki hemen hemen bütün Türklerin dini olan İslam’a sarılmayıp da ne yapacaklardı.

Şehidimiz Bahri Aksu Şişli İlçe Teşkilatında görev yaptığı sırada yönetimde beraber çalıştıkları arkadaşlarını evine davet etmiş misafir gelenlerin içinde MHP Şişli İlçe Sekreteri Sabri Gökalp de vardır. Sabri Gökalp’in anlattıkları ile “Ev dışarıdan bakıldığında semtin tipik gecekondu görünümünde bir barakadan ibaretti. Evin içi, içler acısı bir manzara arz ediyordu. Evin tabanı çıplak topraktı ve evde döşeme cinsinden tahta, halı, kilim veya hasır bile yoktu. Elektriksiz, susuz bir ev tuvalet ise dışarıda! Yerde yırtık, pırtık parçalar halinde bulunan muşambalara oturduk. Bu kulübede iki evladıyla beraber tam dört kişilik bir aile yaşıyordu.” (S:76) 23 Aralık 1973 yılında şehit olan Bahri Aksu’nun imkânları bundan ibaretti ancak o, komünist tehlike dolayısıyla evlerine gidemeyip teşkilatta kalan arkadaşlarına masraflarını yüklenerek kahvaltı veriyordu. Bahri Aksu’nun 1973 yılında sahip olduğu ev imkânları bana 1986 yılında yaşadığım bir olayı hatırlattı. 1975 yılında öğrenci evi olarak kiralanmış ve ihtilalde de kapatılmamış, kalanların 1980’den beri gayrı resmi Ülkü Ocakları yöneticisi olduğu Yurtoğlu apartmanında bizden önce kalmış bir iş adamı ağabey evini taşımaktan dolayı almış olduğu 1,5 ton kadar kömürü taşımaktansa alın siz kullanın diyerek bize vermişti. Tam kömürü evin bodrumundaki kömürlükten almayı planlarken cezaevinden yeni çıkmış bir ağabey geldi. Evinde kömür olmadığını ve küçük çocuklarının üşüdüğünü anlattı. Ben de üniversite çağında yetişkin adamlarız, bu kömür olmadan da idare ediyorduk, yine idare ederiz diye düşünerek bu kömürü taşıma sırasında bize yardım ederse verebileceğimizi söyledim. Kabul etti cebimizden kiraladığımız kamyonete onun da yardımı ile kömürü yükledik, evin önüne vardık ki ev ne ev! Sıvası yapılmamış hala tuğlalar görünüyor, çerçeveler takılmamış, cam yok, evin pencerelerine muşamba çekilmiş, evin içi çıplak beton, halı kilim vs. örtü yok, evden çıkan ve bacaklarımıza sarılan biri kız biri erkek iki çocuğun soğutan burunlarından akan sümük yemyeşil olmuş. Ama sevinçten bacaklarıma sarılıyorlardı. Zaman geçse de ülkücülerin kaderi pek değişmemişti. 1973 den 1986’ya kadar geçen 13 yıllık zaman problemlere çare olmamıştır. Gariban yine ülkücülerdir.

Şehidimiz Celal Demir’in ağabeyi İsmet Demir’in anlattığına göre “Ateş etmeye başlamışlar, ilk kurşun avucunu delip şakağına saplanmış. Sonra üzerine kurşun yağdırmışlar. Yere düştüğünde başına toplananlara ‘Beni kıbleye doğru çevirin!’ demiş. 11 Ekim 1979 tarihinde Perşembe günü Celal bu menfur saldırı sonrası şehit oldu.”  (S:81) Celal Demir’deki hal sağlam imanın tezahürü. Zaten hemen hemen bütün ülkücülerde bu sağlam İslam imanı vardı. Komünistlere ferdi olarak karşı gelen ve daha sonra ülkücü olan gençler ya İHL ya ilahiyat fakültesinde okumuş veya okuyorlar, ya da Kur’an kurslarında veya camilerde açılan Kur’an Kurslarında Kur’an okumayı öğrenmiş, ya aileden tam bir İslami terbiye almış, ya da imam ve hoca çocuğu olduğu görülür. Bu iddiamın gerçekliğini inanmayanlar farklı kişilerin yazdığı bir kaç farklı Ülkücü Şehitleri anlatan kitaptan araştırıp teyit edebilirler. Türkçülüğü maneviyatsız bir düşünce sistemi olarak tanıtmak isteyenler veya Ülkücüler sonradan İslamlaştı diyenler tamamen asılsız bir iddianın peşinden gidiyorlar. Ülkücüler baştan beri İslami değerlerle yoğrulmuşlardı, bu minval üzere Türkçü olmuşlardı. Türkçülük İslam’ı dışlayan bir düşünce değildi. Yoksa koskoca bir fikir hareketinin mensuplarının hepsi mi bilmedikleri bir fikrin peşine takılmışlardır. Bu iddia tabi ki ülkücüler için muhaldir. Ülkücüler İslam terbiyesi almaları dolayısıyla ülkü olmuşlar, İslam olmayan diğer Türklere de bilerek sahip çıkmışlardır. Çünkü dinde zorlama yoktur, ülkücüler de bunun en şuurlu uygulayanlarıdır. Tabii ki ülkücü olanlar bütün kardeşlerinin Müslüman olmasını arzulamıştır. Bu arzulayışın tek gerekçesi vardır o da Türk kardeşlerinin kendileri gibi İslam’la müşerref olarak ahrette kurtulmalarını istemelerinden kaynaklanmaktadır. İnsan yaratılış melekelerinin sevkiyle sevdiklerinin de kendisi gibi olmasını, kurtulmasını ister.

Komünizmin dış kaynaklı olduğunu hemen hemen bütün ülkücüler bilir ancak yerli komünistlerin içinde Ermeni azınlıklardan insanlar olduğunu çoğu kimse bilmez, hatta komünistlerin arasında Ermeni azınlıklardan kişilerin olabileceğini aklına bile getirmez. Yücel Amil ağabeyin “Şişli’nin Ülkücü Şehitleri” adlı kitabını okuyan her kişi görecektir ki İstanbul’da şehit edilen ülkücülerin katilleri arasında Ermeniler de var. Bunlar Rus ayısının içerideki işbirlikçileridir. Balkan savaşlarında, 93 harbinde ve Kurtuluş savaşında nasıl yüzyılları aşan komşuluk ilişkilerini bir anda yok sayıp en yakın Türk komşularına hem de yaşlı, kadın, kız çoluk çocuk olmak üzere ayırmadan vahşet uygulayan Rum ve Ermeniler 12 Eylülden önce de kargaşayı fırsat bilip Komünistlerin arasına karışarak Türklere katliam yapmışlardır. Hala bölücü terörün içinde çıkan Ermeni ve Batılı ülkelerin Hristiyan vatandaşları da bunu ispatlamaktadır. 

 Ülkücü hareketin verdiği şehitler anlatılırken bir sayı üzerinde uzlaşma sağlanamamıştır. Zaman zaman 5000 sayısı telaffuz edilmekle birlikte, 3900 ve 2600 gibi sayılar da telaffuz edilmektedir. Bunun tek sebebi şehitlerin ülkücü ve Ülkü Ocaklı olup olmadığına, ülkücü arkadaşlarından teyit ettirilmeden ülkücü şehit olarak sayılmasıdır. Nitekim Yücel Amil ağabey de Hülya Tekin adlı 13 yaşında komünistlerin bir ülkücünün bulunduğu kahveyi tararken tesadüfen ve istemeyerek ölümüne sebep oldukları halktan biri olan kızımızı ülkücü şehit olarak sayması ve adını “Şişli’nin Ülkücü Şehitleri” verdiği kitabına almasıdır. Hatta bazı ülkücü şehitler ansiklopedilerinde polis ve askerlerimizden görevini yaparken şehit olanlar da Ülkücü şehitler arasında sayılmaktadır. Türk Milletinin her ferdini kuşatan bir anlayış ile ülkücü şehitlerden ayırmadan halktan ve güvenlik görevlilerinden şehit edilenler de ülkücü olmadıkları halde ülkücü şehitler arasında sayılmaktadır. Hata Yücel Amil ağabeyin “Bazı Kaynaklarda ülkücü Şehit olarak Yer Verilenler” başlığı altında sıraladığı bazı kişiler ve özellikle CHP’li olduğu bilinen Kamil Köse ülkücü olmayan ama ülkücü şehitler arasında gösterilenlere güzel bir örnek olmuştur. Bu gün Ülkücü teşkilatların kabul ettiği en doğru Ülkücü şehit sayısı 3900’dür. Ülkücü olmayanların Ülkücü şehitler arasında sayılması belki ülkücü şehitlerin sayılarının sağlıklı tespitine engel olmuştur ama ülkemizdeki komünistler tarafından yapılan katliamın büyüklüğünü ortaya koymaya da yardımcı olmuştur.

Türkiye’nin her tarafı kan denizine dönmüştü ama Erbakan Hoca sorumluluk hissetmiyor bu durumdan rahatsız olmuyordu.” (S:123) O zamanlar her halde “Ateş düştüğü yeri yakar” hesabından hareket ediliyor, Ülkücülerin katledilmesine nasıl olsa bizden değil, siyasi rakiplerimizin sayısı azalıyor diye bakılıyordu. Çünkü devlet adamı bir siyasetçi bu kadar vurdumduymaz olamazdı. Nitekim o günkü siyasilerin içinde Alparslan Türkeş’ten başka devlet adamlığı vasfını taşıyan yoktu.

Yücel Amil yaptığı tespit ile devleti yöneten Başbakan Bay Ecevit’in ne kadar kör ve taassup içinde olduğunu gözler önüne sermektedir. “04 Ekim 1978 tarihli gazetelerin birinci sayfa manşetinde Bay Ecevit: “Sıkıyönetim getirmek için, olayları MHP’liler çıkarıyor!?…” şeklinde talihsiz bir beyanatı, aynı gazetelerin aynı sayfalarında Recep Haşatlı, oğlu Mustafa ve Hüsnü Tepe’nin katliam fotoğrafları yer alıyordu. Bu katliamları Bay Ecevit’in cici çocuklarının! Kurduğu DEV-SOL örgütü üstlenmişti.” (S:132) Daha da beteri Hüsnü Tepe’nin devlet dairesinde çalışırken iş yeri basılarak öldürülmesidir. “DEV-GENÇ başkanı Celalettin Can’dan [Murat Karabulut] bu eylemde kullanılmak üzere 4 militan istediği ve Celalettin Can’ın gönderdiği militanlarla eylem günü saat:11.00 sıralarında Hasköy’ün PTT’sine bir oto ile giderek, bu şahıslara Hüsnü Tepe’yi [Murat Karabulut’un] gösterdiği ve bu 4 kişi yüzlerine maske takarak PTT binasına girip Hüsnü Tepe’ye ellerindeki silahlar ile ateş edip ağır şekilde yaralayarak öldürdükleri; sanık Murat Karabulut’un emniyette anılan olayı anlatır açık ifadesi”nde (S:133) ortaya çıkmış ancak devlet kamu binasına baskın verilmesini de pek kale almamış sanki sıradan ve sokakta işlenmiş bir cinayet gibi davranarak buraların güvenliği kendilerinden sorulmazmış gibi ilgisiz ve alakasız kalmıştır. Belki bunların da en enteresan olanı MHP Şişli ilçe Teşkilatı’nın Gençlik Kolu Başkanı Yunus Meral’in yaşadığı ve anlattığıdır. Yunus Meral’e Hüsnü Tepe’nin öldürülmesinden kısa bir süre önce “Bir gün komünist militanın babasından bana hitaben yazılmış bir mektup geldi.” (S:134) bu mektuba ekli listede Hüsnü Tepe’nin çalıştığı yer ile Yunus Meral’in ve diğer başka ülkücülerin öldürüleceği yer ve tarihler yazılıdır. Yücel Amil’in çalıştığı hastane de öldürüleceği haber alınmış ve İlçe Başkanı Şehit Yusuf Bahri Genç’in telefonla uyarması sayesinde kurtulmuştur.(S:135) Komünist militanın babası yazdığı mektupta “Ben bir Müslüman olarak vicdani, İslam’i ve insani sorumlulukla bu vebalden kurtulmak için kendimi riske atarak bu mektubu size gönderiyorum. Bundan sonrası sizin bileceğiniz bir iştir.” (S:134) diyebilmiştir.

Daha kitabın başında İsrafil Çelik’in 5’inci sayfada yazmış olduğu önsözde anlattıklarına istinaden 12 Eylül öncesi Ülkücü mücadele için ikinci Kurtuluş savaşı demiştik. Bu kanaatimiz destekleyen cümle Yücel Amil’in şehit Ülkücü İbrahim KOÇ ile ilgili yazdıklarında karşımıza çıkıyor. “Kavga Türkiye’nin var veya yok olma savaşına, tam bir istiklal mücadelesine dönmüştü…” (S:139) Her ikimiz de ülkücü olarak aynı yorumu yapmışız. Yücel Amil ağabeyin yazdıklarını daha okumadan ben de 12 Eylül öncesinin mücadelesini Kuvay-ı milliye mücadelesine benzetmiş ve ikinci kurtuluş savaşı demiş biri olarak yaşananlardan aynı sonucu çıkaran iki ülkücüydük.

Bazı yerlerde yapılan Ülkücülerin İslamlaşarak Türkçülükten uzaklaştıkları eleştirilerine Yücel Amil’in Şişli İlçesi MHP Gençlik Kolu en son başkanı Süleyman Öztürk’e sorduğu “Neden Ülkücü oldunuz?” (S:139) sorusuna verdiği cevap aslında ülkücülerin neden İslami yaşantıyı öncelediğinin, önemsediğinin de cevabı olmuştur. Süleyman Öztürk Erzurum-İspirli bir ailenin çocuğu olarak İstanbul Harman Tepede ikamet ediyorlardı. Babası bir gece Harman Tepe Camine vakit namazına gitmiş, çıkışta cami cemaatinin üstüne ateş açılmış. Bu olay üzerine yaptıkları kısa bir araştırma sonucunda cami imamının da mahalle camiinde ezan okumaması yönünde tehdit edildiğini anlamışlar. Kolluk kuvvetlerine haber verildiği halde tedbir alınmamış olacak ki bir gece sonra tekrar namaz çıkışı cami cemaatine ateş açılmıştı. “Devletin ilgili organları umursamadılar. Cami cemaati ile görüştüm herkes tedirgin ama bir karşı tavır koyma cesaretleri yok. Cemaatlere gittim, milli görüşçülere ve akıncılara gittim bana nasihat çekmeye, masal anlatmaya kalktılar. Ortabayır’da ülkücülerin bir yeri varmış, bir de oraya uğrayayım dedim. Gittim baktım onlar olaydan haberdarlar kimlerin yaptığını, ne maksatla yaptıklarını biliyorlar ve her şeye vakıflar, çok ciddi bir karşı tavır geliştirmişler. Bazı camilerin etrafında namaz saatlerinde nöbet tutmaya başlamışlar. Bu dinsiz ateist komünist grupla tek mücadele eden grup onları gördüm. Onlara dedim ki arkadaşlar ben iş adamıyım şu anda Allah’a şükür [durumum] fena sayılmaz. Ben size maddi manevi her çeşit desteğe hazırım, ne gibi bir yardımım olabilir? İhtiyaçlarınızı belirleyin alıp getireyim. (…) Onları sevmiştim, gerçekten samimi mücadele içindeydiler. Faaliyetlerine, toplantılarına katıldım. Hak ve gerçek olduğuna inandığım bu mücadelenin saflarında aktif yerimi aldım. 12 Eylül olduğunda ilçenin gençlik kolu başkanıydım.” (S:139-140) aslında ülkücüler cevheri aslisinde olan özelliklerini öne koyuyor, inançlı insanlar da inancının gereğini yapan ülkücülere katılıyordu.

Yücel Amil, Polis Memuru İsmail Top’un şehit edilmesi sırasında olmaması gereken bazı tespitler yapıyor. İlk Önce İsmail Top şehit edildiğinde na’şının uzun süre yerde kalması ve sahip çıkılmamsı, ikincisi 12 Eylül ihtilalından sonra bile katillerden birisinin yakalanamamış olması, Üçüncüsü de aynı ekipte olan insanların emir komuta içinde operasyon yapıp, ancak operasyon sırasında öldürülen komünist teröristlerin kimin kurşunu ile öldürüldüğünün Emniyet Müdürlüğünden komünist terör örgütlerine sızdırılması (S:165) bir devlette olmaması gereken fiiller olarak sıralamaktadır. Aslında normal bir devlette olması gereken Yücel Amil’in ifade ettiği gibidir ancak ülkemizde bölücü ve devlet düşmanı komünist örgütler ile bazı dini örgütlerin kadrolaşması sonucu devletin gizli bilgileri sızdırılarak örgüt üyeleri tarafından bilgileri sızdırılan kişilerin katledilmesinde veya devlete karşı kalkışmalarda kullanılmaktadır. Devlet, kadrolarını her an vatandaşa eşit mesafede ve adaletli olup olmadıkları hususunda gözetim altında bulundurmalı, tarafsızlık ilkesinden sapanlar ile devlet bilgilerini millet aleyhinde kullanacaklara servis edenler acilen cezalandırılmalıdırlar ki devlet millet kaynaşması sağlansın devlete olan güven kaybolmasın. Ayrıca devlet personeline ve görev gizliliğine de dikkat etmelidir. Yoksa hayati görevlere gidecek personel bulamaz.

Yücel Amil “Şişli’nin Ülkücü Şehitleri” adlı kitabında sadece isimleri ile haklarında açıklamalar yaptığı 120 şehidi tarihe kaydetmedi, o bu şehitleri anlatırken isimlerinden bahsedip de açıklama yapmadığı birçok isminde isminin unutulmasının önüne geçmiş en azından isimlerini gelecek ülkücü neslin hafızlarına emanet etmiştir. Yücel Amil hep unutulmaması gerekenleri mi unutulmaktan kurtardı dersiniz. Hayır. O sadece iyilik ve güzellikle hatırlamamız gerekenleri bize hatırlatmadı. O ülkücüleri şehit ederek elini kolunu sallayarak olay yerinden kaybolan, emniyet tarafından aranılıp bulunup yakalanarak gerekli cezaları verilmeyen Komünist teröristlerin ve adli dosyalarda isimleri zikredilip kamuoyunun pek aşina olmadığı lanet olasıca isimlerini bu kitapta kaydederek ebediyyen mevcut ve gelecek ülkücü nesillerin ah ve beddualarına havale etti. Hani cellâtların mezarları isimsiz olur ya. Gelen geçenler beddua etmesin, kimsesiz diye belki dua ederler diye. İşte Yücel Amil Dev-Sol, Dev-Yol, Dev-Genç, THKP/C gibi komünist militanların meçhul kalmalarını önleyerek bu kitabı okuyacak olanların içleri yanarak edeceği bedduaya duçar kıldı.

Ülkücü şehitlerin katillerinin bulunup yakalanamaması bir yana devletin polisi Baş komiser Mehmet Pat’ın şehit edildiği olayın katillerinin yargılandığı davada 12 Eylül ihtilali olmuş olmasına rağmen hala şahitler tehdit edilerek ifadeden vaz geçiriyorlar. Bu konuda oğlu Ekrem Pat “Şahitlik gelenlerden birisi duruşma esnasında [komünist Katillerden] korkudan bayıldığı için ifade veremedi. Diğerleri ise komünistler tarafından tehdit edildikleri için karakolda resimlerden teşhis ettikleri, bizzat gösterilerek sorulduğunda ‘evet bunlardı’ [diyerek] savcıya aynı beyanda bulundukları halde mahkemede ifadelerini değiştirdiler ve sanıkları tanımadıklarını söylediler.” (S:199)  Karakolda ve savcının karşısında tanıdıkları katilleri mahkemede tanımamaları insana bir türkünün “Karakolda doğru söyler mahkemede şaşar.” sözlerini hatırlatıyor. “Bu nasıl bir zafiyettir, zillettir ki 12 Eylül Darbesine rağmen bir baş komiserin mahkemesinde şahitlik yapacak olan vatandaşlar tehditle susturulabiliyordu.” (S:199) ki bu şehit baş komiser ölümünden “on yıl dokuz ay sonra Devlet Övünç Madalyası ile taltif edili”yordu. (S:198)

12 Eylül olmuş Başbuğ Türkeş dâhil bütün ülkücü önderler ve teşkilat yöneticiler tutuklanmış, geride cezaevlerindekilere sahip çıkacak, dışarıdakileri organize ederek dertlerini paylaşacak teşkilat kalmamıştı. Teşkilatların hafızası arşivlerler belki bir suç unsuruna rastlarız diyerek devletçe el konulmuştu.  Darbeciler partileri kapatmış, iki kişinin bir araya gelerek sohbet etmesini, sokakta yan yana yürümesini bile yasaklamışlardı. Siyasi partilere izin verilince yıllar sonra oluşan milliyetçi partilerin (Muhafazakâr Parti ve Milliyetçi Çalışma Partisi) yöneticileri kendi hafızalarında tutabildiklerinin içerde ve dışarıda olup olmadıklarına bakmadan dertlerine çare olmaya çalışıyorlardı ama mağduriyetler o kadar büyüktü ki yaptıkları okyanusta bir damla misali küçük kalıyordu.

Muhammed Baş henüz on beş yaşında ülkücü olmuş, babası bakkal dükkânı çalıştırdığı için çok iyi tanıdığı aynı mahalle ve sokakta oturan komünistlerden korumak için Ülkü Ocaklarına gelip Yücel Amil’den oğlunun burada teşkilatta saklandığını ve kendisine vermelerini söylemesi üzerine teşkilata gelmesi yasaklanan ve kendisine ana babasının rızasını alamsı söylenen Muhammed Baş kendisine kurulan kumpas ile götürüldüğü kahvehanede bayramın birinci günü şehit edilmiş ancak babası cenazeyi adli morgdan almadığı için gecikmiş, daha sonra Muhammed Baş’ın amcası cenazeyi alarak akşam karanlığında lüks ve fenerlerle defnedilmiştir. Bu olaydan sonra düşünen Muhammed Baş’ın babası İsmail Baş Komünistlerin içini dışını bilmesinin de etkisiyle teşkilata gelerek Yunus Meral’den Ülkücülerin evde Muhammed Baş için bir Kur’an okumalarını istemiş ve böylece ülkücülerle temas kurmaya başlamıştır. Bundan sonra ülkücülerin hamisi olmuş İsmail Baş’ın evi ve bakkal dükkânı defalarca yaylım ateşine tutulmuş, bombalanmış olmasına rağmen vazgeçmemiştir. Hatta kaçak duruma düşen çoğu ülkücüye kol kanat germiş maddi imkânlarıyla onlara yardımcı olmuştur. (S:217-224) Yücel Amil, İsmail Baş’ın evi ve bakkal dükkânının yaylım ateşe tutulması, bombalanması, yakılması eylemlerinden sonra isim isim yapanları adreslerine varana kadar şikâyet etmesine rağmen güvenlik kuvvetlerinin suçluları yakamadığını ifade eder. Ve bu konuyu  “sıkıyönetimle idare edilen İstanbul’da aynı ay, aynı hafta içinde, hatta birbirini takip eden günlerde İsmail Baş’ın evi dükkânı defalarca aynı şahısların saldırısına uğruyor. Çete başları ve kiralık katiller isim sim ev adresleriyle beraber devletin yetkili organlarına resmi olarak bildiriliyor. Allah aşkına bu devlet nerde? Bu devletin vatandaşına sahip çıkma mal ve can güvenliğini sağlamak gibi bir mecburiyeti yok mu? Evet devlet ortada yoktu, İstanbul’un göbeğinde evlat acısıyla kavrulan bir ailenin, bir vatandaşın mal ve can güvenliğini sağlayamıyor veya sağlamıyordu.” (S:225) şeklinde kitabında ortaya koymaktadır. O zamanın sıkıyönetimini organize edenler 12 Eylül ihtilalini yapmak için “ihtilalin olgunlaşmasını” bekliyorlardı. Nitekim bu kitaptan ve diğer resmi evraklardan da anlaşılacağı üzere son bir yılda öldürülen insan sayısı artmıştır. Hem de sıkıyönetim bölgelerinde. 

III. Ecevit hükümeti kurulunca Mecidiyeköy Lisesini ülkücü hâkimiyetinden kurtarmak için yönetimini değiştirmiş ama ülkücü hâkimiyeti kırılamamıştır. TÖB-DER’li okul yönetimi POL-DER ve DEV-SOL işbirliğiyle okulda baskı kuruluyor, ülkücüler okuldan uzaklaştırılmaya veya baskılanmaya çalışılıyordu. “Mecidiyeköy derelerinde solun her fraksiyonunun hücre evleri vardı. POL-DER’li polislerin dışında diğer ekipler o inlere giremezdi. Derelerde bulunan bazı camilerin imamları öldürülmüş ezan okunamıyor ve namaz kılınamıyordu.” (S:228) Ülkücüleri camiye yaklaştırmama, camiye sokmama mücadelesine giren siyasal İslamcılar bu durumu dert etmiyorlardı. Yine bunu dert edinen ülküler oldu, Yücel Amil’in daha önceki sayfalarda belirttiği gibi cami cemaatini namaz vakitlerinde camide korumaya başlamışlardı.

Ülkücüler o kadar çok ölüyorlardı ki mezarlıkları şehitliğe çevirdiler. Hemen hemen her mezarlıkta dört beş şehit yatmaktadır. Bazen köylerde bir tepenin üstünde tek başına yatan ülkücü şehit mezarları da görmek mümkündür. Her köyde köylünün muhterem gördüğü bir zatın kabiri bulunur ve buralara tekke denirdi. Hatta bizim köyde de iki farklı tepede yatır denilen mezar bulunmakta zaman zaman halk bu tekkelerde Allah rızası için kurban keserek etini bağışlayıp, niyetlerinin kabulü için dua etmektedir. Ülkücüler de atalarının bu geleneksel uygulamasını takip etmişler, tepelere cenaze defnederek oraların sahiplenilmesine ve bayındırlaştırılmasını şehit ülkücü kardeşlerini defnederek devam ettirmişlerdir.”Feriköy Müslüman Mezarlığı’nda Ülkücü şehidimiz Muzaffer Taş, Zikri Atmaca’nın dışında Mustafa Çakmak, Celal Demir, Kazım Kılıç, Tunç Duymaç [ve] oğlu Ömer Faruk Duymaç ve çok sayıda Ülkücü şehidimiz medfun bulunmaktadır.” (S:242

Rotaryenliğin Masonluğa adam yetiştirme yeri olduğunu, Masonluğun da İsrail’in Arz-ı Mev’ud fikrine hizmete eden, bu amaçlara ulaşmak için gizli inançları olan bir örgüt olarak biliriz. Nihayetinde Arz-ı Mev’ud topraklarının bir kısmının ülkemiz sınırları içinde olduğundan dolayı da bu örgütleri Türkiye’ye zararı dokunacak bir gizli örgüt olarak görürüm. Ancak Roteryenlerin ülkücülerin şehit edilmesinde komünistleri maşa olarak kullanarak bilfiil ülkücü düşmanlığı yaptığını hiç duymamıştım. Yücel Amil’in “Nazım Arpacı 29 Temmuz 1977 tarihinde Cuma günü, Şener Bardakçı ve Timur Kolabaş ile Arnavutköy sahillerinde Rotaryanların kullandığı komünist tetikçiler tarafından kurşun yağmuruna tutuldular. Nazım Arpacı olay yerinde şehit olurken Şener Bardakçı ömür boyu tekerlekli sandalyeye mahkûm olacak şekilde çok ağır yaralandı.” (S:243) şeklindeki ifadelerinden Rotaryanların da ülkücülere savaş açmış ve bilfiil düşman olduğunu öğrenmiş olduk.  Yine Nazım ve Şener olayını anlatan Mehmet Özdemir “Arnavutköy sahillerinde ekseri zengin aileler otururdu ve birçoğu Rotaryandı. Rotaryanlar bu gelişmelerden [Şişli’deki her seminerden sonra Ülkücülerin sayılarının artmasından] rahatsız oldular. Büyük bir ihtimalle bunlar komünistleri bizim bu gençlere karşı harekete geçirdiler.” (S:244) şeklinde aktarmaktadır. Nazım ve Şener’in kurşunlandığı Nazım’ın şehit Şener’in felç kaldığı olayı haberleştiren Milliyet Gazetesi Komandolar öğrencilere ateş açtı diyerek haberleştirerek şehit edilen bir ülkücü ve felç kalan bir ülkücüyü görmezden gelip komünistleri korumaya ülkücülere çamur atmaya çalışmıştır. Yücel Amil’in “Ülkücüler sadece sokaktaki Marksist tetikçilerle değil aynı zamanda bozuk düzenin kurumlarını işgal etmiş olan kripto komünist ve solcu zaptiyeleriyle de cebelleşiyordu.” (S:245) sadece basın değil polis ve askeriye başta olmak şartıyla her yeri işgal etmiş resmi elbiseli komünist militanlar yanında sokak eşkıyalarıyla aynı anda mücadele ediliyordu.

Ülkücüler çok şehit vermişlerdir, ölülerine şehit demelerinin sebebi İslam inancından kaynaklanan bir davranıştır. Zira İslam din-ü devlet, vatan-u millet yolunda öldürülenlere ölü demeyin onlar şehittirler ve canlıdırlar buyurmuştur. Türkler ve ülkücüler de bu yüzden ölülerini şehit, savaşta yaralanıp sağ kalanları da Gazi olarak adlandırmışlardır. Tabi zahire göre bu böyledir de manevi âlemde nasıldır derseniz Ülkücü şehitlerin gözlemlenen halleri şehitliklerini defalarca ispat etmiştir. En son ispat da ülkücü şehit Seyfi Güler’in cesedinde gözlenenlerdir. Yücel Amil bu durumu ve gözlemleri “Seyfi Güler’in na’şı karayoluyla İstanbul’dan, 25 Ekim 1978 tarihinde Çarşamba günü Çankırı [ili] Kurşunlu [ilçesi] Yamukören Köyü’ne getirilir. [Seyfi Güler şehit edileli] Aradan bir hafta geçmiştir. Mübarek vücudunda [sıkılan kurşunlarla] 40 delik açılmış, ceset saatlerce sokakta kalmış, otopsi yapılmış, dört beş gün morgda bekletilmiş, ta İstanbul’dan Çankırı, Kurşunlu’ya kadar 450-500 kilometrelik yol gidilmiş, ama ceset kokmamış, bozulmamıştır.”  (S:285) ayrıca Seyfi Güler’in cesedindeki diğer olağanüstülüklerini “Vücudu soğumamış ve kasları kasılmamıştır. Cesetten etrafa mis gibi çok güzel koku yayılmaktadır. Mübareğin yüzü daha güzelleşmiş, gülümsüyormuş. Cenaze yıkanırken canlı gibidir. Elini kolunu kaldırırken, gövdeyi sağa sola çevirirken, sanki kendiliğinden dönüyormuş gibi çok rahat yıkanmaktadır.” (S:285) şeklinde tespit etmektedir. Bütün bunlara ilaveten Seyfi Güler’in cenazesini yıkayan imamın anlattıklarını da “Bunca yıllık imamlığımda böyle mübarek bir beden görmedim, bu çocuğun Allah yolunda öldüğüne, şahadete erdiğine ben ka’niyim.” (S:285) Diyerek aktarmıştır. Seyfi Güler’in ailesini Çankırı ve Kurşunlu’daki Ülkücü kuruluşlar hiçbir zaman yalnız bırakmadığı gibi Başbuğ Alparslan Türkeş de çok yakından meşgul olur, sık sık ziyaret ederek acılarını paylaşır, Ülkücü şehit aileleri toplantılarına davet ederek Ankara’da ağırlardı diyor Yücel Amil. (S:286) Ülkücü şehitlerin şehitlik alametlerinin birisini de Şerafettin Çankaya şehidimizin babasının ağzından kardeşi İsmail Hoca, Yücel Amil’e anlatmaktadır. “Bir gün babam [Şükrü Çankaya] bana [İsmail Çankaya] Hoca oğlum, ‘Şerafettin’in vefatından sekiz ay kadar sonra mezarını babamın yanına taşımak için açtım. Ceset bozulmamış ve hala yaralarından kan damlıyordu. Şehitlerin cesedi bozulmaz, o şeksiz ve şüphesiz şehit olmuştu. Tesellimiz bu!’dedi.” (S:290) Böyle anlatılan bir cesedi bozulmayan mezar açma olayı üzerine, inancı tam yerleşmemiş ancak kendisini aydın sanan birisi ceset bozulmamış dediğimde, hemen itiraz ederek “bazen toprak yapısından dolayı hava almadığı için cesetler bozulmuyor’ diyerek aklı sıra manevi bir şeyin olmadığını söylemek istedi. Ben de ‘aynı mezarlıktan yeri değiştirilen 300-500 belki daha fazla kişinin mezarı var, onlar bozulmuş ancak bir tek bu mezardaki ceset bozulmamış, eğer bozulmamanın sebebi toprak olsa yandaki mezarlardan da en az bir tanesinin bozulmaması gerekirdi’ dediğimde valla ben bilmem o durumu diyerek sıyrılmaya çalışmıştı. Cesedin bozulmadığı da defnedildikten tam altı yıl sonra belediye mezarlığı kaldırırken aile yakınlarının şahitliğinde cesetleri çıkarırken bu mezardaki cesedin aile efradından altı yedi kişinin şahitliği huzurunda cereyan etmiştir. Ülkücü şehitler davamız ülkücü hareketin ve vatanımızın kandilleridirler, onlar bizim Hak yolunda, Hakikat yolunda olduğumuzun ispatı olduğu gibi zifiri küfür karanlığında Hak ve Hakikat yolunu bulmamız için fener vazifesi görmektedirler. Allah cümlesinden razı olsun. 

Yücel Amil’in üçüncü kitabı “Şişli’nin Ülkücü Şehitleri” kitabında unutulmuş, unutulmaya yüz tutmuş ülkücü şehitlerin arkadaşları olarak Yücel Amil tarafından tespitlerinin yapılması gelecek nesle bırakılan bir belge bir kayıt olarak intikalinin garanti altına alınmasıdır. Yücel Amil büyük fedakârlıklar yaparak karşılaştığı engellere rağmen bu kitabı Ülkücü camianın hafızasına emanet etmiştir. Bize düşen okumaktır. Özellikle kitabın sonuna yazdığı “Bitirirken” başlıklı yazıyı herkesin düşünerek ve üzerine düşenleri yapıp yapmadığı muhasebesiyle okumasını istirham ederim.

YORUM YAP

Bağdar Caddesi Escortdeneme bonusu veren sitelerhttps://www.tedxpenn.com/https://greenhousecraftfood.com/bonusBetpas thebarbeehousewife.comdeneme bonusuhttps://www.cafeneve.com/https://www.corkbin.com/www.medlockprimaryschool.comcasibom girişholiganbetonwinonwin girişgrandpashabetgrandpashabetgrandpashabetcratosroyalbetgrandpashabetbetwoonEn Yeni Bonus Verenler SitelerjojobetDeneme bonusu veren sitelerholiganbet girişhacklinkonwinonwin girişbetcup giriş​Jojobetgrandpashabetgrandpashabet girişEtimesgut escortdeneme bonusu veren sitelerholiganbetbetofficepusulabetpusulabetsavoybettingbahis sitelerigamdonjojobetenbetpulibetcasibombets10bets10 girişbets10 güncel girişjojobetportobetnakitbahisrestbetperabetmeritkingslot siteleribetgaranti güncel girişmarsbahisjojobet güncel girişsahabetonwinBostancı escortbetexper girişmatbetonwinbahis sitelerionwinJojobet Girişbuca escortgrandpashabet girişgrandpashabetgrandpashabet girişpulibetjojobetzbahisdeneme bonusu veren sitelerbetofficejackbetcasibomholiganbet girişkavbetsahabetholiganbet girişgrandpashabetgrandpashabet girişcasibom girişcasibom girişcasibomtipobetdizipal girişstarzbetxslotsahabetngsbahisonwin girişonwin girişcasibom güncelmavibetmavibetimajbet girişimajbet güncel girişmavibet girişJojobet girişmavibet güncel girişMAVİBETextrabetholiganbetsmm paneljackbetjojobetgüncel girişcasinoroyalcasibom girişjojobetholiganbetsahabet girişcasibom girişcasibompadişahbetbets10 girişMaltepe EscortPusulabetArtemisbetmarsbahisdeneme bonusu veren sitelersekabet girişPusulabetmadridbet girişonwin girişotobetdeneme bonusu veren sitelerholiganbet güncel girişbets10 girişartemisbet güncel girişholiganbet girişmarsbahis giriş güncelholiganbet girişbetebetmavibetzbahismatbet girişmariobetsavoybettingjojobetholiganbetholiganbetbets10betturkeygrandpashabetholiganbetmarsbahismadridbetholiganbet girişmarsbahis giriş güncelbets10 giriştempobetlunabetmilanobetsupertotobetdeneme bonusu veren siteler 2025superbetincasibom twitterholiganbet,holiganbet giriş,holiganbet güncel girişbetebetfixbetkralbettipobetmariobetjojobetjojobet,jojobet giriş,jojobet güncel girişjojobet,jojobet giriş,jojobet güncel girişmatbet güncel girişimajbet,imajbet giriş,imajbet güncel giriş,imajbet resmi girişmatbetsahabetmobilbahismeritkingbets10meritbetholiganbetcasibom twitterjojobetjojobetmariobetmatbet,matbet giriş,matbet güncel giriş,matbet resmi girişimajbetmarsbahis girişbets10matbetbets10holiganbetonwinpusulabettempobet
escort Bağcılar escort Bahçelievler escort Bakırköy escort Bayrampaşa escort Beylikdüzü escort Güngören escort İstiklal escort Kadıköy escort Sultanbeyli escort Üsküdar escort Avsallar escort Mahmutlar escort Oba escort Mecidiyeköy escort Ölüdeniz escort Güllük escort Kültür escort Ataşehir escort Avcılar escort Başakşehir escort Esenler escort Esenyurt escort Fatih escort Gaziosmanpaşa escort Kartal escort Küçükçekmece escort Maltepe escort Pendik escort Sultangazi escort Ümraniye escort Adapazarı escort Yalıkavak escort güvenilir casino siteleri Yalova escort Muğla escort Aydın escort Çanakkale escort Balıkesir escort Tekirdağ escort Manisa escort Trabzon escort Kahramanmaraşescort Kütahya escort Osmaniye escort Sivas escort Tokat escort Çorum escort Yozgat escort Isparta escort Elazığ escort Ordu escort Edirne escort Erzincan escort Zonguldak escort Rize escort Uşak escort Kırşehir escort Erzurum escort Giresun escort Amasya escort Sinop escort Niğde escort Bolu escort Karaman escort Kırıkkale escort Bayburt escort Ardahan escort Gümüşhane escort Artvin escort Çankırı escort Bartın escort Sinop escort Bilecik escort Karabük escort Burdur escort Nevşehir escort Kıbrıs escort Kırklareli escort Kastamonu escort Düzce escort Aksaray escort Adıyaman escort Afyon escort Arnavutköy escort Bebek escort Beşiktaş escort Beykoz escort Beyoğlu escort Büyükçekmece escort Çatalca escort Çekmeköy escort Eyüpsultan escort Kağıthane escort Sancaktepe escort Sarıyer escort Şile escort Silivri escort Şişli escort Taksim escort Zeytinburnu escort Aliağa escort Balçova escort Bayındır escort Bayraklı escort Bergama escort Beydağ escort Bornova escort Buca escort Çeşme escort Çiğli escort Karşıyaka escort Fehiye escort Marmaris escort Gaziemir escort Dikili escort Menderes escort Menemen escort Torbalı escort Atakum escort Çerkezköy escort Yenişehir escort Bodrum escort Toroslar escort Tarsus escort Silifke escort Mezitli escort Erdemli escort Anamur escort Akdeniz escort Melikgazi escort Elbistan escort Lüleburgaz escort İzmit escort İlkadım escort Çorlu escort Battalgazi escort Yeşilyurt escort Milas escort Ceyhan escort Çukurova escort Kozan escort Sarıçam escort Seyhan escort Emirdağ escort Sandıklı escort Merzifon escort Suluova escort Taşova escort Altındağ escort Batıkent escort Çankaya escort Çubuk escort Etimesgut escort Haymana escort Kahramankazan escort Keçiören escort Kızılcahamam escort Mamak escort Polatlı escort Pursaklar escort Sincan escort Ulus escort Yenimahalle escort Aksu escort Alanya escort Belek escort Demre escort Döşemealtı escort Elmalı escort Finike escort Gazipaşa escort Kaş escort Kemer escort Kepez escort Konyaaltı escort Korkuteli escort Kumluca escort Lara escort Manavgat escort Muratpaşa escort Serik escort Side escort Didim escort Efeler escort Nazilli escort Söke escort Altıeylül escort Ayvalık escort Bandırma escort Bigadiç escort Burhaniye escort Dursunbey escort Edremit escort Erdek escort Gömeç escort Gönen escort Havran escort İvrindi escort Karesi escort Kepsut escort Susurluk escort Büyükorhan escort Gemlik escort Görükle escort Gürsu escort Harmancık escort İnegöl escort İznik escort Karacabeyescort Kestel escort Mudanya escort Mustafakemalpaşa escort Nilüfer escort Orhangazi escort Osmangazi escort Yıldırım escort Biga escort Çan escort Gelibolu escort Karahayıt escort Merkezefendi escort Pamukkale escort Keşan escort Aziziye escort Palandöken escort Yakutiye escort Odunpazarı escort Tepebaşı escort Araban escort İslahiye escort Karkamış escort Nizip escort Nurdağı escort Oğuzeli escort Şahinbeyescort Şehitkamil escort Yavuzeli escort Bulancak escort Espiye escort Görele escort Altınözü escort Arsuz escort Antakya escort Defne escort Dörtyol escort Erzin escort Hassa escort İskenderun escort Kırıkhan escort Kumlu escort Payas escort Reyhanlı escort Samandağ escort Eğirdir escort Yalvaç escort Foça escort Karabağlar escort Kemalpaşa escort Kiraz escort Kınık escort Konak escort Narlıdere escort Ödemiş escort Tire escort Urla escort Safranbolu escort Akhisar escort Alaşehir escort Kırkağaç escort Salihli escort Sarıgöl escort Şehzadeler escort Soma escort Turgutlu escort Yunusemre escort Akkışla escort Bünyan escort Develi escort Kocasinan escort Talas escort Yahyalı escort Gazimusağa escort Girne escort İskele escort Lefke escort Lefkoşa escort Başiskele escort Çayırova escort Darıca escort Afşin escort Dulkadiroğlu escort Göksun escort Onikişubat escort Türkoğlu escort Kızıltepe escort Mut escort Dalaman escort Gümbet escort Datça escort Kavaklıdere escort Köyceğiz escort Menteşe escort Turgutreis escort Ula escort Yatağan escort Fatsa escort Altınordu escort Ünye escort Düziçi escort Kadirli escort Ardeşen escort Akyazı escort Arifiye escort Erenler escort Geyve escort Hendek escort Karasu escort Kaynarca escort Sapanca escort Derince escort Dilovası escort Gebze escort Gölcük escort Kandıra escort Karamürsel escort Kartepe escort Körfez escort Akşehir escort Beyşehir escort Bosna escort Ereğli escort Karapınar escort Meram escort Selçuklu escort Gediz escort Simav escort Tavşanlı escort Doğanşehir escort Bafra escort Çarşamba escort Boyabat escort Kapaklı escort Süleymanpaşa escort Erbaa escort Niksar escort Turhal escort Akçaabat escort Of escort Ortahisar escort Yomra escort Armutlu escort Çiftlikköy escort Çınarcık escort Akdağmadeni escort Boğazlıyan escort Sarıyaka escort Sorgun escort Alaplı escort Çaycuma escort Devrek escort Ereğli escort Kilimli escort Kozlu escort