DEVLETE “BEY” OLMAK
Gazi Karabulut
Türk milleti, tarih sahnesine çıktığı zamandan günümüze kadar birçok güçlü liderler, büyük devlet adamları yetiştirmiştir. Liderler sayesinde de pek çok Türk devleti kurulmuştur. Kurulan devletler, liderlerin adalet, liyakat ve istişare temelli yönetim anlayışları neticesinde kuruldukları coğrafyadan daha da geniş bir alana tesir etmiş, her bir devlet dünya tarihinde kendine onurlu ve sağlam bir yer edinmiştir.
Tarihe baktığımızda, “atlı medeniyet”in[1] yeryüzündeki en etkili temsilcisi olan Türkler, 5000 yıllık devletli yaşam tarihinde, sınırları Japon Denizinden Ren Nehrine, Rusya steplerinden Hindistan’a, Arap yarımadasından Sudan ve Fas’a kadar uzanan çok geniş bir coğrafyada hüküm sürmelerini, teşkilatlı bir anlayışa sahip olmalarına borçludurlar.
Kaynaklar bize tarihteki ilk Türk Devletinin M.Ö. sekizinci yüzyıl ile ikinci yüz yıl arasında hüküm süren Saka devleti olduğunu[2] ifade etmektedir. O zamandan yakın döneme kadar Türkler idari sistemlerinin en üst katmanında bulunup devleti yöneten kişilere “kağan” isminivermişlerdir. Kağan, Tanrı tarafından “kut” verilerek seçilir ve bu durum Türklerdeki yönetim biçiminin özgünlüğünü gösteren bir inançtır, diyebiliriz. Nitekim Avrupalılar Atilla’ya “Tanrı’nın Kılıcı”[3] sıfatını verirken, Türk liderler de Tanrı’nın kendilerini yeryüzünde adaleti yaymakla görevlendirildiklerine inanırlardı.
Bu genel girişten amacımız Türklerde Devlete ‘Bey’ olmak büyük bir sorumluluğu yüklenmek olarak değerlendirilmiştir. Nitekim Yusuf Has Hacip, Kutadgu Bilig’de devlet adamlarının hangi niteliklere sahip olması gerektiğini gayet detaylı bir şekilde açıkladığını görürüz. Eserden hareketle bir liderin taşıması gereken vasıfları derlediğimizde şöyle bir sıralama yapılabilir:
1-Lider Adaletli Olmalıdır
2- Lider Akıllı ve Bilge Olmalıdır
3-Lider Fedakâr ve Cömert Olmalıdır
4-Lider Güvenilir, Erdemli ve Doğru Olmalıdır
5-Lider Cesaretli ve Kararlı Olmalıdır
6-Lider Anlayışlı ve Hoşgörülü Olmalıdır
7-Lider İhtiyatlı ve Tedbirli Olmalıdır
Gelelim günümüze…
Türk milliyetçileri, Türk tarihini bir bütün kabul etmeleri ve köklerinden kopmadan çağı doğru okuyarak çağlar ötesine ışık tutmayı ilke edinmeleri yönüyle, tarihin mirasına samimiyetle sahip çıkmaktadırlar. Köklü bir medeniyetin kavramlar dünyasına “mazi-âti” çizgisinde yaklaşmaktadırlar. İşte bu yazıda dikkat çekmeye çalışılan hususlardan bir tanesi de “Türklerde Liderlik Anlayışı” olmuştur.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda da yine Türklerdeki liderlik anlayışı devreye girmiş ve Türk Milleti Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün etrafında toplanmıştır. Atatürk’ün Türk milliyetçiliği çizgisinde verdiği mücadele ondan sonraki siyasi irade tarafından sürdürülememiş ve bu durum milliyetçi bir lidere olan ihtiyacı ortaya koymuştur. İşte yakın tarihimizde bunu Alparslan Türkeş gerçekleştirmiş başta Türk gençliği olmak üzere Türk milletini yeniden Milliyetçi Büyük Türkiye ideali çerçevesinde bir araya getirmiştir. Alparslan Türkeş’in verdiği mücadele sadece siyasi bir alanı teşkil etmemiş bütün Türk dünyasında ‘Türklük’ şuurunu diri tutmuş, Turan idealine ışık olmuştur. Alparslan Türkeş’in vefatının ardından hem siyasi alanda hem de fikri sahada mücadelenin devamı Devlet Bahçeli Bey ile sürdürülmüştür.
Devlet Bey’in, Alparslan Türkeş’in ardından lider olması, bütün dikkatlerin üzerine çevrilmesine sebep olmuş, bu ağır tarihi sorumluluğun seyri ilgiyle takip edilmiştir. Aslında merak edilen, gençlik yıllarından beri Milliyetçi Ülkücü Hareketin bütün kademelerinde görev almış, yöneticilik yapmış bir ismin, Harekete lider olması değil, Alparslan Türkeş gibi karizmatik bir liderden sonra sürecin nasıl yönetileceğiydi.
Nitekim Devlet Bahçeli’nin geçmişteki siyasi ve ideolojik mücadelesine bakıldığında; Milliyetçi Ülkücü Harekete Liderlik ve Devlet’e ‘Bey’ olmak açısından, olağan bir gelişme şeklinde görülmesi hiç de zor olmayacaktı. Çünkü “Devlet Bahçeli, AİTİA (Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi) öğrenciliği sıfatını kazandığı günden itibaren Ülkücü Hareket’in içinde aktif bir şekilde yer almaya başlar[4]. 1967 yılında Ülkü Ocağı, 1969-1970 AİTİA Talebe Cemiyeti Başkanlığı, 1970-1972 yıllarında Türkiye Milli Talebe Federasyonu Genel Sekreterliği görevlerinde bulunur.”
Ve artık Milliyetçi Ülkücü Hareketin içinde varlığını var olduğu millete vakfeden Devlet Bahçeli, Milliyetçi Hareketin o günlerden günümüze kadar yaşanan bütün siyasi ve fikri yapılanmalarının merkezinde yer almıştır.
Burada Devlet Bey’in verdiği siyasi mücadelenin kronolojik tarihinden bahsetmeyeceğiz. Bu konuda yapılmış pek çok çalışma mevcuttur. Asıl vurgulamaya çalıştığımız, yazımızın girişinde ifade ettiğimiz Türk Devlet geleneğindeki liderlik anlayışının günümüzde Milliyetçi Ülkücü Hareket ile sürdürüldüğü ve bu sürekliliğin bir emanet şuuruyla taşındığı gerçeğine işaret etmektir.
Devlet Bey’i sadece bir parti lideri olarak görmek, konuşmalarını, mesajlarını sadece bir siyasi liderin söylemleri şeklinde düşünmek; Türk Devletine ‘Bey’ olmayı, Türk Milliyetçilerinin liderliğe yüklediği köklü manayı, Milliyetçi Hareketin verdiği mücadeleyi anlayamamak, demektir.
Milliyetçi Harekette liderlik, tarihin derinliklerinden süzülüp gelen köklü bir medeniyeti, tekâmüle tabi tutarak âtiye taşımak demektir. Devlet Bey’in bakışında, anlayışa işaret eden sayısız örnekler vermek mümkündür. Bireysel hayatındaki tercihleri sayfalarca yazılsa eksik kalır. Kutadgu Bilig’de ifade edilen liderlik vasıflarındaki “erdem, dürüstlük, fedakarlık, cömertlik” gibi hasletler öğrencilik yıllarından bugüne kadar yaptıkları ile – ki bilinmeyen pek çok hadise de cabası- hakkı verilmesi gereken bir zattır. Siyasi ve idari konulardaki yaklaşımları incelendiğinde de bireyci/partizan/politik faydacı değil, toplumcu bir niteliğe sahip olduğu göze çarpar.
Devlet Bey’in aldığı kararları bugün için eleştirenler, tarihte Türk Beylerinin verdiği kararların çağlarında eleştirildiği daha sonra ise tarihçiler tarafından devlet ve milletin geleceğini şekillendiren kararlar olduğu tespiti yapılmıştır.
Alparslan Türkeş’in “Sandıktan bize tek bir oy dahi çıkmasa, İslam’dan, İnsaniyetçilikten, Türkçülükten asla vaz geçmeyeceğiz… Biz politikacı değil, bir Dava’nın takipçileriyiz.” sözünün günümüzdeki yansıması Devlet Bey’in “Önce ülkem ve milletim, sonra partim ve ben,” ifadesi olsa gerek. Devlet Bey’in hassas olduğu hususların başında neler geldiğini anlamak için Nizamü’l Mülk’ün Siyasetname’sine göz atmak gerekir.
Nizamü’l-Mülk Siyasetname’nin dördüncü faslında ‘Vezirlerin ve mutemetlerin hallerine dair’ bahsini ele alır. Sonunda da şöyle bir değerlendirmeye yer verir:
“ Dört kişinin kabahati es geçilmez:
Birisi memlekete kasteden,
Diğeri onun haremine kasteden,
Diğeri sırları ifşa eden,
Diğeri dilde melikle bir, gönlünde melik düşmanlarıyla iş tutup onların yolunu yol bilenlerdir.”[5]
Burada bahsedilen aslında liderin, teşkilattaki ve fikirdeki titizliği olduğu açıktır.
Hakeza, Devlet Bey’in Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı olarak yirmi altı yıl, fikri alanda da yarım asrı aşan bir süre verdiği mücadele Milliyetçi Büyük Türkiye ve Türk Birliği çerçevesinde tarihe geçmiştir.
_________________________________
[1] Prof. Dr. Laszlo Rasonyı, Tarihte Türkler, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, syf, 66, 1971, Ankara
[2] Prof. Dr. Osman Karatay, Türklerin Tarihi, Kripto Yayınları, syf,32 18. Baskı, Kasım 2018, Ankara
[3] Prof. Dr. Osman Turan, Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi Tarihi, Ötüken Yayınları, syf,106, 24. Basım, 2015, İstanbul
[4] Burak Kılıçarslan, Devlet Bey, Uyanış Yayınevi, 3. Baskı, syf,15, İstanbul
[5] Nizamü’l-Mülk, Siyasetname, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Syf,39 Mayıs 2017,İstanbul