DEPREMDE KRİZ YÖNETİMİ
Safter TANIK
“AFAD; kuruluşundan bugüne, en büyük felaketle karşı karşıya kaldı. Varlığının önemi, eksikleri ortaya çıktı. Bunun için liyakatli kadrodan oluşan merkezden taşradaki mahallelere inen örgütlü yapıya sahip olması, bünyesindeki çalışanlar-gönüllüler-STK’ların dışında TSK-yerel idareler ve maden kuruluşlarıyla olan işbirliğini güçlendirmesi, uzman arama-kurtarma ekibi sayısını artırması, gelişmiş teknoloji ürünleriyle donanması, bölgesel lojistik merkezler oluşturması gereklidir. Bu da yeniden bir yapılanmayı gerekli kılar.
Eleştirilerde bir haklılık varsa da; bu, siyasi rant hesabı ve kötü amaçlı kişilerin dezenformasyonu ile kara propagandaya dönüştü.
İyiler-kötüler, sorumlu-sorumsuz davranış sergileyenler ortaya çıktı.
Devlet-millet birlik-beraberliği, dayanışma-yardımlaşma, bu büyük operasyona damgasını vurdu.”.
6 Şubat 2023’te; biri saat 04.17’de merkez üssü Kahramanmaraş-Pazarcık’ta 7.7, diğeri 13.24’te Kahramanmaraş-Elbistan merkezli 7,6 büyüklüğünde, cumhuriyet tarihindeki en büyük iki depremi yaşadık. Bunu, büyüklüğü 6’yı bulan artçı sarsıntılar ve 20 Şubat saat 20.04’te merkez üssü Hatay-Defne olan 6,4 büyüklüğündeki bağımsız deprem izledi.
Kandilli Rasathanesi’ne göre; Pazarcık Depremi 65, Elbistan Depremi 45 saniye sürdü, ard arda dört fay kırıldı, kırılan fayın boyu 400 km’yi buldu, 13.5 milyon insanın yaşadığı Türkiye’nin nerdeyse yedide birini oluşturan bir alanda etkili oldu.
Kahramanmaraş’ın merkezi ile Pazarcık ve Elbistan ilçeleri ağır hasar aldı, Antakya’da nerdeyse sağlam bina kalmadı, İskenderun-Kırıkhan- Dörtyol-Defne-Samandağ’daki tahribat ise dikkati çekti.
Adıyaman-Besni-Gölbaşı, Malatya-Doğanşehir-Yeşilyurt, Osmaniye, Gaziantep’in Nurdağı-İslahiye ilçelerinde de farklı bir manzara yoktu. Kilis, Adana-Şanlıurfa-Diyarbakır-Elazığ’da bile yıkılan binalar oldu.
İl-ilçeye göre farklı olsa da altyapı tahrip oldu, 600 bin konut-işyeri yıkıldı ya da ağır hasarlı hale geldi, 49 bin kişi hayatını kaybederken 115 bin kişi yaralandı.
Kriz Yönetimi
Ülkemizde, afet ve acil durum kapsamındaki olayların yönetiminden (deprem-sel-yangın-tsunami-fırtına-kasırga-terör-ayaklanma-kıtlık-kuraklık-göç-göçmen akımı vb olaylar) AFAD görevlidir. Amacı ise bu tür olayları önlemek ortadan kaldırmak değil, etkisini azaltmaktır.
AFAD (Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı), 2009’da kuruldu. Bundan önce ise 1958’de kurulan Sivil Savunma Genel Müdürlüğü vardı.
İçişleri bakanlığına bağlı bir kamu kuruluşudur. Genel müdürlük ve taşra teşkilatlarından oluşur. Faaliyetini; merkezde içişleri bakanına, taşrada valilere bağlı olarak yürütür. .
Personeli, AFAD çalışanı ve gönüllüsünden oluşur. 2021 verilerine göre; merkezde 699 (141’i geçici), taşrada 7.081 personeli bulunuyor. Bunun, depremle birlikte 24.443’e çıktığı söyleniyor. Gönüllü sayısı ise 110.041 başvuru ile 719 bine ulaştı. Bunun dışında; sayısı 150 bini bulan, polis-Jandarma-TSK-belediye-maden işletmeleri personelinden istifade ediyor.
Belli yaş-fiziki-zihni özelliğe sahip, iyi hal sahibi her TC vatandaşı AFAD gönüllüsü olur. Bir karşılık beklemeksizin başvurması, eğitim ve afet çalışması için zamanı olması gereklidir.
Kısaca; AFAD, bir çatı örgütü özelliğindedir. Afet veya acil durumda; bünyesindeki çalışanı-gönüllüsü-STK’larla olaya müdahale eder, polis-Jandarma-TSK-belediye-maden işletmeleri personelinden yararlanır, gerekirse uluslararası yardım kuruluşlarından destek alır, yönetim ve koordinasyonu sağlar.
Deprem Gecesi
AFAD; gece 04.17’de vuku bulan, merkez üssü Pazarcık olan birinci depremle birlikte alarm düğmesine bastı, Pazarcık-Kahramanmaraş üzerinde odaklandı, afet bölgesindeki asli-gönüllü kadrosu ile temas kurmaya çalıştı, bölge dışındaki çalışan-gönüllüsünden bölgeye intikali için sabah yakınındaki havaalanı-otogar-demiryolu istasyonunda hazır olmasını istedi. Polis-Jandarma-TSK ve-STK’lardan destek talep etti.
1. Gün
Sabah; depremin etki alanının sadece Pazarcık-Kahramanmaraş ile sınırlı kalmadığı, 11 şehri kapsayan Türkiye’nin nerdeyse yedide birini oluşturan bir alanı etkilediği, binlerce binanın yıkıldığı-ağır hasarlı hale geldiği, altyapının tahrip olduğu, iletişimin sağlanamadığı anlaşıldı.
Ülke çapında bölgeye gıda-giyim-ısı cihazı-çadır-ilaç yardımı yapılması, lojistik hizmeti verecek personel ile arama kurtarma ekip-ekipmanının hızla intikali, bunun için de her türlü askeri-kamu-özel araçtan istifade edilmesi kararlaştırıldı.
“Seviye 4” kararı alındı, uluslararası yardım çağrısında bulunuldu.
Kahramanmaraş, Hatay, Adıyaman, Malatya, Osmaniye, Gaziantep, Kilis, Şanlıurfa, Adana, Diyarbakır olmak üzere 10 il deprem bölgesi kapsamına alındı. Daha sonra buna Elazığ’da dâhil edildi.
13.24’te vuku bulan merkez üssü Kahramanmaraş-Elbistan olan 7,6 büyüklüğündeki deprem ise; yerel ekip-ekipmanlarla yürütülen arama kurtarma çalışmalarına darbe vurdu, bölgede yeni büyük hasara yol açtı.
Koordinasyona destek sağlamak için içişleri-savunma-sağlık ile çevre ve şehircilik bakanı bölgeye gitti, Kahramanmaraş-Malatya-Osmaniye- Adıyaman-Gaziantep’e valiler atandı.
2. Gün
Bölge dışından gelen yardımların gecikmesi-azlığı, arama-kurtarma faaliyetinin hız kazanmaması, kitlesel olmasa da görülen hırsızlık ve yağma olayları, halkın moralini daha da bozdu, muhalefetin iktidara yönelik sert eleştirisini, Türk devleti-milleti düşmanı şerh odaklarının kara propagandasını getirdi.
Neler söylenmedi ki.
Kimi; “gıda-giyim-ısı cihazı-çadır-tuvalet kabini-temizlik ürünleri sıkıntısı ve hırsızlık-yağma olayları var, arama-kurtarma yavaş gidiyor ya da birçok enkazda yok” dedi, haklı-yapıcı eleştiride bulundu.
Kimi; “Devlet yok, Ahbap var” diyerek 30 kişilik grubu devletin yerine koydu, anarşist düşünceyi çağrıştırdı, bilerek-bilmeyerek şerh odağına hizmet etti.
Kimi; “Depremle geldi, depremle gidecek” diyerek taraftarına umut verdi. .
Kimi; asılsız ihbarla arama-kurtarma ekiplerini yanılttı, gereksiz yere meşgul etti.
Kimi; “Baraj patladı” diyerek, halkta korku ve panik oluşturdu, arama kurtarma faaliyetini aksattı.
Kimi; ”Organ mafyası kol geziyor, çocuklar kaçırılıyor” dedi, çocuklu depremzede aileler üzerinde endişe oluşturdu.
Kimi; “Suriyeliler yağma yapıyor”, daha da ileri giderek “duvarlar yıkıldı binlerce Suriyeli sınırdan giriş yaptı” dedi, tedbirin ötesinde toplumsal çatışmayı amaçladı.
Birkaçı hariç; TV’de kanal-kanal dolaşan deprem profesörleri, sanki günü-saatini bilircesine ve yarışırcasına “Büyük İstanbul Depremi eli kulağında, ha geldi, ha gelecek” diyerek halkın psikolojini bozdu, TV kanalları ise reyting için buna çanak tuttu.
Üçüncü Gün
Hükümet; bölgede, olağanüstü hal ilan etti.
Yiyecek, içecek, giyim, ısı cihazı, temizlik ürünleri, çadır, ilaç vb yardımlar ile iş makinasını taşıyan tırların bölgeye girişi yoğunlaştı. Yerli-yabancı yardım ve arama-kurtarma ekiplerinin gelişi hızlandı. Arama kurtarma faaliyeti, hız kazandı. Çadır kentleri, aş evleri, sağlık ocaklarının kuruluşu gözlendi. Polis-jandarma-askeri birliklerin, arama-kurtarma faaliyeti dışındaki güvenlik tedbiri dikkati çekti. Kent- kırsaldaki hasar; İHA’larla havadan tespit edildi, askeri helikopterler ile kırsal kesime yardımlar taşındı. Kamu-özel-TSK’ya ait kara-deniz ve hava araçları kullanılarak, halkın bölgeden tahliyesine geçildi.
İlk iki hatta üç günde, neden etkili bir çalışma yapılamadı?
Deprem; gece, kış ayında, çok geniş bir alanda etkili oldu. Haliyle gece olması, iklim şartları, alanın genişliği harici müdahale için engel teşkil etti. Bu da müdahalede zaman kaybını doğurdu.
Koordinasyonda, bir bozukluk yok mu?
AFAD; ilk üç günde, yardım-arama-kurtarma ve güvenlik konusunda çok eleştiri aldı. Ancak; olayın büyüklüğü dikkate alındığında, AFAD’ı fazlaca suçlamak mantıklı olmaz.
Öyle ki valilik-il özel idaresi-belediye-jandarma ve polis karakolu ile okul-hastane vb devlet binalarının yıkıldığı, iletişimin koptuğu, liderlik yapacak kişilerle irtibatın kesildiği Antakya gibi iller-ilçeler vardı.
Dünyada, bu tür işler nasıl yapılıyor?
ABD, Japonya, İsrail, Rusya, Çin gibi ülkelerde; afet ve acil durumlara müdahalede, merkezden taşradaki mahallelere uzanan örgütlü yapıya sahip AFAD benzeri sivil hatta yarı askeri kuruluşlar var.
Bunların müdahale planında; ilk üç gündeki faaliyetin yerel yapı ile yürütülmesi, ardından bunun yakın bölge ya da ülkenin her yerinden gelen yardım-arama-kurtarma hizmeti veren güçlerle desteklenmesi bulunuyor.
AFAD’ın eksiği nedir?
AFAD; daha önce var olan “Sivil Savunma Genel Müdürlüğü’nü” bir tarafta tutarsak, ilk defa bilgi-tecrübe ve gücünü aşan büyüklükte bir felaketle karşılaştı.
Merkez-taşra yönetimindeki, bilgi-tecrübe eksikliği ortaya çıktı. Bu; bölgeye giden çalışma yapan bakanlar, merkezden atanan valilerle giderilmeye çalışıldı.
Hasarın büyük-altyapının tahrip olduğu, iletişimin koptuğu, çevreden yardım alınamadığı Kahramanmaraş-Antakya-Adıyaman merkez-ilçe- köylerinde, mahalli örgütlenme ve liderlik eksikliği görüldü. Bu; hem zamanında yardım ve arama-kurtarma yapılmasını engelledi, hem de güvenlik sorununu doğurdu.
Müdahalede; fazlaca düşünülmeyen gelişmiş arama cihazlarının-iş makinelerinin-uzman ekiplerin-İtfaiyecilerin-madencilerin ve askerin önemi fark edildi.
GSM Şirketleri Kötü Sınav Verdi
Direk ve binalarda bulunan baz istasyonları, binaların yıkılışı ya da elektriğin kesilmesi ile işlevini yitirdi. Haliyle halkın birbiri ile olan iletişimi koptu. Bu; hem depremzedelere ulaşımı zorlaştırdı, hem de müdahalede koordinasyon zorluğunu doğurdu.
Mobil baz istasyonlarının kurulumunun gecikmesi ise GSM şirketleri hakkındaki haklı eleştiriyi getirdi. “GSM Şirketleri, kötü sınav verdi” denildi.
AFAD-Ahbap Karşılaştırma Saçmalığı
Kimi; “Devlet yok, Ahbap var” diyerek, 30 kişilik bir yardım grubunu devletin-milletin bir kuruluşu olan AFAD’ın yerine koymaya çalıştı. Bu; hükümetin eleştirisinden öte, kara propagandaya hizmet etmekten başka bir şey değildir.
Bir de; nasıl ki akreditasyon sisteminde yer alan 150’i aşkın STK, AFAD koordinasyonunda çalışmak zorunda olduğu gibi, bunun dışında olan Ahbap Derneği de buna uymak zorundadır. Aksi halde; orada, düzenin yerini kaos alır.
Kızılay-Ahbap Tartışması
Kızılay; Abdullah Bey-Kırımlı Aziz Bey-Serdar-ı Ekrem Ömer Paşa’nın girişimi sonucu, 1877’de “Osmanlı Hilal-ı Ahmer Cemiyeti” adı altında kuruldu. 1923’te; “Türkiye Hilal-ı Ahmer Cemiyeti”, 1935’te; “Türkiye Kızılay Cemiyeti”, 1947’de de “Türkiye Kızılay Derneği” adını aldı.
Türkiye’nin en büyük insani yardım kuruluşu, Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay hareketinin bir parçasıdır.
Ülkemiz ve uluslararası alanda, afetzedelere yardım sağlar. Halka; kan-sağlık-sosyal-acil yardım eğitimi hizmeti verir. Göçmen-mülteciye yardım elini uzatır.
Kan bağışında; 18 Bölge Kan Merkezi, 68 Kan Bağış Merkezi, 300’den fazla Mobil Kan Bağış Noktası vardır.
Sağlık hizmetini; İstanbul (1’i hastane, 1’i tıp merkezi), Konya ve Kayseri’deki birer hastane ile sürdürmektedir.
Ayrıca Afyon’da maden suyu, Ankara-Malatya-Erzincan’da çadır ve konteyner üreten iktisadi işletmeleri vardır.
Maaşlı daimi-geçici personeli 15.000, gönüllü personeli 303.300’dür.
Depremde; deposundaki çadırları AFAD’a teslim etti, AFAD’ın çatısı altında lojistik hizmetler konusunda görev aldı.
AFAD; teslim aldığı çadırları, AFAD gönüllüleri ile akreditasyon sistemindeki STK’lara verdi. Bunun dışındaki yardım derneklerine ise çadır vermedi. Bunlar, çadır üreticilerinden tedarik edip, kurulumunu gerçekleştirdi.
Bu; barınmaya katkı sağlayacağı için, doğru kabul edilebilir. Ancak; Kızılay’ın ürettiği çadırları AFAD’A teslim etmeyip Ahbap’a satması ne kadar yanlışsa, Ahbap’ın başka üretici yokmuş gibi Kızılay’dan satın alması da o kadar yanlıştır.
Kızılay, neden öncülük yapmadı?
Kızılay, AFAD koordinasyonunda hareket etmek zorunda olan bir STK’dır. Bu; AFAD’ın benzer kuruluşu olan ABD, İsrail, Japonya’da da böyledir.
Askere Yönelik Maksatlı Eleştiri
Halkımızda; afet-acil durumda, askeri görme gibi bir düşünce var. Kitlesel olmasa da yer-yer görülen yağma ve hırsızlık olayları, bir güvenlik sorununu doğurdu. Bu; önce, muhalefet tarafından siyasi ranta dönüştürülmek istendi. HDP’nin başını çektiği marjinallerin; büyük şehirlerdeki gösterilerde, “Asker nerede?” sloganı ile de arka plandaki amacı açığa çıkardı.
Asker gecikti mi?
Deprem, 2. Ordu Komutanlığı bölgesinde oldu. 2. Ordu’nun; sınır güvenliğini sağlama, Suriye ve Irak’ta askeri operasyonları yürütme gibi iki önemli görevi var. Haliyle birliklerinin önemli kısmı, burada konuşlanmış bir durumda. Buna rağmen; depremin başından itibaren, bir kısım birliğini bu konuya tahsis etti. Ancak; olayın büyüklüğü, diğer bölgelerdeki askeri birliklerin intikalini gerekli kıldı. Bu da zaman aldı.
Dezenformasyon Ağır Bir Suçtur
Deprem sonrasında dikkatimi çeken bir şey ise internet üzerinden yurtiçi ve yurtdışı hesaplar ile yapılan dezenformasyon faaliyetidir.
Dezenformasyon, yanlış veya doğruluğu bulunmayan bilgiyi kasıtlı olarak yaymaktır.
Hasmı rencide etmeyi, küçük düşürmeyi, yanıltmayı, gereksiz yere meşgul etmeyi, halkın moralini bozmayı, toplumsal kaos-çatışmayı amaçlar. Buna, “Kara Propaganda” denir. 5. Kol Faaliyeti olarak da değerlendirilir.
Bu; en demokrat ülkede bile, ağır suç kapsamında cezai yaptırıma tabidir.
Görsel Medya ve Deprem Profesörlerinin Yanlışı
Afet-acil durumlar, insanlarda bir korku ve endişe doğurur. İnsan psikolojini derinden sarsar, karamsarlığa sürükler, istikbal-umut ve güvenden yoksun kılar. Bu; canını zor kurtarmış, yakınlarını-mal ve mülkünü kaybetmiş kişilerde daha bariz görülür. Haliyle bunların bu durumunu, eleştiri-yalvarış ve yakarışını normal karşılamak gerekir.
Böyle bir ortamda; insanların, güvene ve umuda ihtiyacı vardır. Birlik-beraberlik-dayanışma-yardımlaşma da bunu sağlar. Bu nedenle; böyle bir ortamda, görsel medya reyting amacı ile hareket edemez, deprem profesörleri ile yetkililer ulu orta konuşamaz.
Yani görsel medyanın sorumluluk ilkesi ile hareket etmesi, “deprem profesörü” denilen kişilerin lafını seçerek söylemesi, önemli delili varsa bunu yetkilerle paylaşması gerekir. Bu, en demokrat ülkede bile böyledir.
Doğrusu bu iken; birkaçı hariç, TV’de kanal-kanal dolaşan deprem profesörlerinin, sanki günü-saatini bilircesine ve yarışırcasına “Büyük İstanbul Depremi eli kulağında, ha geldi, ha gelecek” dediğine şahit olduk, TV kanalları da reyting için buna çanak tuttu. Bu; kısa vadede bir fayda sağlamayacağı gibi, insanları tedirgin etti, turizm-ekonomiye darbe vurdu.
Muhalefetin Doğru ve Yanlışı
Muhalefetin; uygulamadaki yanlış-eksikliği dile getirmesi, doğru ve faydalıdır. Bu; hayatını kurtaran, yakınlarını-mal-mülkünü kaybeden, sorumlusu olarak onu bunu suçlayan insanlar tarafından sempati ile de karşılanır. Ancak; muhalefetin deprem gibi bir felakete siyasi rant gözüyle bakması, yersiz-gereksiz eleştiride bulunması ve sürdürmesi, hem yanlış hem de halk tarafından hoş karşılanan bir şey değildir.
Neden?
Tekrar hayata bağlanan insanda, gelecek kaygısı öne çıkar. İnsanlar, güven ve umudu arar. Sahadaki yardım gruplarının verdiği hizmet ve hasarın giderilmesi-yenilemeye yönelik çalışmalar ise bunu güçlendirir ya da zayıflatır. Yani insanlar eleştirilere değil, sahada öne çıkan kişi-kuruluş ve çalışmalara bakar, buna göre not verir.
Sonuç
AFAD; kuruluşundan bugüne, en büyük felaketle karşı karşıya kaldı. Varlığının önemi, eksikleri ortaya çıktı. Bunun için liyakatli kadrodan oluşan merkezden taşradaki mahallelere inen örgütlü yapıya sahip olması, bünyesindeki çalışanlar-gönüllüler-STK’ların dışında TSK-yerel idareler ve maden kuruluşlarıyla olan işbirliğini güçlendirmesi, uzman arama-kurtarma ekibi sayısını artırması, gelişmiş teknoloji ürünleriyle donanması, bölgesel lojistik merkezler oluşturması gereklidir. Bu da yeniden bir yapılanmayı gerekli kılar.
Eleştirilerde bir haklılık varsa da; bu, siyasi rant hesabı ve kötü amaçlı kişilerin dezenformasyonu ile bir kara propagandaya dönüştü.
İyiler-kötüler, sorumlu-sorumsuz davranış sergileyenler ortaya çıktı.
Devlet-millet birlik-beraberliği, dayanışma ve yardımlaşma bu büyük operasyona damgasını vurdu.