TÜRK ASRI
Ahmet Urfalı
15. ve 16. Yüzyıllar tarihçiler tarafından ‘’Türk Asrı’’ olarak tanımlanır. Türk Devletleri; Asya, Avrupa ve Afrika kıtaları kapsayan 55 milyon kilometrekarelik bir alanda hakimiyet kurmuşlardır. Osmanlı, Safevi, Babürlü, Timurlu , Memluklu, Buhara Hanlığı devletleri sadece askeri alanda değil, bilim, sanat , mimari, iktisat bakımlarında da o asırların en güçlü devletleri konumundaydı. Türk dünyası ve İslam kültürü uzmanı Fransız tarihçi Jean-Paul Roux söz konusu yüzyılları ‘’Türk Rönesansı’’ olarak adlandırır. Pax Ottomana terimi, “Osmanlı Barışı ” anlamıyla istikrar, hoşgörü ve adalet üzerine kurulu bir yönetim anlayışını belirtir.
Ulu Türkistan’da mayanan Türk kültürü ve medeniyeti, belli bir yetkinliğe ulaşınca kuzey, güney ve batı yönlerinde büyük çıkılmış, ‘’Türk Cihan Hakimiyeti Ülküsü’ gerçekleştirilmiştir. Türk töresiyle İslâm’ı temel inanç ve gaye edinen bu hareket, özüyle Türk milletinin muhayyelesinde yaşatılarak günümüze kadar gelmiştir. Siyasi ve askeri bakımdan ulu hakanların, ruh ve gönül zemini olarak da bilge erenlerin kurduğu yüce idealler, Türk milletini birlik beraberlik içinde her zaman diri tutmaktadır.
Türkler erdemli millettir. Onların yöneticileri acun (dünya) beyidir. Dünyadaki gelişmeleri onlar takip eder, yönlendirme ve yönetme onların işidir. Türk devleti; din ü devlet mülk ü millet esasına dayanır. “Dini Devlet, Mülkü Millet Muhafazası için Rızaenlillah Nöbetteyim Komutanım” sözü Türk askerinin yeminlerinden biridir. Türk devleti; Devlet-i Aliyye, Devlet-i Hümayun’dur. Devletin kutlu yüceliği, bütün dünyayı kucaklayıp sevgi çemberinin içine alır. Bu yüzden Türk devleti, cihan devletidir, cihanşümul devlettir. Türk devleti, devlet-i ebed-müddettir. İla-yı Kelimetullah için nizam-ı âlemi kurmak için mücadele eder. Anadoluculuktan Oğuzculuğa, oradan da Turan’a ulaşmak ve sonunda Türk Cihan Hâkimiyetini sağlamak, Adalar Denizinden Altayların daha ötesine kadar bütün Türk gençliğine verilmiş milli bir görevdir. Kızıl Elma ise yaklaştıkça uzaklaşan bir kavuşma arzusudur ki, onun kara sevdası sürüp gider.
Divân-ı Lügati’t-Türk’te Kaşgarlı Mahmut, ‘’Yüce Tanrı, devlet güneşini Türk burçlarında doğdurdu. Dönenceleri onların ülkeleri çevresinde döndürdü. Bundan dolayı onları Türk diye adlandırdı. Onları çağın hakanları yapıp dünyanın egemenlik dizginlerini ellerine verdi. Onları herkese üstün kıldı, tüm insanlıkla görevlendirdi, doğruluğa yöneltti. Onlara katılanları ve onlar adına çabalayanları güçlendirdi.’’ diyerek milli ülkü ülkünün hareket noktasını ortaya koymuştur.
Öncelikle ‘’Türk Dünyası’’ nın siyasi, askeri ve ekonomik anlamda birlik oluşturması Türk aydınları tarafından en zor dönemlerde bile düşünce olarak canlı tutulmuştur. Bütün Türk ulusları Turan ülküsünün takipçisi olmuşlardır. Sovyetlerin 1991’de dağılması üzerine ümitler tekrar yeşermiş, küllenen köz yeniden alevlenmiştir. Türk devlerleri art arda bağımsızlıklarını ilan ederken Türkiye gerek bu devletlerin tanınması gerekse başka konularda üstün bir gayret sarf etmiştir. 21. Yüzyılın ‘’Türk Asrı’’ olacağı düşüncesi çekincesiz bir üslupla açıktan açığa dillendirilmiştir. Küresel güçlerin Türkiye operasyonlarının hız kazandığı dönemlerin aynı yıllara rastlaması elbette bir tesadüf olamazdı.
Türk Devletler Teşkilatının kurulması, bölgesel ve uluslararası dengeler açısından çok önemli bir unsur halini almıştır. Ortak dil, kültür ve dayanışma temelleri üzerine kurulan bu yeni oluşum, dünya siyasetinde Türk milletinin ağırlık koymasının bir ilanı konumunu almıştır. Adım adım hedefe doğru ilerlerken ‘’devlet aklı’’ ile hareket edilerek hiçbir devleti ürkütmeden korkutmadan sonuca odaklanılmıştır.
Amaç ve metodu itibarıyla; Türk Asrı, Türk Yüzyılı, Türklerin Yüzyılı, Türkiye Yüzyılı aynı anlamı taşımaktadır. Sürdürülebilirlik, huzur, barış, istikrar, üretim, verimlilik, güç, dijital, iletişim, bilim, kalkınma, barış, değerler, şefkat, gençler, istikbal ve gençlerin yüzyılı gibi çeşitli kavramların bileşeninde vurgulanan Türkiye yüzyılı vizyonu, Türk aydınları açısından bütün bunların daha üzerindedir.
Milletlerin geleceği, geçmişinde gizlidir. Geleceği kurmak ise mevcudu güçlü kılmakla mümkün olacaktır. Türkiye, her durumda birlik ve beraberliğini koruyarak ekonomik, siyasi, askeri bakımlardan büyük olmak zorundadır.