İhsan YELKEN
Türkiye, Ukrayna krizinden sonra Madrid’deki NATO Zirve toplantısından diplomatik büyük bir zaferle çıktı. NATO tarihinde ilk defa , Finlandiya ve İsveç, PKK, PYD, YPG ve FETÖ’yü terör örgütü olarak kabul etti. Üzerinde konuşulmasa da bunun kabulü bile, Türkiye açısından büyük bir başarıdır. Ayrıca bu örgüt üyelerinin eylem sonucu kaçtıkları ülkeler, talep edilmesi durumunda iade edeceklerine dair bir sorumluluk yüklendiler. Böylelikle Türkiye’nin eli, kolu daha güçlü duruma geldi.
‘Tüm dünya Türkiye isteğini aldı’ diye kabullenirken, iç muhalefetin ‘tavizkar’ değerlendirilmesi anlaşılır gibi değil.
Türkiye açık politika izliyor. Saklısı, gizlisi, B planı gibi ayrı bir düşüncesi yoktur. NATO’nun büyümesine açık kapı bırakırken, Türkiye’ye zarar veren terör örgütlerine yardım ve her türlü desteği veren ülkelerin, NATO’ya alınmasına müsaade etmeyeceğini ve veto hakkını kullanacağını ilan ederek geliyor. Bunun için NATO’ya girmek isteyen Finlandiya ve İsveç’in, adı geçen terör örgütlerine yardım ve yataklığını bırakmalarını doğal hakkı olarak resmen diretmiş, yoksa NATO’ya giremeyeceklerini yüzlerine mertçe söylemiştir.
Türkiye’nin talebini haklı bularak kabul ettiler ve mutabakatı beraber imzaladılar.
Son bir kaç gün muhalefetin olduğu gibi tv.kanallarının da konusu:
‘Ya sözlerinde durmaz ve sorumluluklarını yerine getirmezlerse’ ne olaçakmış?
İki devletin üzerine düşen görevlerini yapıp yapmadıklarından da mı Türkiye sorumludur/suçludur? Sözlerinde durup durmamaları veya kandırma politikası izlemeleri, kendi itibarlarıdır. Devletler arasında ‘söz verip de sözünde durmayanlar yalancı devlet’ durumuna düşeceklerdir. Bu durum, Türkiye için bir taviz olarak görülemez. Kaldı ki, NATO’ya girmeleri için parlamentonun onayı gerekiyor, bu bile yeterlidir.
Her şeyden önce Türkiye gücü ile ağırlığını koymuş ve taleplerini kabul ettirmiştir.
Tüm dünya, Türkiye’nin evvelki Türkiye olmadığının farkındadır. Önceleri, Türkiye, ABD veya AB tarafından gelen taleplere diretemiyor, kabullenmek, boyun bükmek durumunda kalıyordu. Artık şimdi her talebi kabul etmediği gibi sorguluyor, kendi istek ve tezlerini ortaya koyabiliyor. Son Madrid NATO zirvesinde olduğu gibi haklı tezlerini açık oynuyor çoğunu da kabul ettiriyor.
Orta Doğu coğrafyasında Türkiye’siz hiç bir olayın başarıya ulaşmasının mümkün olmadığını tüm dünya gıptayla izliyor. Hatta, Avrupa’da Türkiye olmadan hiç bir sorun başarıya çözülemiyor. Mutlaka çözümün bir parçası Türkiye oluyor veya Türkiye’den destek ihtiyacı hasıl oluyor. Tüm dünya bunun böyle olduğunun şuurundadır…
Bizim eksikliğimiz yurt içinde birlik ve beraberlik içinde olamayışımızdır. Günlük siyasi olayları çözmeye çalışırken, milli politikalarımızı sorgulamamamızdır. Muhalefet görevini yapıyorum diye milli konuları günlük olaymış gibi değerlendirmemizdir. Muhalefet yapmayalım mı? Elbette iktidarın hatalarını söyleyelim, kendi fikrinizin kabulü için azami gayret gösterelim. Ama ne olursa olsun, tenkit ettiğimiz konunun, hükümetin mi yoksa devletin mi sorunu olduğunu bilelim, ona göre hükümeti tenkit ediyor diye kendi devletini tenkit eder hâle düşmeyelim.
Fert olarak da, peşine düştüğünüz partinin, tüm icraatları ve söylemleri, yurt dahilindeki tutum ve davranışlarını içinizden kabul etmekte zorlanıyorsanız, biliniz ki, yeriniz orası değildir, etki ve algı ile oraya sürüklenmişsiniz demektir…
Türkiye’mizin, dört tarafından emperyalist ülke zihniyetleri ile sarılması, terör örgütlerini besleyerek, Türkiye’nin yıpratılmasına hizmet edilmesi milli sorunudur. Türkiye’nin, tüm dünyada devletler arası ilişkilerde yalnız bırakılması milli bir sorundur. Bahçeli’nin, hükümetin bu gibi milli sorunlarla mücadele ederken destek vermesinin, hükümete değil devlete bir hizmet olduğu için verildiği ve bu destekten dolayı hiç bir MHP’linin Ak Partili olmadığı görülmektedir. Bunun gibi muhalefetin de hükümeti tenkit ederken, milli konularda destek vermesi hiç kimseyi hükümet yanlısı yapmaz, yapamaz bu böyle bilinmeli…
Yeniden buluşma ümidi ile…