GIDA YÖNETİMİ -2-
Safter TANIK
“Serbest ekonominin hâkim olduğu, ülkelerin birbirine bağımlı hale geldiği bir dünyada; gıda fiyatlarındaki artışı, sadece iç nedenler ile açıklamak mümkün değildir.
Zira bu hem iç, hem de dış nedenlere dayanır. En az etkilenecek ülke ise; plan-program-kontrole dayalı ekonomiyi uygulayan, bağımlılığı da en az olan ülkedir.
Temel gıda ürünleri fiyatını tetikleyen; tedarik zincirinin bozulması, navlun fiyatı artışı, Ukrayna-Rusya Savaşı, Rusya’nın enerjinin yanı sıra tahılı bir koz olarak kullanması, Çin’in stok politikasıdır. Kat-kat artışı getiren ise küresel sermaye ve gıda kartellerinin manipülasyonudur.
Bizde, maliyet enflasyonunun yanı sıra bir de ahlak enflasyonu var. Bu; dinli, dinsiz için de fark etmiyor.
“Zam yapmaz isem, yenisini yerine koyamam” diyenler var. Dindar tanıdığım kişiler bile bunu söylüyor.
Müteşebbisin; karı korur iken, zamla alıcının cebine el atarak ek sermayeyi sağlaması, en kibar dille ahlaki değildir. Bu; hem İslam ahlakı, hem de evrensel ahlak için geçerlidir.
Enflasyondan iktidar sorumlu olsa da, bununla mücadele toplumsal dayanışma-fedakârlığını gerekli kılar. Oysa herkes bir diğerine fatura çıkarma peşinde.
Tarımda; üretimden-tüketime rekabetçi değil, tekelci bir piyasa var. Kartelleşme ve manipülasyonla mücadelede de otorite-yasa boşluğu görülüyor.
Tarımda, yeniden yapılanmaya gidilmeli. Üretimden-tüketime, plan-program-kontrole dayalı, devletin banka-kurum-KİT’ler ile aktif rol üstlendiği bir sistem inşa edilmeli.”.
Tarımda Türkiye’nin Dünya Sıralamasındaki Yeri
Türkiye; nüfus büyüklüğüne göre 19’uncu, toprak büyüklüğüne göre 36’ncı, tarım alanı büyüklüğüne göre ise 14. sıradadır.
Ürün çeşidi ve üretim miktarı itibariyle, dünya sıralamasındaki yeri ise aşağıdaki gibidir.
Tahıldan buğdayda 12’nci, arpada 9’uncu, mısırda 18’inci, çeltikte 36’ncı, baklagillerden nohutta 2’nci, fasulyede 21’inci, mercimekte 4’üncü, yumru bitkilerden patateste 14’üncü, kuru soğanda 6’ncı, şeker pancarında 5’inci, yağlı tohumlardan ayçiçeğinde 6’ncı, zeytinde 5’inci, yer fıstığında 27’nci, Antep fıstığında 3’üncü, fındıkta 1’inci, pamukta 6’ncı, sebzelerden domates-biber-patlıcan-ıspanakta 4’üncü, meyvelerden incir-kiraz-kayısıda 1’inci, ayva-haşhaş tohumu-kavun-karpuzda 2’nci, vişne-kestanede 3’üncü, ceviz-elmada 4’üncü, üzümde 6’ncı, turunçgillerde 8’nci, kırmızı ette 11’inci (Avrupa’da küçükbaş hayvan sayısında 1’inci, büyükbaş hayvan sayısında 2’nci), beyaz ette 10’uncu, sütte 8’inci (Avrupa’da 3.) sırada bulunuyor.
Analiz
Türkiye’nin; ortalama olarak, 19 milyon ton buğday üretimi var. Bu; 2021’deki kuraklık nedeniyle, 17.7 milyon tona kadar düştü. Bunun 2022’de ise 19 milyon tona çıkması bekleniyor.
Dünya nüfus sıralaması ile mukayese edildiğinde, tahıl üretimimiz yeterli görülüyor. Ancak; tahıl sadece insanlar için değil, besledikleri hayvanlar için de gerekli temel bir gıda ürünüdür. Bir de; tahıl, önemli bir gıda sanayi girdisidir. Bu da tahıl üretimimizin yetersiz olduğunu gösteriyor.
Nitekim 2021’de; 8.1 milyon ton buğday, 2.1 milyon ton arpa, yıllar itibariyle en yüksek üretime ulaşmamıza rağmen 1.8 milyon ton mısır ithal ettik.
İthal edilen buğdayın büyük kısmı ile mısırın tamamı gıda sanayinde kullanıldı. Buğdayın bir kısmı un-makarna-bisküvi, mısırın tamamı ise nişasta bazlı şeker şeklinde ihraç edildi.
Kısaca; tahıl açığımız, daha ziyade gıda-yem sanayinin ihtiyacından kaynaklanıyor.
Yağlı tohumlarda (ayçiçeği, zeytin, fındık, pamuk, yer fıstığı), yeterli bir konumdayız. Ancak; 2021’de 461 bin ton rafine ayçiçeği yağı ihraç etsek de, 668 bin ton ayçiçeği tohumu-820 bin ton ayçiçeği ham yağı ithal ettik.
2022’de 200 bin tonluk ayçiçeği yağı açığımız olması bekleniyor. Bu da ayçiçeği yağı tüketim alışkanlığı, diğer yağlı tohumlardan sağlanan yağ üretimine önem vermememiz ile ilgilidir.
2021’de pancar şekeri üretim-tüketimi 2.5 milyon tonla eşit seviyede oldu. Ayrıca 591 bin ton nişasta bazlı şeker üretildi, 524 bin tonu ihraç edildi.
Yani şeker üretiminde yeterli konumdayız. Pancar ekiminin düşmesi, nişasta bazlı şekerin payını sürekli artırması ise dikkati çekiyor.
2021’de baklagillerden nohutta fazla, kuru fasulye-kımızı mercimekte ise açık verdik.
Yumru bitkilerden patates-soğandaki fazlalık, dikkati çekti.
Meyve-sebzede ihracatçı, kırmızı-beyaz et-sütte yeterli konumdayız.
Gıda fiyatlarındaki fahiş artışın nedeni nedir?
Serbest ekonominin hâkim olduğu, ülkelerin birbirine bağımlı hale geldiği bir dünyada; gıda fiyatlarındaki artışı, sadece iç nedenler ile açıklamak mümkün değildir. Zira bu hem iç, hem de dış nedenlere dayanır.
Dış nedeni nedir?
Dünyada yaşanmakta olan enflasyon dalgasıdır. Zira küresel piyasada enflasyon yaşanır iken, bundan etkilenmeyecek bir ülke olamaz.
En az etkilenecek ülke ise; plan-program-kontrole dayalı ekonomiyi uygulayan, bağımlılığı da en az olan ülkedir.
Küresel enflasyonun nedeni nedir?
Kapanmalar; gıda-ilaç-temizlik malları ve elektronik eşya dışında, tüketici talebinde bir ertelemeyi getirdi.
Birçok ülkede; sosyal yaşam kısmen ya da tamamen durdu, dükkânlar kapandı, fabrikalar üretimi durdurdu-üretime ara verdi. Bu da; petrol, doğal gaz, kömür, kereste, kauçuk, demir, bakır, alüminyum, kalay vb hammadde fiyatlarının en düşük seviyeye inmesini getirdi.
Başta ABD-İngiltere-AB olmak üzere gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin hazineleri, halka mali destek verdi, merkez bankaları da parasal genişlemeye gitti. Haliyle bir para bolluğu oluştu.
Enerji-hammadde fiyatlarındaki düşüşü fırsat olarak gören-paradan para kazanamayan küresel şirketler ile döviz rezervi fazlası olan Çin, ucuz fiyatla gıda-enerji ve hammadde satın alıp, stokladı.
Açılma ile sosyal hayat hareketlendi, kapanan dükkân ve mağazalar açıldı, üretime ara veren fabrikalar tam gaz faaliyete geçti.
Tedarik zincirinin bozulması; hem konteyner ve navlun krizini, hem de arz kifayetsizliğini getirdi.
Uluslararası deniz konteyner taşımacılığında tekelci konumda olan şirketler; Çin-Avrupa ve Çin-ABD navlun fiyatını kat-kat artırdı, deniz taşımacılığındaki normalleşmeye rağmen önemli bir indirime gitmedi.
Tayvan’ın Çin’e yaptığı çip ihracatını durdurması; hemÇin’i, hem de Çin’den ara malı ithal eden AB otomobil üreticilerini sıkıntıya soktu.
Gıda-enerji-hammaddeyi stoklayan küresel şirketler fiyatları maniple ederken, Çin; sahip olduğu gıda-enerji-hammadde stoku ile kendisini deniz-karadan çevreleyen ABD’ye hazırlıklı olduğunu, önemli bir kozu elinde tuttuğunun mesajını verdi.
Temel Gıda Ürünlerinin Küresel Piyasadaki Fiyat Seyri
2019’da tonu 185 dolar olan buğdayın fiyatı 2022’de 458 doları, 2019’da tonu 175 dolar olan mısırın fiyatı 2022’de 311 doları, 2019’da tonu 350 dolar olan soyanın fiyatı 2022’de 621 doları, 2019’da tonu 245 dolar olan ayçiçeği yağlık tohumun fiyatı 2022’de 895 doları, 2019’da tonu 355 dolar olan beyaz şekerin fiyatı 2022’de 536 doları gördü. Bu fiyatlarda bir düşüş oldu ise de yüksek seviyede seyrettiği görülüyor.
Benzeri fiyat artışını; pirinç-palmiye yağı-kahve-kakao gibi, küresel emtia borsalarında işlem gören gıda ürünlerinde de görüyoruz.
Dünyada kıtlık mı baş gösterdi?
Yıllar itibariyle temel gıda ürünlerinin üretim-tüketiminde önemli bir fark yok. Bir de; ülkelerin, temel gıda ürünleri stoku var.
2019’dan itibaren paradan para kazanamayan yatırım fonları ve gıda kartelleri ile önemli döviz rezervine sahip Çin’in; düşük fiyattan temel gıda ürünleri alışına yöneldiği görülüyor.
Konteyner-navlun krizi ve Ukrayna-Rusya Savaşı; temel gıda ürünleri fiyatını tetikleyen olaylar oldu.
Ukrayna’nın deniz yolu ile tahıl-ayçiçeği ihraç edememesi, Rusya’nın tahılı koz olarak kullanması, Hindistan’ın kuraklık nedeniyle buğday ihracatını durdurması, Brezilya’nın mısır-şeker kamışı ekim alanında daralmaya gitmesi; fiyat artışı için hep bir bahane oldu, fırsat olarak görüldü.
Kısaca, temel gıda ürünleri fiyatını tetikleyen; tedarik zincirinin bozulması, navlun fiyatı artışı, Ukrayna-Rusya Savaşı, Rusya’nın tahılı koz olarak kullanması, Çin’in stok politikasıdır. Kat-kat artışı getiren ise, küresel sermaye-gıda kartellerinin manipülasyonudur.
Genelde; nedeni, “siyasi-mali-ekonomik-ahlakidir” de diyebiliriz.
İç nedeni nedir?
Türkiye’de; gıda ürünlerindeki hızlı fiyat artışı, 2021’in son çeyreğinde görülen Kur Krizi’nde zincir marketlerin yaptığı zamlar ile başladı, bu çarşı ve pazara emsal teşkil ederek tüm gıda piyasasına yayıldı. Neden olarak da kur artışı gösterildi.
Nedeni, kur artışı mı?
Türkiye; tahıl ve ayçiçeği yağlı tohumunda kısmen ithalatçı, pancar şekeri-baklagiller (kuru fasulye ve kırmızı mercimek)-yumru bitkiler-meyve-sebze-kırmızı ve beyaz et ile sütte yeterli, bazılarında ihracatçı konumundadır.
Kısmen de olsa ithal edilen tahıl ve buna dayalı işlenmiş ürünler ile ayçiçeği yağına zam yapılması makul görülebilir. Zira bunda hem kur yükselişinin, hem de küresel piyasadaki fiyat artışının etkisi vardır. Ancak; üretimde yeterli olduğumuz, hatta ihracatını yaptığımız gıda ürünlerindeki zam, kur artışı ile açıklanamaz.
“Zincir marketler; üretiminde yeterli olduğumuz gıda ürünlerini de ithal edip, satıyor” diyenler var. Doğrudur.Ancak; bu, daha fazla kar amacından kaynaklanır. Kur artışı ile İthal edilenin maliyeti yükselmiş ise iç piyasaya başvurulur, ithalatında ısrarcı olunmaz. Doğrusu budur. Arzu eden de fiyatına katlanır.
Nedeni, nakliyat giderleri mi?
Nakliyat giderinin, gıda ürününün çeşidi ve tüketim merkezine olan uzaklığı itibariyle maliyet bedelinde bir payı vardır. Ancak; nakliyat gideri, ne olursa olsun malın alış bedeli üzerine çıkamaz. Aksi halde ticari amaçla alınıp, satılmaz. Haliyle bir gıda ürünündeki fahiş fiyat artışı, nakliyat gideri artışıyla açıklanamaz.
Nedeni, üretim maliyetinin yükselmesi mi?
Tarım ürünleri üretim girdileri olan mazot-gübre-zirai ilaçlarda, 2019-2022 döneminde % 400-600’e varan bir fiyat artışı var. Bundan az olsa da, benzer fiyat artışını tohum ve yemde de görüyoruz.
Petrol girdili mazotta % 100, gübre-zirai ilaç girdilerinde % 90’a varan dışa bağımlılık, küresel piyasadaki fiyatının yükselişi, sektörde var olan tekelci yapı, kur artışı ise bunun nedenidir. Bunu, dışa daha az bağımlı olduğumuz tohum ve yem için de söyleyebiliriz.
Bir de ürün alım fiyatı ile tüketici fiyatı arasında anormal bir fark var. Bu da aracı-spekülatör-zincir market ve benzerinden oluşan yoz yapı ile ilgilidir.
Kısaca; gıda ürünlerindeki fiyat artışının esas nedeni, üretim maliyeti artışıdır. Bu da iç-dış nedenlere dayanır. Fahiş fiyatı getiren ise dağıtım zincirindeki yoz yapıdır.
Bolluğu olan gıda ürünlerindeki fiyat artışının nedeni nedir?
Türkiye; dünya sıralamasında sebzelerden domates-biber-patlıcan-ıspanakta 4’üncü, meyvelerden incir-kiraz-kayısıda 1’inci, kavun-karpuzda 2’nci, vişne-kestanede 3’üncü sıradadır. Ancak; bolluğa rağmen, bunların fiyatı yüksek seviyede seyrediyor.
Nedeni, ihracattır. Zira iç piyasada satmak yerine ihraç etmek daha karlıdır.
“Dış piyasa fiyatı, bana ne” diyebilirsiniz. Ancak serbest ekonominin işleyişi böyledir.
Küreselleşme; fiyatları eşitledi ise de, geliri eşitlemedi. Bu; ülke içinde geçerli olduğu kadar, ülkeler arasında da geçerlidir. Zararlı çıkanlar ise hep dar gelirliler ve gelişmekte olan ülkeler oldu.
Stok Karı Patlaması
Dikkatimi çeken bir konu da kuru gıda ve geçmiş hasat dönemine ait gıda ürünlerindeki fahiş fiyat artışı oldu. Bunların, geçmiş dönemdeki fiyattan satın alındığı ve her ticari işletmenin büyüklüğüne göre stoğu olduğu da bir gerçektir. Fiyat artışına gidilmesi ise ticari işletmelerde stok karı patlamasını getirdi. Şirketlerin son 6 aylık bilançosu da bunu gösteriyor. Yani fahiş fiyat artışı maliyet ile değil, fırsatçılıkla ilgilidir. Bu da ahlaki temele dayalıdır.
Ahlak Enflasyonu
Bizde maliyet enflasyonunun yanı sıra bir de ahlak enflasyonu var. Bu; dinli, dinsiz için de fark etmiyor.
“Zam yapmaz isem, yenisini yerine koyamam” diyenler var. Dindar tanıdığım kişiler bile bunu söylüyor.
Enflasyon; ticari işletmede, ister-istemez bir işletme sermaye açığı doğurur. Bu nedenle; işletme sahibinin, miktar olarak büyüklüğünü koruması için ek sermaye koyması gereklidir. Aksi halde küçülmeye gitmesi gerekir.
Müteşebbis, kar-zarara ortaktır. Nasıl ki karı alıcı ile paylaşmazsa, zararı da paylaşamaz. Enflasyon; herkes gibi, müteşebbisse de bir fatura çıkarır. Faturası ise ek sermayedir. Bunun için, elini cebine atması gerekir. Karını korur iken, zamla alıcının cebine el atarak ek sermayeyi sağlaması ise en kibar dille ahlaki değildir. Bu; hem İslam ahlakı, hem de evrensel ahlak için geçerlidir.
Nedeni, ticari kültürümüz mü?
Maliyet bedeline, % 100 kar koymak gibi bir alışkanlığımız var. Bu; sadece bize has değil, ticaret kültüründen etkilendiğimiz Arap-İbrani-Acem-Ermeni-Rum için de geçerlidir. Arapların, bir mal için istenilen fiyatın yarısını vermesi de bu esasa dayanır.
Çarşı pazarda nereye gidilirse gidilsin; rekabetçi değil, sanki birileri fiyatı belirlemiş gibi, maliyetin 2 hatta 3 katı bir fiyat var, kulak asan yok! Herkes; bir diğerine, fatura çıkarma peşinde.
Batı ülkelerinde; kutsal kabul edilen günlerde gıda ve tüketim malları fiyatı düşerken, bizde; ne hikmetse ramazanda veya bayrama doğru fiyatlar yükseliyor, ardından düşüyor.
Otorite boşluğu mu var?
Osmanlı’da; serbest ekonomi uygulaması var ise de, piyasa kendi haline bırakılmamıştır.
Son dönemler hariç; halkın ihtiyacının karşılanması, kıtlık-stokçuluk hile-kaçakçılık-fahiş fiyatla mücadele en önemli konusu oldu. Bunun için; lonca şeyhinden kadıya, kadıdan yeniçeri ağasına varan birbirini denetleyen bir kontrol mekanizması inşa edildi.
Eti saklayan kasap, unu stoklayan fırıncı şiddetle cezalandırıldı. İstisnai olsa da kasabın kasap çengeline asıldığı, fırıncının yanan ocağa atıldığı olaylar yaşandı.
Halkın ihtiyacının karşılanması, stokçuluk-hile-kaçakçılık-fahiş fiyatla mücadele; cumhuriyetin kuruluşundan, serbest ekonomiye geçtiğimiz 1980’e kadar da iktidarların en önemli konusu oldu.
Serbest ekonomiye geçiş ile mal-hizmet fiyatları serbest bırakıldı, devletin piyasaya olan müdahalesi tanım-açıklaması muğlak fahiş fiyat-kartel oluşturma-manipülasyon ile sınırlı kaldı. Bu da; devletin otoritesine darbe vurdu, piyasada anarşiyi doğurdu.
Yasalar yetersiz mi?
Yasalar hem net değil, hem de yetersizdir. Kesilen cezaların; açılan davalarla tahsilinin gecikmesi, bunu gösteriyor. Bu da yaptırımı etkisiz kılıyor.
Oysaki Batı’da ticari suç ile ilgili ağır müeyyideler vardır. Öyle ki Asil Nadir “manipülasyon yaptı” diye, İngiltere’de mal varlığını kaybettiği gibi hapse mahkum oldu.
Enflasyonla Mücadele
Enflasyonla mücadele, sadece hükümetin başaracağı bir iş değildir. İçinde bürokrat-yargı-meslek odaları temsilcilerinin de olduğu, yetki-sorumluluğu üstlendiği bir mekanizmayı gerekli kılar. “Mademki fiyat artışını durduramıyoruz, o halde asgari ücreti artıralım” mantığı ise kolaycılıktır. Bu, enflasyonu daha da körükler. Zira bunu fırsat olarak görenler var.
Enflasyondan iktidar sorumlu olsa da, bununla mücadele toplumsal dayanışma-fedakârlığını gerekli kılar. Oysa herkes bir diğerine fatura çıkarma peşinde.
Fiyat artışı durur mu?
Pazarda pazar esnafı ile sohbet eder iken; biri “ miktar olarak geçen yılın yarısını bile satamıyorum” derken, ben şaka ile karışık biraz daha zam yap daha çok satarsın dedim. Güldüler. Herhalde ne dediğimi anlamış olmalılar.
Yani fiyatlar, ilelebet yükselemez. Zira talep daralmasını getirir. Talep daralması da ister-istemez fiyat düşüşünü doğurur.
Çözüm Manifestosu
Madde -1-
Gıda, günümüzde ve gelecekte bir milli güvenlik konusudur. Zira gıdayı kontrol eden, topluma hükmeder. Bunun için; tarım alanında üretimden tüketime, plan-program-kontrol konusunda karar alacak, ilgili bakanlar-teknokratlar ve meslek odaları temsilcilerinden oluşan bir kurul oluşturulmalı.
Madde -2-
Öncelikle temel gıda ürünlerinde; üretici taban, tüketici tavan fiyat uygulamasına gidilmeli.
Madde -3-
Stokçuluk-kartelleşme-manipülasyonla mücadelede; gerekli kurumlar inşa edilmeli, yasa değişikliğine gidilmeli, ağır mali ve cezai yaptırımlar getirilmeli.
Madde -4-
Gıdada yeterli olmak, fazla vermek hedefimiz olmalı.
Madde -5-
Yeni tarım alanları kazanılmalı.
Verimsiz topraklar ıslah edilmeli. Toprak ıslahında; merkezi yönetim ve mahalli idareler görev almalı, bu tür özel girişimler teşvik edilmeli.
Metropoller etrafında yer alan, köylüden rant amacı ile alınan ve boş kalan topraklar; mutlaka ekilmeli, şehre sebze-meyve sağlayan alana dönüştürülmeli.
Dost ülkelerde toprak kiralamak; fayda sağlasa da, buna güvenilemez. Zira Sudan örneği, bunu gösteriyor.
Madde -6-
Ekilmeyen boş topraklar, devlet tarafından ekilmeli.
Madde -7-
Toprağın bölünmesi engellenmeli, bütünlüğüne hizmet edecek aile şirketlerinin kurulması teşvik edilmeli.
Madde -8-
Tarım alanında, yapılaşmaya kesinlikle izin verilmemeli.Tarım alanı ile çayır-meralar, daha verimli hale dönüştürülmeli.
Madde -9-
Köy Kanunu’nu delen, köylünün ortak kullanım alanı olan meraları Büyükşehir’in tasarrufuna bırakan, köy ve merada hayvancılığı zora sokan Büyükşehir Kanunu değişmeli.
Madde -10-
Yerleşime açılacak alan, tarıma elverişsiz topraklar olmalı. Burada; kamulaştırılmaya gidilmeli, rant kamulaştırılan alanın parselasyon ve yol-altyapı işlerinde kullanılmalı, plan-projeye sadık kalmak kaydıyla müteahhide satışa sunulmalı, arsa rantına müsaade edilmemeli.
Madde -11-
Öncelikle; 40.000 köyden, 10.000’i (nüfusu 1.000 kişi olmak üzere) yeniden yapılandırılmalı, birer tarım kentine dönüştürülmeli, nüfusun ülkedeki dağılımı yaygın hale getirilmeli.
Madde -12-
Sistemden; toprağı rant alanı olarak gören şehirdeki toprak sahibi değil, toprağı işleyen istifade etmeli.
Madde -13-
Köylüye; nakitten ziyade, ayni ve kurumsal destek sağlanmalı.
Madde -14-
Devlet; tarımda kurumsal çerçeve oluşturmalı, aktif rol almalı.
Ziraat Bankası asli görevine dönmeli, Tarım Kredi Satış Kooperatifleri etkin hale gelmeli, var olan KİT’lerde yeniden yapılanmaya gidilmeli, kartelleşmenin olduğu alanlarda yenileri kurulmalı.
Kurumsal yapılanmada; erdem-liyakat esas alınmalı, istismar eden; sistemden dışlanmalı, ağır müeyyide ile cezalandırılmalı.
Madde -15-
Tarım Bakanlığı’nın; tarımda üretim planlamasına gidilmesi, bir yıl ekilmeyen toprağın devletçe ekilmesi kararı doğru ise de, bu radikal değil, geçici bir karar özelliği taşıyor.
Tarımda, yeniden yapılanmaya gidilmeli. Üretimden-tüketime, plan-program-kontrole dayalı, devletin banka-kurum-KİT’ler ile aktif rol üstlendiği bir sistem inşa edilmeli.