SAFTER TANIK
“ Bugün; dünyada, eski düzenin son bulduğu, yeni dünya düzeni ve ideolojisini belirleyecek olan bir küresel egemenlik-paylaşım savaşı yaşanıyor. Yeni bir dünya düzeni ve ideolojisi olmadan da dördüncü sanayi dönemine geçilmesi mümkün görülmüyor. Dolayısıyla dünya; 1973-1987 dönemindeki benzeri olayların yaşandığı, ilaveten salgın hastalık-kıtlık-kitlesel göçlerin yaşanacağı, düzensizliğin düzeni belirleyeceği bir buhran dönemine girdi.”.
Ülkelerin ekonomik faaliyetini aksatan hatta durduran, mali yapısını derinden sarsan “COVID 19 Salgını bitti, bitecek” derken, navlun ve mikroçip krizi geldi. Üstüne üstlük, ne zaman biteceği belli olmayan Ukranya-Rusya Savaşı başladı. Bu; hem enerji krizini doğurdu, hem de tahıl krizi beklentisini getirdi.
Bunun; yanı sıra, gelişmekte olan ülkeleri olumsuz etkileyecek olan FED’in faiz artırım kararından söz etmek doğru olur. FED; enflasyon gerekçesiyle faiz artışına gitti, önce 0.25 ardından 0.50 baz puan faiz artırım kararı aldı. 2022’de de 5 kere faiz artışına gitmesi bekleniyor.
“Dünya, bir buhran dönemine girdi” dersek yanlış olmaz. Zira ard arda vuku bulan krizler, olması muhtemel görülenler bunu gösteriyor.
Bunlar, tesadüfi mi?
Günümüzde vuku bulan, olması muhtemel biyolojik-mali-ekonomik-siyasi-toplumsal olayların nedeni farklı görülse de, birbirini tetikleyen tırmandıran olaylardır. Yani tesadüfi değildir. Zira evrende hiçbir şey tesadüfi değildir, bir sebebi vardır.
Nedeni nedir?
Nedeni; farklı olsa da, esas nedeni siyasi-ideolojiktir.
Kurulu düzen yıkılıyor, dünyada yeni bir egemenlik-paylaşım kavgası yaşanıyor.
Kurulu düzenin ideolojisi olan küresel kapitalizm tıkandı, işlemiyor. Zira devletler, şirketler ve bireyler çok borçlu.
Arka planda küresel banka-şirketlerin olduğu iki farklı ideoloji sunan ABD-Çin arasında liderlik mücadelesi var. Rusya, konumunu koruma derdinde.
Yani dünya düzensizliğin düzeni belirleyeceği, uzun süreceği görülen bir buhran dönemine girdi. 1945’te inşa edilen siyasi-ideolojik düzen ve 1973-1987 buhran dönemi de bunu gösteriyor.
İki Kutuplu Dünya
ABD; II. Dünya Savaşı sonrasında, en büyük mali-ekonomik güç olarak ortaya çıktı, Büyük Britanya İmparatorluğu’nun yerini aldı.
Doğu Avrupa’yı SSCB’ye bıraktı ise de dünyanın geri kalanında serbest hareket etme imkânına sahip oldu, kapsama alanındaki ülkeleri askeri -siyasi-mali-ekonomik açıdan şekillendirdi.
ABD’de Toplumsal Refah Dönemi
ABD başkanları; 1929 mali krizine kadar, mali ve ekonomik piyasaya müdahale etmeyi pek düşünmedi. Ancak; bundan sonra mali-ekonomik piyasaya düzenleme ile kontrol ve müdahale getiren bir dizi yasa çıkardı, ekonomiyi durgunluk-enflasyondan kurtarmak için de 1933’ten itibaren Keynesçi iktisat politikalarına başvurdu.
ABD ekonomisi; 1945 sonrasında nüfus patlaması, tüketim malları-konut talebi, altyapı yatırımları, Marshall yardımı alan ülkelerin Amerikan malına duyduğu ilgi sonucu hızlı bir büyüme sürecine girdi, dünya ekonomisindeki payı da 1960’a kadar % 40-45 seviyesinde seyretti.
Bu dönem; ABD’de toplumsal refahın yaşandığı, elit sermayenin de ABD ve küresel piyasada güç kazandığı bir dönem oldu.
ABD’nin Güç Kaybetmesi
ABD; 1960’tan itibaren küresel piyasada pazar kaybetmeye başladı, 1965 sonrasında da ekonomik durgunluğa girdi.
SSCB’nin ABD’nin hayat alanına el atması, Almanya ve Japonya’nın bir ekonomik güç olarak ortaya çıkmaya başlaması, gelişmekte olan ülkelerin karma ekonomi uygulamasıyla bazı sanayi mallarını üretmesi ve gümrükle engel çıkarması ise bunun nedeniydi.
ABD’nin Karşılıksız Para Basması
ABD ekonomisinin durgunluğa girmesi, müttefiklere yapılan yardımlar ve Vietnam Savaşı; ABD federal bütçesinin sürekli açık vermesini getirdi.
ABD; bütçe açığını kapamada, Bretton Woods Anlaşması’nı hiçe sayarak karşılıksız para basma gibi sıfır maliyetli bir yolu tercih etti. Buna; anlaşma içinde yer almamakla birlikte, Sovyetler dışında ses çıkaran başka bir ülke olmadı.
Bretton Woods Anlaşması nedir?
Bretton Woods Anlaşması; Temmuz 1944’te, ABD’nin New Hampshire eyaletinin küçük bir beldesi olan Bretton Woods’da, Doğu Bloku Ülkeleri dışında kalan 44 ülkenin katılımı-onayı ile imzalanan bir uluslararası para anlaşmasıdır.
Buna göre; anlaşmaya imza koyan ülkeleraltın rezervi kadar para arz edecek, kurların belirlemesinde ABD para birimi olan dolar ölçü kabul edilecek, petrol-altın-platin-gümüş vb enerji-kıymetli metaller ile emtianın fiyatı dolar cinsinden belirlenecek, sistemin işleyiş-kontrolü için de IMF ve Dünya Bankası gibi iki kuruluş kurulacaktı.
ABD Doları, IMF-Dünya Bankası’nın Sorgulanması
ABD’nin Bretton Woods Anlaşması’nı çiğnemesine, uluslararası para anlaşmasına imza koyan ülkeler içinde ilk ciddi tepki Fransa’dan geldi.
Fransa Cumhurbaşkanı De Gaulle; ABD’den, “Fransa Merkez Bankası’nda rezerv para olarak tutulan dolarların altın ile takasının yapılmasını” istedi. Fransa’nın peşinden, Almanya’da aynı talebi dile getirdi.
ABD’nin Fransa ve Almanya’ya cevabı ise 1968 öğrenci olayları ve genel grevler oldu, Fransa Cumhurbaşkanı De Gaulle istifa etmek zorunda kaldı.
ABD’nin Bretton Woods Anlaşması’ndan Çekilmesi
ABD; 1971’de Bretton Woods Anlaşması’ndan çekildi, devalüasyona gitti, sabit kurdan dalgalı kura geçerek parasını dalgalanmaya bıraktı, sürekli para arzına başvurdu. Bu, rezerv para olarak dolar tutan ülkelerin sürekli zarar etmesini getirdi.
ABD’nin İçe Kapanması
ABD; 1972’de, Çin’i resmen tanıdı. Amacı ise SSCB’ye karşı Çin’i yanına almaktı.
Sovyetler ile nükleer silahların üretiminin azaltılması anlaşmasını yaptı.
1973’te; askerlerini Çin Hindinden çekti, ülkesindeki mali ve ekonomik sorunların çözümüne yöneldi.
Buhran Dönemi
1973 OPEC Petrol Krizi
OPEC, “petrol ihraç eden ülkeler örgütü” demek.
1960’ta; İran-Irak-Kuveyt-Suudi Arabistan ve Venezuela tarafından, ortak üretim-fiyat politikası izlemek amacıyla, Bağdat’ta imzalanan bir anlaşma ile kuruldu. Bugün; İran, 7 Arap Ülkesi, Endonezya, Nijerya, Venezuela, Ekvator ve Angola olmak üzere 13 ülkeden oluşuyor.
1971’de; ABD’nin ardından İngiltere’nin sürekli para arzına başvurmasıyla, petrol fiyatının altın ile belirlenmesini istedi. Ancak; bu, dikkate alınmadı.
1973 Arap-İsrail Savaşı’nda; petrol üretimini düşürmesi, ABD-Hollanda’ya olan petrol sevkiyatını durdurmasıyla öne çıktı.
Petrol üretimini düşürmesi, ABD-Hollanda’ya olan sevkiyatı durdurması ise; petrol fiyatının hızla yükselmesine, sanayileşmiş ülkelerin durgunluğa, gelişmekte olan ülkelerin de enflasyondan enflasyona sürüklenmesine yol açtı.
ABD’de Enflasyonun Yükselmesi Durgunluğun Derinleşmesi
Petrol fiyatının hızla yükselmesi; küresel ekonomide durgunluğa, bu da petrol üreticisi olmakla birlikte ABD’de var olan enflasyonun yükselmesine ve durgunluğun derinleşmesine neden oldu.
ABD’de Elit Sermayenin Baş Kaldırışı
ABD’nin dünyada güç kaybetmesi, elit sermayenin iş hacmi ve karının düşüşünü getirdi. Bu da; elit sermayenin, ABD’nin içe dönük siyaseti ile öteden beri uyguladığı Keynesçi iktisat politikalarına yönelik yoğun bir eleştirisini doğurdu. Esasen; elit sermaye, Keynesçi iktisat politikalarına her zaman karşı oldu, ancak karlı çıktığından buna fazlaca ses çıkarmadı.
Elit sermayeye göre; ABD’nin güç kaybetmesinin nedeni, içe kapanması ve 1933’ten beri uyguladığı Keynesçi iktisat politikaları idi. Bunun için, küresel ekonomideki sıkıntıyı fırsata çevirecek bir ideoloji ve siyasi lidere ihtiyaç vardı.
Küresel Kapitalizm
Sistemin, 1970’li yıllara uzanan bir geçmişi var. Fikir babası, Chicago Üniversitesi’nde bir siyaset-felsefecisi olan Friedrich Hayek. Ekonomi profesörü olan Milton Friedman ve Arnold Harberger ise buna katkısı olanlar.
Hayek; “Yeni Dünya Düzeni, Küresel Sistem, Küresel Kapitalizm” diye farklı isimler ile söz edilen, siyasette; küresel şirketlerin çıkarını esas alan, uluslararası örgütleri etkin kılan, ekonomide; devleti müdahale- ekonomik-sosyal faaliyetten dışlayan, ekonomi alanını tamamen özel teşebbüse bırakan sosyal alanda; bireyciliği öne çıkaran, işbölümüne dayalı örgütlü topluma son veren, bireyi yalnızlaştıran, kültürde; milli kültür-milli his-heyecan-aidiyet-bağlılık gibi milli devleti var eden varlığını koruyan değer-unsurları erozyona uğratan, “evrensellik” adı altında yoz-kozmopolit kültür-ahlakı dayatan, tek dil-tek din-tek devleti hedefleyen bir ideoloji ortaya koydu.
Devletin ekonomiye yön-şekil veren plan-program-kontrol-müdahale gibi uygulamalardan vazgeçmesi, ekonomik-sosyal alandan çekilmesi, ekonomi alanının tamamen özel teşebbüse bırakılması, özelleştirme, gümrük duvarlarının kalkması, emek-sermaye-mal-hizmetin serbest dolaşımı gibi; temel ilkeleri içeren, Neo-Liberal Politikalar ise bunun doktrinidir.
ABD’de Elit Sermayenin Siyasi Lider Arayışı
ABD Başkanı Richard Nixon, elit sermayenin düşüncesine uygun bir isim değildi. Gelenekçi bir ekolden geliyordu. 8 Ağustos 1974’te; Watergate Skandalı nedeniyle, istifa etmek zorunda kaldı.
Yerine gelen Başkan Yardımcısı Gerald Ford, Nixon’un takipçisi oldu.
Elit sermayenin tercihi olan ABD Başkanı Jimmy Carter ise ekonomi ve dış siyasette başarılı olamadı.
1979 İkinci Petrol Krizi ile ABD’de enflasyon iki haneli rakamlara çıktı, ekonomik durgunluk derinleşti, FED politika faizini % 15’e kadar çıkarmak zorunda kaldı.
Carter; İran İslam Devrimi, ABD’nin İran elçiliğinin basılması, diplomatların rehin alınması, ardından yapılan operasyonun başarısızla sonuçlanması ve Sovyetlerin Afganistan’ı işgal etmesi ile de gözden düştü.
Savaşlar, Ayaklanmalar ve Askeri Darbeler
1970’li yıllarda ABD’de başkanlık yapanlar; Vietnam Savaşı ve örtülü dış operasyonlar hariç, daha çok enflasyon-durgunluk gibi iç sorunlara ağırlık verdi. Bu da; küresel alanda, bir boşluk doğurdu. SSCB’nin; bunu, bir fırsat kabul ederek lehine sonuç çıkarmaya kalkması ise birçok devletlerarası ve iç savaşlar ile askeri darbeleri getirdi.
SSCB’nin Afganistan işgali, İran İslam Devrimi de ABD’nin hegemonyasını tartışılır bir hale getirdi. Bu da; ABD’nin, küresel alanda bir atağa geçişinin dönüm noktası oldu.
ABD’nin “Yeni Dünya Düzeni” Liderliği Rolünü Üslenmesi
1981’de; Ronald Reagan’ın ABD başkanı olması, elit sermaye ve küresel kapitalizm için bir zafer olarak kabul edildi.
İngiltere Başbakanı Margaret Thatcher’in ekonomi uygulamalarını örnek alan Reagan; elit sermayeye ekonomik güç kazandıran, küresel piyasada karşılaştığı engelleri kaldıran, istediği gibi hareket etmesini sağlayan bir siyaset izledi. Küresel kapitalizmin ideoloji ve doktrinine popülerlik kazandıran siyasi bir lider oldu.
ABD’nin Atağa Kalkması
ABD; arka planda küresel banka-şirketler ile küresel kurumların (IMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü vb) yer aldığı güçle alanındaki devletlere siyasi-mali-ekonomik operasyonlarla müdahale eden, şekil veren, SSCB’yi alanına çekilmeye zorlayan, ambargolarla ekonomisini bloke etmeye çalışan aktif bir dış siyaseti uygulamaya koydu.
Dolar-faiz silahını kullandı. Öyle ki FED; politika faizini, % 20’ye kadar çıkardı.
1973 ve 1979 OPEC Petrol Krizi ile 3 dolardan, 38 dolara çıkan petrol fiyatı; 1982’de 30 dolara, 1989’da da 16,5 dolara düştü.
Aynı şey altın için de geçerli oldu. Öyle ki 1969’da 35 dolar olan ons altın fiyatı; 1980’de 666 doları gördükten sonra inişe geçti, 1985’te de 287 dolara kadar düştü.
15 Ülke İflas Etti
Meksika, Brezilya, Arjantin, Venezuela, Şili, Ekvator, Kolombiya, Peru, Bolivya, Uruguay, Nijerya, Tunus, Yugoslavya, Fildişi Sahili ve Filipinler olmak üzere 15 ülke dış borç temerrüdüne düştü.
Üçüncü Sanayi Devrimi
1983’te, bilgisayarların üretim ve çalışma hayatına girdiği bir dönem başladı. Bu; aynı zamanda, küresel ekonomiye bir canlılık kazandırdı.
Küresel Şirketler Operasyonları
Merkezi nerede olursa olsun, küresel şirketler; soğuk savaş döneminde, birçok ekonomik-sosyal operasyonda yer aldı.
1989’da; Brady Planı ile ABD ve etkin konumda olduğu IMF ve Dünya Bankası’nın dayatmasıyla, borç ödeme anlaşması adı altında, dış borç temerrüdüne düşen, “Meksika-Brezilya-Arjantin-Venezuela-Şili-Ekvator- Kolombiya-Peru-Bolivya-Uruguay-Nijerya-Tunus-Yugoslavya Fildişi Sahili-Filipinler” olmak üzere 15 ülkenin, doğal kaynaklarına-kamu şirketlerine-ihracat gelirlerine el koydular, özelleştirmeyle ucuza satın aldılar, siyasi yapısını şekillendirdiler.
Sosyalizmin Yenilgisi, Kapitalizmin Zaferi
SSCB’nin Afganistan işgali, ABD’nin Sovyetleri yıpratmada bir fırsat oldu. Savaşın uzun sürmesi, Sovyetlere ekonomik ve sosyal bir sıkıntıyı getirdi. Teknolojik gelişmeye ayak uyduramaması da ABD’nin üstünlüğünü kabule zorladı.
Bu; sosyalizmin yenilgisi, kapitalizmin zaferi olarak görüldü. Küresel Sistem ideoloji ve doktrini de ülkeler için tek model haline geldi.
Gorbaçov’un Hayal Kırıklığı
Mihail Gorbaçov; 1987’de, ABD Başkanı Reagan ile yaptığı görüşmeler ile karşılıklı olarak kısa-orta menzilli nükleer silahların azaltılmasını kabul etti.
ABD ve Batı ile olan gerginlik politikasına son verdi. Batı’nın arasında yer alan, Batı finansal desteği ile yeniden yapılanarak güç kazanan bir ülkeyi hayal etti.
Bu nedenle; “Glasnost-Perestroika” adı verilen, siyasi-ekonomik sosyal reformları uygulamaya kondu. Ancak; 1991’deki askeri darbe girişimi, ekonomik çöküş, siyasi ve sosyal olaylar Sovyetlerin dağılmasını getirdi.
Sovyetler; Batılı olarak kabul edilmeyen, zengin kaynakları işbirlikçileri ile birlikte yağmalanan bir açık pazar oldu.
Tek Kutuplu Dünya
SSCB’nin 1991’de dağılması sonucu ABD tek süper devlet konumuna geldi. Arka planda küresel şirket patronlarının olduğu, ABD’nin askeri-ekonomik müdahale ile yaptırımlarının zirveye çıktığı, devletlere yön ve şekil verildiği bir dünya düzeni kuruldu.
Durgunluğun Yerini Büyümenin Alması
1991’de; Rusya ve eski Doğu Bloku Ülkelerin açık pazar haline gelmesi, durgunluğa giren dünya ekonomisine bir canlılık kazandırdı.
Krizler-İflaslar
Özelleştirme şampiyonu Meksika; 1994’te, Brezilya-Arjantin; 1999’da iflas etti.
1997 Asya Krizi
1997’de Asya’nın turizm merkezi Tayland-Bangkok’ta, 40 kat artan emlak fiyatlarının 20 kat düşmesi ve 48 bankanın iflasıyla başlayan kriz; domino etkisi yaptı, Malezya-Singapur-Endonezya-Filipinler-Tayvan-Güney Kore’ye sıçradıktan sonra, sistemin merkezi olan Japonya’yı vurdu. Etkisi ile de dünya ekonomisi durgunluğa girdi.
Her biri dünya sıralamasında ilk beşte yer alan Japon banka-şirketleri alt sıralara düştü, hazinenin kurtarma operasyonu da Japonya’yı dünyanın en borçlu ülkesi yaptı. Karlı çıkan ise New York-Londra bankerleri oldu.
Aykırı Siyasi Liderlerin Ortaya Çıkışı
1999’da Venezuela’da Chavez, 2000’de Rusya’da Putin, 2003’te Brezilya’da Lula başkan oldu.
Chavez; “Bolivarcı Sosyalizm” uygulaması ile başta petrol-doğalgaz olmak üzere, madencilik-sanayi-tarım alanında faaliyet gösteren çok sayıda yabancı şirketin millileştirilmesine gitti.
Putin; petrol-doğalgaz-kömür-kereste-kıymetli metaller gibi doğal kaynakları elinde tutan, küresel sermayenin Rusya’daki uzantısı olan oligarkları tasfiye etti, Rusya’nın yeni patronlarını belirledi.
Lula ile Brezilya, karma ekonomi modelini benimsedi. Başarısı ile dikkati çekti, Brezilya dünyanın belli başlı ekonomisinden biri oldu.
2011’de; görevini, aday gösterdiği Dilma’ya bıraktı.
Her ikisi de; ABD ve küresel şirketlerin, sürekli hedefi oldu. 2016’da; Dilma, yolsuzluk ve kara para aklama suçlaması ile görevden alındı. Yine aynı suçlama ile Lula; 2017’de, 9 yıl 9 ay hapse mahkûm oldu.
Çin’in Küresel Sisteme Dâhil Olması
Çin; 2001’de, bir üretim üssü olmak şartıyla, küresel sisteme entegre olmayı kabul etti. 1997 Asya Krizi’nden çıkardığı ders ile plan-program-kontrol-üretim-ihracata dayalı, karma ekonomik bir model inşa etti.
KİT’ler ile üretimi sübvanse etti, Yuan’ın değerini düşük tuttu, sermaye hareketini sürekli kontrol altında tuttu.
Bu; Çin’in bundan karlı çıkmasını sağlarken, Çin’i pazar-ucuz iş gücü-hammadde kaynağı olarak gören, sermaye hareketleri ile dize getirmeyi düşünen Batı’nın hesabını boşa çıkardı.
Küresel İşbölümü ve Büyüme
Çin’in; küresel sisteme dâhil olması, küresel ekonomide bir iş bölümü ve büyüme sürecini getirdi.
Çin; dayanıklı-dayanıksız tüketim malları, Endonezya; fason, Hindistan; tekstil ve yazılım, Almanya; makine kimya, Japonya elektrik-elektronik, Fransa-İtalya; butik tarzı tekstil-kozmetik sektöründe birer üretim merkezi oldu.
ABD-İngiltere, ileri teknoloji ve finans merkezi olma özelliğini sürdürdü. Türkiye vb ülkeler, hizmet sektörüne (İnşaat-taahhüt işleri, turizm, transit ticaret, perakende-toptan ticaret vb) yöneldi.
Dünya ekonomisi; 2001-2008 döneminde, bir büyüme süreci yaşadı. Bu; her ülke için bir fayda sağladı, en karlı çıkan ise Çin oldu.
Sistemin Alarm Vermesi ve Çaresizlik
Sistem; dünyada önce gerçek, sonra sanal bir satın alma gücü doğurdu. İşsizliğin artması, sisteme dinamizm kazandıracak yeni bir ülkenin dâhil olmaması, gelir dağılımının aşırı derecede bozulması sistemin işleyişini durdurdu. Gelişmiş ve gelişmekte olan birçok ülkenin, fütursuzca verdiği tüketici-araç-konut kredisi de bunun çaresi olamadı.
ABD ve Batı’nın Ciddi Bir Yara Alması
2008 ABD Mortgage Krizi
2008’de; ABD’de varlık değerlerinin hızla düşmesi ile başlayan Mortgage Krizi, küresel sistemi derinden sarstı. Bu; ABD’de mali krize yol açarken, Amerikan-İngiliz-Alman-Fransız-İtalyan banka-şirketleri arasındaki büyük sermaye alışverişi de, krizin bu ülkelere doğrudan sıçramasına neden oldu.
Çözüm Formülü
Başta ABD olmak üzere İngiltere ve AB’nin önde gelen ülkeleri; stratejik banka-şirketleri kurtarmak, ülke-küresel piyasaya canlılık kazandırmak için, astronomik rakamı bulan mali destek paketlerini uygulamaya koydu, parasal genişlemeye başvurdu.
Amerikan Merkez Bankası (FED); 2,3 trilyon dolar, Avrupa Merkez Bankası (ECB); 1,7 triyon avro, İngiltere Merkez Bankası (BOE); 200 milyar pound tutarında kaynak yaratarak bu amaca tahsis etti.
Parasal Genişlemenin Arka Planı
Normalde; merkez bankasının, hazine ya da banka-şirket borçlanması karşılığında yarattığı kaynağı tahsilat ile geri çekmesi gerekir. Ancak; işin arka planında, bu paranın büyüme ile küresel piyasada eritilmesi, zararı başka bir ülkeye yansıtma, tasarrufu olanı zarara sokma, doğal kaynak zengini ülkelere fatura çıkarma düşüncesi vardı.
Dünya Ekonomisi Büyüme Sürecine Giremedi
2008 Mortgage Krizi sonrasında; dünya ekonomisi 1983, 1991 ve 2001’de olduğu gibi bir büyüme sürecine giremedi.
Bir Çare
Bir nedeni de; küresel ekonomiyi canlandırmak için, yeni pazar alanı oluşturma olan “Arap Baharı” operasyonu fiyasko ile sonuçlandı. Bu; bir de Libya yağmalamasında aslan payı alan Fransa’nın, İtalya ile arasının açılmasına neden oldu.
Kur Savaşları
Amerikan Merkez Bankası (FED) ve İngiltere Merkez Bankası ( BOE); kısa süren bir parasal daralmaya gitti ise de, Avrupa Merkez Bankası (ECB) parasal genişlemeyi sürdürdü. Çin; Yuan’ın değerini düşük tuttu, Japonya; parasal genişlemeyi başlattı. Buna da “Kur Savaşları” dendi.
Batı 2008’in Yaralarını Saramadı
Ne Arap Baharı, ne de Kur Savaşları; Batı’nın, 2008’de uğradığı büyük zararı gidermedi. ABD ve AB’nin önde gelen ülkelerin hazinesi de, bu yükü taşımaya devam etti. Bu da hem dolara, hem de avroya duyulan güveni sarstı.
Batı’nın Gerileyişi Asya’nın Yükselişi
2008 Krizi ile Batı; onarılması güç bir yara alırken, Çin ve Hindistan ekonomileri öne çıktı. Bu da “Batı’nın Gerileyişi, Asya’nın Yükselişi” şeklinde yorumlandı.