Fuat YILMAZER
Bir zamanlar bir film izlemiştim, belki hatırlarsınız?
Bulunduğumuz toprakların gökyüzü boz bulanıktı. Gönüller durgun, yüzler solgun, kalpler endişeliydi.
Filmim kahramanları şahsi hırsları için birbirlerini yiyorlardı, rakibine zarar verilsin de arkasından ülkeye zarar gelir mi, gelmez mi diye hiç düşünmeden.
Hırs, öfke gönül gözlerini de kapatmıştı. Sanki gözlerine hırs, öfke, nefret örtüsü örtülmüştü. İnsanlar insanları kullanıyorlardı, hiç acımadan. Bundan da mutlu oluyorlardı.
Ahlaki değerler yine önemli oranda aşınmıştı. Utanma, arlanma, ayıp duygusu yine zaafa uğramıştı. Vay sen misin tavuğuma kış diyen, vay sen misin yol hakkını bana vermeyen. Ben mert ve yiğit adamım, çocuğunun, kadınının yanında sana kafa atarım diye efelenenler çoğalmıştı.
Bir zamanlar bir film izlemiştim. Belki hatırlarsınız!
Ülkemin her tarafı karışıktı. Yağ bulmak zordu, tüp kuyruğu vardı. Yine ahlaki değerleri bir kenara bırakıp parasına para eklemek isteyenler stokçuluk yapıyorlardı. Zam üstüne zam yapıyorlardı fırsattan istifade şu ölümlü dünyada çocuklarına biraz daha fazla kirli para bırakmak için.
Bir film izlemiştim bir zamanlar. Belki hatırlarsınız.
“Toprak işleyenin, su kullananın” diyen biri, Sülüman adındaki biri ile takışmış, gözlerini hırs bürümüş, birbirlerine zarar vermek için çalışırken aylarca TBMM si başkanını seçememişlerdi. O zamanda bir vatansever çıktı ülkesi için siyasi istikbaline yara açarak “Toprak işleyenin su kullananın” diyen adamın bir arkadaşını Cahit Karakaş’ı Meclis Başkanı seçtirmişti. Bu büyük adam ülkenin geleceğinin tehlikede görüp adına sürülecek karaları göze alan fedakâr Başbuğ Alparslan Türkeş’ti.
Bir film izlemiştim bir zamanlar. Belki hatırlarsınız! Ülkenin gazete patronları, TUSİAD’lı zenginleri, işçi sendikaları patronları, politikanın göbeğine oturmuşlar, seçilenlere yön verip, tehdit etmişler, özgürlük, demokrasi, insan hakları maskesiyle devletin Başbakan’ını elleri pantolon ceplerinde hareket ettirerek karşılamışlar ve uğurlamışlardı.
Bir film izlemiştim bir zamanlar. Devlette otorite diye bir şeyi kalmamıştı. Kimin çalıp kimin oynadığı da belli değildi. Veya bize öyle gösteriliyordu. Ordunun başına Genelkurmay Başkanı ataması yapılamamıştı. Bu kargaşa içinde bazı vatan çocukları da emekli edildi. Sonra “Amerika’nın bizim çocuklar” dediği zat ve arkadaşları ordunun başına gelmiş ve bu ülkeyi düşünenleri ayırt etmeden ezmiş, düşünen, sorgulayan memleket sever bir nesli yaralayıp küstürmüştü.
Bu filmlerden nefret ettim. Böyle veya benzeri, filmleri görmekten nefret ediyorum. Onun içinde hafızamı diri, tutmak adına sık sık hatırlamak işlevini yerine getiriyorum. Unutmak ihanettir.
Bir zamanlar bir film izledim, sizlerde izlemişsinizdir mutlaka. Cumhuriyetin tüm kazanımları özelleştirildi halde ekonomik sıkıntıya düşülmüştü. Devletin şifreleri ile oynanmış, kurucu unsur dahi etnik bir grup olarak görülmüştü. Türküm demek suç gibi duygu uyandırılmış ve millet kimliğinden çekinecek duruma gelmişti, dememek için şuurumuzu açık belleğimizi zinde tutalım.
Tanrım böyle filmleri Türk Milletine bir defa daha izlettirmesin.