MEŞUM BİR GÜN:
2.Mart.1949
Fazlı Köksal
Benim gibi televizyonda kanaldan kanala zıplayanlardansınız –zaplama tabirini hiç sevemedim- ATV’deki “Yalnız Kurt” dizisinden alınan ve bir haftadır sürekli yayınlanan tanıtıma mutlaka rastlamışsınızdır. Söz konusu tanıtımda 1949 yılında Nuri Killigil Paşa’nın Sütlüce’deki silah fabrikasında meydana gelen patlama, Nuri Killigil’in mezarının başında Cihan Ünal’ın etkili sesinden kısa ama dramatik olarak anlatılıyordu.
Türk Savunma Sanayinin ilk örneklerinden olan ve Nuri Killigil Paşa tarafından kurulan Sütlüce’deki Silah ve Mühimmat fabrikasında meydana gelen patlama sonucu, Nuri Paşa ve 28 fabrika çalışanı 2.Mart.1949 şehit olmuşlardı…
Enver Paşa’nın öz kardeşi olan Nuri Killigil; 1911 ve 1912’de Trablusgarp’ta Atatürk’le birlikte İtalyan işgaline karşı savaştı. Birinci Dünya Savaşı’nın sonuna doğru, 1918’de Kafkas İslam Ordusu Kumandanı olarak Bakü’yü Ermeni Taşnakların ve Rusların işgalinden kurtardı. Azerbaycanlı şair Ahmed Cevad “Çırpınırdı Karadeniz” marşını Nuri Paşa için yazdı. Ünlü besteci Üzeyir Hacıbeyoğlu onun için besteledi. ‘Bakü Fatihi’ olarak bilinen Nuri Paşa daha sonra Kurtuluş Savaşı sırasında Kars ve Erzurum’da tamirhanelerde ele geçirilen silah ve malzemeyi kullanılır hale getirdi ve Sarıkamış’ın kurtuluş harekâtına katıldı. Bu hizmetleri nedeniyle TBMM tarafından İstiklal Madalyası’yla onurlandırıldı.
1922-1924 yıllarında Almanya ve Polonya’da Çini ve Silah fabrikalarında incelemeler yaptı.
1924 yılında yurda dönen Nuri Paşa 1926 yılında Kütahya’da Çini ve Seramik Fabrikası kurdu. 1930 yılında Zeytinburnu’nda kok kömürü satan bir şirketi satın alıp burayı bir silah fabrikasına dönüştürdü. Bu fabrikada tabanca, matara, demir çubuk, gaz maskesi ve mermi üretmeye başladı. Daha sonra Killigil fabrikasını genişleterek Sütlüce’ye taşıdı, yeni motor ve makinelerle havan ve havan mermisi üretimine de başladı.
2 Mart 1949 günü saat 17.10’da Sütlücedeki fabrikada faili meçhul peş peşe üç büyük patlama meydana geldi. İlk patlama kimya hanede olmuştu. Olayın siyasi bir sabotaj olduğu da iddia edildi. 18 Mart’ta olay mecliste görüşülürken, muhalif milletvekilleri neden şehrin göbeğinde silah fabrikası yapıldığı sorusunu gündeme getirdiler. Çalışma Bakanlığı müfettişlerinin denetimlerinin yetersizliği üzerinde durdular. Ama ilginçtir konu üzerine gerek 18 Martta gerekse 23 Martta TBMM’de konuşan milletvekillerinden hiç birisi sabotaj ihtimalini gündeme getirmedi. 23 Mart 1949 günü başbakan Şemsettin Günaltay’ın TBMM’deki kısa açıklamasından sonra konu TBMM’de kapalı oturumda görüşüldü. Daha sonra gerçekleşen pek çok gizli oturumun tutanakları yayımlanmasına rağmen, 23 Mart 1949 tarihli gizli oturumun tutanakları hâlâ yayınlanmadı.
ATV’deki Yalnız Kurt dizisinde gerek patlama, gerekse Nuri Killigil’in cenaze namazının görevli imam tarafından kıldırmaması olayı etkileyici bir anlatımla aktarılmış. Ama o tanıtımda bir yalan var ki sinirlenmemek mümkün değil. Bazı muhafazakârlar şuur altlarındaki Atatürk karşıtlığını ilgili, ilgisiz her olayda ortaya koyuyorlar. O kısacık sahnede bile Atatürk’e dolaylı saldırmayı ihmal etmemişler… Cihan Önal’a şöyle dedirtmişler; “….Nuri Killigil Savaştan sonra Avrupa’da yaşadı Atatürk’ün öldüğü yıl Türkiye’ye döndü…” yani ne demek istiyor Nuri Killigil Atatürk’e muhalif olduğu için, Atatürk öldükten sonra Türkiye’ye dönebildi… Oysa yalan… Yukarda kısa hayat hikâyesinde belirttiğim gibi, Killigil 1924’de döndü Türkiye’ye… Nuri Killigil ile ilgili yazılmış tek doktora tezinin sahibi Dr. Nejat Karaköse’nin “Nuri Paşa” isimli kitabında da, Türk Silah Sanayi konusunda uzmanlaşan Atilla Oral’ın “Nuri Killigil” kitabında da Nuri Paşa’nın 1924 yılından, vefat ettiği 1949’a kadar kısa süreli iş seyahatleri dışında Türkiye’de yaşadığı belirtilmektedir. Reisicumhur Mustafa Kemal Atatürk’ün de imzaladığı 31 Aralık 1933 sayılı Kararname ile Yavuz Gemisinin topları için gerekli olan kanat emniyetli tapaların Zeytinburnu Fabrikası sahibi Nuri Paşa’dan pazarlıkla alınmasına karar verilmiştir. 20 Haziran 1936 tarihinde çıkarılan kararname ile dağ topları için gerekli olan 24.000 adet merminin tapalarının; 12 Mayıs 1938 tarihinde çıkarılan kararname ile Heinkel tayyareleri için gerekli bombalarının Nuri Demirağ’ın fabrikasından alınmasına karar verilmesi, Atatürk’ün Nuri Killigil’in fabrikasının gelişmesi için destek verdiğini göstermektedir.
Nuri Killigil’in cenaze namazının kılınmaması olayı da ilginçtir: Patlama sonrasında yapılan arama, kurtarma çalışmalarında Nuri Paşa’nın cesedine ulaşılamadı; fakat bir süre sonra sahilde bulunan ceset parçaları şahsi eşyalarından tanınarak Nuri Paşa’ya ait olduğu tespit edildi. Ailesi cenaze namazını kıldırmak istedi. Ama bulunan parçaları vücudunun yarısından az olduğu için İstanbul Müftülüğü Cenaze Namazının kılınmasına izin vermedi. Ama o izin vermeyiş bazılarının iddia ettiği gibi siyasi değildi. O zaman İstanbul Müftüsü tanınmış fıkıhçı, çoğumuzun evinde bulunan İslam İlmihalinin yazarı Ömer Nasuhi Bilmen’di. Ve yazdığı “Büyük İslâm İlmihali” adlı eserinin 544. maddesinde: “Ölmüş olan bir Müslüman’ın başı ile beraber vücudunun çoğu bulunuyorsa yıkanır; kefenlenir ve namazı kılınır. Fakat başsız olarak yalnız vücudun yarısı bulunsa veya gövdesinin çoğu kaybolmuş olsa yıkanmaz, kefenlenmez ve üzerine namaz kılınmaz. Bir beze sarılarak gömülür.” Hükmü yer almaktadır. Anlaşılan Bilmen kendi yazdığı İlmihale aykırı bir uygulamaya izin vermek istememiştir. Ama bu karar; ailesinin huzursuz olmasına, büyük acılar çekmesine yol açacakmış ne gam…
Olay üzerinde etraflıca düşünmenize ve patlamanın bir kaza mı bir sabotaj mı olduğu konusunda bir kanaate varmanıza yardımcı olacak birkaç not ekleyeyim;
1) Samet Ağaoğlu “Babamın Arkadaşları” isimli kitabında, Nuri Paşa ölmeden dört gün önce onunla yaptığı görüşmeyi, şöyle anlatmaktadır: “Ankara’da bir öğleüstü onu İş Bankası’nın önünde gördüm. Yorgun, dalgın bir hali vardı. Sebebini sordum: ‘Bilemezsiniz yine nasıl zorluklarla karşılaşıyorum’ diye cevap verdi. Hepsi sanki el ele vermişler, bütün hasım kuvvetler, muvaffak olamayacaksın, feryadıyla karşımda dikilmiş duruyorlar! İçim isyanla dolu! Fabrikayı, icatlarımı, projelerimi, hepsini dağıtmak, dünyanın uzak, kinden, hasetten dedikodudan uzak, gizli bir köşesine çekilip gitmek istiyorum! Kendisini teselli ettim, bu sözlerin ona hiç yakışmadığını söyledim. Güldü, ‘Elbette’ dedi; hiddetimden böyle konuşuyorum, yoksa bu merhaleyi de muhakkak atlatacağım..”
2) Fabrikanın eski müdürlerinden Şükrü Oğuz Bey (Meşhur İttihatçı Yenibahçeli Şükrü), infilâkın sebebi hakkında şunları söylemiştir: “İki bin merminin bulunduğu yerde de bir infilâk olabileceği düşüncesiyle fazla endişeye düşülmüş… O kısım tamamen betondu ve mermiler yerin altında muhafaza edilirdi. Sonra bir merminin patlaması için 300 derece hararet gerekir ve mermiler hiçbir zaman toptan infilâk etmez.”
3) Cemal Anadol da “Siyonizm’in Oyunları ” adlı eserinde: “Nuri Paşa’nın Mısır’dan Yahudilere karşı kullanılmak üzere silah ve cephane siparişi aldıktan ve İstanbul’a dönüşünden iki gün sonra, Sütlüce’de bu işleri yapan fabrikasının infilâk etmesi sırasında, çıkan yangının uçak mermilerinin bulunduğu depoya sirayet etmemesi ve İstanbul’u muhtemel bir felâketten kurtarmak için hayatını feda etmesi yanında 27 Türk öldü. Fabrikada çalışan otuz Yahudi’nin burunları bile kanamadı… Çünkü olay günü hiç birisi fabrikada değillerdi.” iddiasını ileri sürmektedir.
4) Türkiye’nin ABD ile yakınlaştığı 1945 ve sonrasında, bu patlama olayı yanında hem kamunun hem de özel sektörün silah ve uçak fabrikalarının üretimine son verildi.. Nuri Demirağ’ın uçak fabrikasının üretimine de engeller konuldu. Aynı engelleme Vecihi Hürkuş’un çalışmaları için de yapıldı. İlk Silah Fabrikatörlerinden Şakir Zümre de silah fabrikasını kapatmak zorunda kaldı.
5) Nuri Paşa büyük bir işadamı olması yanında, Bakü Fatihi olarak bilinmesine, Enver Paşa’nın kardeşi, Eski Genel Kurmay Başkanlarından Kazım Orbay’ın kayın biraderi, Kutul Amare komutanı Halil Paşa’nın yeğeni olmasına rağmen cenaze törenine yalnızca 30-35 kişi katıldı..
6) Cumhurbaşkanı İnönü, Başbakan Günaltay ve Ana Muhalefet lideri Celal Bayar Taziye mesajı yayınlamadı.
7) Patlamadan yalnızca 26 gün sonra 28 Mart 1949 tarihinde Türkiye İsrail’i tanıdı.
Halil İnalcık’ın dediği gibi “Bugün Türkiye’de güçlü bir ordu olmasa, Ermenistan hazır, Rusya hazır, Yunanistan hazır. Suriye bile Hatay’dan vazgeçmiş değil. Dört taraftan çevrilmiş durumdayız, eğer güçlü bir ordumuz olmasa, Türkiye ertesi gün parçalanır. Güçlü bir ordu Türkiye için hayati bir zarurettir.”
Bu nedenle de Türk Savunma Sanayinin güçlenmesi için emek sarf eden her insan benim için mübarektir. Adı ister Nuri Killigil olsun, ister Nuri Demirağ, ister Zakir Zümre, ister Hacim Kamoy, ister Selçuk Bayraktar olsun…