Devlet Bahçeli’nin grup konuşmasından başlıklar:
Değerli Milletvekilleri,
Demokrasimizin eksiği olabilir, ama sakat olduğunu iddia etmek akıl tutulmasıdır.
Bizim siyaset anlayışımız gereğince, ülkemizi hiçbir uluslararası toplantı, kuruluş, konferans veya devlet ve hükümet yetkilisi önünde yaralayıcı, yargılayıcı, yıpratıcı ve sorgulayıcı konuşmamak esastır, bu kapsamda tavizsiz tutum siyasi ilkemizdir.
Milli duruş adamlık ister, mertlik ister, tutarlılık ister, ahlak ister, vicdan ister, mensubiyet şuuruna bağlılık gerektirir.
Ne var ki, adına Millet İttifakı denilen, aslında zilletin ta kendisi olan siyasi oluşum bu tablonun tam tersi istikamete yelken açmıştır.
Bu karanlık ittifakın siyasi rant ve ikbal uğruna çarpıtmayacağı değer, tahrip etmeyeceği milli emanet yoktur.
Zillet ittifakının 6+1 formatında planlayıp yuvarlak bir masa etrafında dizilerek gerçekleştirdiği 12 Şubat toplantısı geçtiğimiz hafta boyunca devamlı tartışılmış, bilahare bizim bu toplantıya yönelik isabetli tespitlerimiz haksız ve mesnetsiz eleştirilere uğramıştır.
Yuvarlak masanın can suyu olduğunu söyleyenden tutun da, o masa umudun masası, o masanın genişliği 780 bin kilometrekare diyene kadar pek çok saçma sapan değerlendirme yapılmış ve son tahlilde bu minvaldeki açıklamalar gürültü kirliliğine yol açmıştır.
Mizahi karakteri üst düzeyde olan şu iddiaya bakar mısınız, yuvarlak masa heyecan yaratmış, orada bulunan zillet failleri vatan sevgisiyle bir araya gelmişler.
Madem vatan sevgisine sahipsiniz, o zaman ne arıyorsunuz vatan düşmanlarıyla? Ne yapıyorsunuz vatanı bölmek için mekik dokuyan alçaklarla?
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, yuvarlak masanın altında yuvarlanan bölücülük odağı HDP’yi daha fazla saklayamamış, en sonunda HDP’nin yok sayılamayacağını, demokrasi konusunda özel bir vurgusu olduğunu söylemek durumunda kalmıştır.
İşte bu suçüstü halidir.
İşte bu itirafname CHP-PKK-HDP ve diğer zillet partileri arasındaki onursuz ilişkiyi tekraren gözler önüne sermiştir.
Zira HDP’lilerin periyodik olarak dile getirdikleri tehditvari beyanları zilletin diğer ortaklarını fazlasıyla uyarmış, dahası uykularını kaçırmış ve masanın altındaki bölücü köstebeğin sisli yüz hattının netleşmesini sağlamıştır.
12 Şubat yuvarlak masa toplantısı hususunda en sivri çıkışı beklendiği ve tahmin edildiği gibi altılı ganyanın favorisi Kobanili Serok Ahmet yapmıştır.
Serokun akıl sağlığıyla ilgili ciddi endişeler taşıdığımı, bu şahsın derhal tıbbi bir müdahaleyle karantina altına alınması gerektiğini düşünüyor, bunu da acil bir ihtiyaç olarak değerlendiriyorum.
Yazık olacak seroka, bu gidişle sefil düşecek, mağdur hale gelecek, Allah muhafaza tedavilere cevap vermeyen acıklı hallere sürüklenecek.
Serok demiş ki, “Türkmen diyarı burası, gelenektir yuvarlak masa.”
Doğrudur, burası Türk ve Türkmen diyarıdır.
Ancak serok Ahmet’in bu diyarla bağı kopalı çok olmuştur, yuvarlak masanın gelenek olduğuna dair iddiası da kuyruklu yalanlarına bir yenisini ekleyen bayağı bir uydurma olarak hafızalara kazınmıştır.
Onların sofrası Halil İbrahim Sofrası, bizim soframız da kurtlar sofrasıymış.
Halil İbrahim sofrası mı yoksa hüsran ve zillet masası mı olduğunu elbette milletimiz biliyor, görüyor, lazım gelen değerlendirmeyi de yapıyor.
Bizim soframızın kurtlar sofrası olduğuna gelince, kurdun masası kurt sofrası olur, kurtların olduğu yerde kurtlar sofrası kurulur, serok dikkat etsin, kurdun gözünü kan bürüdü mü Kobani’ye kaçmakla bile kurtulamaz.
Serok Ahmet ayrıca şu hayret ve ibret verici iftirayı hiç utanmadan dile getirmiş:
“Bu memlekette 28 Şubat’tan son bahsetmesi gereken kişi Sayın Bahçeli’dir. Çünkü 28 Şubat’ın Başbakan Yardımcısı Bahçeli’dir.”
Bizimle ne zaman söz düellosuna girse rezil rüsva olan Davutoğlu bir kez daha şansını denemek için yalan kartlarını açmış, ağzının ayarını kaçırmış, ahlakının buharlaştığını kanıtlamıştır.
Bak Davutoğlu, benim 28 Şubat 1997’de Başbakan Yardımcısı olduğumu ispat etmezsen namerdin en önde gidenisin, bu iddianı belgelendirmezsen müfteriliğin, münafıklığın, müzevirliğin, müfsitliğin en ileri, en zirve, en menfur ismi olarak anılacaksın.
Milliyetçi Hareket Partisi 18 Nisan 1999 tarihinde yapılan seçimden başarıyla çıkmış, 28 Mayıs 1999 tarihinde kurulan 57’inci Koalisyon Hükümetine katılmıştır.
28 Şubat post-modern darbe girişimi ise 1997’de vuku bulmuştur.
Davutoğlu ile Kılıçdaroğlu, tıpkı üzümün üzüme baka baka karardığı gibi, birbirleriyle düşe kalka yalan makinesine dönüşmüşlerdir.
Müslüman yalan söylemez, söyleyemez.
İnsanım diyen yalana bel bağlamaz, bağlarsa insan olamaz.
Ama bunlar serok için geçerli değildir.
Kılıçdaroğlu için mesele değildir.
Zillete düşenler için önemli görülmemektedir.
Ayrıca Kılıçdaroğlu’nun 28 Şubat mağduruyum demesi masaldır, çünkü sahip olduğu zihniyet 28 Şubat’ın azmettiricisi, provokasyon merkezidir.
S-400 Hava ve Füze Savunma Sistemi’ni “kime karşı kullanacağız?” sorusunu pişkince soran, bu silahın gereksiz olduğunu pervasızca iddia eden Kılıçdaroğlu’nun geldiğimiz bu aşamada şifreleri çözülmüş, devir işlemi tamamlanmış, kullanım kılavuzu emperyalistlerin eline geçmiştir.
Dostu tanımayan, düşmanı bilmeyen Kılıçdaroğlu’na ve zillet ortaklarına Türkiye’nin teslim edilmesi fecaate ve milli çözülmeye davettir.
Buna da göz yummamız mümkün değildir.
İstismar bunlarda, iradesizlik bunlarda, ilkellik bunlarda, itibarsızlık bunlarda, çarpıtma bunlarda, aldatma bunlarda, hayal tacirliği bunlarda, siyasi kalpazanlık da bunların ortak unvanıdır.