“Ben giderim adım kalır
Dostlar beni hatırlasın.
Düğün olur, bayram gelir
Dostlar beni hatırlasın.”
İlk Ülkücü şehit öğretmenimiz Cemil Doğan evli ve iki çocuk babasıydı. Adıyaman Erkek Sanat Enstitüsü Müdürü olarak görev yapıyordu. Adıyaman ÜLKÜ-BİR’in kurucusu ve başkanı idi.
Yarıyıl tatili münasebetiyle Gaziantep’te bulunan ailesinin yanına giderken Gölbaşı ilçesinde otobüsün içerisinde kendisini ve otobüsü takip ederek molada pusu kuran komünist militanların saldırısına uğradı. Ağır yaralı olarak hastaneye kaldırıldı. On üç gün hastanede tedavi altına alındı. 15 Şubat 1973 günü eşiyle helalleşerek şehit oldu. Cenazesi Gaziantep’te toprağa verildi. Ülkücü şehidimizi rahmetle anıyoruz.
Cemil Doğan’ın emaneti eşi sevgili ablamız Necla Hanım’ın Cemil Doğan’ı bizlere anlatmasını istedik. Necla Hanım ile bu vesileyle görüştük, konuştuk, dertleştik, röportaj yaptık.
ASENA KINACI MORAL
-Necla Hanım Cemil Doğan ile nasıl tanıştınız ve evlendiniz?
Cemil ile ailelerimiz çocukluğumuzdan beri tanışırdı. Cemil sanat okulundan sonra Ankara’da Erkek Teknik Okulu’nu kazandı ve Ankara’ya okumaya gitti. Ben o sırada ilkokulu bitirmiş ortaokula yazılmıştım. Ailelerimizin uygun görmesi ile sözlendik. Annem Cemil’i çok severdi. Sözleneceğimizde “Ben Cemil ile evliliğini uygun görüyorum. Cemil pırlanta gibi bir çocuk. Evladım olsa ancak bu kadar severdim.” dedi. Böylece aileler arasında sözlenmiş olduk. Cemil, askerden izinli memlekete geldiğinde nişan törenimiz yapıldı. Askerliği bitirince de Urfa’ya öğretmen olarak atandı. Cemil Urfa’ya giderken annemi tembih etmiş. “Dikiş-nakış, yemek öğrensin, evinin hanımı, çocuklarının annesi olsun. Ben çalışır, kazanır, onu geçindiririm.” demiş. Bunun üzerine ailem beni Akşam Sanat Okulu’nun dikiş, nakış, yemek kurslarına kaydettirdi. İyi ki de bu kurslara gitmişim. Daha sonra geçinebilmek için bu kurslarda öğrenip bildiklerim ve el emeğim ile çalışarak helal yoldan iki çocuğumu büyüttüm.
Cemil, Urfa’da bir yıl öğretmenlik yaptı. Sonra Bayburt’ta bir okulda müdür olarak görev yaptı. Orada daha altı ay çalışmışken ani bir karar alarak Gaziantep’e geldi. Annemin rızasını alarak yıldırım nikâhı kıydırdık. Nikâh günümüzde ben arkadaşımın gelinliğini giydim, Cemil ise ağabeyinin takım elbisesini giymişti. Böyle maceralı bir nikâh törenimiz oldu. O günlerde hazır giyim çok azdı. İstediğimiz giyecekleri almak yerine diktirmek gerekliydi. Bu da uzun zaman alırdı.
4 Mart 1969’da evlendik. Bayburt’a gittik, iki yıl orada kaldık. Büyük oğlumuz Antep’te doğdu. Küçük oğlumuz da Adıyaman’da doğdu. İki evladımız ile Bayburt’tta güzel günler geçirdik. İki yılın sonunda Adıyaman’a tayinimiz çıktı. Dört senelik evliliğimizde birbirimizi hep çok sevdik. Birbirimizi saydık, birbirimizi hiç kırmadık. Onun ölümüyle çocuklarımın mutluluğu ve benim mutluluğum son buldu.
– Cemil Doğan nasıl bir eşti, nasıl bir babaydı?
Cemil, eşine, çocuklarına son derece bağlı, şefkatli, merhametli, sevgi dolu bir eş ve baba idi. Bizleri gözünden esirgerdi. Karıncayı incitmekten çekinirdi. Kibar ve ince ruhluydu. Sadece kendi çocuklarını değil bütün çocukları çok seviyordu. Zaten mesleğine de belki bu yüzden âşıktı. Öğrencilerini de çocukları kadar çok severdi. Şiir yazardı. Bana da şiirler yazmıştır. Askerden sevgi dolu mektuplar göndermiştir. Şahadet şerbetini içerken bile benimle helalleşmeyi düşünebilen bir eşti ve daima evlatlarını düşünen çok sevecen bir babaydı. Yani Cemil Doğan da her aile reisi gibi seven ve sevilen bir eş ve babaydı.
-Cemil Doğan’ın öğretmenlik mesleği ile ilgili aklınızda kalan hatıralarınız nelerdir?
Cemil, talebelerinin daima disiplinli, saygılı ve bilgili yetişmesini isterdi. Talebeleri derslerinde başarılı olsunlar diye çok çaba gösterirdi. Şimdi bile yıllar sonra öğrencileri beni arayıp buluyor. Bir vesile ile öğrencileriyle karşılaştığımızda talebelerinin onun hakkında bizi gururlandıracak biçimde konuşmaları öyle mutluluk verici ki anlatamam. “Onu örnek alarak büyüdük.” demeleri ise Cemil’in ideallerinin talebelerinde yaşadığını gösteriyor ki çok onurlanıyorum.
Cemil Doğan mesleğini çok seven bir öğretmendi. Evde de okulda da sorumluluk sahibiydi. Çok çalışkandı. Memleket için çalışırken hiç yorulmazdı. Gidip çalıştığı her ilde güzel ve faydalı işlerin içerisinde olurdu. Mesela; Bayburt Kalesi’ne ilk ışıklı Atatürk büstünü Cemil Öğretmen yaptırdı. Şu an Bayburt Kalesinde ışıklı Atatürk büstü hala duruyormuş. Bunu duyduğumda da çok sevindim.
-Cemil Doğan’ın Ülkücü kimliği ile ilgili neler söylersiniz?
Cemil Doğan gerçek bir ülkücüydü. İdeallerini yaşar ve yaşatırdı. Bu uğurda da şehit oldu. İmanlıydı, cesurdu. Ölümü hak bilir ve ölümden korkmazdı. Vatanını, bayrağını, milletini korumak için canını vermekten çekinmezdi. Belki bu gözü karalığı neden oldu bizden ayrılmasına diye de bazen düşünürüm. Bazen onu çok özlerim. Duygularım karışır. Şehit yakınları hep böyledir, hem derin bir hasret duyar hem de kalplere sığmayacak kadar çok gururlanır şehidiyle.
Cemil’in edebiyat ve şiir sevgisi vardı. Kendisi de şiirler yazıyordu. Şairdi. Hitabet yeteneği ve insanları ikna kabiliyeti de vardı. Resim yapma yeteneği vardı. Cemil, her ortamda sevilirdi. Sayılırdı. Sözü dinlenirdi. Bilgiliydi. Bilgisiyle her sohbette gözler ona çevrilirdi. Türk tarihini çok iyi bilirdi.
-Onun şahadetini anlatır mısınız bize?
Cemil şehit edildiğinde Adıyaman Sanat Okulu Müdürü olarak görev yapmakta idi. Saygın mesleği, karakterinin sağlamlığı, çalışkanlığı ve örnek kişiliği nedeniyle Adıyaman’ın ileri gelenleri onun Milliyetçi Hareket Partisi’nden Adıyaman milletvekili olmasını istedi. Cemil bu konu ile ilgili girişimlerde bulunurken CHP eski milletvekili ve yeniden milletvekillik başvurusu yapan Dr. Kemal Tabak, Cemil’i’ siyasi görüşü ve başarısı nedeniyle kendine rakip gördü. Dr. Kemal Tabak Komünist fikre sahipti, sürekli eşimle uğraşıyor, onun çalışmalarını engellemek istiyordu.
O yıl -1973’te- yarıyıl tatilinde hava çok soğuk olduğu için ve çocuklarımız çok küçük olduğu için Cemil beni memleketime anneanneme bıraktı. O da memleketini ve akrabalarını ziyaret edip bizim yanımıza gelecekti. 2 Şubat günü otobüsün mola vereceği yerde Dr. Kemal Tabak’ın azmettirdiği sol görüşlü kişiler otobüsünün gelmesini beklemişler. Mola verdiği sırada kalın demir çubuklarla ve odunlarla hepsi birlikte Cemil’e saldırmışlar. Cemil onlarla mücadele etmiş. Cemil çok yiğitti. Yoldan o sırada tesadüfen geçen Adıyaman ilçelerinden birinin kaymakamı olayı ve Cemil’in durumunu görerek müdahale etmiş ama Cemil ona da iyi olduğunu söylemiş ve evine bırakılmak istemiş. Kaymakam Bey bu nedenden dolayı aracıyla Cemil’i eve bıraktı. Ben kapıda Cemil’i görünce bir terslik olduğunu anladım ve sordum, sorguladım ama Cemil “Hiçbir şeyim yok, merak etme Necla!” dedi. Çocuklarını görmek istedi. Onlarla oyun oynadı, sevdi, okşadı. Cemil’in o gün saldırıya uğramasına ve ölümcül yaralar almasına rağmen Cemil çocuklarıyla son kez oyunlar oynadı, onları sevdi, öptü, kokladı. Onun babalık şefkati sonsuzdu. Akşama doğru ise fenalaştı ve hastaneye kaldırdık. Ama ben hastalığının nedenini bilmiyordum. Cemil yediği dayak nedeniyle beyin kanaması geçiriyormuş. Kemal Tabak hastanede tedavi altına alındığında “Yaşamasın, yaşatmayın onu!” diye doktorlara talimat vermiş. Bu sonra mahkemede ortaya çıktı. O kadar gençtim ki hatta çocuktum, on dokuz yaşındaydım, hastane kalabalıktı, tanımadığım gelen-giden ziyaretçiler, Cemil’in arkadaşları, gazeteciler derken bir hastane ziyaretimde odasında elini tuttum, sohbet ediyorduk ki odada bulunan bir gazeteyi okurken bütün olayı öğrendim. Şaşkındım. Bu olaylar olmuş- bitmiş ama benim haberim bile yoktu. Cemil’in bilinci hep açıktı o ağır hastalıkla mücadele ederken. Cemil’i on üçüncü gün taburcu ettiler. Evimize gittik ama akşama doğru o, evde yine kötüleşti. Onun şiddetli baş ağrısı devam ediyordu, buna günlerce dayanmıştı, sabaha karşı beni yanına çağırdı. Sadece “ Hakkını helal et. Çocuklarıma iyi bak.” diyebildi. Uykuya daldı. Sabah kahvaltı yapması için onu uyandırmak istediğimde onu hiç uyandıramadım, meğer Cemil komaya girmiş, bilinci tamamen kapanmış. Hemen onu hastaneye götürdük. Hastanede Cemil gece yarısı saat ikide şahadet şerbetini içti. Ona bunu yapanlar daha sonra tutuklandılar ve azmettiriciyi de söylediler, kendilerinin yaptıklarını söylediler ama hepsi de beraat ettiler. İçimde öyle büyük acı var ki… Bu acı bu sebepten dolayı katlanarak tarif edilmez bir hal alır… Bu acı hiç anlatılmaz…
-Cemil Doğan’ın ve diğer Ülkücü şehitlerin adının ve hatıralarının yaşatılması için sizce neler yapılmalıdır?
Cemil Doğan ve tüm şehitlerimiz için Kızılcahamam Ülkücü Şehitler anıtı kuruldu. Emeği geçenlerden Devlet Beyimizden Allah razı olsun. Çok sevindim. Hiç unutulmadıklarını bilmek de çok güzel bir duygu. Onlar için dua edilsin. Onlar saygı ve sevgiyle anılsınlar. Ben gittim, gördüm Kızılcahamam Şehitliğini, bana orayı görmek nasip oldu. Orada Cemil’in adını buldum. Taşları okşadım, duygulandım. Gözyaşlarıma engel olamadım.
Başbuğumuzun ve şehidimin emaneti olan Milliyetçi Hareket Partisinden ve Devlet Beyimizden daima bu onurlu geçmişe sahip çıkmasını isterim. Cemil’in biri iki buçuk yaşında biri de henüz dört aylık iken yetim kalan evlatlarını, gözü yaşlı kalan anaları, bacıları, benim gibi on dokuz yaşında dul kalan eşleri benim şahsımda tüm şehit yakınlarını unutmamak gerek diye düşünüyorum.
Başbuğumuzun ve şehidimin emaneti olan Milliyetçi Hareket Partisi dava şehitlerinin unutulmaması, ailelerinin korunup kollanması, gazilerimizin ve o günlerin haksızlıklarından hukuksuzluklarından işkencelerinden zulmünden mağdur olan ülküdaşlarımızın anılması ve unutulmaması için parti içerisinde ciddi bir müessese kurulmasını isterim. Bu müessese ile güven duyduğumuz partimizin onurlu tarihine sahip çıkmak böylece daha ciddi çalışmalar ile olacaktır. Belki geçmişimiz ve geçenlerimiz hakkında akademik çalışmalar bile yapılabilir. Biz o günlerde çok kıymetli insanlarımızı hak ve hakikat yolunda kaybettik. Hem bu olayların yeniden yaşanmaması için hem de haklı davanın anlatılması için bu çalışmalar yapılırsa iyi olur diye düşünüyorum. Bu “okunmuş davanın” mensuplarının birlik ve beraberlik içerisinde olması ve gönül köprülerinin sağlam olması gerekir. Ben Cemil’in şahadeti sonrası o genç halimde iki çocukla ortada kaldığımda Cemil’in bazı emanetlerine sahip çıkamadım. Hayat ve geçim gailesi ve bilinçsizlik, üzüntü, şok ile Cemil’den kalan bazı hatıralara sahip çıkamadım. Cemil’in arkadaşlarını bile zaman içerisinde araştırarak zor buldum. Sosyal medya kullanımı ilerleyince daha çok tanıdık buldum. Tanıyanların anlattıklarından bilmediğim o kadar çok şey öğrendim ki… Cemil öğretmenin bazı hal, hareket, tavır, yetenek gibi durumlarını sohbet ettiğim arkadaşlarından öğrendim. O zaman Cemil’in her gittiği yerde neden sevildiğini daha iyi anladım. Cemil’i tanıdıkça bir kez daha sevdim. Cemil’in bilmediğim davasını sevdim, emanet aldım, yüreğime bastım. Cemil’in sevdiği hiç kötü olabilir miydi?
-Bugünün gençlerine huzurlu, mutlu, güçlü ve büyük Türkiye idealine varmada tavsiyeleriniz nelerdir?
Çocuklar ve gençler geleceğimizdir. Türk töresinin devamı için onların çok iyi yetişmesi gerekir. Böylece devlet ve millet olarak baki kalabiliriz. Öncelikle aileleri ile iyi ilişkiler içerisinde olsunlar. Yakın çevrelerine her halleriyle örnek olsunlar. Hatalar kullar için olsa bile Türk İslam ülküsüne sahip çıkmalarını ve hep doğrulukla yaşamalarını isterim. Hem İslam ahlakını hem de Türk töresini yaşamalarını isterim. Büyüklerine saygılı, küçüklerine sevgili olsunlar. Çalışkan, dürüst, mert, doğru olsunlar. Atalarının ve ağabeylerinin hasletleriyle donansınlar. İyi yetişen nesiller iyi yetişen nesiller doğurur.
Aileler, büyükler eğitimciler de çocukları ve gençleri yetiştirmede titiz davranmalıdır. Bugün ülkücülere ”Gençleri iyi yetiştirelim gençler geleceğimizdir. Yaşlılarımıza iyi bakalım onlar da tarihimizdir.” diyorum. Herkes için bu benim tavsiye niteliğinde sloganım…
Son olarak Başbuğumuzun ve şehidimin emaneti olan Milliyetçi Hareket Partisine daima sevgi ve güven duyacağım. Ve yeniden dünyaya gelsem yine Cemil’i tanımak ve onunla evlenmek isterdim. Ama bilmediğim için bugün hayıflandığım pek çok şeyi de ondan öğrenmeye çalışırdım. Onun her konuda yanında olurdum. Aynı yolda yine yürürdüm. Çünkü onun yolu dosdoğru yol idi.
Fotoğrafların kullanımı ailenin iznine tabiidir, lütfen riayet ediniz.