Osman B.Karabacak
Sabaha karşı indiği havaalanında üzerinde Turist Information yazan büronun önünde durdu. Bir haritaya sahip olmanın faydalı olduğunu biliyordu. Çok seyahat etmenin getirdiği tecrübe! Camekanın gerisindeki, kısa boylu, esmer kadın önüne eğilmiş gazete okuyordu. Bekledi ama kadın başını kaldırmıyordu. Selamun aleykum, dedi, ilk defa bir Arap ülkesine gelmişti. Kadın usulca başını kaldırdı. Selâm, dedi, boynunda kocaman bir haç vardı. Kafasındaki Arap – Müslüman kavramları karışmıştı. Otele giderken turizm bürosunda harita olmamasına çok şaşıramamıştı.
Temmuz’da Şam’a gelinmezmiş, diye düşündü. Semiramis Oteli’nin meydana bakan odasında terleyerek uyanmıştı. Gürültülü çalışan klima artık eşyaları eskimeye başlamış mütevazı odayı serinletmiyordu. Uzakta toprak renkli tepeler, eteğinde de eski olduğu anlaşılan evlerden oluşan bir mahalle gözükse de oteli merkezi bir bölgedeydi, keşfedecek çok şey var! Sevindi…
Kahvaltı yapmadan çıktı. Yürüyerek tanımayı seviyordu. Sağa döndü otelin önünden, sonra tekrar. Odasından göremediği tarafa gidiyordu. Hızlı hızlı yürüyen kalabalığa karıştı, Orta Doğu’nun bu bölgesinde yabancı olduğunuz anlaşılmadan gezebilirsiniz. Karşı kaldırım gölge idi ama bu tarafta yürüyenler fazla olduğundan güneşin yakıcı olmasa da terletici sıcağı onun yolunu değiştirmeye yetmedi. Küçük bir meydana ulaştığında eski bir dosta kavuştuğunu sandı. Karşısında Hicaz Demiryolu’nun incisi Şam Tren Garı ve önünde de Sirkeci’de görmeye alıştığımız lokomotifin ikiz kardeşi vardı. Sevindi.
Hava daha da ısındı.. Seyyar satıcıdan limonata almaya cesaret edemedi, ya anlaşamazsa! Keşke bir alışveriş merkezine rastlasam, diye düşündü. Çoktan terlemeye başlamıştı. Bu kadar işkence yeter, karşı kaldırıma geçme zamanı geldi derken gözlerine inanamadı: Kapalıçarşı! Atalarına bir kez daha rahmet okudu. Yanyana sıralanmış dükkanlar ışıl ışıl aydınlatılmış, hepsi albenili. Manifaturacılarda parlak, boncuklu kumaşlar dizili, tatlıcıda çeşit çeşit dondurmalar, şerbetler, piramit şeklinde dizilmiş baklavalar kendinden geçirmeye yetmişti. Şam tatlısı güzelmiş, yerinde öğrenmiş, tatmış oldu. Sevindi.
Geldiği yoldan dönerken dışarıdaki dükkanların kapanmış olduğunu hayretle gördü, hava sıcak olduğundan olmalı… Otelinin önüne geldiğinde bu sefer karşıya geçti. Artık gölgede yürüyordu. Devlet daireleri de kapalıydı, artık şaşırmıyordu. Her yer kapalı, otele mi dönsem, diye düşünürken bir lokanta gördü: Abu Kamal Restaurant. Eski ama tertemiz, düzenli bir mekândı. Ortalarda bir masa seçti. Menü önüne hemen geldi, en tanıdık olanı kebablar. Garson hiç sormadan masaya mezeleri dizmişti, humus, mutebbel, baba gannuş… Bunları kim yiyecek! Garsona, Halep kebabı, dedi. -Abi, ayran da ister misin? Gel de şaşırma. Garson Golanlı Mete! Suriye’de bu isimde birisi ile karşılaşmak. İşte buna şans denir. İş çıkışında otele davet etti. Mete de babamla geliriz, dedi. Sevindi.
….
Cemil komşusunun arabası ile gelip otelden almıştı. Arka koltuktaki Mete’nin mutluluğu güleç yüzüne yansımıştı. Otelden gördüğü eski evlerin olduğu mahalleye gelmişlerdi. Evin hayatında büyük bir dut ağacı, altında ahşap bir masa vardı. Helli mırra içerken Mete de nargilenin közünü hazırlıyordu. Cemil Kıbrıs Barış Harekâtı sırasında Türk savaş uçaklarını bayırda izledikletini, zafer için dua ettiklerini anlattı. Mete adını Türk radyosunda tarih programında öğrendiğini anlattı, bir gün Türkiye bizi kurtardığında asker olacak!
Gece yarısını geçmişti ama çocuklar ayaktaydı. Oyun oynuyorlardı. Gitme vakti… Kapıya yaklaşırken top önlerine yuvarlandı. -Emmu, dedi öndeki çocuk. -Emmu değil, amca diye düzeltti Cemil, mahçup bir şekilde biz burada emmu diyoruz diye mırıldandı. Otele dönerken dolu dolu bir gün yaşadım, diye şükretti. Sevindi.
…….
Yıllar sonra Fatih’te oturduğu çay bahçesinde kahvesini içiyor, gazete okuyordu. Suriye’de durum karışık, Halep kan ağlıyor! Nargileden bir nefes daha çekti, dumanını üflerken ayağının yanına bir top yuvarlandı. -Emmu, diye bağıran çocuğun arkasında bir kadıncağız özür diler gibi bakıyordu.
Sevinemedi.
(Divanyolu dergisinde yayınlanmıştır.)