
FERMAN PADİŞAHIN DAĞLAR BİZİMDİR
-DADALOĞLU-
Asena Kınacı Moral
Neşet Ertaş’ın ondan önce de babası Muharrem Ertaş’ın içli sesiyle söyleyip de Türk milletine sevdirdiği “Kalktı Göç Eyledi Avşar Elleri” bozlağını Ümit Tokcan’ın eşsiz güçlü sesinden dinlerken Dadaloğlu’nu bir kez daha anıp, seviyorum. Radyodaki sanatçının sesiyle güzelleşen bu bozlağın her dizesinde “Hakkımızda devlet vermiş fermanı, ferman padişahın dağlar bizimdir.” diyen Yörük genci, güneyin güneşinin ve Toros yaylalarının rüzgârının yaktığı esmer teniyle, çekik gözleri ve güler yüzüyle beliriveriyor gözlerimin önünde. O Yörük gencini bir kez daha seviyorum. Osmanlı Devleti’nin zorunlu iskânı ile Ankara’ya yerleştirilmiş bir Avşar obasının Türkmen çocuğu olduğum için mi, bilmem, damarlarımdaki kan, bu bozlağı dinlerken şahlanmış ata dönüşüyor. Bu bozlaktaki her ses ve söz, geçmişimle geleceğimi birbirine bağlıyor.
İsmim Âşık Veli, Dadalı zatım
Yaz bahar ayında artar firkatim
Dosta doğru dönse şu benim atım
Yüce dağlar ayağıma düz olur.
Dadaloğlu nasıl bir adamdı, onun kaşı, gözü nasıldı? Onu öyle merak ediyorum ki… Şimdiki fotoğraf teknolojisi keşke o zaman da olsaydı diye hayıflanıyorum. Sadece fotoğrafının yokluğu değil benim üzüntüm… Yaptığım araştırmalara göre onun hayatına dair bilgilerin oldukça az olduğunu gördüğümde de üzülüyorum. Halk bilimcilerin, edebiyatçıların, tarihçilerin yazılı ve sözlü kaynakları araştırmaları sonucunda ulaşılan bilgilerin pek çoğu yine bu bilim insanlarının Dadaloğlu hakkındaki yorumlarına ve varsayımlarına dayanıyor.
Bindiğin at Aşkar mıdır ya Düldül
İrengi bozadır der Türkmen Oğlu
Eğerlet kır atı mahzun kalmasın
Biner döğüşürüm der Türkmen Oğlu
Dadaloğlu Güney Anadolu’da konargöçer Türkmen obalarından birinde yaşıyordu. Halk bilimcilerin ortak görüşü, Dadalı’nın güneyde bir Türkmen aşiret adından çok bir köy adı olduğudur. Dadaloğlu ismi ona çevresindekilerin ve belki de kendinin yakıştırdığı mahlasıydı. Bu da Türkmen obalarında örnekleri olan kadim bir Türk geleneğiydi. (Köroğlu vb.)
Dadaloğlum dost iline varınca
Usuldur boyların bellerin ince
Nasip olup gül yüzlüyü görünce
Siyah zülfe mah cemale bakındı
Halk bilimcilere göre yapılan araştırma ve incelemelerde Oğuzların Avşar boyundan olan Dadaloğlu’nun da Karacaoğlan gibi bir kişiden çok, Yusuf, Musa ve Veli olarak bilinen dede, baba, oğul geleneğini takip eden bir şiir söyleme geleneği olduğu ifade edilmektedir. Osmanlı Devleti’nin iskân dönemlerinde yaşayan Yusuf, Musa ve Veli’nin yiğitlemeleri Dadaloğlu adıyla yaşadığı dönemden bugüne kadar dilden dile söylenerek gelmiştir. Dadaloğlu Veli’nin yaşadığı dönemin 19. yüzyıl olduğunun varsayılması nedeniyle o yıllara ait bilgilere ulaşılarak, Yusuf, Musa ve Veli ile ilgili elde edilen bilgiler süzülmüş, en çok Veli hakkında bilgilere ve şiirlere ulaşılarak bugün ki Dadaloğlu şiirleri derlenebilmiştir.
Der Dadaloğlu’yum zatından zatı
Çekin eğerleyin gökçe kır atı
Göçmek değil bizim ilin muradı
Ağyara gidecek yollar görünür.
Dadaloğlu’nun 18. yüzyılın son çeyreğinde Kayseri’nin Tomarza ilçesinde doğduğu tahmin edilmektedir. Dadaloğlu’nun gerçek adının Veli olduğu üzerinde kanaat hâkim olup 1780-1854/1846 yılları arasında yaşadığı varsayılmaktadır. Dadaloğlu, Dadal ve Dadalı ismini kullanan şairin doğum yılı sırasıyla 1790-1791, 1785 ve 1765 olarak gösterilmesine rağmen bunların hepsi varsayımlara dayanmaktadır. Dadaloğlu’nun da mensubu olduğu Avşar ve Cerit Türkmenlerinin çoğunlukla İç Anadolu Bölgesi’ne yerleştirilmiş olmasına bağlı olarak Dadaloğlu’nun Kırşehir’in Kaman ilçesinde 19. yüzyılın ortalarında öldüğü mezarının da bugün Kırşehir’in Kaman ilçesinde bulunduğu varsayılmaktadır.
Der Dadalım, bir yiğidin sevdası var başında
Bu dediğimin ikisini her yiğit göremez düşünde
At dört yaşında güzel on beşinde
Serim ata kurban canım güzele
Anadolu’da doğu ve güney bölgelerde yaşayan Oğuzlara Türkmen, batıda yaşayanlara ise Yörük denilmektedir. Güney Türkmenleri Osmanlı Devleti tarafından dört kez zorunlu iskâna tabi tutulmuşlardır. Türkmenlerin iskân edilmelerinin nedeni devletin kanunları çerçevesinde ve devlet için gerekli sebeplerden olsa da Türkmen obalarını istekleri dışında dağlardan koparmak zor olmuştur. Avşar, Aladağ, Bozdoğan, Menemenci gibi konargöçer Türkmen aşiretlerini yerleşik hayata geçirmek için Osmanlı Devleti’nin gösterdiği çaba, bu bölgelerde yerleşik hayata geçmek istemeyen Türkmenlerin yer yer başkaldırılarına ve dolayısıyla devletin askeri güçleri ile çatışmalara neden olmuştur. Toroslar gibi başı dik Türkmen yiğitleri, yaylalardan inmek istememişler, konargöçerliği, çadırlarını bırakıp yerleşik hayatta evlerde yaşamayı kabul etmemişlerdir. Dadaloğlu, Osmanlı Devleti’nin Anadolu Türkmenlerinin iskân politikası sonrasında Türkmenlerin yerleşik hayatı reddetme fiil ve söylemlerinin yüksek sesi olan, o günün Türkmen beyleri ve obaları ile aynı görüşü paylaşan ve yerleşmeyi reddeden çağının yiğit bir halk ozanıdır.
Çıktım bölük bölük göründü dağlar
Gurbet ilde kalan of çeker ağlar
Elleri kargılı şol bizim beğler
Hani dağlar hani ilin niceoldu
Osmanlı Devlet idaresi iskân politikasında Türkmenlere karşı kasıtlı olmasa da adaletsiz olmasa da yerel şartlarda devletin verdiği yetkiyi güç gösterisine dönüştüren yöneticiler her zamanki gibi iktidarın nimetlerinden faydalanırken bu kanunları uygulamak isterken halkı zaman zaman mağdur etmişlerdir. Toros Dağlarının, Nur Dağlarının, Koç Dağının yiğidi Dadaloğlu haksız, hukuksuz yöneticilerin yanlış uygulamalarına karşı o günün tarihi, sosyal ve siyasi ortamında şiirleriyle Türkmenlerin gür ve yiğit sesi olmuş ve sazıyla, sözüyle, duruşuyla Türk edebiyatının güçlü ozanları arasında yerini almıştır.
Koçyiğit başına bir hal gelince
Derelerde bozkurdlara ün olur
Koç yiğitler döne döne döğüşür
Kötüler de attan düşer fena olur
Dadaloğlu şiirlerinde yurdunun, ilinin dağlarını, yaylalarını anlatmıştır. O nefes aldığı ellerin kuşlarını, kurtlarını anlatmıştır. O gezdiği dağların, yaylaların çiçeklerini anlatmıştır. Ve en çok mevsimden mevsime, enginden yükseğe, tepeden düzlüğe, dağlardan dağlara, yaylalardan yaylalara göçerken Türkmen’in yaşadığı güzelliklerden koparılışının acısını ve çığlığını ve bir daha göremeyeceği bu güzelliklerin özlemini dile getirmiştir. Dadaloğlu’nun sesi ve sazı özgür ruhlu Türkmen obalarının yerleşik hayata geçmek istemeyişlerinin ve itirazlarının gür sesi ve sözü olmuştur. Türkmenlerin iskâna karşı itiraz ve kabullenmeyişlerinde verdikleri mücadeleler, devletin iskân politikasını değiştirmese de yaşananların Dadaloğlu gibi halk âşıklarının süreç ifade eden bu olayları dilden dile söyleyerek ölümsüzleştirmesine neden olmuştur.
Beş Tepe’de Elbistan’ın sağında
Lale biter Binboğa’nın dağında
Oğlak Kayası’ndan Göğdal önünde
Cerid atın çalsın Uruma doğru.
Dede Korkut misali Dadaloğlu, şiirlerini söylerken insanoğlunun tabiat ile kardeşliğinin ve Tanrı’nın yarattığı her şeyi sevip saygı göstermenin gerekliliğini anlatır. Türkmen obalarının çadırlarını toplamaları, eşyalarını atlarına, develerine yüklemeleri, hep birlikte oba halkı olarak yollara düşmeleri onun mısralarında yeniden can bulur. Dadaloğlu, iskân kararı ile yerleşik hayata geçen bir Türkmen’in bir daha keçilerimi güdemezsem, atımla gezemezsem, dağlarda yaylayamazsam kaygısını, tabiat sevgisi ile özlemiyle yoğurup şiirlerinde dile getirir. Türkmen’in atıyla kardeşliğini, tabiatla konuşmasını, halleşmesini onun şiirlerinde Dede Korkut Ata’nın manzumlarında da olduğu gibi görürsünüz.
Bir çift kuş geldi de kondu köyün başına
Tutam alam dedim gider mi boşuna
Yayılırken ayrı düşmüş eşinden
Öter garip garip varırım tutulmaz
Türkmen obalarında ozan olunur da sevdasız olunur mu? Dadaloğlu’nun sevda şiirleri de vardır elbette. Dadaloğlu çeşme başında gördüğü Avşar güzellerini de şiirlerinde anlatır bize. Dadaloğlu’nun elinde hep kılıcı yoktur. Onun elinde kutlu sazı vardır, onun dilinde tatlı sözü vardır. Seven bir yüreği vardır. “Eliftir kipriği ıradır kaşı” diyerek güzeli güzel gören gözü vardır.
Dadalım sarpa düşürdüm yolumu
Gördü gözüm kabul ettim ölümü
Çekti gitti hiç sormadı halimi
A’la güzel amma pek ilvanlıdır.
Dadaloğlu’nun“Yurtlar melül melül bilmem nedendir”diyerek “yurtlar” olarak ifade ettiği Türkmen obalarının yayladığı,, kışladığı Maraş, Hama, Humus, Andırın, Göksun, Akdağ, Bozok, Yozgat, Kaman, Kırşehir, Niğde, Bor, Kayseri, Adana, Antep, Halep, Reyhanlı, Elbistan yöreleri şiirlerinde onun diliyle anlatılır.Dadaloğlu’nun şiirleriyle bu yurtlarda, yörelerde adım adım gezer, dolaşırsınız.
Keramet var da toprağında taşında
Tor Seyfiler selam durur yanı başında
Kamalağın kara ardıcın başında
Kırık kırık yelin eser Binboğa
Dadaloğlu için dağların koca çınarı yolların yavşanı güzeldir, kekik kokan dağlar güzeldir, kıymetlidir. Onun şiirleriyle develerle kervanı toplayıp yollara düşersiniz Ahır Dağı, Şar, Dumanlı, Koç Dağı, Aladağ, Bakır Dağ, Bolgar, Erciyes, Hasan Kal’a’sını geçip engininden yükseğine yeşil yaylalarda çadırınızı kurarsınız.
Yaşa Mursal Oğlu sen binler yaşa
Kargının yalmanı geçiyor daşa
Şu Mursal Oğluynan kim çıkar başa
Alırsan kanlı da varırım demiş.
Dadaloğlu, yiğitlemelerinde Tecirli, Hasan Beğ, Mursal Oğlu, Mucuk Oğlu, Ocakzade, Terkeşli Oğlu, Yahya’nın Oğlu, Topal Ali, Şahmatlı Oğlu gibi Avşar beylerinin isimlerini tek tek anmıştır. Dadaloğlu’nun “Çıktım Binboğa’ya seyran eyledim, Avşar beylerini söyledim.” dediği mısralarında görüldüğü gibi Avşar beylerinin kahramanlıklarını, eli açıklıklarını, mertliklerini, dürüstlüklerini “ Ne kadar methetsem de Avşar’ın beği; Yenilmez mızrağı yaman ildir bu”diyerek anlatmıştır.
Elinde kargı da uylukta satır
Kesilen kelleler meydanda yatır
Korkma beğim korkma salavat getrir
Arkamızdan gelen koç Türkmenoğlu
Dadaloğlu’ nun şiirlerindeki haksızlığa karşı başkaldırısı, Cumhuriyet döneminde bazı çevreler tarafından “devrim” için bir adım olarak değerlendirilmiş ve onun hayatı, eserleri, şiirleri bu çevrelerin ideolojileri tarafından olumsuz olarak kullanılmıştır. Dadaloğlu’nun adı, bu çevrelerin kendi ideolojilerine sempati duyulmasını sağlamak için yine bu çevreler tarafından anılmış ve kendilerinin algıladıkları şekilde yeni nesillere örnek gösterilmiştir. Osmanlı Devleti’ne düşman olan fikirlerin de mensupları tarafından Dadaloğlu’nun Osmanlı Devlet politikası olan iskâna muhalefeti, bir Osmanlı Devleti karşıtlığı olarak yorumlanmış ve değerlendirilmiştir. Bu çevreler ve ideolojiler tarafından Osmanlı Devleti iskân politikası ve Dadaloğlu, daima onların muhalefet yapabilmek için kullandıkları konular olmuştur. Dadaloğlu’nun bazı çevreler tarafından bu şekilde anlatılmış ve tanıtılmış olması şiirlerinin ona özgü haliyle doğru anlaşılmasını engellemiştir.
Gine şenliklendi dereler düzler
Otağın yükletmiş gidişin gözler
Simden çuha giymiş gelinler kızlar
Hani yaylam der de özleşip gider.
Dadaloğlu her şeyden önce Türkoğlu Türk’tür. Vatanseverdir. Akraba severdir. Obalarının ve halkının kültürüne kayıtsız şartsız bağlı bir Türkmen yiğididir. Büyüklerine karşı saygılı, beyleri sayan, küçüklerine sevgili, yiğitleri öven şiirlerinde onun halkına olan sevgisi ve geleneklerine olan bağlılığı açıkça görülmektedir. Binboğa Dağlarından Koç dağına at sürerken dağların engininden yükseğine çıkarken yaylalarda sarı sümbül mor menekşeler dererken vatanını, ilini, töresini ve oba halkının-milletinin- menfaatlerini koruma arzusundan başka amaç taşımamaktadır. Onun ve Türkmen obalarının Osmanlı Devletine başkaldırısını da Türk devlet geleneği çerçevesinde ele almak ve Oğuz-Türkmen birliği çerçevesinde değerlendirmek gerekir. Yıldırım da bizimdir Timur da bizdendir. Yavuz da bizimdir Şah da bizdendir. Köroğlu da bizimdir Dadaloğlu da bizdendir.
Hükümet atlısı da kır atlı olur
Fermanlı olanlar durmadan ölür
Geçmez kara günler de böyle mi kalır
Davranın arkadaşlar bize ündür bu
Sözün özü: Avşar Obasının Türkmen yiğidi Dadaloğlu şiirleriyle -okuyup da anlayana-yiğitliğin kitabını yazmıştır.
Yürü yiğit yürü yolundan kalma
Her yüze güleni dost olur sanma
Ölümden korkup da sen geri durma
Yiğidin alnına yazılan gelir.
Kaynak:
-Ahmet Şükrü Esen Anadolu Aşıkları –II Dadaloğlu Hazırlayan Prof. Dr. İsmail Görkem
-TDV İslam Ansiklopedisi Dadaloğlu maddesi (İnternet sitesi)
-Vikipedia internet sitesi