Kemâl Çopuroğlu
“Acımak… Ben insan ruhlarındaki derinliğin ancak onunla ölçülebileceğine kaniyim. Evet, dibi görünmeyen kuyulara atılan taş nasıl çıkardığı sesle onların derinliğini gösterirse başkalarının elemi de bizim yüreklerimize düştüğü zaman çıkardığı sesle bize kendimizi, insanlığımızın derecesini öğretir…” der, “Acımak” isimli romanında Reşat Nuri…
“İşte böyle bir lâhzâ”da içimizde Sûr-ı İsrâfil gibi rûhumuzu titretecek bir vicdân borusu çalmasa bizi kim diriltecektir?
***
Ya içimizde kahramanlar ve mefhumlar olmasa?..
Meflûç, kötürüm insanlığımızı kim ayağa kaldıracaktır?..
***
Çocukken nefrit hastalığından muzdarip olan ağabeyimin yastığının altından aşırdığımız çikolataların yanında, canı sıkılmasın,
okusun, diye başucuna konulan Kemalettin Tuğcu kitaplarını okumasaydık, hikâyesi hüzünlü kahramanlarını tanımamış olsaydık bu kadar içli bu kadar derin acıma hissiyâtını bize kim verebilirdi ve ağlamayı başka nereden öğrenebilirdik ki?..
Yahut sonraları benim başkahramanlarımdan Muhsin Çelebi’yi iliklerimize kadar işleten Ömer Seyfeddîn olmasaydı şâyet
“Devlet-i Ebed Müddet”i biz kimden öğrenecektik?
Ölünceye kadar kulaklarımızda yankılanacak olan “Korkma!” nidâsıyla bize muhteşem bir güven hissi ve yüksek bir cesâret aşılayan Âkif olmasaydı, kanımız volkan gibi nasıl kaynayacaktı?
Atsız’sız, “Kürşad’ın kırk yiğidiyle Çin sarayını bastığını nereden bilecektik?
Reis Bey’den öğrenmedik mi merhametten kötülük doğmayacağını? Hem Necip hem de Fâzıl bir kalemin kudretinden…
“Vurun ha yiğitler nâmus günüdür!” diyen ‘Antepli Karayılan’ı ve onun kahramanlık destânını böylesine tesirli bir şekilde Nâzım’dan başka terennüm eden bulunur muydu acaba?
***
Aşk’ı ve âşık olmayı Yûnus’tan, Fuzûlî’den, yanmayı Kerem’den; Resûlullâh sevgisini Süleymân Çelebi’den öğrenmemiş miydik?…
***
Dibi görünmeyen bir kuyu gibi derûnumuzda saklı vicdânımıza bir taş gibi düşüp içimizdeki suyu halka halka dalgalandıran ve pek çoğunun da ismini saymadığımız yahut sayamadığımız kahramanlar resmigeçidindekiler değil miydi, bize kendimizi, insanlığımızın derecesini öğretenler?..
***
Öyleyse…
Kim katletti de içimizdeki kahramanları ve ne zaman kim bilir hangi bit pazarında nasıl bedâvaya harcandı insanlığımız?..
***
Anneler, Babalar, Muallimler, Hocalar, Öğretmenler !
Sizin çocuklarınızın kahramanları kim?
Kitaptan çok cep telefonu tutan eller hangi mecrâlarda ve ne idiğü belirsiz hangi kahramanlarıyla koyun koyuna?…
Biz böyle insanlık ve böyle vicdan fukarâsı değildik bir zamanlar da neden şimdi vicdan askıda, insanlık askıda?..
Hâ unutmuşum, bir de:
Askıda ekmek veyâ ekmek askıda…
Yokluk çekenler için bir güzel sadaka.
Ekmek midir sâdece yokluğu çekilen be usta?..
Meselâ sevgi, meselâ dürüstlük ve ahde vefâ…
Meselâ “yok hükmündeki insanlığımız…”
Olmadan hangi yüzle çıkarız dîvâna?..
Yalansa yalan de usta !..
Ekmek bulunur, aş bulunur da…
Sâhi be usta:
Bunlar da bulunur mu askıda?..