Safter Tanık
“Osmanlı; 17. Yüzyılda, düşünce-bilim alanında durgunluğa girdi, sistem-kurumlarını geliştiremedi, çağın değişim-gelişimine ayak uyduramadı.”.
“Osmanlı’da, Aristokrat sınıfı yoktur. Kapıkulu vardır. Bu; hem hanedanın, hem de Osmanlı Devleti’nin uzun ömürlü olmasını sağladı. Ancak; XVII. yüzyıldan itibaren, sağlıklı bir yaşamı olmadı.”.
Aristokratik Monarşiden Mutlak Monarşiye
Osmanlı; Fatih Kanunnamesine kadar, Büyük Selçuklu ve Anadolu Selçuklu’da olduğu gibi, aristokratik bir özellik taşıyan monarşi ile yönetildi. Devletin sahibi, son-kesin sözü söyleyen hükümdar olsa da, siyasette güçlü Türk ailelerinin önemli bir yeri vardı.
Fatih Sultan Mehmet; İstanbul’un fethi sonrasında, Çandarlı Halil Paşa’yı idam etti, iktidar-hanedanlığına tehdit olarak gördüğü güçlü Türk ailelerini, mal varlığına el koyarak tasfiye etti. Kanunname ile de devletin yönetim şekli ve esaslarını belirledi.
Kanunnameye göre;
Hükümdar, “devlet” demektir. Yani devletin sahibi hükümdardır. Egemenlik; tek kişiye, hükümdara aittir.
Hükümdar; hayatı boyunca, ülkeyi yönetme hakkına sahiptir. Ölümü sonrasında; bu hak, en güçlü oğluna geçer.
Başa geçenin; devletin bekası-nizam-ı âlem için, kardeşlerini öldürme hakkı vardır.
Veraset Sistemi’nde, neden değişikliğe gitti?
Osmanlı’nın kuruluşundan, I. Murat’a kadar; devlet, hanedanın ortak malı olarak kabul edildi.
Tahta geçişi ile başlayan veraset savaşı ise Veraset Sistemi’nde bir değişikliğe gitmesini gerekli kıldı.
Veraset Sistemi’nde yaptığı değişiklik sonucu; devlet, hükümdar ve çocuklarının ortak malı oldu. Ancak; bunda, hükümdarın ölümü ile kimin hükümdar olacağı hakkında bir açıklama yoktu.
İşte Fatih, “en güçlü şehzade, padişah olur” sözü ile buna açıklık getirdi. Amacı ise; veraset kaynaklı bir çatışmayı önlemek, devletin varlığı ve bütünlüğünü korumaktı.
Siyasi değişim, hangi sonuçları doğurdu?
Aristokratik monarşiden, mutlak monarşiye geçildi.
Siyasette, güçlü Türk ailelerinin yerini Kapıkulu aldı. Bu; devletin kurucu unsur ile bağını kopardı, yabancılaşmasını getirdi. Toplumsal bütünleşmeye değil, ayrışmaya yol açtı. Celali isyanlarının büyümesi, Şii Safevilerin Anadolu’da etkili olmasının bir nedeni de budur.
Veraset Sistemi’nde değişikliğe gidilmesi, taht kavgasını bitirmedi. Siyasi mücadeleyi; Kadın Sultanların müdahil olduğu, hatta belirleyici rolü bulunduğu, Kapıkulunun iştirak ettiği, Şehzadeler arası bir ölüm-kalım mücadelesine dönüştürdü. Vahim olaylar yaşandı.
Avrupa’da nasıldı, ne oldu?
Avrupa’da; feodalizmden, monarşizme geçildi. Bu geçiş; bazen savaş, bazen de anlaşma ile oldu. Böylece; feodal derebeyliklerden, merkezi devletler ortaya çıktı. Bu da; soyluları her zaman siyasette etkin, hatta kralın yetkisini paylaştığı bir güç yaptı.
Monarşi, “o günün Avrupa’sında söz sahibi olan Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu, Fransa, Portekiz, İspanya, Lehistan-Litvanya Birliği ve Rusya’da siyasi birliği sağladı” dersek yanlış olmaz.
İngiltere, Hollanda’da ise farklı bir siyasi gelişim yaşandı.
İngiltere’de; Tudor Hanedanlığı’ndan gelen VII. Henry ve VIII. Henry, parlamento desteği ile siyasi birlik-düzeni inşa etti. Ardından gelen I. Elizabeth (1558-1603); Anglikan mezhebini ülkenin resmi mezhebi yaptı, hem konumunu güçlendirdi, hem de Katolik direnişini kırdı.
Hollanda; 1581’de, I. Willem (Günümüzdeki Hollanda kraliyet ailesi olan Oranje-Nassau Hanedanı) önderliğinde, her biri bir tüccar olan Protestan yedi şehir temsilcisinin bir araya gelmesiyle, “Hollanda Birleşik Şehirler Cumhuriyeti” adı altında kuruldu.
“Ülkeyi tüccar ya da entelektüeller yönetti” dersek yanlış olmaz. Zira Kral; hiçbir zaman, ülkenin birlik-bütünlüğünü temsil eden bir kişiden öteye gidemedi.
Monarşi; genel olarak Avrupa’da merkezi devletlerin ortaya çıkışını sağladı ise de, veraset; Osmanlı’daki gibi vahim olayları, daha kötüsü devletlerin toprak kaybı ya da varlığına son veren, hanedan değişikliği ile sonuçlanan veraset savaşlarını getirdi.
Portekiz Veraset Savaşı
Portekiz; biri 1383-1385, diğeri 1580-1640 olmak üzere iki veraset savaşı yaşadı.
Portekiz Kralı I. Fernando; 1383’te, veliaht (erkek çocuğu yoktu) bırakmadan öldü. Bunun üzerine; kızıyla evli Kastilya Kralı, Portekiz yönetimine el koydu. Ancak; bu, soylular ve halkın isyanına yol açtı.
Portekizli direnişçiler ile Kastilya Krallığı arasındaki savaş; Kastilya Kralı’nın, 1385’te yenilmesine kadar devam etti.
Portekiz; bağımsızlığa kavuştu, direnişin liderliğini yapan Portekizli soylu I. Joao (John) kral olarak seçildi.
Portekiz Kralı II. Henry (II. Henrique); 1580’de, tıpkı I. Fernando gibi erkek bir varis bırakmadan öldü. Kardeşinin oğlu Anthony (Antönio), krallığını ilan etti. Ancak; bu, hanedan İle akrabalığı bulunan İspanya Kralı II. Felipe tarafından kabul edilmedi.
İspanya Kralı II. Felipe; Portekiz’i işgal etti, kendini İspanya-Portekiz kralı olarak tanımladı. Ancak; bu, Portekizli soylular tarafından kabul edilmedi, bunların öncülük ettiği bir halk direnişi başladı.
Halkın direnişi ve İspanya’nın Büyük Britanya-Fransa-Hollanda ile olan savaşları ise; 1640’ta, bağımsızlığını getirdi. Direnişin lideri; IV. Joao (John) adıyla, Portekiz kralı olarak seçildi. Böylece Portekiz’de yeni bir hanedanlık dönemi başladı.
İspanya Veraset Savaşı
İspanya Kralı II. Carlos; 1700’de, veliaht bırakmadan öldü. Veliaht bırakmadı ise de, bir vasiyetname bıraktı.
Vasiyetine göre; “İspanya toprakları; bütünlüğü korunmak şartıyla, Fransa Kralı XIV. Louis’in yeğenine kalacak. Ancak İspanya ve Fransa birleşmesi olmayacak. XIV. Louis bu teklifi kabul etmez ise; bu teklif, aynı şartlar ile Habsburg İmparatoru’nun oğlu için geçerli olacak”.
Fransa Kralı XIV Louis; bu teklifi kabul etti, ancak yeğeni V. Philip’i Fransa tahtının varisi olmaktan çıkarmadı.
Bu; hanedan ile akrabalık bağı bulunan, haliyle İspanya topraklarında hakkı olduğunu savunan Britanya-Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu tarafından, Fransa’nın İspanya ile birleşmesi olarak kabul edildi.
1701’de; Britanya-Hollanda ve Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu, Fransa’ya karşı savaş ilan etti.
Savaş; Avrupa, denizler ve denizaşırı ülkeleri içine alan geniş bir coğrafyada oldu. Profesyonel orduların karşılaştığı, ateşli silahların yoğun olarak kullanıldığı, yeni askeri strateji-taktiklerin denendiği bir dünya savaşına dönüştü.
Fransa; İspanya’da hâkim konuma geldi, Büyük İttifak; İspanya’nın Avrupa ve Denizaşırı ülkelerindeki bazı topraklarını ele geçirdi.
Savaş; 1715’te Utrecht, Rastatt ve Baden Antlaşmaları ile son buldu.
V. Philip; “V. Felipe” adıyla İspanya kralı oldu, ancak Fransa-İspanya Birliği son buldu. Böylece İspanya’da Habsburg dönemi bitti, Bourbon dönemi başladı. Bu, bugün de böyledir. Öyle ki İspanya Kralı I. Juan Carlos Boubon hanedanlığından gelmektedir.
İspanya; bugünkü Belçika’yı Fransa’ya, Napoli-Milano-Sardinya’yı Avusturya’ya, Cebelitarık ve Minorka’yı İngiltere’ye bıraktı.
Lehistan Veraset Savaşı
Lehistan Kralı II. August, 1733’te öldü. Ölümü üzerine oğlu Saksonya Kralı II. Friedrich August, Avusturya ve Rusya’nın desteği ile krallığını ilan etti. Ancak Leh soyluların çoğu ile Fransa buna karşı çıktı.
Fransa Kralı XV. Louis, kayınpederi Stanislaw Leszczynski’nin kral olmasını istedi. Bu da; Fransa’yı, Avusturya ve Rusya ile karşı karşıya getirdi.
Savaş; 1738’de, Fransa’nın Avusturya karşısındaki üstünlüğü ile son buldu. Ancak Fransa Leszczynski’yi desteklemekten vazgeçti. Haliyle Saksonya Kralı II. Friedrich August, “III. August” adı ile Lehistan Kralı oldu. Buna karşılık; Avusturya, Napoli ve Sicilya Krallığı’nı İspanya’ya bıraktı.
Avusturya Veraset Savaşı
Kutsal Roma Cermen İmparatoru VI. Karl; 1740’ta, erkek bir varis bırakmadan öldü. Ancak; ölümünden önce, “Faydacı Müeyyideyi” kanunlaştırarak kızı Maria Theresa’nın yerine geçmesini sağladı. Buna rağmen; bu, ölümünden sonra Bavyera Elektörü (Bölge başkanı- dük) tarafından reddedildi, imparatorluk hakkının kendisine ait olduğunu iddia etti.
Bavyera iddiasına; Fransa ve İspanya’nın yanı sıra Prusya-Wittelsbach devletçikleri destek verirken, İngiltere-Hollanda ve Saksonya Krallığı Maria Theresa’nın yanında yer aldı. Bu da bir veraset savaşını başlattı.
Savaş, 1748’de, Fransa-İspanya’nın üstünlüğü ile bitti.
Maria Theresa’nın tahta kalması kabul edilirken, Avusturya; Kuzey İtalya’yı İspanya’ya, Silezya’yı ise Prusya’ya bıraktı.
Bavyera Veraset Savaşı
Wittelsbach Dükü; 1777’de, varis bırakmadan çiçek hastalığından öldü. Yerine, hanedanın yaşlısı IV Karl Theodor geçti. Ancak; bu da, varis bırakmadan öldü. Bunun üzerine; kuzeni Zweibrüchen Dükü II. Karl August, tahtın varisi oldu. Ancak; bu, akraba Avusturya Arşidükü Joseph’in itirazını getirdi.
Prusya ve Saksonya’nın, II. Karl August’a destek vermesi ise; Alman Birliği’ni kuran Hohenzollern ile Habsburg hanedanlığı arasındaki bir savaşı getirdi.
Savaş; 1779’da Prusya’nın zaferi ile bitti, Bavyera toprakları II. Karl August’a verildi.
Veraset Savaşları’nın nedeni nedir?
Genelde; dük, kral, imparatorun erkek bir varis bırakmadan ölmesi olarak görülüyor. Ancak; ölümünden önce kızı ya da kardeşini halefi olarak göstermesine, bunu kanunlaştırmasına rağmen anlaşmazlığın bitmediği anlaşılıyor. Bunun için esas nedeni, “hanedanlar-aristokrat ailelerin içinde yer aldığı güç mücadelesidir” diyebiliriz.
Monarşi ile ilişkisi nedir?
Monarşi; kral ya da imparatorun tek egemen olması, ömrü boyunca ülkeyi yönetmede hakkının bulunması, ölümü sonrasında bu hakkın oğluna geçmesidir. Oğlunun var olmamasından kaynaklanan sorunlar ise; kızını, yoksa kardeşini varis yaptı.
Bir de; Monarşide, kral “devlet” demektir.
Yani özelliği itibariyle; veraset, olmazsa olmazıdır, bir de ortada devlet gibi büyük bir miras vardır. Haliyle; kuralları belli olsa bile, anlaşmazlığı doğurması doğal bir şeydir.
Büyük Britanya ve Hollanda’da, Portekiz-İspanya’daki gibi bir veraset savaşının yaşanmaması ise, parlamenter monarşi ile yönetilmesinden kaynaklanır.
Osmanlı’da; Avrupa’daki gibi, bir veraset savaşı neden yaşanmadı?
Nedenini açıklamadan önce; hanedanlığın, yabancı-yerli hanedanlar ve aristokrat ailelerle yaptığı evliliklerden söz etmenin doğru olacağını düşünüyorum.
Yabancı hanedanlarla yapılan evlilikler;
Osmanlı’da; Orhan Bey ile başlayan, Fatih Sultan Mehmet’ten sonra görülmeyen, yabancı hanedanlarla yapılan birçok evlilik var.
Örnek olarak, Orhan Bey’in; Theodora Hatun (Bizanslı Komutan İmparator Kantakuzenos’un kızı), I. Murat’ın; Tamara Hatun (Bulgar Çarı Şişman’ın kız kardeşi), I. Beyazıt’ın; Olivera Hatun ( Sırp Kralı Lazar’ın kızı), II. Murat’ın; Mara Hatun (Sırp Derebeyi George Brankoviç’in kızı), Fatih’in; Helena Hatun (Mora Derebeyi Demetrus’un kızı), Alexias Hatun (Bizans prensesi) ve Anna Hatun (Trabzon imparatorunun kızı) ile olan evliliğini gösterebiliriz.
Nedeni nedir?
Dönemin siyaset aracı buydu ve bunu gerekli kılıyordu.
Evlilik yoluyla yabancı hanedanlar ile akrabalık bağı oluşturulması; mevcut konjonktür, bundan istifade, çıkar sağlama, güç kazanmaya yöneliktir. Yani siyasidir.
Orhan Bey’in, iktidar mücadelesi veren Bizanslı Komutan İmparator Kantakuzenos’un kızı ile evlenmesi; Kantakuzenos’un tahta geçmesini sağlar iken, Osmanlı’nın Rumeli’ye geçişi, Trakya-Edirne’nin fethi gibi bir fayda getirdi.
I. Murat’ın, Bulgar Çarı Şişman’ın kız kardeşi ile evlenmesi; Şişman’ın yönetimde kalmasını sağlar iken, Bulgaristan’ın fethini kolaylaştırdı.
I. Beyazıt’ın, Sırp Kralı Lazar’ın kızı ile evlenmesi; Sırp Krallığı’nın bir süre daha varlığını sürdürmesini, Macar Krallığı’na karşı direnmesini sağlar iken, Sırp Prensi Stefan Lazareviç’in Sırp Derebeyi Brankoviç’i yenilgiye uğratması, Ankara Savaşı’nda ordusu ile I. Beyazıt’ın yanında yer alması, ölümüne kadar Osmanlı’ya sadık kalması faydalı oldu.
Yabancı hanedanlarla yapılan evliliğin, Fetret Devri’nde de devam ettiği görülüyor. Bu da; Osmanlı’nın, Rumeli’de önemli bir Bizans-Sırp ve Macar tehdidine maruz kalmasını engelledi.
II. Murat’ın, Sırp Derebeyi Brankoviç’in kızı ile evlenmesi; Macar Krallığı’nın Sırbistan işgalini engeller iken, Osmanlı’nın Sırbistan fethini kolaylaştırdı. Ancak; Macarların, Sırbistan’a girişi Osmanlı’yı zora soktu. Buna çözüm getiren ise Brankoviç ve Mara Hatun oldu.
Fatih’in, Mora Derebeyi Demetrus’un kızı ile evlenmesi; Mora’nın fethini değil, direnişini getirdi. Alexias Hatun (Bizans prensesi), Anna Hatun (Trabzon imparatorunun kızı) ile olan evliliği ise hanedanlığına değer verme ve koruma amaçlıdır.
Fatih; yabancı hanedanlarla evlilik yapan, son hükümdar oldu. Bundan sonra, yabancı hanedanlarla evlilik yapan hükümdar ise olmadı.
Niçin?
Buna, ihtiyaç kalmadı. Zira Osmanlı, bir imparatorluğa dönüştü. En önemlisi de; bu, hanedanlık için bir tehdit olarak görüldü.
Yerli hanedanlarla yapılan evlilikler;
Osmanlı’da; I. Murat ile başlayan, Yavuz’un ardından son bulan, Türk beylik ve devletleri hanedanlarıyla yapılan birçok evlilik var.
Yabancı hanedanlarla yapılan evlilikten farkı ise; Osmanlı Sultan ve Şehzadelerin sadece bunların kızları ile evlenmesi değil, bunlara eş olarak kızlarını vermesidir.
Bu araçla; güç kazanmayı, Türk beylik-devletlerinde müdahil olmayı, fethi kolaylaştırmayı ve Anadolu’da siyasi birliği sağlamayı hedefledi.
Beylikler ile yaptığı evlilikte, Karamanoğulları ve Dulkadiroğulları gibi iki hanedanın öne çıktığı görülüyor.
Karamanoğulları, akrabalığını tercih ettiği en önemli hanedan oldu.
I. Murat; kızı Melek Hatun’u, Karamanoğullarından I. Alaeddin Bey’e eş olarak verdi. Bu; kuruluş döneminde olan Osmanlı için, önemli bir fayda sağladı. Zira Osmanlı, Anadolu’nun en güçlü beyliği olan Karamanoğlu Beyliği ile müttefik oldu.
II. Murat; üç kız kardeşini, Karamanoğullarından İbrahim-İsa ve Alaeddin Bey’e eş olarak verdi. Bu; Osmanlı’nın, Karamanoğulları hanedanlığına olan müdahalesini getirdi, toprak kazandırdı.
II. Beyazıt’ın, Karamanoğullarından Nasuh Bey’in kızı ile evlenmesi; Nasuh Bey’in, Karamanoğlu Beyliği’nin başına geçmesini engelledi.
Akrabalığına önem verdiği bir hanedan da Dulkadiroğullarıdır.
Dulkadiroğulları ile akrabalığı; Yıldırım Beyazıt’ın, Dulkadiroğlu Emir Süleyman Şah Suli Bey’in kızı Sultan Hatun ile evlenmesiyle başladı.
Bu; Karamanoğlu Beyliği ve Memluk Devleti arasında sıkışan Dulkadir Beyliği’nin destek arayışından kaynaklandı ise de, Dulkadiroğullarının Osmanlı’ya verdiği güven ve fayda önemlidir. Öyle ki Fetret Devri’nde Çelebi Mehmet’in yanında yer aldılar, birlik-bütünlüğe hizmet ettiler.
Dulkadiroğulları ile olan evlilikler; Yavuz Sultan Selim’in, Dulkadiroğlu Beyliği’ne son vermesine kadar da devam etti.
Beylikler dışında; Akkoyunlu Devleti, Memluk Devleti ve Kırım Hanlığı akrabalık tesis ettiği üç Türk devletidir.
Memluklular ile biri; Süleyman Çelebi’nin oğlu Orhan Çelebi’nin kızı Fatma Hatun-Sultan Barsbay (ki evlilikleri birkaç ay sürmüştür), biri; Fatma Hatun-Sultan Çakmak (ki evlilikleri 4 yıl sürmüştür), diğeri de; Cem Sultan’ın kızı Gevher Sultan-Nasirüddin Muhammed (Memluk Sultanı Kayıtbay’ın oğlu) evliliği olmak üzere üç evlilik vardır. Ancak; bu, hanedanlar arasındaki gerginliği gidermedi.
Akkoyunlular ile akrabalığı; Fatih’in, Uzun Hasan’ı 1473 Otlukbeli Savaşı’nda yenmesi sonrasında başladı.
Fatih; Osmanlı’ya iltica eden Uzun Hasan’ın oğlu Uğurlu Mehmet Bey’i, kızı Gevherhan Sultan ile evlendirdi.
Bu evlilikle Uğurlu Mehmet Bey Akkoyunlu Devleti’nin başına geçmeyi düşünürken, Osmanlı Akkoyunlu Devleti’ne müdahale etme imkânına sahip oldu. Ancak; Uğurlu Mehmet Bey, 1477’de İran’da öldürüldü.
Bunun üzerine; Osmanlı, Uğurlu Mehmet Bey ve Gevherhan Sultan’ın oğlu Göde Ahmet Bey’i, Akkoyunlu tahtının varisi ilan etti.
Göde Ahmet Bey; 1490’da, II. Beyazıt’ın kızı Aynişah Sultan ile evlendi. Bu; Akkoyunlular ile yapılan ikinci evlilik oldu.
Göde Ahmet Bey, Osmanlı’nın desteği ile Akkoyunlu hükümdarı oldu. Ancak; tahtta bir yıl kaldı, tahttan indikten bir yıl sonra da vefat etti.
Osmanlı’ya iltica eden Akkoyunlu Murat Bey; Yavuz Sultan Selim’in İran Seferi’ne katıldı, Diyarbakır’ın fethi sırasında hayatını kaybetti. Bu da Akkoyunlu Devleti’nin sonu oldu.
Kırım Hanlığı ile akrabalığı; Şehzade Selim’in (Yavuz Sultan Selim), Kırım Hanı Mengli Giray’ın kızı Ayşe Hatun ile evlenmesiyle başladı.
Mengli Giray’ın, babasına başkaldıran Şehzade Selim’i koruması ve askeri destek vermesi; hem II. Beyazıt’ı, hem de ondan sonra gelen hükümdarları düşündüren bir olay oldu.
Yavuz Sultan Selim; yerli hanedanlarla evlilik yapan, son hükümdar oldu.
Neden?
Anadolu’da, siyasi birlik sağlandı. En önemlisi; bu, hanedanlık için bir tehdit olarak görüldü.
Aristokrat ailelerle yapılan evlilikler;
Aristokrat ailelerle yapılan ilk evlilik; Osman Gazi’nin, Söğüt-Eskişehir bölgesinde etkin olan Ahi lideri Şeyh Edebali’nin kızı Malhun Hatun ile yaptığı evliliktir. Bu; Osman Gazi’nin, bölge halkının desteğini almasını sağladı.
Kuruluş döneminde aristokrat ailelerle yapılan evlilikte, öne çıkan bir evlilik ise Yıldırım Beyazıt’ın karşı çıkışına rağmen kızı Hundi Hatun’un Şeyh Emir Buhari ile evlenmesi oldu.
Tabi ki bu, iki örnek; zira bu dönemde, aristokrat ailelerle yapılan çok sayıda evlilik var. Bu; Fatih ile azaldı, Kanuni ile de istisnai hale geldi.
Kanuni ile hükümdarların cariyelerle evlenmesi, Sultan kız-torunların başarılı devlet adamları ile evlendirilmesi bir devlet politikası oldu.
Öyle ki II. Osman’ın (Genç Osman); Şeyhülislam Esat Efendi’nin kızı Akile Hanım ile evlenmesi, hoş karşılanmadı.
Sultan kız-torunların başarılı devlet adamları ile evlendirilmesi; yerli hanedanların kalmayışına bağlansa da, esas neden hanedana ortak olmasının engellenmesidir. Yani verasettir. Zira hükümdarlar; sadece Çandarlılara değil, Evrenosoğulları-Mihailoğulları-Turahanoğulları gibi aristokrat ailelere de eş olarak kız vermekten kaçındı.
Bir de; Sultan kız-torunların başarılı devlet adamları ile evlendirilmesi; damada güç kazandırdı ise de, denetim-kontrolünü getirdi.
Özetle; Osmanlı’da Avrupa’daki gibi büyük ölçüde veraset savaşının yaşanmaması, yerli-yabancı hanedan ve aristokrat ailelerle olan bağın kopması ile ilgilidir.
Osmanlı’da, hanedan değişikliği neden olmadı?
Avrupa’da; veraset savaşlarını tetikleyen, hanedanın aristokrat sınıfı ve yabancı hanedanlarla olan akrabalığıdır.
Veraset Savaşları; bazen devletin varlığına son verdi, bazen toprak kaybettirdi, çoğu kez de hanedan değişikliğini getirdi.
Aristokrat sınıfı; veraset savaşını tetiklediği gibi, devletin kurtarıcısı oldu.
Osmanlı’da; XVI. yüzyılın yarısından itibaren, hanedanın yerli-yabancı hanedan ve aristokrat aileler ile bir bağı kalmadı.
Siyasette, Aristokrat ailelerin yerini Kapıkulu aldı.
Zayıf hükümdarlar döneminde; Sokollu, Köprülüler Saltanatı oldu ise de, bunların iktidarı ele geçirme hanedanlığını ilan etme gibi bir amacı olmadı. Zira aldıkları eğitim; böyle bir düşünce-mantığa sahip olmasını mümkün kılmadığı gibi; topluma yabancı, toplumsal kabul-destekten yoksundular.
Sonuç olarak; Osmanlı’da, Aristokrat sınıfı yoktur. Kapıkulu vardır. Bu; hem hanedanın, hem de Osmanlı Devleti’nin uzun ömürlü olmasını sağladı. Ancak; XVII. yüzyıldan itibaren, sağlıklı bir yaşamı olmadı.
Not; devamı, “Osmanlı, neden geri kaldı?” -5-‘te.