
Asena Kınacı Moral
İstiklal Marşı’nın kabulünün 100.yılı kutlu olsun
Dünya Olimpiyat Şampiyonası 2020 yılında yapılacakken salgın hastalık nedeniyle 2021 yılında yapılmak zorunda kaldı. Tokyo’da düzenlenen olimpiyatlarda Okçuluk alanında Mete Gazoz, Boks alanında Busenaz Sürmeneli birincilikleriyle Türk milletine altın madalya hediye etti. Her ikisi de altın madalyalarını alıp İstiklal Marşımızı söyleyerek ve söyleterek kutlu bayrağımızı dalgalandırırken hepimizin gözü kulağı Tokyo’daydı. Türk milleti olarak İstiklal Marşı’nı dinleyerek ve söyleyerek bayrağımızı en yükseklerde görüp gözyaşlarımızı tutamayarak Türk gençliği ile bir kez daha gurur duyduk. İstiklal Marşımızın yazılışının ve kabulünün 100. yılında Türk gençliğinin atalarına layık olma gayreti sonucunda madalya başarısı atalarımızın ruhunu şad etti. İstiklal Marşımız Tokyo’da söylenirken bayrağımızın göklerde en yüksekte dalgalanması dünyanın değişik yerlerinde bulunan milyonlarca Türk’ü tek yürek büyük Türk milleti yaptı. Ben de başarılı Türk gençleri ile gurur duyarken İstiklal Marşı’nın bizim için ne kadar önemli olduğunu bir kez daha düşündüm ve yazdım.
İstiklal Marşı yalnız bir şiir değildir. Yalnız bir marş değildir. İstiklal Marşı her harfi ve her dizesi yaşanmış Türk milletinin kanıyla canıyla yoğrulmuş gerçek bir destandır. Bu destan yüzyıllar öncesinden bugüne atalarımızdan bize kalan Oğuz Kağan Destanı, Bozkurt Destanı, Yaratılış-Türeyiş Destanı, Manas Destanı gibi yüzyıllar sonra doğacak torunlarımıza emanet kalacaktır.
Her Türk çocuğu konuşmayı öğrenince İstiklal Marşı’nı ezberlemeye başlar. Sesli okur. Okumayı öğrenince yüreğine yazar, defterine yazar. Sonra öğrenir ki Mehmet Akif yalnızca bir şair değildir. Mehmet Akif Kastamonu, Balıkesir, Bolu, Konya camilerinin minberlerinde, kürsülerinde vaazlarıyla ve zor şartlarda çıkardığı dergisi Sebilürreşat ile Türk milletini ayağa kaldırmak için, Türk milletinin kendine dönmesi için, imanını destana dönüştürmesi için top yekûn Milli Mücadele için imanlı yüreği, dili ve kalemi ile milletine seslenen bir kahramandır. Onun tarafından yazılan İstiklal Marşı da yalnızca bir şiir değildir. Türk milletinin Oğuz Ata’dan beri nesilden nesile aktardığı, taşıdığı emaneti, alın yazısı, yaşadığı kaderidir.
Oğuz Ata’nın torunlarının güçlü devleti, büyük(!) ve medeni(!) düşmanlar tarafından kıskaca alınmıştır. Osmanlı Devletini müttefikleriyle birlikte her cephede savaşa zorlayan şartlar Türk ordusunu milletiyle beraber her cephede ölümlerle destan yazmak zorunda bırakmıştır. Her cephede yenilgi bilmez Türk ordusu kahramanca savaşıp hak ederek kazanırken müttefiklerinin yenilmesiyle uluslararası düzeyde yenilmiş sayılmıştır. Osmanlı Devleti Mondros Ateşkes Antlaşmasını ve Sevr Antlaşmasını imzalamak zorunda bırakılmıştır. Uzun süren savaşlar ile yoksullaşan Türk milleti iç ve dış düşmanların ihanetleri sonucunda en büyük zenginliğini de kaybedecektir: Bağımsızlık… İşte İstiklal Marşı böyle bir yok oluştan, uçurumun kenarından dönen bir milletin tüm dünyaya örnek olacak tarihini anlatan gerçek bir destandır.
Yurdumuzu düşman çizmeleri çiğnediğinde Türk’ü tanıyan Mehmet Akif, korkusuz milletine “Korkma!” diyordu. Ay-yıldızın yol göstericiliği Türk milletine yetecektir. Son ocak sönmeden, son damla kan tükenmeden, son Türk ölmeden Türk milleti hep var olacaktır. Milli Mücadele komutanı Mustafa Kemal de şöyle diyordu: “ Arkadaşlar! Gidip, Toros Dağları’na bakınız, eğer orada bir tek Yörük çadırı görürseniz ve o çadırda bir duman tütüyorsa, şunu çok iyi biliniz ki bu dünyada hiçbir güç ve kuvvet asla bizi yenemez.” Bu Mustafa Kemallerin, bu Mehmet Akiflerin bu Türk milletinin imanıydı. Tekerrür eden tarihte Türk milletinin damarlarında nesilden nesile geçen, yürekten yüreğe akan ortak bir imandı. Hun Devleti, Göktürkler, Uygurlar, Selçuklular, Osmanlılar nasıl büyük devlet ve medeniyetler kurdu ise yine aynısı olacaktı. Anadolu topraklarında muhtaç olunan kudretin damarlarımızdaki asil kanda mevcudiyetinin kanıtlandığı bir destan yazılıyordu. Al sancak, son nefese, son nefere, son damla kana kadar mavi gökyüzünün süsü olacaktı.
Mehmet Akif İstiklal Marşında; Ey hilali yıldızına yakışan bayrağım; Düşmanlar Ege’de köylerimizi yakıp yıkarken, Maraş’ta Antep’te, Urfa’da kızlarımızın namusuna el uzatırken, Adana’da Hatay’da atalarımızın aksakallarını yolarken, camilerimizi kirli ayaklarıyla çiğnerken, sen yine de Hakka tapan ve imanlı yürekleriyle düşmana göğsünü siper eden milletimin yüzüne gül diyordu. Türk milletinin yüreğinden, dilinden en sevgiliye-bayrağa sesleniyordu. Bu kara ve karanlık günlerde ne olursa olsun sen yeter ki “ Çatma o güzel çehreni” “gül” diyordu.
“Türk-Oğuz beğleri, milletim, işitin! Üstte mavi gök çökmedikçe, alta yağız yer delinmedikçe, senin ilini ve töreni kim bozabilir… Ey Türk! Titre ve kendine dön!…’“ diyen atamız Bilge Kağan gibi İstiklal Destanının mısralarında da gökyüzünde yıldızlar var oldukça yeryüzündeki Türk’ün bayrağı, ayı- yıldızı hep dalgalanacaktır, parlayacaktır diyordu. Bu Oğuz Ata emaneti, Türkün Kızılelması, Zümrüdüankası, İla-yı Kelimetullah aşkı, devlet-i ebed müddet imanıydı.
Mehmet Akif bir tarih gerçeğini İstiklal Marşı ile yazdı. İmanı zayıflar düşmandan yana geçip ihanet de etse de o, Türk milletinin özgürlük ruhuna zincir vurulamayacağını imanlı kalemi ile yazdığı destanla tarihe kazıdı. Yedi düvel, Avrupa devletleri bir olsa da Türk milletinin imanlı göğsü karşısında yenilip yıkılacaklardı. Oğuz Kağan’dan gelen emaneti devralan Mustafa Kemal önderliğinde göğsünü düşman mitralyözlerine siper eden vatan evlatlarının fedakârlıkları karşısında Allah müjdelediği günleri verecekti. Her türlü silahlarıyla donanmış güçlü orduları ile vatanımızı işgal eden düşmanlara karşı Türk milleti Mustafa Kemal önderliğinde Mehmet Akif’in İstiklal Marşı ile destansı seslenişi ile titreyip kendine döndü. Vatanın her köşesinde düşmana karşı Türk milleti varını yoğunu ortaya koyarken cephedeki ordusu da inanç dolu bu mısralarda coşkun bir nehre döndü. Türk milleti asil kanı ve imanlı yüreği ile Allah, vatan, bayrak aşkı ile düşman silahlarının önüne atıldı.
Vatan nedir? Cennet. Hayat. Nefes. Umut. Aşk… Vatan uğruna verilen bedeller, tükenen ömürler, feda edilen yiğitler, çekilen çileler, ızdıraplar… Şehit kanları ile sulanan toprak yalnızca toprak mıdır? Bu topraklarda atalarının kanı, canı, emeği var. Türkistan’dan, Yesevî Ata’nın dergâhından, gelen kutlu dervişlerin kabirlerini düşman çizmeleri mi çiğnesin? Türk evladı, toprağa ruh veren can veren, kan veren atalarının kemiklerini sızlatamazdı. Türk çocuğu aç olsa da, susuz kalsa da, silahı olmasa da, yorulsa da, kolu- kanadı kırılsa da tükenemezdi. Mehmet Akif Türk çocuğunun yüreğinden ruhundan dilinden her şeyi- hepsini feda edebilecek bir sesleniş ile sesleniyordu:
Canı cananı bütün varımı alsın da Hüda
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda”
Yabancı kirli ayaklar basmasın bu güzel topraklara. Camilerin ezanları susmasın. Minareler göğe yükselsin. Hep mavi gökyüzünün süsü olsun. O zaman tüm zamanların Türk uluları evlatlarının yaptıklarıyla onurlanarak huzur içinde arşa çıkacaklardır. Ruhları şad olacaktır.
İngiliz gemileri İstanbul’u hedef alırken, Yunanlılar İzmir’den, Fransızlar ve İtalyanlar güneyden, Ermeniler, Ruslar doğudan saldırmaktadır. Tanrının kut verdiği Türk göğsündeki iman ile Kuvay-i Milliye birlikleriyle ve ili derleyip toplayan önderi Atatürk ile bu kaderi, uçurumun kenarından aldığı devleti ile bayrağa, vatana, geleceğe dönüştürmüştür. İstiklal Marşı 12 Mart 1921 de TBMM’de okunup ayakta alkışlanarak kabul edilirken göklerden gelen bir ses Mehmet Akif’in kaleminden ve dilinden Sakarya Zaferi’ni muştuluyordu:
Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal.
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal:
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklal!