
SEN BİLİRSİN USTA
Asena Kınacı MORAL
“ Allah size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne güzel öğütler veriyor. Şüphesiz Allah her şeyi işitmekte, her şeyi görmektedir”(Nisa Suresi 58.Ayet)
“İş, ehli olmayan kişilere verilince kıyameti bekle, kıyametin kopması pek yakındır.” (Buhârî) diyen Sevgili Peygamberimizin sözünü bir makalede okurken bu hadis-i şerife gözlerim takılı kaldı. Son zamanlarda dost sohbetlerinde de çok sık konuşulur olan bir konu olduğu aklıma gelince bu hafta liyakat üzerine bir yazı yazmak istedim.
Kamu ve özel sektörde eğitim durumu, yeteneği, o işe uygunluk durumu değerlendirilerek, gerekli şartlar belirlenerek, bu şartları sağlama durumu göz önünde bulundurularak işe alımlar yapılmalıdır. “Bir kimsenin kendisine iş verilmeye uygunluk yaraşırlık durumu, değim” anlamına gelen liyakat bazı toplumlarda yukarıda sayılan şartlar göz önünde bulundurulmadığından doğmadan ölmektedir. İşin ehlinde olması ya da olmaması toplumların çözmesi gereken en önemli meseleler arasında yer almaktadır. Ayrıca liyakatsizlik hizmet edene de hizmet alana da zulüm olduğundan toplumların kanayan yarasıdır.
Hem dinimizin hem töremizin gereği olan “kifayet” anlamına gelen “işi ehline vermek” bizim ülkemizde de dudak bükülüp alay edilen bir kavram olmak yerine toplumu diri tutan ilerlemeye neden olan bir ilke olarak yaşamalı yaşatılmalıdır. Allah’ın emri olan, peygamberimizin sünnetiyle ümmetine örnek olduğu, Türk töresinde ve devlet geleneğinde canlı örnekleri var olan işin ehlinde olması gerekliliği ve önemi “bilgisiz başköşede yer bulursa başköşe eşik, eşik de başköşe sayılır” diyen Yusuf Has Hacib’in Kutadgu Bilig’i başta olmak üzere pek çok eserde yer almaktadır. Bu nedenle hem dinimizin emri hem töremizin gereği olan işi ehline vermek anlamına gelen liyakat ilkesine görev verme yetkisine sahip olanlar, devleti yönetenler çok önem vermelidir.
“Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?” diyen Sevgili Peygamberimizin öğüdüne karşılık hemşerinizi, akrabanızı, aynı siyasi görüşte olan arkadaşınızı kayırırsanız ve yeteneklerine uygun olmayan görevlere getirirseniz yine O’nun söylediği gibi kıyamete de hazır olmalısınız. Büyük devletlerin tarihinde liyakat ilkesine uyma ya da uymama durumu ile bu durumun önemi elle tutulur gözle görülür örnekleriyle tarih sayfalarına yazılmıştır. Tarih biliminde işin ehline verilme durumu devletlerin, milletlerin varlık-yokluk nedenleri arasında sıralanmıştır. Sadece Türk tarihinde değil diğer milletlerin tarihinde de liyakat ilkesinin çiğnenmesi devletlerin varlık-yokluk nedenleri arasında en başa yazılmıştır.
Yıllar önce bir gün arkadaşlarıma masum bir soru sordum. Arkadaşlar birisi bize adımıza hazırlanmış gerçek bir tıp diploması verse ne yaparsınız? O sırada dört arkadaştık ve maalesef üç arkadaşım da diplomayı almak isteyeceklerini söylediler. Oysa ben diplomam bile olsa o işin ehli olmadığımı biliyorum. Kan göremem. Yara saramam. Ne biliyim daha teknik bilgi beceri gerektiren bir şey yapamam. Hak etmediğini yeterli olmadığını bilmek ve istememek de erdemdir. Herkes bildiği işi yapsın. Yetiştiği alanın işini yapsın. Her işe atlamasın. Her şey olmak istemesin. “Yarım doktor candan, yarım hoca dinden eder.” diyen atalarımıza kulak vererek yeteneklerin farkında olunması da yetersizliğin farkında olunması da insanımızı da milletimizi de güzelleştirir.
Kişi olarak arkadaşımız bir vazifeye bizden daha çok yakışıyorsa bunu söyleyebilme kabul etme erdemine sahip olmak zenginliktir. Herhangi biri için “O bunu yapabilir.” “Başarır, benden daha faydalı olur.” diyebilmek erdemdir. Oğlumuz, kardeşimiz, teyzemiz, halamız, dayımız, amcamız da olsa bulunduğu yeri hak etmesi gerekir. Bu gerçeği görebilmek ve buna göre davranmak da erdemdir. Allah insanı içinde sönmeyen bir cevherle yaratmıştır. Ve her insanın çok iyi yapabileceği bir şey muhakkak, mutlak vardır.
Neden hak eden kişi hak ettiği ile alakası olmayan kişi yada kurumdan hak ettiği vazifeyi istemek zorunda kalsın ki? Hastane başhekimi olmayı, okul müdürü olmayı, bir kurumda daire başkanı olmayı emek verdiği, ter döktüğü, kabiliyetinin değerlendirilip ölçüldüğü yerden değil de bir siyasi parti kapısından neden istesin? O kapıları hiç bilmeyen sadece işini en iyi yapmaya çalışanın hali ne olacak? İşini en iyi yapana işinin ehli denmez mi? İşte kıyamet bundan kopacak.
Kişinin yeteneklerini amirleri görmelidir, arkadaşları takdir etmelidir. Arkadaşlarının takdiri idarecilerin teklifi ile yetenek ve yeterliliği ile ilgili çalışma sahasında çalışması sağlanmalıdır. Bu olmuyorsa görev vermeye yetkili idarecilerde de eksiklik yetersizlik vardır. Yeteneklerine göre işi işin ehline verebilmek de büyük bir yetenek olarak idareciliğin özelliklerinden en önemlisidir. Düşünün ki sizin keşfettiğiniz bir çalışanınız o işi yüzde yüz başarı ile tamamlıyor. Bu yeteneği siz gördünüz, tavsiye ettiniz, bu kişiyi siz o göreve getirdiniz. İki katlı büyük bir başarı değil midir?
Kıyamet nasıl kopar? Tıp Fakültesi okumamış birisi sizi ameliyat etsin ister misiniz? Öğretmenlik bilmeyen birisi çocuğunuza öğretmen olsun ister misiniz? Bilgisayarın başına bilgisayarı bilmeyen birini oturtur musunuz? Kıyamet işte böyle kopar. Elbette insan Allah’ın verdiği akıl, idrak ve irade ile zaman içerisinde az ya da çok her işi yapabilir diye düşünebiliriz. Tıp eğitimi almış bir veteriner hekimin bile soğuk algınlığı geçiren çocuğunuzu muayene etmesini ister misiniz? Yıllarca başka işte çalışmış emek vermiş birisi hiç bilmediği bir alanda önemli bir göreve getirilebiliyor. O işte pişen yetişen yetenekler kullanılmadığı gibi o işe atanan kişinin kendi alanında, işinde yıllarca edindiği tecrübe ve bilgi birikimi de çöpe atılıyor. Buna benzeyen pek çok örnek karşımıza çıkarken kıyamet böyle kopar demekten kendimizi alamıyoruz.
İlimde, bilimde, fende, sporda, sanatta ölçme ve değerlendirme yöntemlerinin iltimassız uygulamalar ile hayata geçirilmesi toplumumuzun ilerlemesine yol açacaktır. Kişilerin uygunluk, yeterlilik- yetersizlik durumunun değerlendirilmesinden çok hemşeri, eş, dost, akraba, tanıdık, yandaş kayırmacaları ile verilen görevlerin örneklerinin çokluğu toplumsal endişe ve huzursuzluğu artırmaktadır. Liyakatsiz görevlendirmeler arttıkça görevinde yetenekli, ehil ve hak eden görevliler de bulundukları makamda yetenekli ve hak eden olsalar da olumsuz olarak zan altında kalmaktadır. Yine yetenekli ve bilgili kişiler, işin ehli olan çalışanlar ehliyetsiz kişilerin tutum ve davranışlarından etkilenerek maddi ve manevi olarak zarar görmektedir. Liyakatsiz hizmet veren doğru hizmet veremezken ehliyetsiz kişiden hizmet alan da yetersiz, eksik, yanlış hizmet aldığı için eziyet ve zülüm görür. Liyakatsizin etrafındakiler vazife verilen işe yetersizliğinin ve o işi beklenilen kadar iyi yapamadığının farkındadır. Herkes onun işin ehli olmadığını bilir ama susar. Liyakatsiz güçlü ise; ki güçlüdür, bulunduğu makama layık görülmüştür, iktidardadır, muktedirdir, eleştirilemez. Gerçekler yanında konuşulamaz, üstü örtülür. Herkes sussa da ehliyetsiz kişinin vicdanı susmayacağı için liyakatsiz kişi de işgal ettiği makamda mutlu olmak yerine acı çeker. Makamı da parası da vardır ama kimseye faydası yoktur. Güçlünün yanında olmayı seçenler ya da karakter olarak zayıf oldukları için liyakatsizi başarılıymış, hak etmiş, işinin ehliymiş gibi alkışlayıp pohpohlayanlar yüzünden liyakatsiz de doğru ve gerçek ile hiçbir zaman yüzleşemez.
Liyakat konusu hem kişiyi hem toplumu etkileyen çok önemli bir konudur. Liyakat, Allah’ın kullarına öğütlediği ve insanlığa doğruyu göstermek için gönderdiği peygamberleri vasıtası ile varlığı gerekli ve şart olduğu bildirilen bizim için ideal olan dünyaya ulaşmamızı sağlayacak ilkelerden biridir. Ahlaklı bir toplum liyakat ilkesinin sağlamlığı ile korunur ve işi ehline verdiği sürece toplumsal sağlamlığını devam ettirir.
Bulunduğu işte yıllarca çalışmış, çalışmayı hep sevmiş, yorulmuş, emek vermiş, ter dökmüş, doğru yaşamış, yolundan dönmeden kimsenin yolunu kesmeden kimsenin üzerine basmadan ömür tüketmiş kasap, doktor, güvenlik görevlisi, idareci, öğretmen, mühendis, mimar, bakkal, memur, işçi, çiçekçi, yani işinin ehline “ Sen bilirsin usta!” demenin huzuru ve manevi güzelliği ile dolu bir vatan diliyorum.