Fuat Yılmazer
15 Temmuz 1974 Kıbrıs’ta ihtilal oldu. EOKA cı Nikos Sampson Rum Milli Muhafızları ile beraber Makarios’a karşı darbe yaptı. Amacı Adayı Yunanistan’a ilhak etmekti. Bu durum Garanti Antlaşmasında imzaları bulunan Türkiye, İngiltere ve Yunanistan’ın anlaşmasına uymuyordu. Zaten 1963-1967 de Rumlar Kıbrıs Türküne jenosit uygulamıştı. Dünya da Rumların yaptığı toplu katliama seyirci kalmıştı.
Nikos Sampson’un yaptığı bu ihtilal, Türklere yapılacak katliamın habercisiydi. Türkiye 1963-1967 de olduğu gibi seyirci kalmayacaktı. İngiltere’ye Garanti antlaşmasına göre adaya beraber müdahale edelim teklifi yapıldı İngiltere kabul etmedi.
Türkiye 20 Temmuz 1974 sabahı Kıbrıs adasına havadan ve deniz yoluyla karadan çıkartma yaptı. Zorluklarla karşılaşsa da Türk ordusu ilerledi belli bir yeri kontrolleri altına aldılar. 22 Temmuz da Birleşmiş Milletlerin kararı ile ateşkes ilan edildi. Cenevre de görüşmeler başladı, Yunanlılar hiçbir şeyi kabul etmiyorlardı. Aynen şimdiki gibi şımarık davrandılar.
Bu gelişmeler üzerine ikinci harekât için hazırlıklar başladı. Trenle asker ve savaş araç ve gereçleri Mersin limanına sevk ediliyordu.
Türkiye ayakta idi. Türk insanın bir kısmı askerlik şubelerinin önünü doldurmuş bizde askere alın diye zorlama yapıyor bir kısmı bulunduğu yerleşim yerinde mitingler yapıyor, düşmanlara lanetler yağdırıyordu. Asker ve savaş araçlarının sevkinin yapıldığı güzergâhta olan yerleşim yerleri de ayağa kalkmıştı. Tren istasyonları hınca hınç doluydu. Ben o tarihte Şefaatli lisesinde öğrenci idim. Sevkiyat treni Yozgat’ın Yerköy ve Şefaatli ilçelerinden, Nevşehir’in Kanlıca kasabasında geçerek Kayseri’ye, oradan da Mersine gidiyordu. Tren güzergâhında askere karşı ancak Türkün yapabileceği çılgınca bağlılık ve destek vardı. Tren pencerelerinden içeriye koli koli sigara atanlar, sanki oğlunu, yeğenini askere gönderiyormuş gibi rast geldiği askere harçlık diyerek para vermek isteyenler, kapısında iki, üç tavuğundan birini kesip pişirip getirenler, Yumurta, sebze, meyve dolduran esnaf, askerlere sarılıp dua edip ağlayanlar, öpüp koklayanlar, Allah sizi muzaffer kılsın, sizi korusun diye dua edenler., Kuran okuyanlar…
Müthiş bir duygu seli vardı. Duygu seli milli seldi. Orada dargın, kırgın, küs hiç kimse yoktu sadece vatan için şehit olmaya giden kahramanlarına destek vardı. Türkün başarısı için dilek vardı.
Böyle bir ortamda Cenevre görüşmelerinde sonuç alınmayınca ikinci harekâtın başlaması parolası olan “Ayşe tatile çıkabilir” sözü İkinci harekât başladı. Bu konular konuşulurken adı fazla dile getirilmeyen Dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Semih Sancar ve Kurmay heyetinin çizdiği plan başarılı olmuştu.
O günlerde bugünlere geldi. Uluslararası yasalara göre de haklı bizim olmamıza rağmen yasaların yorumlarının Yunanistan lehinde yapılması sonucu bugünlere kadar geldik. Bu sorun çözülmediği gibi Yunanistan yeni sorunlar üretmeye, onu destekçileri de onları desteklemeye devam ediyorlar. Yeni bir maceraya yelken açmak için hazırlıklar yapıyorlar. “Akacak kan damarda durmaz” diye bir sözümüz var. Keşke Yunanlılar bu gerçeği bilse!