YUNUS EMRE’YLE HASBİHAL – 14
Ahmet URFALI
Hiç şüphe yok ki, Yunus Emre’yi anlamaya çalışmak beyhude bir emektir. Ondaki hali yaşamak imkân ve kudretinden mahrum olanlar tıpkı meyvasız, çiçeksiz ağaca bakarak bir odun yığını gördükleri gibi Yunus Emre’yi hiçbir zaman anlamayacaklardır. Biz sadece onun mısraları ile bestelerini okuyup zevkleniyoruz. Bu zevk, nazım ve musiki zevkidir. Yunus daima bizden uzaklardadır. Ancak bir hilkat kırıntısı olan varlıklarından utanarak sahibine sığınmak cesaretini gösterenler onu anlarlar. İçyapısı tamamen yok edilmiş, bir nesle Yunus’u anlatmaksa evham ile oynamaktan başka ne olabilir? Bugün onun teneffüs ettiği hakikat havasının tam zıddı olan bir kutupta yaşıyoruz. Ondaki harareti hiç anlamayacak kadar damarlarımız donmuştur. Nurettin Topçu
40.
Suya bakıp seni yazmayı diledim sancılı bir güvercinle
Ben rüzgârın dilini öğrenmiştim Horasanlı bir dervişten
Suya bakmayı da sen koydun belleğime dün gece
Eksiğim tamamlandı bu huzur dergâhının kapısında
Sen kuraklığım için çoğalttın bereketini hazinenden
Bir âhi duasıyla gül dalları tomurcuklandı Bismillah
Muhabbetler mayalandı el verildi can dilinden canlara
Bin fikir birleşti toprak ve suyun efsununu çözünce yol erleri
Tövbesi pir elindendi er eteği tutunca aşk ehlinin ahvali
Bir merhamet durağında cömertliğin armağanıdır Anadolu’ya
41.
Sen zamanın bilmecesini çözersin ben has bahçende çiğ olurum
Depreştirirsin Anadolu yalnızlığını nice baharlar getirip
Ben yağmurlarına gözyaşlarımdan uyaklar yaparım
Tesellisin mahcup pişmanlıklarla mâziye ağlayışıma
Dilindeki ışık aydınlatır köhne yürek karanlığımı
Ben söz zulmünün mültecisiyken sığınağımsın çaresizliğime
İçimden ebabiller uçurursun sevincime ezgi olup
Gül yaprağı seccadede divana dururuz şükrümüz edasına
Şimdi yoksul dizelerimde şehrâyindir adındaki gizem
Kurak yatağında suyu uyanır ırmağımın akarım sana doğru