
Bosnalı Bir Kahraman
İ S M E T H O C A
Ahmet B.KARABACAK
Kısa bir süre önce Bosna Kasabı denen bir cani Avrupa mahkemesi tarafından ömür boyu hapse mahkûm edildi. Bu hüküm yüzlerce masum kişiyi ne geri getirir, ne de acıları yok eder. Binlerce Bosnalı kadının ve kızın tecavüze uğraması ayrı fecâatdır. Bosna’daki katliam tarihteki İslâm düşmanlıklarının sadece bir örneğidir. Bu vesile ile bir BOSNA karamanını, gerçek bir mücahidi, dostum kardeşim İSMET HOCA’yı meraklılarına tanıtmak istiyorum:
İşyerimize bir gün, alış-veriş yapmak için iki genç adam geldi. BOSNA’lı imişler. Epey bir süre önce Sovyet İmparatorluğu yıkılmış, işgal altındaki milletler kendi devletlerini kurmağa çalışıyorlardı. Bunlardan biri de Avrupa’nın göbeğinde beş yüz yıldır İslâm’ı yaşayan ve yaşatmaya çalışan Boşnaklar idi. Türkiye dışından gelen Türkler ve diğer Müslümanlar elbette bizim en çok ilgilendiğimiz insanlardır. Türkçe bilmiyorlardı; fakat Balkan göçmeni bir çalışanımız aracılığıyla anlaşmağa çalışıyorduk. Gelenleri oturmağa ve konuşturmağa bir nevi mecbur ettim. Aslında onlar da buna meyilli idiler; anlattılar: Biri mühendis, biri ise Avusturya’da okuyan öğrenci imişler. Komünizm işgalinde oldukça ihmal ettirilen İslâm’ı yerinde incelemek için kırk küsur imam ve din adamı ile gelmişler. Niyetleri Camileri dolaşıp, oralarda namaz kılmak ve tetkik etmekmiş. Bir programları olmadığını anladım. İsterlerse yardımcı olacağımı söyledim. Memnun oldular. Ertesi gün için sözleştik. Rahmetli dostum Mustafa Çıtlak hoca hem İslâm’ı iyi bilen, Mekke’de yıllarca hadis ilmini okumuş, Arap diline vakıf biri idi. Her şeyden önemlisi idealist bir ilim adamıydı. Ona telefon ederek gelmesini rica ettim. Geldi ve plânladık. İstanbul, Fatih’te bir vakfımız vardı. Oraya onları götürecek, merak ettiklerini en yetkili kişilerle konuşacak, soracaklardı. Mustafa hoca her şeyi en güzel şekilde idare etti. Büyük camiler gezildi, ibadet edildi. Bir gün sonra o iki delikanlı daha yaşlı, sakallı biri ile geldiler. Kendisi Bosna’nın ikinci imamı imiş. Gelen grubun başında o vardı. Bosna’nın devlet olmasının yolunu açan Alija Ali İzzetbegovic ismini ilk kez ondan duydum. Onun yardımcılarından imiş.

Doğu ve Batı Arasındaki İslam adlı kitabı bana o hediye etti. Ortalığın pek iyi olmadığını, Sırpların kötü niyetlerini anlattı. Ona Boşnakların ne zaman Müslüman olduklarını sordum. Fatih döneminde istekleriyle olmuşlar. Bunda, o zaman mensup oldukları Hristiyanlığın değişik bir mezhebine bağlı olmalarının, teslis’e değil tek Allah’a inanmalarının tesiri olmuş. “Hemen her evde Fatih Sultan Mehmet’in resmi vardır” dedi. Birbirimize telefon numaralarımızı verdik ve onları memleketlerine yolcu ettik. (Burada, bir başka hatırayı kısaca anlatayım: Sovyetler dağılınca hürriyetine kavuşan Gagavuz yeri Milli Eğitim bakanı Meryem hanım yanında iki görevli ile Türkiyede görevliler ile görüşmek üzere yurdumuza geldiler. Bunları bizim evde misafir ettim. Gayet güzel Türkçe konuştukları için uzun zaman sohbet ettik. Kendileri azınlıkta oldukları ve dinleri hristiyan olduğu halde nasıl Ruslar tarafından asimile edilemediklerini sordum. Onlar da aynı İsmet hoca gibi mezhepleri sebebiyle olduğunu, Teslise değil, tek Allah’a inandıkları için asimile olmadıklarını söylediler.)
Aradan zannediyorum bir yıl geçti. Bir gün İsmet Hoca hanımı ile geldiler; hac’a niyetlenmişler. Onları eve götürdüm ailem ile tanıştırdım. Çalışanımızı eve çağırarak gece yarısına kadar konuştuk, dertleştik. Hac’dan dönünce gene bize geldiler, oradan bana ufak bir şişe içinde zemzem getirmişler. O halâ benim evimde durur.
Pek uzun bir zaman geçmedi, Sırp cellatları Boşnakları katliama başladılar. Önceleri telefonla görüşebiliyorduk. Sonra o da kesildi. Endişe içinde yıllar geçti. Bir gün televizyonda İsmet Hocayı gördüm. Cenaze kaldırıyorlardı. Ortalık durulur gibi olunca, belki altı-yedi yıl sonra baktım bizim hoca yanında bir hanım ve bir yaşlarında bir erkek çocukla çıkageldi. Anlattı: eşi ve iki yetişkin kızı evleri bombalanınca şehit olmuşlar. Kendisi cephede imiş. Bu hanımın eşi de Sırplar tarafından şehit edilmiş. Bosna Müftüsü, eşi öldürülenlerin sahipsiz kalmamaları için bekâr erkekler tarafından nikâhlanmasını tavsiye etmiş. Bir mucizeden bahsetti: Bulundukları bölgede kırk erkek katledilmiş. O yıl, o bölgede kırk erkek çocuk dünyaya gelmiş.
İsmet Hoca bir mücadele adamı idi. İzzetbegoviç’in yanında yıllarca omuz omuza çalıştı, didindi. Rahmetli Necip Fazıl bazıları için “cüppeler yüreksiz” diye yazmıştı. Hoca Avrupa’nın göbeğinde, her tarafları düşmanla sarılı iken dahi pervasızca mücadele etmiş yürekli biriydi. Keşke bizler de, birbirimizin kuyusuna kazacağımız yerde onun gibi olabilsek. Allahın selâmı üzerine olsun sevgili İsmet Hoca…