
BİZ, ASYA’NIN ÇOCUKLARI….
Kemal ÇOPUROĞLU
Lisede öğrenciyken târih dersinde bize okutulan târîh kitâplarında, yine aynı kitâpların dâimî öznesi olan atalarımız için ; “Türkler” ifâdesi kullanılır, bu üçüncü şahıs çekimli ifâde benim pek tuhafıma ve zoruma giderdi ; niyeydi ki biz Türk değil miydik de yabancı bir milletten bahseder gibi bahsedilirdi. O zaman biz kimdik ve neydik?… Gökten mi inmiştik, uzaydan mı gelmiştik?..Uzay da ne ki?…
Biz bu gezegenin en ele avuca sığmaz en gözü pek yiğitleriydik; Altaylardan çıktık da yollara, sığmadık dünyâlara… İşte böyle başladı hikâyemiz:
Asya’nın Çocukları
Kurt başlı tuğlarıyla
Altaylardan doludizgin,
Rüzgârda dalgalanan gök yeleleriyle
Kanatlanıp gökyüzüne uçup gittiler.
Uçup gittiler,
Kaçtıkça kovaladılar güneşi,
Başları dik
Tanrı dağları gibi.
Bulutları delen bozkurt bakışlarla
Yırttılar karanlığı
Aştılar, aşılmaz denilen demirden dağları…
Damarlarında akan kan değil,
Yürekleri volkandı!
Yandıkça,
Âb-ı hayat diye
Karlı buzlu suları
Kana kana içip gitiler…
“Daha deniz daha müren” buyruğunca;
Gün doğusundan gün batısına
Dört nala doludizgin koşup gittiler!
Orhon- Yenisey yürekli bengü taşlara
Türk adını çakıp gittiler!
Hocam Yesevî,
Dedem Korkut,
Kâşgarlı,
Saltuk Baba,
Yûnus Velî,
Aşk âteşiyle yanan deste gülleri
Samanyoluna saçıp gittiler…
Söğüt ocağında âteş oldular tavınca dövülen…
Kılıçlarını kınından çekip gittiler.
Yıldızlarca düşmanı biçip gittiler.
Aşk bâdesini hızır elinden içip gittiler.
İki cihan güneşi buyruğunca kutlu bir gün
Balyemezlerle delip surları
Çağ kapayıp
Çağları açıp gittiler.
Nihâyet bir gün
Yağısı, uğrusu, çaşıtı, hâini, nâmerdi
Bozunca töreyi dirliği ve düzeni;
Yedi düvele karşı
Hiç yazılmamış bir destânı
Kanlarıyla yazıp gittiler!
Kirletince toprağı uğursuz ve işbirlikçiler,
Bir diriliş muştusuyla
Kara kalpaklarını
Takıp dimdik başlarına,
Bir eylül günü küffârı Denize döküp gittiler!
Kurt başlı tuğlarıyla
Altaylardan doludizgin
Rüzgârda dalgalanan gök yeleleriyle
Kanatlanıp gökyüzüne uçup gittiler,
uçup gittiler!..
Ve şimdi anladım ki ” TÜRK,” bütün zamân ve mekânların ifâdesi; yegâne ve biricik öznesidir !..
***
Ağladım… Dün gece oturdum, şarkımızı; “Çırpınırdın Karadeniz’‘i dinledim, ağladım….
Ârif Nihat’ın “Ağıt” şiirini mırıldandım ağladım…Mahzunluğumuza,kimsesizliğimize,yetimliğimize ağladım…
İhtişam dolu günlerimiz geldi aklıma: “Ahlâk timsâli bir ülkücü” yoldan geçerken ona saygıyla yol veren insanları hatırladım da ağladım…
Sonra “Başbuğlu günleri; etten duvarlar, kaleler yaptığımız, yeri göğü inlettiğimiz günleri hatırladım ve ağladım…
Aynaya baktım da garipliğimize ağladım…
Ve her şeye rağmen bir kez daha anladım ki:
Biz olmadan vatan olmaz, biz olmadan “Türklük” olmaz, biz olmadan “Kızılelma” olmaz, biz olmadan “Turan” olmaz!…
Biz; gelmiş, geçmiş ve gelecek bütün zamânların
öznesi ve irâdesiyiz.
Târih boyunca onlarca devlet yıkıp devlet kuran bir iradenin temsilcisiyiz.
Anladım ve bu defâ sevinçten ağladım:
Biz olmadan hiçbir şey olmaz!…
3 Mayıs Türkçülük Gününüz Kutlu Olsun.
3 Mayıs Türkçülük Günü aynı zamânda nice meşakkât, çile ve işkencelerle başlayan kutlu bir yürüyüşün adıdır. Bu yürüyüşü başlatıp bayrağı devreden ve bugün hayatta olmayan kahramanlarımızın ruhları şâd, mekânları cennet olsun inşallah.