YOLLARDA
Kemal ÇOPUROĞLU
“Cümleler doğrudur sen doğru isen, Doğruluk bulunmaz sen eğri isen.”
Her şey, Yûnus’un dergâha odun taşımasıyla başladı.
Hani ormanda onca eğri odun varken; “Şeyhimin dergâhına odunun bile eğrisi girmez!” diyen Yûnus’un…
Aman Yûnus,
Can Yûnus,
Sultan Yûnus!..
Dergâha taşıdığın odunlar kadar olamasak bile,
Bir od düşürdün de canevimize, yanmadayız gece gündüz…
“Kim bu denlû dutuşan odlare kılmaz çâre su…” diyen bağrı yanıkların âteşi bizleri de sardı.
Cezbe-i cünûna düşmüşlerin âhı paraladı yüreklerimizi.
Lâkin gözyaşı bir su mudur, hele de kanlı gözyaşları?.. Yoksa içimizde, tâ gönlümüzün derinliklerinde çakan şimşeklerin yağdırdığı rahmet yağmurları mıdır bütün âteşleri söndüren?..
Yalnız, ağlayabilenler anlarlar bunun ne demek olduğunu…
Kendini bilmeyenler, bu ateşin kuru bir alev; aşkın da âvârelik olduğunu zannederler.
Aman Yûnus
Can Yûnus
Sultân Yûnus!
Dergâha taşıdığın odunlar kadar bile olamadık da ya şimdi hâlimize nasıl yanalım?
Bu yüzle biz de mi sigaya çekelim seni:
Niçin Âlem-i İslâm’ın tâlihi böyle mâkûs,
Neden yüzler gülmez de abus,
Söyle ne zamân nihâyete erecek bu kâbus? diye…
Sâhi şu Molla Kasım‘lar hiç bitmez mi?
Ya “Ana karnından icâzetli“ler hiç tükenmez mi ?..
Vâsıtayla maksudu karıştırıp kendilerinin vâsıta için var olduğu zannıyla ona secde etme gafletine düşenler…
Siz, aşk pazarında merkebine âşık bir tüccar gördünüz mü hiç?…
***
Evet âvâreyim; âvâre olmasam ne işim var yollarda?..
Yollardayım,
Gecenin karanlığı ruhumu sardı,
Ayağımın ucunda siyah bir uçurum vardı…
Gözlerim seçmez bu zifirî karanlıkta,
Derinden bir ses geldi,
Sandım gelen o yârdı…
Kör topal yürüdüm o sedâya doğru;
Anladım ki beni kandıran, rüzgârdı…
Hep yürüdüm;
Dağ yorgun,
Dere yorgun
Tepe yorgun,
Ben yorgun…
Bitmedi gitti bir türlü
İçimdeki vurgun!..
Yolların uzak,
Güllerin uzak,
Dillerin uzak…
Hiç korkmadan düştüm de yollarına,
Meğer avmışım da avcılar kurmuş yoluma tuzak!..
Ben civan,
Her yanım kan revan,
Dayandım yine de cânân!
Sînemde ok,
Âh ü zârım çok
Arayıp soranım yok.
Yalnızlığı hemdem,
Belâyı cem,
Aşk demini zemzem,
Varlığında erimeyi
Elzem eyledim.
Yolunda türâb
Gönlüm harâb,
Koştukça serâb
Hep serâb…
Nedir bu çektiklerim Yâ Rab?..
Her zerremde ayrı bir feryât,
Pamuk ipliğine bağlı hayat,
Debelendur…
Heyhât!..
Cânı eyledik pazar,
Âlem mecnûn diye etti nazar,
Yaram azdıkça azar…
Gönlüm yaralı kuş ,
Nihâyete erdi uçuş
Tenim kafes,
Kulağımda hep o ses:
“Allah bes, bâkî heves.“