OSMANLI, NEDEN GERİ KALDI?
Safter TANIK
“Her devlet gibi, Osmanlı’da bunu yaşadı. Bu; devlet hayatında görülen, doğal-kaçınılmaz bir olaydır.
Nedeni ise; doyum, tatmin, kendini üstün görme ve bunun hep böyle devam edeceğinin sanılmasıdır. İşte bu; rahatlık-rehaveti, rahatlık-rehavet de geri kalışını getirdi.”.
“Osmanlı, neden geri kaldı?” sorusunu sorduğunuzda, farklı birçok cevap ile karşılaşırsınız. Tabi ki bu; farklı bakış tarzına dayandığı gibi, bir neden ile açıklamaya dayanır. Buna, mantıklı-sistematik açıklama getiren ise çok az kişi vardır.
Haliyle cevabım; “İbn-i Haldun, Hegel, Marks” gibi düşünürlerin, konu hakkındaki düşünce kalıbına dayalı olacaktır.
İbn-i Haldun’a Göre
Devletler; insanlar gibi doğar, büyür, yaşlanır ve ölür.
Fetih-kuruluş, hükümdarın iktidarı tekeline alması, ekonomik refah-kültürel gelişme, doyum-tatmin-kendini beğenme, sefahat-israf-çöküş olmak üzere 5 dönemi yaşar.
Birinci dönem; göçebe toplumun askeri güç ile yerleşik toplumdan iktidarı aldığı, kan bağından kaynaklanan asabiyyenin güçlü olduğu, hükümdarın kraldan çok şef gibi hareket ettiği bir dönemdir.
İkinci dönem; hükümdarın iktidarı tekeline almaya başladığı, iktidara taşıyanları tasfiyeye giriştiği, bunların yerini paralı asker-bürokrat ile danışmanların aldığı, hanedan ve din bağının öne çıktığı bir dönemdir.
Üçüncü dönem; ekonomik-kültürel gelişimin olduğu, refahın arttığı ve her kesimin bundan pay aldığı bir dönemdir.
Dördüncü dönem; ekonomik-kültürel gelişimin durduğu, değişimin yıkım kabul edildiği, refahın ebediyen devam edeceğine inanıldığı bir dönemdir.
Beşinci dönem; hükümdarın keyfi yönetime başvurduğu, etrafını dalkavukların sardığı, otoritesini sürdürebilmek için asker-bürokrata ihtiyaç duyduğu, halkın vergilerle ezildiği, mali ve ekonomik çöküşün yaşandığı, başına buyruk asker-yöneticilerin ortaya çıktığı, toplumsal aidiyet-bağlılığın kalmadığı, iktidarın asabiyye bağı güçlü bir topluluk tarafından ele geçirildiği, yeni devletin kurulduğu bir dönemdir.
Osmanlı’nın Geri Kalışının Nedeni
Her devlet gibi Osmanlı’da bunu yaşadı. Bu; devlet hayatında görülen, doğal-kaçınılmaz bir olaydır.
Nedeni ise; doyum, tatmin, kendini üstün görme ve bunun hep böyle devam edeceğinin sanılmasıdır. İşte bu; rahatlık ve rehaveti, rahatlık-rehavet de geri kalışını getirdi.
Analiz ve Yorum
Birinci Dönem
Fetih ve Kuruluş
Osmanlı; Anadolu Selçuklu Devleti’ne bağlı, Doğu Roma sınırındaki dar alanda sıkışmış, kan bağından kaynaklanan asabiyyenin ( aidiyet ve bağlılık) güçlü olduğu, göçebe topluluk olan Kayı Boyundan oluşan küçük bir beylikti.
Doğu Roma ile olan sürekli çatışması; hem toplumsal dinamizmi, hem de batıda genişlemesini getirdi. Anadolu Selçuklu Devleti’nin yıkılışı ise rolünü üstlenmesini gerektirdi. Yani zor şartlar ile aidiyet-bağlılığın getirdiği toplumsal dinamizm ve konjonktür, bağlı beylikten bağımsız bir devlete dönüşümünü sağladı.
Osman Gazi-Orhan Bey; Selçuklu devlet tecrübesinden istifade etti, Tımar Sistemi (İkta Sistemi) ve Ahilik Teşkilatı gibi ekonomik-sosyal kurumlarını devraldı, kendisini iktidara taşıyanlar ile olan dayanışmayı sürdürdü, kararında toplum önderlerinin sözünü dikkate aldı, kraldan ziyade şef gibi hareket etti.
İlk Siyasi Mücadele ve Çatışma
1362’de I. Murat; Orhan Bey’in ölümü üzerine, Bursa ahilerinin kararı ile hükümdar ilan edildi. Ancak; bu, Ankara ahilerince kabul görmedi, kaledeki Osmanlı askerleri şehirden kovuldu. Haliyle; devletin varlığını tehdit eden, siyasi bir çatışma yaşandı.
Bu da; siyasi ve askeri olmak üzere, iki nedenden kaynaklandı.
Siyasi Yapı
Osmanlı; kuruluş yıllarında, Selçuklu yönetim şeklini benimsedi. Son sözü söyleyen hükümdar olsa da; yönetimde, hanedan değişikliği bile yapacak kadar etkin, medeni cesaret ve inisiyatife sahip, cesur-güçlü Türk ailelerinin önemli bir yeri vardı. Anadolu’da; Selçuklu Devleti’nin yıkılışı ardından, birçok Türk beyliğinin ortaya çıkışı da bu siyasi yapı ile ilgilidir.
İşte bu siyasi yapı; Selçuklu’da olduğu gibi, Osmanlı’da da bunların müdahale ve mücadelesini getirdi.
Tehlikede; bunların bir araya gelmesi, devletin devamlılığını sağlar iken, siyasi mücadelesi ise (Selçuklu’da olduğu gibi) parçalanma ve devletin sonunu getirdi.
Askeri Yapı
Osmanlı’nın; kuruluş yıllarında, düzenli bir ordu yoktu. Askeri gücü, Uç Gazileri (Akıncılar) ve sefere çıkıldığında çağrı ile bir araya gelen sefer sonrasında ise işinin başına dönen boy kuvvetlerinden ibaretti.
Bu dönemde; “askeri başarısını, akıncı gazilere borçludur” dersek, yanlış olmaz. Zira İzmit-İznik-Bursa gibi merkezler ile çevresinin fethi, bunların başarılı akınları ile gerçekleşti.
Akıncıların; düz araziyi hızla ele geçirme, köylere hâkim olma, küçük kuleler inşa ederek kaleleri uzun süre ablukaya alma yolu ile teslime zorlama gibi bir strateji-taktiği vardı.
Bursa’nın fethinin, 10 yıl sürmesi ise düzenli bir orduyu gerekli kıldı.
İlk Düzenli Ordu
Bursa’nın fethi ile Orhan Bey; 1000’i yaya, 1000’i de atlı olmak üzere 2.000 kişilik düzenli bir ordu oluşturdu. Bunlara; savaşta ücret ödenir iken, barışta gelirinden istifade edeceği bir arazi tahsis edildi.
Kapıkulu Ocakları’nın Yeniden Yapılandırılması
I. Murat; 1363’te Acemi Ocağı, Yeniçeri Ocağı ve Bostancı Ocağı’nı kurarak Kapıkulu Ocakları’nı (Merkez Kuvvetleri) yeniden yapılandırdı.
Bunun, askeri ve siyasi olmak üzere iki nedeni vardı.
Askeri Nedeni
Osmanlı, Rumeli’ye geçiş ile hızlı bir genişleme gösterdi. Sürekli savaş -asker kaybı hem asker ihtiyacını, hem de daimi-savaşa hazır-disiplinli- iyi eğitim almış merkezi bir kuvveti gerekli kıldı.
Siyasi Nedeni
I. Murat; otoritesine güç kazandıracak, iktidarı belirleyen güçlere karşı koz olarak kullanacağı, kendisi dışında hiç kimse ile maddi-hissi bağı olmayan, paralı askerlerden oluşan, güçlü bir merkezi kuvveti hedefledi. Hükümdar olması ile ortaya çıkan çatışma, istikrar ve iç-dış güvenlik arayışı da bunu gösteriyor.
Pençik Sistemi
Akıncı gazilerin elinde olan; her beş esirden biri, seçilerek vergi karşılığı olarak alındı. Türkçe-İslam’ı öğrenmesi için, bir Türk aileye gönderildi. Gelibolu’da kurulan Acemi Ocağı’nda, kısa süren askeri eğitime tabi tutularak Yeniçeri Ocağı’na girişi yapıldı.
Pençik Sistemi; her beş esirden seçilen birinin hükümdara ait olması, “beş esirden az olanın” esir başına 2 akçe ödemesi demekti. Bu; vergi ödemeyen, tüm giderini ganimetle karşılayan akıncı gazilerin tepkisini doğurdu, esirlerini Trakya’dan Anadolu’ya kaçıranlar oldu.
Pençik Sistemi’nin Mahzurlu Görülmesi
Pençik Sistemi uygulamasında, Akıncı gazilerin sürekli direnişi ile karşılaşıldı, yeniçerilerin disiplini ile ilgili sorunlar ortaya çıktı. Yani düşünülen faydayı sağlamadı.
Pençik Sistemi’nden Devşirme Sistemi’ne Geçiş
Yıldırım Beyazıt ile Timur arasındaki Ankara Savaşı, ardından gelen karışıklık, güçlü bir merkezi kuvvete sahip olmanın ne kadar önemli olduğunu gösterdi. Bir de; Balkanlardaki ezici Hristiyan çoğunluk, Osmanlı için önemli bir tehditti. Bunun için; hem merkezi kuvvete güç kazandıracak, hem de İslamlaşma-Türkleşmeye hizmet edecek bir sisteme ihtiyaç duyuldu. İşte bu, Devşirme Sistemi idi.
Çelebi Mehmet ( I. Mehmet), Devşirme Sistemi’ni uygulamaya koydu. Ancak bunun kanunlaşması, II. Murat döneminde oldu. Pençik Sistemi de; zaman içinde, istisnai bir uygulamaya dönüştü.
Devşirme Sistemi
Devşirme Sistemi; özellikle, Balkanlarda uygulandı. Hristiyan tebaaya mensup ailelerin, 8-18 yaş arası çocukları, ihtiyaca göre, belli dönem aralığında devşirme işlemine tabi tutuldu.
Seçmede; çocuğun aile durumu, fiziki ve zihni sağlığı dikkate alındı. Özellikle; 14-18 yaş grubu, birden fazla çocuğu olan soylu ya da rahip ailelerin çocuğu tercih edildi.
Seçilip-toplananlar; önce, Türkçe ve İslam’ı öğrenmesi için Sipahi bir aileye verildi. Ardından; Acemi Ocağı’nda sıkı bir askeri eğitime tabi tutularak Yeniçeri Ocağı’na girişi yapıldı.
Devşirme işlemi; önceleri mahalli idareciler tarafından yapılır iken, daha sonra ortaya çıkan mahzurları nedeniyle merkezden gönderilen idarecilerce yapıldı.
Praetorian Muhafızları ile Benzerliği
Sistemin; teori-pratiği dikkate alındığında, bunun daha önceki Türk-İslam devletlerinde örneği yok. Bir de; bunun, Roma’daki Praetorian muhafızları ile önemli bir benzerliği var.
Bu da; Osmanlı’nın, Roma askeri bilgi-tecrübesinden istifade ettiği düşüncesini akla getiriyor.
Yeniçeriler de Praetorian muhafızları gibi; güçlü hükümdarların yanında oldular, savaşlarda fayda sağladılar, istikrar ve huzura hizmet ettiler.
Zayıf ya da işine gelmeyen hükümdarları devirdiler, hatta öldürdüler. Entrika-komplo ile eş anlamda anıldı; zulmeden, para hırsıyla dolu, müdahaleci bir güce dönüştü.
Farklı olarak; Osmanlı hanedanlığına bağlı kaldılar, iktidarı ele geçirip yeni bir hanedanlık kurmadılar.
Tavizler; sefere çıkmayan padişahın kontrolünden çıkarak, Serdar-I Ekrem’in kontrolüne girmesi yozlaşmasını getirdi. Sonu da Praetorian muhafızları gibi oldu.
II. Dönem
Devşirme Sistemi’nin Kanunlaşması
II. Murat; hem Devşirme Sistemi’ni kanunlaştırdı, hem de Enderun’u kurdu.
Devşirilenlerin güçlü-kuvvetli-savaşçı olanları Yeniçeri Ocağı’na, zeki-yetenekli olanları ise Enderun’a girişi yapıldı. Böylelikle; devşirmeler, hem merkezi kuvvetin çekirdeğini oluşturdu, hem de yönetimde yer aldı.
Köklü Değişim
Osmanlı Devleti; Fatih Sultan Mehmet’in, 1453’te İstanbul’u fethi ile bir imparatorluğa dönüştü. Bu da; devletin, yeniden yapılandırılmasını gerekli kıldı.
Fatih; “Fatih Kanunnamesi” ile pek çoğu Tanzimat Dönemi’ne kadar geçerliliğini koruyan devletin yapısı, yönetim şekli, din bağına dayalı sosyal yapı ile ilgili temel kurallar koydu.
Kanunname; tahta çıkan padişaha, devletin geleceği için kardeşlerini öldürme hakkı bile veriyordu.
İstanbul’un fethi ardından, Çandarlı Halil Paşayı idam etti. İktidarı ve hanedanlığı için tehdit olarak gördüğü, güçlü Türk ailelerinin malına el koydu. Veziriazamlığa da (Sadrazam) Enderun’dan yetişme Zağanos Paşa’yı getirdi. Bu, kuruluşundan o güne kadar da bir ilkti.
Zağanos Paşa’nın ardından Enderun’dan yetişme Veli Mahmut Paşa, Rum Mehmet Paşa, İshak Paşa ve Gedik Ahmet Paşa’yı sadrazamlığa getirdi ise de, Türk kökenli Hoca Sinan Paşa ile Karamanlı Mehmet Paşa’yı da sadrazam yaptı. Bu; Devşirmeler-Türk idareciler arasındaki rekabete değil, Fatih’in yararcı siyasetine dayanıyordu.
İstanbul’un fethi ardından; Yorgo Skolaris’i Rum Ortodoks patriği, Hovakim’i Ermeni patriği, Moşe Kapsali’yi hahambaşı olarak atadı Müftülük makamını, (Şeyhülislam makamından, söz edilmez) vezirin üstündeki bir konuma getirdi. Bu; hem sosyal yapıyı şekillendirme, hem de toplumun kontrolü ile ilgili idi.
Sonuçları
Hükümdar; siyasi-askeri otoriteye sahip, dini otoriteyi belirleyen bir güce dönüştü.
Osmanlı Hanedanlığı; tartışılmaz, tartışılması bile düşünülemez hale geldi. Hanedan içindeki siyasi çekişme de temel bir kurala bağlandı.
Siyasette; hükümdar ile iktidarı belirleyen saraylı-Enderun-yeniçeri ve itibarlı devlet adamlarından oluşan, siyasi bir yapı ortaya çıktı.
Toplumda; Müslim tebaanın ayrıcalıklı olduğu, Müslim-Gayrimüslim tebaa şeklinde bir yapı oluştu. Haliyle soy bağının yerini, din bağı aldı.
Askeri Gelişme
Topçu Ocağı ile Kapıkulu süvarilerinin en itibarlısı olan Sipah Bölüğü ve Silahdar Bölüğü’nü kurdu.
Topçu Ocağı’na; Acemi Ocağı’ndan gelenler, Sipah Bölüğü-Silahdar Bölüğü’ne ise saraylılar ve itibarlı devlet adamlarının çocukları alındı.
Osmanlı; top-tüfek gibi ateşli silahlar ile donanımlı merkezi kuvveti bünyesinde barındıran, uygun strateji taktikleri uygulayan, bölgenin en modern ve güçlü ordusuna sahip devlet haline geldi.
Kültürel-Teknik Gelişme
İstanbul’da, ilk Osmanlı yükseköğretim kurumu olan Sahn-ı Seman’ı kurdu. Başına; çağın önemli bir bilim adamı olan Ali Kuşçu’yu getirdi, ünlü bilim adamlarını İstanbul’a davet etti.
1575’te; Osmanlı bilim adamı Takiyüddin, Tophane’de ilk gözlemevini inşa etti.
Osmanlı; top üretiminde, en ileri teknolojiye ulaştı.
II. Beyazıt’ın Tahta Çıkışı
Fatih’in 1481’de vefatı, II. Beyazıt ile Cem Sultan arasındaki bir siyasi mücadeleyi getirdi. Bu siyasi mücadeleye, iktidarı belirleyen güçler de dâhil oldu.
Yeniçeriler; Cem Sultan’a destek veren Sadrazam Karamanlı Mehmet Paşa’yı öldürdü, II. Beyazıt’ı tahta çıkardı.
İçe Dönük Siyaset
Osmanlı; Fatih döneminde, hızlı bir genişleme gösterdi. Sürekli savaş; insan kaybı, mali yük getirdi. Bu; halkı hem yordu, hem de hoşnutsuz kıldı. Bir de; yeni sistemin yerine oturması, tepki-direnişin giderilmesi gerekiyordu. Toparlanma, huzur ve refaha ihtiyaç vardı. Bu nedenle de; genişlemeden ziyade, içe dönük siyasete yöneldi.
Yönetim Sorunu
II. Beyazıt, Enderun’dan yetişme İshak Paşa’yı sadrazam yaptı.
İshak Paşa; Karamanlı Mehmet Paşa’nın kadrosunu tasfiye etti, yönetimde kadrosunu hâkim kıldı. Bu; II. Beyazıt tarafından hoş karşılanmadı, devlete zarar verdiği gerekçesi ile görevden alındı. Yerine, Koca Davut Paşa’yı atadı.
Koca Davut Paşa, başarılı seferleri ile öne çıktı. Sahip olduğu serveti, tartışma konusu oldu. Haliyle görevden alındı, Dimetoka’da mecburi ikamete tabi tutuldu. Yerine, Hersekli Ahmet Paşa’yı atadı.
Bunun gerçek nedeni ise farklı kökenden gelen Devşirme idareciler arasındaki rekabetti.
Öyle ki Fatih döneminde Rum kökenli devşirme idareciler öne çıkarken; II. Beyazıt döneminde bazen Arnavut, genelde Boşnak kökenli idareciler öne çıktı. Bu; yönetimde hem sıkıntı doğurdu, hem de Arnavut ve Boşnakların Müslüman olmasını kolaylaştırdı.
Uzlaşmacı Siyaset
Savaşı değil, barışı tercih etti. Anadolu’da çıkan Türkmen isyanları, uzlaşma yolu ile çözmeye çalıştı.
Fatih’in el koyduğu güçlü ailelere ait malları geri verdi, iade-i itibarda bulundu, Çandarlı 2. İbrahim Paşa’yı sadrazam yaptı.
Otorite Kaybı
Fatih kadar (yaklaşık 30 yıl) iktidarda kaldı ise de, 5 sefere çıktı. Bu görevi, çoğu kez bir vezir ya da oğlu üstlendi. Bu durum; yeniçerileri İstanbul dışına çıkmakta isteksiz kılarken, başta Yeniçeri Ocağı olmak üzere Kapıkulu Ocakları’nda (Merkez Kuvvetler) disiplinsizliği getirdi.
Siyasi Mücadele ve Çatışma
İktidarı sonrasında; oğullarından Şehzade Ahmet’i, halefi olarak gösterdi. Zira Şehzade Korkut; erkek çocuğu olmadığı için, bu göreve uygun değildi. Şehzade Selim’i ise hiç istemedi.
Kararı Sadrazam Koca Mustafa Paşa, Osmanlı bürokrasisi tarafından uygun bulunur iken; yönetimde ağırlığı bulunan Hersekli Ahmet Paşa, “Kapıkulu Ocakları’nın desteği alınmadan yanlış olur” dedi.
Savaşlardaki cesaretiyle yeniçeri ve sipahilerin sempatisini kazanan Şehzade Selim; kayınpederi Kırım Hanı Mengli Giray’ın verdiği destek kuvvet ile Kefe’den Edirne’ye geldi, şehri ele geçirerek Çorlu’ya ulaştı. Ancak; Çorlu’da, babasının gönderdiği kuvvetler karşısında yenilgiye uğradı, beraberindekilerle İğne Ada’da gemiye binerek Kefe’ye gitmek zorunda kaldı.
Savaşın ardından, II. Beyazıt; Şehzade Ahmet’i, tahta geçirmek için İstanbul’a çağırdı, ancak yeniçerilerin isyanı ile karşılaştı. Yeniçeriler; devlet ileri gelenlerinin evleri de olduğu birçok evi talan etti, sokakta terör estirdi. İstanbul’a yola çıkan Şehzade Ahmet, Maltepe’den geri dönmek zorunda kaldı.
II. Beyazıt; bu durum karşısında, devlet ileri gelenlerinin araya girmesi ile Şehzade Selim’in tahta geçmesini kabul etti.
Tahtı terk eden II. Beyazıt; Dimetoka’ya gitmek üzere yola çıktı, ancak Çorlu’da bilinmeyen bir nedenle vefat etti.
İstanbul’a gelen Şehzade Selim, hükümdarlığını ilan etti. Sadrazam Koca Mustafa Paşa’nın sadrazamlığını kabul etti ise de, O’nu Şehzade Ahmet’e verdiği destek nedeniyle idam ettirdi, yerine Hersekli Ahmet Paşa’yı atadı. Şehzade Ahmet ve Şehzade Korkut’u öldürtmesi ile de hanedan içindeki siyasi çatışmaya son verdi.
Not; devamı, “Osmanlı, Neden Geri Kaldı?” -2-‘de