“Hocam! El Ayak Nasıl Konuşacak?”
Kadir KESKİN
Tarihte ünlü Pers padişahlarından biri, yığınla para harcayarak süslemeleri altın ve gümüşten olan bir saray yaptırmış. Saray, tamamlanıp atlastan ve ipekten kumaşlarla dayalı döşeli hâle geldiği zaman, saray erkânına ve padişahın yakın mesai arkadaşlarına sarayda bir davet vermiş. Padişah, bu arada ülkenin ileri gelenlerini de çağırmış. Bütün davetlilere, önce sarayı gezdirip sonra mükemmel bir sofraya oturtmuş.
Padişah, yemek sonrası davetlilere : “ Sarayı gezdiniz , içinizde bir eksik kusur göreniniz var mı? ” diye sormuş. Herkes, hep bir ağızdan hayranlığını ifade etmişler ve demişler ki: “ Dünyada bundan daha güzel daha muhteşem bir saray yoktur.” Bunun üzerine davetliler arasındaki bir zahit ayağa kalkıp : “ Padişahım, sarayınız gerçekten dünyada eşi benzeri görülmeyen bir saray… Bu muhteşem sarayda ancak bir delik bırakmışsınız. Onu da kapatırsanız, sarayınız gerçekten bir cennet bahçesi olacak.” der. Padişah: “Ben böyle bir delik görmedim.” diyerek davetlilere döner :“ Siz gördünüz mü ? ” Davetliler hep bir ağızdan: “ Hayır, padişahımız, saray muhteşem, hiçbir kusuru olmadığı gibi dünyada da eşi benzeri yok” derler. Bunun üzerine zahit: “ Azrail’in gelince gireceği deliği kapatmamışsınız, padişahım .” der. “ O deliği eğer tıkamazsanız; ne saray ne taç, ne de taht kalır. Tam yaşanılacak yer ama baki değil. cennet gibi ama ölüm çirkin yüzünü gösterecek. O yüzden buraya hiç ayrılmayacakmış gibi yerleşme. Dizginleri bırakıp dünya sarhoşluğuna ve şehvetine kapılma!” diyerek padişaha ve davetlilerine unutamayacakları bir ders verir.
Dün öyle de bugün farklı mı? Dünkü saraylara taş çıkartacak akıllı evler, villalar yaptırıyoruz ama Azrail’in gireceği kovuğu kapatmak aklımıza gelmiyor. Gelse de zaten kapatmaya aklın gücü yetmiyor.
Bun doğma, büyüme Manisa’lı değilim. Mevlânâ ile Şems arasında yaşanan bir olaydan esinlenerek “ Yalancılar Kahvesi” adlı bir kitap yazdım. Denemek için doğma büyüme Manisalı, aşağı yukarı on beş arkadaşıma sordum. “ Manisa’da kaç tane yalancılar kahvesi var?” diye. Bana avcı kahvelerini saymaya başladılar. En az 15 kişiye sordum. Nihayet, dedim ki ”En büyük yalancılar kahvesi mezarlıklardır.” Çünkü atım, arabam, villam, akıllı evim, bağım, bahçem var, diye gururlanan hiçbir kardeşim, sahip olduklarını Kırtık ile Çatal Mezarlığına götüremiyorlar .” dedim. Birçok arkadaşım: “ Kırtık Mezarlığı” dediler. Ama Manisa’nın en eski mezarlığı olan “ Çatal” mezarlığının ismini bile söyleyemediler. Bu 15 kişiden eksikliğini her zaman hissettiğim yakın dostum, okuyan bilgi ve irfan sahibi bilge Terzi merhum Adnan Turan kardeşim bildi. Rabbim kendilerinin mekanını cennette ali eylesin. Amin.
Yüce peygamberimiz “ Size kalıcı iki nasihat bırakıyorum: Biri sesli “Kur’an”, diğeri sessiz “Ölüm” buyurmuştur. M. Akif Ersoy’un “ İnmemiştir, Kur’an hele şunu hakkıyla bilin/ Ne mezarlıkta okunmak ne de fal bakmak için!” diye haykırırken, Kur’an’ı bilenler de Kur’an’ı ölü kitabı haline getirdiler. İşimiz gücümüz perşembe ve cuma günleri geçmişlerimizin ruhuna Yasin okumak olmuş ama o Yasin Suresinin içinde ne var ? diye, merak edenimiz pek az.
Orada, Cenab-ı Hak buyuruyor ki: “ Ey Âdemoğulları! Size şeytana tapmayın, çünkü o sizin apaçık düşmanınızdır. ’’ demedim mi? “ Ve bana kulluk ediniz, doğru yol budur.’’ demedim mi? Şeytan sizden pek çok milleti kandırıp saptırdı. Hala akıl erdiremiyor musunuz? İşte bu size vaat edilen cehennemdir. İnkârınız sebebiyle oraya girin. O gün onların ağızlarını mühürleriz, yaptıklarını bize elleri anlatır, ayakları da şahitlik eder. Kime uzun ömür vermişsek, biz onun gelişmesini tersine çeviririz. ( 90–95 yaşına gelen büyüklerimizi düşünelim, empati kurup bir de kendimizi o yaşta düşünelim. Daha önce bildiklerimizi bilmez hale geliyoruz, âdeta bir bebek gibi bakıma muhtaç hale düşüyoruz.)
Çalışırken dersine girdiğim bir sınıfta “Hocam! Yanan ve kül olan insanı veyahut denizde kaybolup balıkların yediği insanı, Allah nasıl toplayıp diriltecek? Nasıl elini ayağını toplayıp da hesap soracak? ’’ diye masumane bir soru sordu. Ben de dedim ki : “ Yavrum, akşam evde oturup kumandayı eline aldığında Ankara’dan İstanbul’a hatta dünyanın diğer yerlerinden yapılan TV yayınlardaki resimleri ve sesleri , nasıl küçücük bir kutuda toplanıyorsa , mini minnacık bir radyoda Ankara ve İzmir’den çalınan şarkıları toplanıp dinleyebiliyorsak, Allah bizden daha mı âciz ?
O, yaratıp dağıttığı insanları, tekrar tekrar toplamaya kadirdir. Hem de işlenen suçları tespitte en önemli bir delil olan ve bugüne kadar yaşayanlarla hâlâ yaşamakta olan birbirine benzemeyen insanların parmaklarını Kıyamet Suresinin 3. Ayetinde : “ İnsanın kemiklerinin bir araya toplayamayacağımızı mı sanır? Evet, biz onların parmak uçlarını bile aynen eski hâline getirmeye gücümüz yeter.”
Bu defa öğrencim ikinci bir soru sordu: “ Hocam, kusura bakmayın ama bu el ayak nasıl konuşacak? ” dedi. Ben de “ Yavrum , insanoğlu bir demir parçası olan CD’ yi kıvrımlarından konuşturuyor da Allah elimizin kıvrımlarından bizi niye konuşturmasın ?” dediğimde…
Öğrencim: “Tamam, hocam . Kafamdaki tereddütleri giderdiniz.” diyerek teşekkür etti. Sıkıntı şudur ki : Cenab-ı Hak’kın kudretini kendi gücümüze kıyaslıyoruz. Onun kudreti sınırsızdır. Bir şeye “ Ol ” demesi yeterlidir.
Evet, biz yine padişahın sarayına dönelim. Sarayın deliğini kapatamadığı için ne padişah kaldı , ne de vezirleri.Onların başlarına gelenler bizim başımıza da gelecek. Dünya meşgalesi ve sınırsız dünya hırsıyla Rab’bimizi unutmayalım. (Haşr Suresi 19. Ayet) : “ Allah’ı unutan ve bu yüzden Allah’ın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. Onlar yoldan çıkmış kimselerdir. ”
Evet, dostlarım, biz dünyadayken Allah’ı unutmayalım ki, yarın ahrette de Rab’bimiz bize sahip çıksın. Yazımı bir halk ozanının deyişiyle noktalayayım.
Dereler aktı gitti /Kurudu vakti geçti
Nice han, nice sultan/ Tahtı bıraktı gitti.
Dünya bir penceredir/ Herkes baktı gitti.
Not: Geçen haftaki 19. Dönem Millevekili Sayın Faruk SAYDAM ile ilgili yazımda, Uşak’tan Milletvekili seçilmesi için yapılan teklif, Sehven Mesut YILMAZ, yerine Turgut ÖZAL yazılmıştır. Düzeltir her iki büyüğümüze de Rabbim mağfiretiyle muamele eylesin,