Başarıyla beraber acılar da hatırlanmalı
Tarihimizde unuttuğumuz çok olay ve değerlerimiz var. Millet olarak sık sık milli şuur zaafı ve hafıza sorunu yaşadığımız için tarihimizle zaman zaman duygusal olarak da kopukluk yaşıyoruz.
Tarihçilerimiz, aydınlarımız, fikir insanlarımız geçmişimizle bağlantımızı kuruyorlar veya kurmaya çaba gösteriyorlar ama işin duygu yönünü göz ardı ediyorlar.
Tarihçiler tarihi olayların başlangıcı, gelişmesi ve sonuçları, yarar ve zararları hakkında bilgileri bize intikal ettiriyorlar ama okuyanın aklında, hafızasında daha iyi ve uzun süre kalması için işin duygusal yönünü çok gerilere atıyorlar.
Türk tarihi ile ilgili bilgi sahibi olanlar Niğbolu Savaşını hatırlarlar. Osmanlı Han’ı Yıldırım Beyazıt ile Haçlılar arasında geçen, Türk’ün Balkanlardan sökülüp atılması niyetiyle haçlıların başlattığı, sonuç itibariyle de Osmanlı’nın zaferiyle Balkanlarda kalışımızın tescillendiği bir savaş.
Sonuç önemlidir ama sonucun hafızada daha diri kalabilmesi için duyguların da yükseklerde tutulması daha iyi olur.
Yıldırım Beyazıt Han Eflak seferinde iken, Haçlı sürüsü Stratejik önemi olan Niğbolu Kalesini iki yüz bin askeriyle kuşattı. Yıldırım Han başka bir seferde iken zafer kazanıp Osmanlının moralini bozacak ve kaleyi alacakları düşüncesindeydiler. Haçlıların amacının farkında olan Yıldırım Beyazıt Han ordularının Niğbolu’ ya gelmeden, kaledeki kumandan askerlerin moralinin bozulmaması için Niğbolu Kalesine yöneldi. Kaleye ulaşması gerekiyordu. Bu arada Kale Haçlılar tarafından çevrilmiş ve yiyecek sıkıntısı baş göstermişti. Morallerde iyi değildi.
Kumandanları çok yüksek risk olduğunu söyleyerek kaleye gitmesine karşı çıktılar. Karşı çıkılmasına, kalenin etrafında yoğun güvenlik önlemleri olmasına rağmen kale surlarına yaklaştı.
-Bre Doğan, Bre Doğa diye seslendi! Ve ordusunun yarın öğleye kadar burada olacağını söyledi.
Bu hareket kale kumandanı ve askerin moralinin tavan yapmasına sebep oldu. Osmanlı Türk askeri denilen günde yetişti ve sonuç zaferdi.
Mantık çok önemlidir, akıl her zaman ön planda olmalıdır. Ama aklın yanına duyguları da kalıcı olarak sokmaz isen katı ve çıplak bir nesneyle karşılaşırsın. Katılığı alımlılığa, akıl süzgecinden daha kolay geçirmeye daha kalıcı hale getirmeye duyguyu da işin içine alarak başarabilirsin.
Bir zamanlar Atatürk’ün doğduğu ve bir süre yaşadığı şehir Selanik Türkündü. Osmanlının zayıflaması Yunanlıların her zaman yaptığı gibi ağabeylerinden destek almasıyla isyan ettiler devlet kurdular. İçinde Selanik’te dâhil olmak üzere Türklerin yaşadığı yerlerde katliam yaptılar.
O zamanlarda yakılan bir ağıt hafızamdan ve arşivimden silinmez.
Ak kağıt üstünde kara yazıyım/ Selanik’te ben bir müftü kızıyım./Düşmanlar içinde nasıl gezeyim/ Yetiş imdadıma üçüncü ordu….
Gece geldiler de Selanik’i bastılar/Yiğitleri kollarından astılar/ Çocukları acımadan kestiler/ Yetiş imdadıma üçüncü ordu…
Türk milleti zaferlerle beraber acıları da hatırlaması gerekir. Ama maalesef acıları hatırlamama yolunu tercih eder.
Hatırlanmalı ki milli şuur ve hafıza sorunu yaşanmasın…