Günümüzde Evlerin İmparator ve İmparatoriçeleri
Kadir KESKİN
Üç çeyrek asır önce hiçbir anne – baba çocuğunun elinden tutup okula götürmezdi ve servis denen bir şey de bilinmezdi. Çocuklara oyuncak satın alınmazdı, çocuklar kendi oyuncaklarını kendileri yaparlardı, çocukların elinde cicili böcülü kitap çantası bulunmazdı, bunun yerine lokum sandığından yapılmış tahta çantalar veya annelerimizin diktiği bez torbalar olurdu. Beslenme çantasının ne olduğu bilinmezdi. Aile doktoru olmadığı gibi aile öğretmeni de yoktu. Çocuklar sokakta çamurdan ve tahtadan yaptığı oyuncaklarla oynar, kavga ederler, dövüşürler ama bir iki saat sonra da birbiriyle barışmak için bahane ararlar, karşı karşıya geçerler çaktırmadan birbirlerine bakarak gözle barışırlardı. Çocuk kavgalarına ebeveynler kurşun asker gibi karışıp çocukların anne babalarıyla kavgaya tutuşmazlar, çocuğu ile kavga eden çocuğu kurşunlamazlardı. Her baba, çocuk kavgalarında kendi çocuğunu sorumlu tutardı. Afyon- Dazkırı ilçesinin Çiftlik köyündenim. Köyümüzün çevresi Afyon tarlalarıyla doluydu. Afyon kozakları bıçaklarla çizilir, çıkan sütleri kozaklar üzerinde altın sarısı gibi kururdu. Ama hiç bir çocuk, hiçbir delikanlı bu sakızı uyuşturucu olarak kullanmazdı ve uyuşturucunun ne olduğu bilinmezlerdi.
Şimdi ise günümüzde çocuk yetiştirmek baya baya zorlaştı. Çocuğumuzu nasıl yetiştireceğimiz hakkında her kafadan bir ses çıkıyor. Pedegoklar, psikologlar ne işe yaradığını anlamadığım eğitim koçlarının Avrupa ve Amerikan kafalı tavsiye ve nasihatleri havada uçuşuyor. Anne-babalar, pedekoglar, psikologlar, eğitim koçları hiç kimse mükemmel değilken herkes mükemmel çocuk yetiştirme gayretinde.
Geleneklerimizle örtüşmeyen bilgiler ve öğütler ebeveynlerin kafalarını karıştırmaktan başka bir işe yaramıyor. Bizim kuşağın eğitim koçu dedelerimiz ve ninelerimizdi. Yazı çizi bilmezler, âlim- bilgin değillerdi ama irfan sahibi insanlardı. Ekmeği düşürdüğümüzde üç defa öptürürlerdi, sonra da “ Ekmeğe hürmet etmezsen ekmek tavşan olur sen tazı olur, hayatın boyunca arkasından koşturursun, karnını doyuramazsın!” derlerdi. Şimdi ki çocuklar gibi ağzını ekmekle silinmesine müsaade edilmezdi. Sofraya beraber oturulur, büyükler başlamadan yemeğe başlanmazdı. Besmele ile başlanır, şükürle biterdi. Büyüklere suyu küçükler getirir, bir el göğse konularak verilirdi. Şimdi ise büyükler küçüklere su getiriyor. Eskiden de çocuklar her gördüğünü isterdi ama her istedikleri alınmazdı. Ama şimdiki çocukların her istediği alınıyor. Eskiden evde kararları babalar alırdı, evi baba ile anne yönetirdi. Ama bugün evleri çocuklar yönetiyor. Arabanın, telefonun modelini, rengini, tatili, tatilde nereye gidileceğini hangi otelde kalınacağını çocuklar belirliyor. Ebeveynler çocukların arzu ve isteğine göre planlar, programlar yapıyor.
Günümüzde evlerin yönetimine çocuklar el koydu. Çocuklar ne diyorsa doğru söyler. Anneler, çocukları için okula çağrıldığında “ Müdür bey! Ben yalan söylerim ama kızım asla yalan söylemez” diyor. Babalar ise “ Benim oğlum çok efendidir. Başını kezsen yalan söyletemezsiniz” dolayısıyla çocukların okuldan ve mahalleden getirdiği bilgiler doğrudur. Dolayısıyla öğretmenler ve müdürler yalan söyler ama çocuklar yalan söylemez. (Bundan önceki “ Şimdiki Aklım olsaydı Öğrenci Velisine bu Mektubu Yazmazdım” yazımı lütfen okuyun) Kendileri kızdığında çocuklarına olmadık sözleri söylerler, ama öğretmenin kızgınlığı anında söylediği “ TERBİYESİZ” kelimesinin ardına düşer “ Benim çocuğumun nerde terbiyesizliğini görmüş” diyerek mahkeme kapılarına kadar taşır.
Evlerde devrim yapıp idareye el koyan İmparator ve İmparatoriçeler telefon ve arabaların son modellerini ve fonksiyonlarını, markaların en meşhurlarını onlar bilir ve onlar kullanır, onlar giyer. Ceplerindeki kredi kartlarının limiti bir asgari ücretlinin maaşından daha fazladır. Zavallı anne -babalar çocuklarının harcadığı bütçenin açık vermemesi için gecesini gündüzünü katarlar, çalışırlar. İmparatorlar ise ite kalka okul bitirirler, iş bulunur “ Bu paraya çalışılır mı? Veya” bana göre iş değil” diye çalışmazlar. Anne -baba sağ olduğu müddetçe bu hükümranlık devam eder. Ama onlar dar-ı dünyaya irtihal edince de sudan çıkmış balığa dönerler. Ben öyle imparatorlar biliyorum ki otuz yaşına gelmiş bu yaşa kadar eve otuz kuruş katkıda bulunmamıştır. Bulunmadığı gibi anne babalarına” Beni maden dünyaya getirdiniz, bana bakmakla yükümlüsünüz “diye annesini dövmeye kalkan delikanlılar olduğunu seminerlerimde gözyaşı akıtarak anlatan annelerden dinliyorum. İmparatoriçelerin nazına hiç girmiyorum.
Ben hatanın kimde olduğunu biliyorum ama gözyaşı akıtan annenin yarasını deşmemek için “ Hata kimde?” diye soramıyorum. İşin bu noktaya gelmesinde maalesef annelerin payı çok büyük. Yarım asır önce öğretmenliğe başladığımda çocukları okula babalar kaydederek “ Eti senin kemiği benim” diye teslim ederlerdi. Öğretmenler olarak çocuklarının ne etini yer, ne de kemiğini kırardık. Ama batı kaynaklı yanlış bilgilendirmeler ile annelerin çocuklarına olan aşırı sevgisi, gelenekten gelen terbiyeyi altüst etti.
Eğitimci arkadaşlardan öyle şeyler duyuyorum ki çocuğunun gittiği dershaneye çöreklenip sınıfın arka sırasında çocuğu yerine ders dinleyen anneler ile sınav sitresini çocuğundan ziyade çocuklar yerine velilerin olduğunu ben de biliyorum.. Bir zamanlar Zeki Alasya ile Metin Akpınar’ ın “ Aman çocuğum hasta olmasın ben olayım, aman o yorulmasın, ben yorulayım, onun yerine ben oynayayım, onun yerine ben ders çalışayım, onun yerine ben imtihana gireyim” esprilerine gülerdik. Ama şimdi gerçek oldu.. Geçenlerde Ankara’da sınava hazırlanan çocuğu için üst kattaki komşusunun küçük çocuğundan çocuğu için rahatsız olan baba, komşusunu sopadan geçirdi.
Korkum odur ki arkalarında hep anne- babalarını gören ve “ EVET”le büyütülen, lügatlerinde “ HAYIR” kelimesi olmayan kız- erkek bu İmparator İmparatoriçeler yarın evliliği de yürütemezler. Nitekim de yürütemiyorlar. TÜİK’in verilerine göre ülkemizde evlilikler %1 artarken boşanmalar %2,5 artış gösteriyor
Çocukların büyümesi, koza içinden çıkmaya çalışan kelebeğin kozadan kendi kanatlarıyla kurtulma çabasına benzer. Eğer yoruluyor, sıkıntı çekiyor diye kozadan bizim yardımımızla çıkarsa, kanat kasları çıkmaya uğraşırken yapması gereken idmanı yapamayacağı için, sonrasında uçabilmesi için kanatlarında olması gereken güce sahip olamaz ve hayatını devam ettiremez ölürler. Ben öyle anne – babalar biliyorum ki bırak kozadan çıkmada yardımcı olmayı başına bir şey gelir diye daha kozanın içinde kalmasını sağlıyorlar. Ve bugün evlerde 30 yaşında hala koza içinde yaşayan gençler duyuyorum. Ömürleri boyunca çocuklarının hayatlarını güzelleştirmek ve mutlu etmek için her türlü fedakârlıktan çekinmeyen ebeveynler maalesef yanlış eğitim ve terbiye nedeniyle en büyük sıkıntıyı da sonunda yine kendileri çekmektedir.
Sonuç: Anne- babalar çocuklarının iyi bir meslek sahibi olması için cüzdanlar dolusu paralar harcarlarken, çocuklarına ahlaki ve insani değerleri vermeyi de ihmal etmemeleri gerekir. Bu değerleri maalesef okullar yeteri kadar verememektedir. Okullar bugün eğitimden ziyade öğretime odaklanmış durumdalar. Bizim kuşak bu değerleri elifi görse mertek sanan dede-nine, anne babalardan öğrenerek hayata atıldık. Atalarımızın “ İnsan yedisinde ne ise yetmişinde de o dur.” Demişler. Buna göre çocukların % 70 karakterlerinin şekillendiği yer ailedir. Öncelikle anneler- babalar bizler görevimizi yapalım ki başkalarından şikâyet etme hakkımız olsun.
Çocuk eğitimi ile ilgili 11. Yüzyılda yaşayan ünlü Türk bilgesi Yusuf Has Hacip “ ÇOCUĞUNA ACIYANA SONUNDA AĞLAMAKLIK DÜŞER” diyor. Yüce Peygamberimiz de: “ Anne babaların arkalarında bırakacağı en büyük servet iyi eğitimli hayırlı bir evlattır. “ buyuruyor. Atalarımız da: “ Hayırlı ve hayırsız evlat neylesin malı mülkü”(: Hayırlı evlat, babadan kalacak mirasa güvenmez. Hayırsız evlat ise babadan kalan mirasa güvenir, kalan mirası da kısa sürede tüketerek, çarçur eder. etrafınızda bu tür örneklere rastlayabilirsiniz.
Bu kutlu buyrukları dikkate alarak gelin evimizi, çocuklarımızın üstünü başını imar edip, karnını sıka basa doyururken, gönlünü ve ruhunu da eğitip, imar etmeyi ihmal etmeyelim. Etmeyelim ki, sonunda ağlamaklı duruma düşmeyelim.