BU NEREYE GİDİŞ
Asena Kınacı MORAL
(Bizi dosdoğru yola eriştir; Fatiha Suresi 6. Ayet)
İnsanoğlu Allah tarafından eşref-i mahlûkat olarak yaratılmıştır. İnsanoğlunun eşref-i mahlûkat olarak yaratılması onu hatalarından ve günahlarından tamamen arındırmamıştır. İnsan kendi iradesi ile eşref-i mahlûkat sıfatını mı taşıyacağına ya da esfel-i safilin derekesini mi tercih edeceğine inandıkları, yaşadıkları ve yaşattıkları ile yine kendi karar verir.
Korona virüs illeti nedeniyle işe gidemediğim esnek çalışma günlerinde kadın kuşağı denilen sabah programlarını ara sıra da olsa izliyorum. Bu programlarda kişilerin İslam ahlakını ve Türk töresini yok sayan yaşam tercihleri ile yaşadıkları olay örgüleri herkesi olduğu kadar beni de şaşırtarak “Nereye doğru gidiyoruz.” diye düşündürüyor.
İnsanoğlu, sosyal bir varlık olarak toplumsal rolleriyle var olur. Toplumsal rollerini yaşama biçimi, uygulama alanı insanı insan yapar. Baba, anne, evlat, eş vs… rollerimizde görevlerimizi ve aldığımız sorumlulukları yerine getirdiğimiz kadar insan oluruz. İşte bunun içindir ki anne, baba, eş, evlat olmak için de çaba göstermek, emek vermek ve fedakârlık yapmak gerekir. Babaysak ailemizin sorumluluğunu sırtımızda taşımak zorundayızdır, çoluğumuzu çocuğumuzu canımız isteyince terk edemeyiz. Anneysek bir adımız da fedakârlık olmalıdır. Zora düşünce masum bebeğimizi çöpe bırakamayız. Evlatsak gezip tozup, istediğimiz gibi yaşayabilmek için ana-babamıza şiddet uygulayamayız. Bu çarpıcı örnek aile olaylarının normalleştirilerek ekranlara getirilmesi, toplumumuzun değerleri, yaşam biçimi gibi sunulması herkesi olumsuz etkilediği gibi gelecek nesillerin yanlış yetişmesine de yol açacaktır.
İnsan hep doğrularla var olamaz. İnsanın hataları ve günahları da vardır. Ama hatalarından ders çıkarıp doğruyu tercih etme iradesi yine Allah tarafından insana verilen güzel nimetlerden biridir. İslam dininin tövbe geleneği de insana doğruları seçmesi için kocaman kapılar açar. Allah, Kur’an-ı Kerim’de “Şüphesiz O, tövbeleri kabul edendir, esirgeyendir.”diyerek kullarına affediliciliğini bildirmektedir. Yapılan hata için tövbe etmek yerine, özür dilemek yerine, utanmak yerine-utanmak da bir erdemdir- ekranlarda kocasını nasıl aldattığını, çocuğunu nasıl terk ettiğini, anasına babasına nasıl şiddet uyguladığını ballandırarak anlatanlara fırsat vermenin de yanlış olduğu aşikârdır. Hata değil, günah değil de bu davranışları kişilere özgü bireysel doğrularmış gibi topluma kabul ettirmeye çalışmak “özrü kabahatinden büyük” ifadesinde kendini bulan ahlaksızlık örneğidir.
Medya sahiplerinin ve çalışanlarının izlenme oranı kaygısından sıyrılıp Türk milletine atalarından miras kalan güzel hasletlerin yaşanması ve yaşatılması için izlenebilir, faydalı programlar yapmaları gerekir. Medya ile ilgili kamu kurum kuruluşlarının da ince eleyip sık dokuyarak bu programlara rehberlik ederek denetlemeleri ekranların kirlenmişliğini ortadan kaldırabilir.
Başbuğumuz Alparslan Türkeş 9 Işık’ta Ahlakçılık ilkesinde “Ahlakçılığımızın içerisinde İslamiyet esasları, İslam inançları başlıca yer almakla beraber, bununla yoğrulmuş olan ve tarihimizden gelen Türk töresi de yer almaktadır. Ahlakçılık ilkelerine esas olarak kabul ettiğimiz şeyler Türk milletinin ruhuna, geleneklerine, adetlerine ve inançlarına uygun olmak, tabiat kanunlarına uygun olmak ve Türk milletine yararlı olmak esaslarına dayanacaktır. İslam dininin getirdiği yüksek insani esaslar milletimiz için, eski tarihinden alıp getirdiği değerlerle birlikte büyük güç kaynağı olmuştur. İnsanlarımızın mutlu olması için bu kaynağın tekrar yerini alması gereklidir.” diyerek İslamiyet’in ve Türk töresinin ahlak kurallarının bizim yaşantımızda en güzel yol gösterici olduğunu vurgulamıştır.
Türk- İslam medeniyeti ile yoğrulmuş bu güzel vatanda İslam ahlakının ve Türk töresinin hâkim olması için her birimiz üzerimize düşen görevleri yerine getirmeliyiz. İnsan her şeyden önce kendinden sorumludur. Her birimiz doğruları yaşamaya, yanlışlardan uzak durmaya önce kendimizden başlamalıyız. Böylece başkalarına da doğru örnek olabiliriz. Sevgili Peygamberimizin yaşantısı bizim için ışıklı bir kılavuzdur. Kutlu atalarımızın İslam ahlakıyla ve Türk töresiyle yoğrulup güzelleşen hayatları, çalışmaları, eserleri bizim doğru yolumuzun takip edeceği izdir. Bizler öncelikle buna inanmalıyız. İnandıklarımızı yaşamalıyız. Neye inandığımızı bilmeliyiz. İslam ahlakının ve Türk töresinin şekillendirdiği hayatın derinliğini anlamalıyız ki bedenimize ve ruhumuza işleyen Türk-İslam ahlak değerlerini doğru anlatmalıyız. İslam ahlakıyla yoğrulmuş Türk töresi gelecek yüzyıllarda ete kemiğe bürünüp Türk milleti ile ilelebet yaşayamaya böylece devam edecektir.
Allah, insana doğruları tebliğ görevini son nefesine kadar vazife kılmıştır. Doğrudan ve haktan yana taraf olmak insanlık alametidir. Yanlışı alkışlamak yanlıştır. Hatalardan dönmek, doğruları tercih etmek, günahlardan tövbe etmek erdemdir. Ve unutulmamalıdır ki; Günah daima günahtır; yanlış da yanlıştır!