
BU DÜNYA SENİN DEĞİL!
Asena Kınacı MORAL
Yeryüzü hak ile batılın mücadele alanıdır. Dünya, var olduğu günden yok olacağı güne kadar da daima haklı mazlumların ve batıl zalimlerin savaş meydanı olacaktır. Yüce Allah, hak ile batıl, mazlum ile zalim mücadelesinin sonsuza kadar devam edeceğini Kur’an-ı Kerim aracılığı ile bize haber veriyor. Ancak mazlum ya da zalim olmak kudretini, tercihini ise insana bırakıyor. İşte bu nedenle ben bu dünyada zalimlere karşı mazlum olmayı ya da mazlumun yanında olmayı tercih edenlerdenim.
Çocuk aklım ve bedenimle zulme karşı ilk mücadelem bir kedinin hakkını savunmakla başladı. İlkokula gidiyordum. On yaşlarındaydım. Bakkaldan ekmek alıp eve dönerken benim yaşlarımda iki erkek çocuğunu bir kedinin kuyruğuna konserve tenekesi bağlamış, eğleniyorlarken gördüm. Hayvanlara olan sevgimle, gördüğüm olay karşısında çok sinirlensem de soğukkanlılığımı koruyarak, onları şüphelendirmeden kediciğe tenekeyi nasıl bağladıklarını sordum. Onlar da yaptıklarını kahramanlıkmış gibi böbürlene böbürlene anlatarak yanıma yaklaştılar. O sırada yaptıklarına olan kızgınlığım ile ikisinin de kulağından tutarak kafalarını birbirine tokuşturdum. Neye uğradığını şaşıran yaramaz oğlanları bir yandan da tekmeledim. Zavallı kedi de konserve kutusunu oraya buraya çarptırarak kaçıp gitti. Yaramaz oğlanlar, uyarılarım ve cesaretim karşısında yenilip bana tehditler savurarak uzaklaştılar. Onları bir daha mahallede kedilere eziyet ederken hiç görmedim.
Bizim çocukluk yıllarımızda çocukların genel olarak pek oyuncağı yoktu. Mahallemizin erkek çocuklarının sapan denen tehlikeli de sayılabilecek bir oyuncağı vardı. Ben de heves ettiğim için dedem bana da bir sapan yapmıştı. Mahallemizdeki çocuklarla kendimize göre hedefler belirleyip sapana taş koyup hedefi vuruyorduk. İçimizden biri ağaçtaki küçük serçeyi vurup yere düşürdü. Oysa kuşları vurmayacağımıza söz vermiştik. Serçe acı içinde yere düşerken masum serçenin bir hiç yerine ölümüne tanıklık etmenin çaresizliği ile öfkeden öyle gözüm dönmüştü ki, elimdeki sapanı serçeyi vuran çocuğun sırtına hedefleyip çocuğu sapanın küçük taş mermisi ile vurdum. Çocuk, sırtına hızla değen taşın acısıyla çığlık atarak bana neden yaptığımı sordu. Serçenin intikamı dedim. O serçenin ne hissettiğini hissedebilmesi için ona fırsat verdiğimi söyledim. Oyunda sözünü tutmayanın da cezalandırılması gerektiğini söyledim. Ağlayarak beni babasına şikâyet etmeye gitse de o günden sonra her oyunun kuralına uymayı öğrendi.
Son zamanlarda televizyonda, gazetelerde, sosyal medyada hayvanlar ile ilgili iç burkan haberler görüyorum. Hemen hemen her gün ya ayakları kesilmiş bir köpek, ya işkence görmüş bir kedi ya da türlü zalimliklerle toplu olarak katledilmiş hayvanların haberlerini okumak, dinlemek, görmek beni kahrediyor. Keşke birey ve toplum olarak buna engel olabilsek diyorum. Bu zalimliğe karşı nasıl mücadele etmek gerektiğini düşünmeden edemiyorum. Savunmasız, korumasız binlerce can, zalim insanoğlundan nasıl korunabilir? Ben hâlâ bu konuda çocukluğumdaki gibi- hayvanlara eziyet ederek zevk alan birini cezalandırmamız gerektiğini- düşünüyorum. Mademki hayvanları bu zalimlerden koruyamıyoruz, hayvanlara eziyet eden bu zalimleri hukuk kuralları çerçevesinde ciddi şekilde cezalandıralım ki mazlumların hakkını koruyabilelim. Umarım bu konuda ilgili kurum kuruluşlar ve yetkili insanlar hem hukuki konuda hem de mazlum hayvanların yaşamlarının ıslah edilebilmesi, koşullarının düzeltilmesi konularında gerekli çalışmaları yaparak onların haklarını korumak adına bir adım atarlar.
Var olduğu günden beri, doğaya karşı saygılı olan, kurdu kendine benzetip seven, “At Türk’ün kanadıdır.” diyerek atla kardeş olan atalarımıza layık olabilmek için bugün de doğaya karşı saygılı, hayvanlara karşı sevgi ve şefkat dolu olmalıyız. Ağaçları, yeşili sevmeliyiz, doğal güzelliklerimizi, ormanlarımızı korumalıyız, çevremizi kirletmemeliyiz, denizlerimizi temiz tutmalıyız. Tüm canlılara kendi keyfi için eziyet etmeyi ve tüm canlıları kendi zevki için öldürmeyi yasaklayan dinimizin gereğine göre davranmalıyız. Bunlar gerçek vatanseverin birinci görevidir.
Unutma! Dünya yalnızca senin değil insanoğlu! Bu dünyayı tüm canlılarla birlikte paylaşmak zorundayız! Dünyaya ve insanoğluna faydalarını saymakla bitiremeyeceğimiz hayvanlar, insanın bu dünyayı paylaştığı en yakın dostudur. Onlar insanın yüreğinin sesini duyar. Onlar insanlara sadıktır. Gözlerinde insanlara duydukları karşılıksız sevginin ışıltısı vardır. Bizden ise birazcık şefkat umarlar. Lütfen insan olarak, hayvanlara, bitkilere, tüm doğaya yüreğimizi ve kollarımızı kocaman açarak onları insanca bir sevgiyle kucaklayalım. Allah tarafından kendilerine özgü güzellikleriyle yaratılan hayvanların da duyguları olduğunu unutmayalım. Onlar belki bizim gibi konuşamazlar ama severler, ağlarlar, canları acır. Mazlum bir tarafları vardır. Onları sevmek, korumak, haklarını savunmak bize zalime karşı mazlumun yanında taraf olmak onurunu verecektir. Karar senin! Ve sen de dünyanın yalnızca senin olmadığını düşünerek onları biraz sevip koruyarak mazlumun tarafını seçebilirsin!