
SAKIN VURMA!
Asena Kınacı MORAL
Her gün gazete sayfalarında okuduğumuz, ajanslarda bir dakikada söylenip biten ve öldü denilen, vuruldu, dövüldü denilen kadın haberleri…Bir can…Bin can…Biten hayaller, umutlar, yıkılan yuvalar, öksüz kalan çocuklar…
Neden? Nedenler ne fark eder ki?
Adım Ayşe… Adım Fatma…Adım Özge…
Nedenler ne fark eder?… Neden: Kadınız ya! Kadınız işte!
Saçları örgülü küçük kız çocuğuyduk bir zamanlar…İlkokulu bitirdikten sonra “kızlar okumaz “ dediler. “Okuyup ne olacak kocası ona elbette bakar.”dediler. Oysa bizim hayallerimiz, umutlarımız vardı. Öğrenip, öğretecektik. Köy çocuklarına öğretmen olacaktık. Doğumda ölen kadınlar olmayacaktı. Doktor olacaktık. Haksızlıklar bitecekti. Hâkim olacaktık. Basiretsiz idarecilerle geri kalmayacaktık. Devlet yönetecektik. Hayallerimiz, umutlarımız belki bir bıçak darbesiyle belki bir kurşunla belki de suratımıza yediğimiz kocaman bir yumrukla son buldu.
Biz kadınız…
Aşkın çağı gelince gönlümüz kaydı bizimde bir delikanlıya. Bilmedik celladımıza aşık olduğumuzu… Kim istemezdi ki sıcak ve mutlu bir yuva. Bizim de istediğimiz buydu. Peki neden kaldırımlarda zamansız son buldu ömrümüz?
Büyüdük. Büyüklerimiz bizim adımıza karar verdi. Evlendik ne olup bittiğini anlamadan. Ne hissettiğimizi bilmeden. Ama yine sevdik, tutunduk yuvamıza. Çocuklarımız için katlandık her çileye… Her çile bulmadı karşılığını başka gönüllerde. Anlaşılmayı, sevgiyi, saygıyı ve güveni beklerken bazen dayak yedik, bazen bir bıçak darbesi, bazen de bir kurşun.
Biz kadınız…
Çalışmaksa tarlada, bağda, bahçede veya herhangi bir işte çalışırız biz. Hayat devam edecek bizimle. Yemekler yapılıp, sofralar kurulup toplanacak. Temizlik yapılacak, evin ihtiyaçları karşılanacak. Çocuklar iyi yetişsin diye, iyi eğitim alsın diye, annelerinin çektiği sıkıntıları yaşamasın, görmesin diye saçımız süpürge edilecek. Canla başla hayatın her zorluğuna karşı mücadele verilecek ve onurlu bir hayat savaşı kazanılacak… diye beklerken fedakarlıklar, çabalar, yorgunluklar bulmadı karşılığını başka gönüllerde. Aşkın yuvalarımızda tüten sıcak ocak olmasını umarken aktı ılık kanlarımız kaldırımlara…Tatlı bir söz, biraz sevgi, biraz ilgi beklerken babamızdan , yârimizden, oğlumuzdan bazen bir bıçak darbesi, bazen bir kurşun, bazen de kocaman bir yumruktu nasibimize düşen…
Biz kadınız…
Bizi Tanrı yarattı…Tanrı kendi ruhundan üfledi. Cennetle müjdeledi. Hani yaradılanı severdik Yaradan’dan ötürü… Sevilmeliydik bir can gibi… Saygı görmeliydik. Okşanmalıydı ellerinizle yolunmuş saçlarımız. Hayallerimiz umutlarımızla yeşerip gerçekleşmeliydi. Solmamalıydı o hayaller bir hiç için… Olmamalıydı kaldırımlarda kan sızan bedenlerimiz, kırık kemiklerimiz…Yaralı bereli yüzlerimiz…Utanmışlıklarımız, pişmanlıklarımız. Yitip giden gençliğimiz…
Bizi suçlu bulan, bize ceza veren eş, kardeş, baba ya da tanımadığımız bir erkek bizden daha çok suçluydu belki de. Çalışıp kazanamadığı para için, oynayıp kazanamadığı kumar için, içemediği alkol, uyuşturucu için cezalandırdılar bizi. Suratımızda yumruklar patladı. Dişlerimiz kırıldı. Bize vurmak rahatlatıyordu onları. Gözlerimiz morardı. Bizi incitmek dertlerini kederlerini unutturuyordu. Kafamız duvarlarda ezildi. Yaralı bedenlerimiz kaldırımlarda sürüklendi. Her darbe ile daha büyük adam (!) oldular onlar.
Şimdi büyük (!) adamlara sesleniyorum!
Eski çağlarda Türk illerinde kadınlar ata biner, cirit oynarmış. Erkeklerle hep eşit haklara sahiplermiş. Kadın diye hiç hor görülmezlermiş. Kendi beğenip sevdikleri adamlarla evlenirlermiş. Evlerinde, obalarında saygı görür, beylerle beraber ortak kararlar alırmış. Kadın emek, namus, aşkmış. Vatanmış, bayrakmış, obaymış. Tüten ocak, sıcacık aşmış. Size ne oldu bu çağda büyük (!) adamlar…
“Nerde kaldı o çağlar ki, Analar kurt doğururdu,
Hilkat insan çamurunu, Destanlarla yoğururdu.”
Şimdi büyük (!) adamlara sesleniyorum!
Sakın vurma!
Sakın bir kadına vurma!
Peygamber doğurandır kadın. Amine’dir. Allah yolunda ölmeyi bilendir. Sümeyye’dir… Sevmeyi, güvenmeyi bilendir… Hatice’dir.
Sakın vurma!
Sakın bir kadına vurma!
Vatan aşkıyla, kundaktaki bebeğini Allaha emanet edip düşmana karşı kazma kürekle saldırandır. Nene Hatun’dur kadın…
Kurtuluş Savaşında vatanın her köşesi işgal edilmişken silah kuşanan, dağlara çıkan, düşmana korku salandır kadın. Kılavuz Hatice, Gördesli Makbule, Kara Fatma’dır kadın…
İstanbul’dan Karadeniz’e gemisiyle silah taşıyan kahraman Halime Kaptan’ dır kadın dediğin… İnebolu’dan dağlar, taşlar, kışlar aşıp, Kastamonu’ya kurtuluş için umut taşıyan Şerife Bacı’dır kadın bildiğin… Şehit oğlunun ardından metanetini koruyarak “vatan sağolsun” diyebilendir kadın dediğin…
Hor gördüğün bir kadının elinde, bir bebek can bulur, kocaman adam olur. Tarladaki başaktan mis kokan bir ekmek nasıl yoğrulursa evlatlar da öyle yoğrulur, yetiştirilir. O evlat büyük bir millete önder olur, talihini değiştirir, hürriyetin adı olur. Atatürk olur… Anadır kadın. Zübeyde Hanım’dır kadın…Gökyüzünde mavi gözlü Gökçen, kurtuluş mitinglerinde özgürlüğün timsali Halide Edip, köy okullarında aydınlık yarınların umudu Halide Nusret’tir kadın dediğin.
Her zor günde en önde olandır kadın. Dik başın, açık alnın adıdır. İnancın timsalidir kadın.
Ayşe’dir, Fatma’dır, Zeynep’tir.…
Küçücük yaşında korkarak sınıfa girince “öğretmenim” dediğin, hastalanınca “beni iyileştir doktor hanım “ dediğin de kadındır.
Ey büyük (!) adam!
Ve senin evinde de daima çileye talip, kanâatkar, sabırlı, şükür ehli bir ana, bir eş, bir bacıdır kadın.
Sakın Vurma!
Sakın bir kadına vurma !
Kadın dediğin…Var… Yok…Aç… Tok…Biraz aşktır…Biraz saygı, sevgi, güven… Biraz merhamet, biraz gayret…Ama kocaman bir yürek…İnsan olmaktır kadın dediğin.