TÜRKÇE’NİN VAR OLMA MÜCADELESİ
Ahmet URFALI
Göktürk Yazıtlarında Bilge Kağan, içi sızlayarak Türk milletini milli kültüre sahip çıkma konusunda uyarır. Bu ihtar, asırlar öncesinden günümüze kadar uzanıp gelen bir ata vasiyetidir. 735 yılında bengü taşlara kazınan bu öğütte Bilge Kağan: ’’ Türk milleti il yaptığı ilini elden çıkarmış, kağan yaptığı kağanını kaybedivermiş. Çin milletine beylik erkek evlâdını kul kıldı, hanımlık kız evlâdını cariye kıldı. Türk beyler, Türk adını bıraktı. Çinli beyler Çin adını tutarak, Çin kağanına itaat etmiş.’’ diyerek milli kimliğe sahip çıkmamanın bedelinin ağır olacağını ikaz etmiştir. Bilge Kağan’ın üzerinde durduğu iki temel kavram, il (devlet) ve dildir. Bağımsızlık ve hürriyet, egemen bir millet olarak yaşamanın temel şartıdır. İl (devlet), olmanın gereği, belli bir vatan üzerinde bir milletin varlığı içinde milli egemenliğini kendi iradesiyle yaşamak ve yaşatmaktır. Milli dil ise, milleti birleştirip bütünleştiren ana unsur olarak milli kimliği oluşturur. Kadim milletlerin anadilleri aynı zamanda devletin de dilidir.
Kuşaklar; Bilge Kağan’ın emaneti ettiği milli kimliği zaman zaman zafiyete uğratmış olmalılar ki, bu konulara duyarlı edipler ve devlet adamları gerekli tedbirlerin alınması için uyarılar yapmışlardır. Kaşgarlı Mahmut, Divan-ı Lügati’t Türk adlı eseriyle Türkçe’nin önemini vurgulamıştır. Türk Sözlüğünün Divanı anlamına gelen eser, 1072 yılında yazmaya başlanmış, 1074 yılında tamamlanmıştır. Eserin amacı; Araplara Türkçe’yi öğretmek, Türkçe’nin Arapça kadar zengin dil olduğunu ortaya koymaktır. Kaşgarlı Mahmut; Hz. Muhammed’in “Türklerin dilini öğreniniz, çünkü onların egemenliği uzun sürecektir” hadisinden hareketle, Türk dilini öğrenmenin Peygamber buyruğu ve dinî bir gereklilik olduğunu yazar. Kaşgarlı Mahmut’un bu eseri, Türklük şuuru ve Türkçe hassasiyeti açısından her Türk’ün bir gurur abidesidir. Divan’ın el yazması nüshası 638 sayfa olup 8.624 sözcüğü içermektedir.
Divan-ı Lügati’t-Türk’ün önsözünde Kaşgarlı Mahmut, Türk ve Türkçe konusunda duygu ve düşüncelerini yüksek ifadelerle belirtir: “Allah’ın, devlet güneşini Türk burçlarından doğurmuş olduğunu ve Türklerin ülkesi üzerinde göklerin bütün dairelerini döndürmüş olduğunu gördüm. Allah onlara Türk adını verdi. Ve yeryüzüne hâkim kıldı. Cihan imparatorları Türk ırkından çıktı. Dünya milletlerinin yuları Türklerin eline verildi. Türkler Allah tarafından bütün kavimlere üstün kılındı. Hak’tan ayrılmayan Türkler, Allah tarafından hak üzerine kuvvetlendirildi. Türkler ile birlikte olan kavimler aziz oldu. Böyle kavimler, Türkler tarafından her arzularına eriştirildi. Türkler, himayelerine aldıkları milletleri, kötülerin şerrinden korudular. Cihan hâkimi olan Türklere herkes muhtaçtır, onlara derdini dinletmek, bu suretle her türlü arzuya naili olabilmek için Türkçe öğrenmek gerekir.”
Pir-i Türkistan Ahmet Yesevi Divan-ı Hikmeti’ni Türkçe yazarak milletine öz diliyle seslenmiştir. Ahmet Yesevi (Ölümü 1166) 12.yüzyılda bilginler ve edipler arasında revaçta olan Arapça ve Farsça’ya karşı Türkçe yazarak öncülük yapmıştır.
‘’Sevmiyor bilginler sizin Türkçe dilini
Bilenlerden işitsen açar gönül ilini
Ayet hadis anlamı Türkçe olsa duyarlar
Anlamına erenler başı eğip uyarlar
Miskin Hoca Ahmet, yedi atana rahmet
Fars dilini bilir de sevip söyler Türkçe’yi”
Karamanoğlu Mehmet Bey, 13 Mayıs 1277’de yayınladığı bir fermanla Türkçe’nin devlet dili olduğunu duyurdu: ‘’ Şimden girü hiç kimesne kapuda ve divanda ve mecalis ve seyranda Türki dilinden gayri dil söylemeye”
Mehmet Bey’in “Bugünden sonra hiç kimse sarayda, divanda, meclislerde ve seyranda Türk dilinden başka dil kullanmaya.” fermanıyla resmiyet ve itibar kazandı.
Âşık Paşa, Arapça ve Farsça’ya karşı Türkçe’nin savunucusu büyük bir şairdir. O, 1330’da Türkçe’nin baş eserlerinden olan Garib-name’yi yazmıştır.
‘’Türk diline kimseler bakmaz idi,
Türklere her giz gönül akmaz idi.
Türk dahi bilmez idi bu dilleri,
İnce yolu, ol ulu menzilleri.’’
Sinan Paşa, 1481’de yazdığıTazarrunâme adlı eserinde: ‘’Eğerçi ol nüsha bir Türkî kitap gibidir surette¸ amma camii enva-ı ulûmdur hakikatte. Her taife haz alsun diye Türkî diline sokuşturdum.’’ sözleriyle Türkçe yazmasının gerekçesini açıklar.
Ali Şir Nevai¸1499’da yazdığı Muhakemetü’l-Lügateyn adlı eserinde Türkçe’nin sanat ve ilim dili olduğu görüşündedir. Türkçe ile Farsça’yı karşılaştıran Nevai, Türk dilinin Farsça’dan birçok bakımdan üstünlüğünü savunur. Nevai’nin şu sözleri bugün de yabancı dil özentisi konusunda önemini korumaktadır: ‘’ Türk’ün bilgisiz ve zavallı gençleri, güzel sanarak, Farsça şiir söylemeye özeniyorlar. Bir insan etraflı ve iyi düşününce, Türkçe’de bu kadar genişlikler, incelikler, derinlikler ve zenginlikler durup dururken bu dille şiir söylemenin ve sanat göstermenin daha kolay, daha beğenilir olacağını anlar. Türk dilinin olgunluğu ve yüksekliği bu kadar tanıklarla meydana çıkarıldı. Gerek ki bu halk arasında yetişen sanat sahipleri, sanatlarını öz dilleri dururken, özge ile meydana koyamadılar.’’
Türkçe’nin var olma mücadelesinde Genç Kalemler’in ayrıcalıklı bir yeri bulunmaktadır. Ömer Seyfettin ve Ali Canip yönetiminde 1909’da Manastır’da başlayan bu ‘’Yeni Lisan’’ hareketi Arapça ve Farsça’ya karşı Türkçe’yi öne çıkarır. ‘’Yeni Lisan’’ hareketinin Türkçe üzerine yapmak istedikleri Cumhuriyet’in ilk yıllarında uygulanma imkânına kavuşmuştur.
Türk Dil Kurumu, Türk Dili Tetkik Cemiyeti adıyla 12 Temmuz 1932’de Atatürk’ün talimatıyla kurulmuş olup amacı; “Türk dilinin öz güzelliğini ve zenginliğini meydana çıkarmak, onu yeryüzü dilleri arasında değerine yaraşır yüksekliğe eriştirmek” olarak tespit edilmiştir.
Bugün dünya üzerinde 7 bin konuşulmakta, 193 devletin de resmi dili bulunmaktadır. İngiliz, Fransız, İspanyol ve Portekiz dilleri, milletlerinin sömürgeci özelliklerinden dolayı bazı ülkelerde resmi dildir. Yapılan tespitleri göre dünyada 87 dil, edebi dil hüviyetindedir. Türkçe, konuşanların sayısı bakımından dünyanın beşinci dili olup Asya, Avrupa ve Afrika’da 12 milyon kilometrekarelik alanda varlığını sürdürmektedir.
Türkiye Türkçesi’nin söz varlığı, Türk Dil Kurumu’nun güncel Türkçe sözlüğünde 111 bin 27 kelime olarak tespit edilmiş olup bunun 14 bin 1981’i yabancı kökenlidir. Buna karşılık Türkçe’nin yabancı dillere verdiği kelime sayısı 37.433’tür.
Yazımızı Atatürk’ün Türkçe’yle ilgili olarak söylenmiş muhteşem bir sözüyle bitirmek yerinde olacaktır: ‘’ ‘Türk milletinin dili Türkçedir. Türk dili dünyada en güzel, en zengin ve en kolay olabilecek bir dildir. Onun için her Türk dilini çok sever ve onu yükseltmek için çalışır. Bir de Türk dili, Türk milleti için kutsal bir hazinedir. Çünkü Türk milleti, geçirdiği bunca tehlikeli durumlarda, ahlâkının, geleneklerinin, anılarının, çıkarlarının özetle bugün kendi ulusallığını yapan her şeyin dili aracılığıyla korunduğunu görüyor. Türk dili, Türk milletinin kalbidir, zihnidir.’