KORONA SONRASI – 5
Safter TANIK
“Siyasetin, altın bir kuralı vardır. Siyaset; ya içerden, ya da dışardan belirlenir. Mali krizde; siyaseti belirleyen ise içerisi değil, dışarısıdır.”
Ecevit koalisyon hükümeti; IMF ile 4.2.2002’de, 4.2.2005’te bitecek olan 18. Stand-by Anlaşması’nı yaptı. Bu; dalgalı kur, serbest faiz ve fiyatlar, geniş çapta özelleştirme ile küresel iş bölümünde Türkiye’ye düşen görevi içeriyordu.
Yani IMF tavsiyesi ve Derviş Modeli, IMF Programı’ndan başka bir şey değildi.
Özal Modelinden farkı neydi?
Her ikisi de serbest ekonominin kurallarını içeriyordu.
Özal’ın 1989 yılına kadar olan ekonomi uygulamasında; kurun yüksek tutulması, küresel piyasada rekabetçi olduğumuz iş kollarında üretim-ihracatın arttırılması, bankaların da buna kaynak tahsisi vardı. Ancak; 1989’da sıcak paraya, kontrolsüz olarak ülkenin kapısını sonuna kadar açması, düşük kur uygulamasına geçilmesi ise hatası oldu. Bu da 1994 ve 2000 ile 2001 krizine davetiye çıkardı.
IMF Programı ya da Derviş Modelinde; dalgalı olmakla birlikte düşük tutulan kur, yüksek faiz, serbest fiyat, özelleştirme, yabancı bankalara davetiye, tüketim, tüketimin finansmanı, hizmetler sektörüne(Turizm, inşaat-taahhüt, gemi inşaat, kara-deniz-hava taşımacılığı, transit ticaret, perakende-toptan ticaret, bankacılık ve sigortacılık hizmetleri) dayalı büyüme, tarım-sanayinin kaderine terki ve dış borçlanma vardı. Yani tüketim-rant-borçlanma eksenli, bir ekonomik model inşa edildi.
Derviş’i, etkin kılan ne idi?
Tabi ki kriz ve IMF’ye olan 22,5 milyar dolarlık borçtu.
Siyasetin, altın bir kuralı vardır. Siyaset; ya içerden, ya da dışardan belirlenir. Mali krizde; siyaseti belirleyen ise içerisi değil, dışarısıdır.
DSP-MHP-ANAP İktidarının Sonu
IMF ile yapılan 18. Stand-by Anlaşması’nın, en önemli maddesi özelleştirmeydi. PTT’nin T’si ile ilgili özelleştirme ise hem MHP, hem de ortakları arasındaki bir sürtüşmeyi getirdi. DSP içindeki bölünme, yeni koalisyon çabaları da 57’nci hükümetin sonunu getirdi.
AK PARTİ İktidarı
Kriz, siyasi mücadele ve bölünmüşlük; DSP-MHP-ANAP-DYP’yi meclis dışına atarken, yeni kurulan AKP’yi % 34 oy ile tek başına iktidar yaptı.
18.11. 2002’de başbakan olan Abdullah Gül; kısa bir süre bu görevde kaldıktan sonra, 14.3.2003’te görevini Recep Tayyip Erdoğan’a bıraktı.
O günün başbakanı olan Erdoğan; 2002 verilerine göre “milli gelir; 238 milyar dolar, net dış borç stoku; 88,5 milyar dolar (brütü, 129,6 milyar dolar), merkezi yönetim iç borç stoku; 149,9 milyar TL, bütçe açığı; 40 milyar TL, cari açık; 0,6 milyar dolar, TCMB brüt rezervi; 26,7 milyar dolar, büyüme; % 6,2, iç tasarrufun milli gelire oranı; % 19,1, yatırımın milli gelire oranı; 17,3, işsizlik; % 10,3, enflasyon % 29,8” olan bir mali-ekonomik tablo ile karşılaştı.
Yani ekonominin küçülmeden büyümeye geçtiği, büyümeye rağmen işsizliğin % 10,3’te kaldığı, enflasyonun % 68,5’ten % 29,8’e düştüğü, yatırımda iç tasarrufa başvurulduğu bir ekonomik tabloyu devraldı.
Küresel Ekonominin Büyüme Sürecine Girmesi
2001’de Çin’in küresel sisteme entegre edilmesi; 2002’de başlayan, 2008 Mortgage Krizi’ne kadar devam eden küresel ekonomik büyüme sürecini getirdi. Bu da dönemin başbakanı Erdoğan için bir şans oldu.
IMF Programı’na Bağlı Kaldı
Erdoğan; inşaat, inşaat-taahhüt sektörü ile altyapı yatırımların öne çıktığı, hizmetler sektörüne (Turizm, inşaat-taahhüt, gemi inşaat, kara-deniz-hava taşımacılığı, transit ticaret, perakende-toptan ticaret, bankacılık ve sigortacılık hizmetleri vb) dayalı bir büyümeyi tercih etti. Tarım ve sanayi ise ikinci planda kaldı.
Kuru düşük tuttu, faiz ve fiyatları ise serbest bıraktı.
KİT’lerin (Kamu İktisadi Teşebbüsleri), hızla özelleştirilmesine girişti.
Tüketimi, bireysel krediler ile özendirdi.
Yani tüketim-ithalat-borçlanma eksenli, bir ekonomik model ortaya koydu. Bu da “IMF Programı” ve “Küresel işbölümü” ile bir paralellik arz ediyordu.
19. Stand-by Anlaşması
IMF ile 11.5.2005’te, 19. Stand-by Anlaşması’nı yaptı. Bu anlaşma ile de vadesi gelen 10 milyar dolarlık borcu uzun vadeye yaydı.
Uygulama Sonuçları
İnşaat-emlak, altyapı yatırımları öne çıktı.
Denk bütçe, cari fazla, tasarruf, üretim, ihracat, maliyet, verimlilik ilkeleri dikkate alınmadı. Kaynak kaybına yol açan, maliyet bedeli ile halkta şüphe uyandıran yatırımlar, popülist harcamalar dikkati çekti.
Büyük şehirlerden küçük şehirlere varan; insanın ruh sağlığına aykırı, yöneticiye yani dolaylı olarak müteahhitte ömrü boyunca kira kadar aidat ödemek zorunda bırakan, çok katlı, sabit giderleri yüksek konut inşaatı ile yılların küçük esnafını işi bırakmaya zorlayan AVM modası başladı.
Ekonomi; başta inşaat, taahhüt olmak üzere, hizmetler sektörü öncülüğünde bir büyüme sürecine girdi.
Yerli sermaye; sanayiden uzaklaştı, karlı bulduğu turizm-enerji-inşaat-taahhüt-taşımacılık-depoculuk-transit ticaret ile perakende-toptan ticarete yöneldi.
İmalatçı; “daha az yerli üretim, daha fazla ticaret” düsturunu benimsedi. Üretim tesisini; ya kapattı, ya da burasını merkez üssü gibi kullanacak halde küçük-esnek kapasiteli bir şekle dönüştürdü. Yani üretimi uygun ülkede gerçekleştirirken, merkezi montaj hattı olarak kullandı.
Birçok malın üretiminden vazgeçildi; üretimde, yerli ara malının yerini ithal ara malı aldı.
Yabancı sermaye; bazı üretim tesisini, uygun bulduğu ülkeye taşıdı. Örneğin; General Electric ve Philips, ampul üretim tesisini Polonya’ya taşıdı. Tekfen’in üretimi durdurması ile de Türkiye, ampul ithal eden bir ülke oldu.
Düşük kur-yüksek reel faiz, sıcak paranın girişini hızlandırdı.
Kur riski-açık pozisyon oyunu, tekrar moda oldu. Vadeli satışta; vade, 12-18-24-36 aya çıktı.
Bireysel krediler potansiyeli, yabancı bankaların gelişini getirdi.
Yerli sermaye; banka-sigortacılık alanından uzaklaştı, yabancı payı hızla arttı.
Bankaların ihtiyaç kredilerine uyguladığı faiz, tefeciyi akla getirdi.
Özelleştirme, banka ve sanayi kuruluşların satışı; doğrudan yabancı sermaye yatırımını çekti.
2003-2008 döneminde, 28, 4 milyar dolarlık özelleştirme yapıldı.
Özelleştirmeden sağlanan gelirler, bütçe açığı ile etkisi dolaylı altyapı yatırımlarında kullanıldı.
Özelleştirilen KİT’lere ait işletmelerin çoğu kapatıldı, rant alanı oldu.
Devlet tekeline son verilmesi sonrasında, madencilik ve enerjide; sermaye-bilgi-tecrübesi yetersiz müteşebbisler ile çevre tahribatı ve iş güvenliğinden yoksun işletmeler dikkati çekti.
İmalat sanayinde, yabancı kontrol oranı arttı.
Yabancı sermaye; yeni yatırım yerine, hazır-karlı sanayi kuruluşları ile bankaları satın almayı tercih etti.
Rekabetçi değil, tekelci-vurguncu bir piyasa oluştu.
İmalat kollarında; yerli büyük sermaye ya da küresel sermaye ile evlilik yapanlar ayakta kaldı. Bu da; imalat kollarında, fiyat kartelini doğurdu.
Ne yerli ne de yabancı sermaye; sanayileşmeye katkı sağlayacak, metalürji-kimya-makine-elektronik imalat alanında, bir-iki istisna hariç, ciddi bir yatırım yapmadı.
Büyük çiftlikler modası başladı.
Köylü; kurumsal destekten, gittikçe mahrum kaldı.
Toprak, rant alanı haline geldi. Nakdi teşvikten; toprağı işleyen değil, şehirde oturan toprak sahibi istifade etti.
Tarımda; rekabetçi değil, tekelci-vurguncu bir piyasa oluştu.
Üretim ve yatırım maliyeti; yükselirken, ürün fiyatı düşük kaldı.
Bireysel borçlanma ve tüketim arttı.
İnsanlar; varını yoğunu taşa-toprağa bağladı, bir tüketim çılgınına dönüştü.
Milli gelir ve fert başına gelir artarken, ihracatın ithalatı karşılama oranı düştü, cari açık büyüdü.
2008 Makro Ekonomi Verileri
Milli gelir; 663 milyar dolar (2002’de, 238 milyar dolar), kişi başına gelir; 10.931 dolar (2002’de, 3.581dolar), 2003-2008 ortalama büyüme hızı % 6,18, tasarrufun milli gelire oranı; % 17,3, (2002’de, % 19,1), yatırımın milli gelire oranı; % 22 (2002’de, % 17,3), bütçe açığı; 17,4 milyar TL (2002’de, 40 milyar TL), cari açık; 41,5 milyar dolar (2002’de, 0,6 milyar dolar fazla), TCMB brüt rezervi; 70 milyar dolar (2002’de, 26,7 milyar dolar, brüt dış borç stoku; 280,4 milyar dolar (2002’de, 129,6 milyar dolar), merkezi yönetim iç borç stoku; 274,8 milyar TI (2002’de, 129,6 milyar TL) oldu.
İşsizlik; 2003-2008 döneminde % 10’dan aşağı düşmedi, 2008’de de % 11’e yükseldi.
Enflasyon; % 29,8’den, % 10,1’e geriledi.
Ekonomik Analiz
Makroekonomi verilerine bakıldığında; büyüme hızı, milli gelir, fert başına gelir, enflasyon, TCMB rezervinde başarı; istihdam ve bütçe- cari açıkta ise başarısızlık var.
İşsizlik, neden düşmedi?
2003-2008 dönemi ortalama büyüme hızı, % 6,18. Buna karşılık; yıllık nüfus artışı, en fazla % 1,41 oldu. Haliyle işsizliğin, düşmesi gerekiyordu. Ancak, düşmedi. Zira yapısal değişim sonucu sanayi ve tarımda işgücü fazlası oluştu, hizmetler sektörü büyüme gösterdi ise de yarattığı istihdam sınırlı kaldı.
Büyüme, sağlıksız mı?
Büyüme hızı-milli gelir-fert başına gelir-TCMB brüt rezervinde artış, enflasyonda düşüş var. Bunlar; dikkate alındığında, bir başarı var gibi gözüküyor.
Ancak; işsizlik, azalmamış. 2003-2008 döneminde; özelleştirmeden 28,3 milyar dolarlık gelir sağlanmasına rağmen, toplam bütçe açığı; 115,3 milyar TL, toplam cari açık ise 156,3 milyar dolar oldu. Bu da; büyümenin, sağlıksız olduğunu gösteriyor.
Nedeni nedir?
Büyüme; üretim-iç tasarruf-üretime dönük yatırım-ihracattan değil, tüketim-etkisi dolaylı yatırım-hizmetler sektörü-ithalat-dış borçlanma- sermaye girişi ve özelleştirme gelirinden kaynaklandı. Bu da büyümeyi yabancı sermaye girişi-dış borç-özelleştirme gelirine bağlı kıldı, mali -ekonomik yapıya kırılgan bir özellik kazandırdı. Zaten IMF Programı ile uyumlu bu ekonomik programdan, başka bir şey de beklenemezdi.
2008 ABD Mortgage Krizi
2008’de; ABD’de, varlık değerlerinin hızla düşmesi ile başlayan Mortgage Krizi, küresel sistemi derinden sarstı. Bu; ABD’de mali krize yol açarken, Amerikan-İngiliz-Alman-Fransız-İtalyan banka-şirketleri arasında büyük sermaye alışverişinin olması da, krizin bu ülkelere doğrudan sıçramasına neden oldu. Ancak; Türkiye, bundan fazlaca etkilenmedi.
Neden?
Bunun, iki nedeni vardı. Birincisi, Amerikan-İngiliz-Alman-Fransız-İtalyan banka-şirketleri ile ilişkide borçlu konumda idik. İkincisi ise Türkiye’de Mortgage uygulaması yoktu.
Mortgage Krizi Türkiye İçin Fırsattı
Mortgage Krizi, ABD-İngiltere ve AB’nin gittiği parasal genişlemeden kaynaklanan para bolluğundan istifade ederek; mali-ekonomik alanda yeniden yapılanmaya gidilmesi, tüketim-ithalat-borçlanmaya dayalı büyümeden üretim-tasarruf-ihracat eksenli bir büyümeye geçilmesi, sağlıklı bir mali-ekonomik yapının inşa edilmesi mümkündü. Ancak bu yola başvurulmadı.
Niçin?
Mevcut ekonomik uygulamanın sürdürülmesinde; kolaya kaçma, popülizm, küresel ekonomideki para bolluğu, özelleştirme, doğrudan yabancı sermaye yatırımını çekme ve dış kredi bulma kolaylığı gibi faktörlerin etkili olduğunu düşünüyorum. Bir de; para bolluğunun, küresel ekonomiye tekrar canlılık kazandıracağı düşünüldü.
Küresel Ekonomi Büyüme Sürecine Giremedi
Küresel ekonomi; parasal genişlemeye rağmen 1983, 1991 ve 2001’de olduğu gibi, bir büyüme sürecine giremedi.
2013 Makro Ekonomi Verileri
Milli gelir; 951 milyar dolar (2008’de, 663 milyar dolar), kişi başına gelir; 12.480 dolar (2008’de, 10.931 dolar), 2009-2013 ortalama büyüme hızı % 5,68 (2003-2008 ortalama büyüme hızı, % 6,18), iç tasarrufun milli gelire oranı; % 14,1 (2008’de % 17,3), yatırımın milli gelire oranı % 20,2 (2008’de, % 22), bütçe açığı; 18,4 milyar TL (2008’de, 17,4 milyar TL), cari açık; 65 milyar dolar (2008’de, 41,5 milyar dolar), TCMB brüt rezervi; 115 milyar dolar (2008’de, 70 milyar dolar), brüt dış borç stoku; 394,7 milyar dolar (2008’de, 280,4 milyar dolar), merkezi yönetim iç borç stoku; 403 milyar TI (2008’de, 274,8 milyar TL) oldu.
İşsizlik; % 11’den, % 9,7’ye geriledi.
Enflasyon; % 10,1’den, % 7,4’e düştü.
Ekonomik Analiz
Milli gelir, fert başına gelir, TCMB brüt rezervi, işsizlik ve enflasyonda bir başarı görülüyor. Ancak; büyüme hızı düşmüş, iç tasarruf azalmış, iç tasarrufun yatırımı karşılama oranı gerilemiş.
2009-2013 döneminde; özelleştirmeden 22,2 milyar dolarlık gelir sağlanmasına rağmen, toplam bütçe açığı; 156,8 milyar TL, toplam cari açık ise 250,9 milyar dolar oldu. Bu da; büyümenin, tüketim-ithalat-borçlanma kaynaklı olduğunu gösteriyor.
Küresel Değişim
2008 Krizi ile Batı, onarılması güç bir yara aldı. Ne “Arap Baharı” ne de “Kur Savaşları” buna çare olmadı.
2008 sonrasında; Batı değil, Çin ve Hindistan ekonomileri öne çıktı. Rusya’nın, uluslararası siyasetteki etkinliği arttı. Bu; ABD’nin küresel egemenliğine gölge düşürürken, hem çok kutuplu dünyayı, hem de küreselciler ile ulusalcılar arasındaki bir sistem tartışmasını ve siyasi değişimi getirdi.
IMF’ye Borcumuz Kalmadı
Mayıs 2013’te, IMF’ye olan borcumuzun son taksitini ödedik.
Parasal Daralma
2013’te; Japonya Merkez Bankası (BOJ) parasal genişlemeye gitti ise de, FED Başkanı Yellen ve BOE Başkanı Carney’in “2016 ya da 2017’de faiz artışına gidilerek, parasal daralmaya geçileceğini” söylemesi, ECB Başkanı Draghi’nin “parasal genişleme, Mart-2017’ye kadar sürecek” demesi, para bolluğu döneminin sonunu getirdi. Nitekim FED, Aralık 2015’te ilk faiz artışına gitti.
Türkiye’ye Etkisi
2002’den 2014’e kadar; artan ölçüde sermaye girişi var iken, 2014’ten itibaren sermaye çıkışı başladı.
Dış kredi bulma zorlaştı; kaynak ihtiyacı, daha ziyade “yüksek risk, yüksek getiri” fonları ile karşılandı.
Eylül 2013’te 133,5 milyar dolar ( 21,7 milyar doları altın) ile zirveye ulaşan TCMB brüt rezervi; Mayıs 2018’de, 112 milyar dolara (25,1 milyar doları altın) kadar düştü.
Dolar TL Kuru, 2008’de; 1.15 ‘e kadar düştü, 2014’te; 2.32, 2015’te; 3.06, 2016’da; 3.53 zirvesini gördü.
Sistem Tartışması
2016’da büyüme hızının % 3,2’ye kadar düşmesi; hem iktidar, hem de muhalefet kanadında bir sistem tartışmasını getirdi. Sistem karşıtları; “üretim-tasarruf-ihracata dayalı, ekonomik modele geçilmesi gerekir” derken, sistemi savunanlar ise “aksaklık; sistemden değil, zamanında doğru kararın alınmamasından kaynaklandı” dedi.
Palyatif Bir Önlem
2017’de, dış kredibiliteye güç kazandırma amacı ile “Varlık Yönetim Fonu” kuruldu. Buna rağmen; dolar/TL, 3.95 zirvesinden işlem gördü.
Mehmet Şimşek’in İstifası
5 Nisan 2018’de; 2007’den o güne kadar ekonomi yönetiminde yer alan, daha önce küresel banka-yatırım şirketlerinin üst düzeyinde görev almış olan, ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek istifa etti.
TCMB Rezervine Başvurulması
Döviz açığı; Nisan 2018’den itibaren, dış kredi ve sermaye girdisi ile karşılanamadı, TCMB rezervine başvurmak zorunda kalındı.
Faiz Tartışması
Dolar/TL, 2018 başında; 3.78’den işlem gördü, TCMB’nin faiz artışına gitmeme kararı ile Mayıs’ta 4.92’yi test etti. TCMB’nin, 300 baz puan faiz artışı kararı ile de 4.52’ye düştü.
Merrill Lynch Satışları
10-11-12 Temmuz’da; Merrill Lynch’in yönettiği fonların, Garanti Bankası ağırlıklı hisse senedi satışı dikkati çekti.
BİST 100; 99.252 puandan 89.571’e puana düştü, dolar/TL; 4.56-4.82 bandında işlem gördü.
Anlamlı Bulunması
Merrill Lynch’in yönettiği fonların hisse satışlarının, ekonomiden sorumlu Eski Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’in olmadığı yeni kabinenin açıklandığı gün-öncesinde olması ise “sermaye, bunu doğru bulmadı” şeklinde yorumlandı.