
TÜRKİYE VE TÜRK DÜNYASI
BİR BEYEFENDİYİ KAYBETTİ
Ahmet B. KARABACAK
Genellikle biri vefat edince daha çok onun maddi başarıları, okuduğu okullar, kazandığı ödüller konuşulur, yazılır. Onun idealleri, ruh dünyası, çevresiyle olan ilişkileri çoğunlukla göz ardı edilir.
Geçtiğimiz günlerde vefat eden ŞENOL DEMİRÖZ’ün arkasından da çoğunlukla bunlar yazıldı. İnsanî tarafının anlatılması, diğer kişilere, gençlere örnek gösterilmeli diye düşünmek istiyorum…
Evet, Şenol Demiröz Ankara’da Siyasal Bilgiler Fakültesi, Basın Yayın yüksek Okulu’nda okudu, oradan mezun oldu. TRT’ye girdi, başarılı programlar yaptı. Ödüller kazandı. İstanbul’da rahmetli, Türk Sinemasına seviye getiren dostum rahmetli Yücel Çakmalı ve bazı arkadaşları ile bir şirket kurdu, Afganistan-Pakistan dağlarında aylarca yaşayarak “Afgan Mücahitlerinin Direnişi” adlı, o zaman çok ses getiren bir belgeselin çekilmesine ortak oldu. Daha pek çok belgeseller çekerek yarışmalar kazandı…
Ama Şenol sadece bu maddi çalışmaların adamı değildi. O herkesin gıpta edeceği bir ruh derinliğine, daha okul zamanında pek az kişinin ulaşabileceği bir kültür birikimine ve sanat anlayışına sahipti. Onu, aynı okulda okuyan, komünist Kürtçüler tarafında öldüresiye dövülen, ölümden hocasının, onun üzerine yatarak kurtardığı Yılmaz Yalçıner sebebiyle tanıdım. Çok sık gittiğim Ankara’da ikisi ile de buluşur, dertleşirdik.
1973 seçimlerinde milletvekili adayı olarak Kastamonu’da bir macera yaşamıştım. Sonu cezaevine girmek olarak tamamlanan o hadisede, Tosya’da iken Yılmaz Yalçıner ve Şenol Demiröz’den telefon geldi. Seçimler için çalışmağa geliyorlarmış. Ertesi gün geldiler. Yılmaz heyecanlı bir hatipti. Şenol ise, bir kültür adamı olarak, o güzel konuşmalarıyla küçük topluluklarla sohbet ediyordu.
Siyasetin pis çarkları, hele Yılmaz’ın ateşli konuşmaları, ülkücü gençlerin yorulma bilmeyen çalışmaları diğer partileri ürküttü ve komplo kurulmağa başlandı. Ben bunu hissettim, ikisine de Ankara’ya dönmelerini söyledim. Fakat ikisi de “seni yalnız bırakmayız” dediler ve çalışmaya daha hızlı devam ettiler.
Devrekâni ilçesinde seçim konuşmaları yapmağa gitmiştik. Bir gün önce il binasını polis basmış, arama yapmıştı. Meydanda Yılmaz konuşurken, kalabalığın çevresini bazı jandarmaların sardığını fark ettim. İl başkanına, konuşması bitince Yılmaz ve Şenol’u hemen bir araba il merkezine götür, Ankara’ya gönder, dedim. Son olarak ben konuşacak ve konuşmayı uzatacaktım. İl başkanı Şenol’u bir kahvehanede bulmuş, oradaki insanlara memleketin meselelerini anlatıyormuş. Şanol, “ben gitmem” diye epey direnmiş. İl başkanı” zor ikna ettim” dedi. İkisini de alarak, önce il merkezine ve oradan da Ankara’ya yolcu etmiş. Benim konuşmam bitince jandarma yüzbaşısı yanıma geldi. Kaçırdıkları Yılmaz’ı sordu. “Tanımıyorum, Ankara’dan göndermişler” dedim. Zaten ertesi gün de beni tevkif edip, cezaevine yolladılar.
Şunu söylemek istiyorum; Birini anlatırken, anarken onun insanî tarafını da anlatmalıyız. Şenol, gerçekten zamanımızda çok aranacak, sevilecek, örnek alınacak bir kültür ve edep adamı idi. Sevdiğini tam sever, bağlandığına tam bağlanırdı. Gönlümde büyük bir boşluk bıraktı.
Sevgili Şenol, sen her yanınla güzel bir adamdın. Mekânın cennet olsun.