
Ahmet B.Karabacak
ÜÇ ESER ÜÇ ÂLİM
2
H Ü N K Â R
Ansiklopedik Bektaşîlik Sözlüğü
İlâhiyat mezunu, sosyolog Doç.Dr. A.Yılmaz Soyyer’in büyük emekle hazırlanmış (Hünkâr-Ansiklopedik Bektaşîlik Sölüğü) ismini verdiği çok önemli bir kitap, onun lûtfuyla elime ulaştı. Sağ olsun… HÜNKÂR, bilindiği gibi, Hacı Bektaşî Velî’nın sıfatlarından biri. Diğerleri benim bildiğim; Hazret-i pir, Gâziler Serdarı, Alp Erenler Serçeşmesi… Bu kitap bir “Ansiklopedik Bektaşîlik Sözlüğü.” Büyük boy 480 sayfa. 12 sayfası kaynakça. Hazırlanırken binlerce kaynağa başvurulmuş. 30 yıl çalışılarak, kaynaklara inilerek büyük emek sarfedilmiş…

Hacı Bektaşî Velî, pek geniş bir coğrafyaya, özellikle Anadolu ve Balkanlara yayılmış takipçileri olduğu halde, hakkındaki bilgiler pek mahduttur. Onunla ilgili, daha önce aynı konuyu işleyen, bir İslâm âlimi olan Dr. Abdülkadir Sezgin kitabında şunları yazıyor:
“Anadolu’nun Türk Yurdu olması ve bunun da kıyamete kadar devam etmesi için, Orta Asya’dan akın edip gelen Türklere rehberlik eden, halkın yerleşmesini, İslâmlaşmasını sağlayan büyük insanlar, Hak dostları, Horasan tarafından gelmiştir. Bunun için de bu misyonu üstlenen ve bu kutlu işi yapan kimselere “Horasan Erenleri” denilmiştir. “Gazi Dervişan” deyimi de aynı şeyi ifade eder.
İşte bu Gazi Dervişlerin hocaları, mürşitleri şeyhleri ve manevî liderleri Ezeli Türk Yurdu Horasan’dan yetişip gelen bilge kişileri bugün de minnet ve saygı ile anıyoruz… Bu ermiş dervişleri yetiştirip gönderen büyük ilim ve gönül adamı “Hazret-i TÜRKİSTAN” olarak da adlandırılan Şeyh Ahmet Yesevî Hazretleri’dir.”
Ahmet Yesevî’nin yolunda gelenlerden en önemlisi de Hacı Bektaşî Veli ve Şah-ı Nakşîbendi’dir.”
Hünkâr Hacı Bektaş kesin olmamakla beraber Sultan Orhan zamanında yaşamış. Osmanlının kuruluşunda ve ilk düzenli ordu teşkilinde önemli yeri olan Yaniçeri Ocağı’nın Pir’ inin Hünkâr olduğu düşünülürse bu tarih doğru gibi kabul edilebilir. Her ne hâl ise, Hünkâr Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslâmlaşmasında büyük emeği geçen bir Türk büyüğüdür. A. Yılmaz SOYYER binlerce kaynağa inerek, kütüphanelerde eski yazma eserleri inceleyerek bu önemli eseri meydana getirmiş. Benim bu konuda fazla konuşmam haddimi aşmak olacaktır. Sözü, kitaptaki önsöz ile üstada bırakmak istiyorum:
“Bir Bektaşîlik sözlüğü yazmayı bu konuya başladığım ilk dönemlerden beri hep arzu etmişimdir. En sonunda, kesin bir kararla sonu ve ucu nerede nihayetleneceği belli olmayan bu çalışmaya başladım. Bektaşîlik cumhuriyet döneminde şehirleşmenin getirdiği bir zorlamayla önüne bir Alevî eklemesiyle “Alevî-Bektaşîlik” haline geldiğinden beri konuyu bu çerçeve içerisinde ele almak imkânsız hale gelmişti. Çünkü bu “Alevî-Bektaşî” kavramının içeriği akla gelecek her türlü bâtınî yapılanmaya âit kavramlarla doldurulmaktaydı. Hatay-İskenderun bölgesinde yaşayan ve tarihî ismi Nusayrilik olan bir mezhep de müntesiplerini son kırk yıldır kendilerini Alevî olarak nitelendirince bazı kalem erbabınca, bu kapsam içerisine fütursuzca alınıverdiler. Bu sözlükle biraz da ”Bektaşîlik” mefhumuyla neyin anlaşılması gerektiğini ortaya koymaya çalıştım. Bu en azından benim için Türk kültürünü –âdeta- kuran ve yayan bir irfân ocağını bir antropolog bakışıyla tespit etmekti.Hayatımın ilk gençlik ve üniversite eğitimi dışındaki bütün bölümleri Bektaşîlik çalışmak ve bu yapıyı anlamaya çalışmakla geçti.
1960 yılında Rumeli muhaciri bir âilenin çocuğu olarak Konya Ereğli’de doğdum. Ereğli’de hiç Alevi yoktu, yerli nüfus ya Bekdik denilen ya da dağlı ismi verilen Türkmenler ile 1924 Lozan Mübâdili muhacirlerden oluşmaktaydı. Bunların da tamamı sünniydiler. Bektaşîlikle lise edebiyat derslerinde tanışmış olsam da bilgilerim çok sağlam değildi. İlk defa ciddi olarak araştırma görevlisi olarak vazifeye başladığım Şanlıurfa’da Bektaşîlik konusunu ele almaya giriştim. Hazırlık ve tez yazma sürecini Bektaşîliği öğrendim diyebileceğim bir vetîre olarak görmüyorum. Asıl eğitimim 10 Kasım 1992’de Şanlıurfa’nın Kısas beldesinde yaşayan Çelebi Bektaşî zümreyi bir doktora tezi olarak sunmamla başladı diyebilirim. Daha sonra Bektaşîliğin tarihi sürecini, özellikle de yasaklanıp kapatıldığı 19. Yüzyılı el yazması kütüphanelerde, Osmanlı Arşivi’nde ve İstanbul’daki mezarlıklarda bulunan mezar taşlarındaki bilgilere odaklanarak uzun seneler boyu öğrenmeye gayret gösterdim. Bu konuda ilmî bir kitap, iki roman ve çok sayıda makale yazdım. Pek çok uluslararası ve yerel sempozyuma, çalıştaya katıldım. Bu süreçte kendimi Babagân kolu üzerinde çalışıyor buldum. Babagân kolunu çalışmam beni tasavvufun derinliklerine taşıdı; çünkü İstanbul ve Rumeli Bektaşîliği yâni şehir kültürüyle yoğrulmuş Bektaşî inancı bu yolun yolcularınca yaşanmaktaydı.
Bu sözlüğün adını “ HÜNKÂR Ansiklopedik Bektaşîlik Sözlüğü” koydum. Muhtevasının ismiyle müsemma olmasına gayret sarf ettim ve konuyu efrâdını câmi ağyârını mâni bir şekilde ele alma girişiminde bulundum. Bektaşîlik olarak Hacı Bektaş Velî dönemindeki yol arkadaşları ve takipçilerini anlatmaktayım. Yani Bektaşîlik anlayışımın merkezinde Hünkâr Hacı Bektaş bulunmaktadır.Otman Baba’dan Sarı Selçuk’a kadar onunla şu veya bu şekilde temas kurmuş, gönüldaşlık etmiş er kişileri de bu çerçevede saydım.Sözlük ya da lûgat hacminde olmasını hedefleyerek başladığımız iş zaman ilerledikçe âdeta bir Bektaşîlik Kâmusu’na dönüştü. Kâmus, devr-i Osman’î’de en kapsamlı Lûgatlere verilen isimdi.
Sözlüğün ana eksenini Bektaşîliğin Babagân kolunun teşkil ettiği doğrudur, çünkü Çelebiler kolu hakkında tarihî bakımdan bilgi âdeta yok mesabesindedir. Bununla birlikte elimden geldiğince Çelebiler kolu ulularına da yer vermeye çalıştım. Bilhassa ibadet amaçlı törenlerdeki bu iki kol arasındaki farklılığın görülebilmesi çok önemlidir ve bu çalışmada buna dikkat edilmiştir. Sözlükte İbn Arabî temelli tasavvuf kavramları sıklıkla görülmektedir. Bu İbn Arabî’nin vahde-i vücud anlayışının bütün bir Anadolu tasavvufuyla birlikte Bektaşîliği de etkilemesinden kaynaklanmaktadır. Mesela, Nûr-ı Muhamedî kavramı İbn Arabî tarafından sistemleştirilmiş ve bütün tasavvufî yollar etkilenmiştir. Sözlüğün içerisinde verdiğimiz “Bektaşî kütüphaneleri” maddesinde yer alan kitapların önemli bir kısmının İbn Arabî’nin eser ve şerhleri olduğu görülmektedir.
……..
Sözlüğü hazırlarken ilkin Bektaşî geleneğinde hazırlanmış el yazmalarının bilgilerini –tarihen hatalı ıslalar da- almaya özen gösterdik, sonra çağdaş bilgiler eklenildi.
Alıntı yaptığımız her kaynağın dipnotunu verdik. 30 yıldır Bektaşîleri gözlemlerken öğrendiğim kavramların da bulabildiysek kaynağını vermeğe çalıştık. Aslında –bizce- buna hiç gerek yoktu ve 30 yıl Bektaşîlik çalışmış biri “ben bizzat kaynağım” diyebilmeliydi. Buna maalesef ki pek az kez cesaret edebildik; akademisyen olmamız sebebiyle “nereden aldın?” sorusuna cevap verememekten çekindik. Dipnotsuz maddeler bizim gözlemlerimiz sonucunda yazdıklarımızdır. Bu da bizim tasarrufumuz olsun. Bektaşî ıstılahlarıyla ilgili beyitlerin sadeleştirmesini yaptık. Bu konudaki mânâ tasarrufları tamamen bize aittir…
Hiçbir çalışma eksiksiz olmaz, biz de elimizden geldiğince tekmîl etmeye gayret ettiğimiz bu çalışmayı –eksik olduğunu kabul ederek- yayınlıyoruz.
Doç. Dr. A.Yılmaz SOYYER
Ekim 2019 – ISPARTA
Yazarın yayınlanmış kitapları:
1) Türk Sosyolojisinin Başlangıcında Bedi Nuri.
2) Sosyolojik açıdan Alevî Bektaşî Geleneği.
3) Bir İdeolojinin İzdğşümü Taliban.
4) 19. Yüzyılda Bektaşîlik.
5) Şu Bizim Betaşîler.
6) Semah Aşka Doğrudur. (Roman.)
7) Çerağlar Uyanırken.(Roman)
8) Mevlevî. (Roman)
9) Çifte VAV’ın İzinde (Şiir)
10) Hünkâr (Ansiklopedik Bektaşilik Sözlüğü)