SİYASET BİLİMİ VE SİYASET FELSEFESİ
Safter TANIK
Siyasette öyle söz ve uygulamalar ile karşılaşıyoruz ki, adama “bunlar ya siyasetin temel kavram-kanun-teori ve sistemlerini bilmiyor, ya da popülist-ütopik yaklaşım sergileyen, sistemsizliği sistem sanan kişiler” dedirtiyor.
İstisnalar hariç; anlı şanlı siyasetçi, üniversite öğretim görevlisi, aydın, yazarçizeri dinliyorum. Hayret! Yahu “bunlar, ne söylüyor” diyorum.
Anlamak, mümkün değil. Siyaset bilimi-felsefesine aykırı, çelişkiler ile dolu, insicam ve mantıktan yoksun.
Nasıl?
Kimi; etliye-sütlüye dokunmadan daire çiziyor, laf kalabalığı içinde sözü anlamsız kalıyor. Sözün, başı-sonu belli değil. Aklı sıra demagoji yapıyor, adama “sadede gel” dedirtiyor.
Kimi; taraftar mantığı ile “doğruya yanlış, yanlışa doğru” diyor, kural-akıl-mantığa aykırı delillerle bunu ispatlamaya çalışıyor.
Kimi ise akıl-mantık süzgecinden geçmeksizin ağzına geleni söylüyor. Düşünce ve eleştirisi; doğru olsa bile, açıklaması; sistematik mantığa dayanmıyor, anlamsız kalıyor, kafa karıştırıyor.
Neden?
Başta gelen etliye-sütlüye karışmama, şark kurnazlığı, popülizm, makyavelist siyaset olsa da; bir diğer nedeni siyaset bilimi ve siyaset felsefesine vakıf olmamak, sistematik düşünce mantığından yoksun olmaktır.
Siyaset Gerçeği
İnsanın sosyal çevresinde gelişen gerçekleşen gerçeklerin başında; iktidar, otorite, egemenlik, güç kullanımı ile ilgili siyasi ilişkiler gelir. Farkında olsun ya da olmasın, bunun dışında kalamaz.
Sözcük ve Kavram
Sözcük ve kavramın, farklı bir anlamı vardır. Sözcük; bir şeyi işaret ederken, kavram ise; bir şey ya da şeylere dair, birden fazla sözcükle ifade edeceğimiz genel bir fikri işaret eder. Yani kavram; bir şeyin adı değil, çok daha fazlasıdır.
Örnek;
Bozkurt sözcüğü; bir varlığı işaret ederken, Bozkurt kavramı; bir fikri, Bozkurt ile ilgili özelliği ifade eder.
Kavramların Önemi
Kavramlar; düşünce, eleştiri, analiz, açıklama, delil-ispatta kullanılan araçlardır.
Siyaset ve Politika Kavramı
Siyaset ve politika sözcüğü; eş anlamda kullanılan sözcükler olsa da, farklı zaman ile kültürün ürünüdür.
Siyaset; Arapça SWS veya sasa kökünden gelen, “siyasa” sözcüğünün dilimize uyarlanmış bir şeklidir.
Siyasa, “yetiştirmek-eğitmek-yönetmek” demek; bedevi toplumda at-deve yetiştirmek-eğitmek anlamında kullanılan bu sözcük, insan-şehir yönetimi için de kullanılmış. Zaman içinde, “yönetim sanatı” anlamını kazanmış.
Bir de; bunun, antik Mısır’a kadar giden bir kökeni var. Öyle ki antik Mısır’daki taş kabartmalarda, tanrı-kral olan firavunların bir elindeki dizgin ile tasvir edilmiş.
Siyasa sözcüğü; Modern Arapçada, politika-politik-policiy anlamını kazandı ve eş anlamda kullanılmaya başlandı.
Osmanlıda siyaset sözcüğü; “devlet yönetme sanatı” yanı sıra, devlete karşı işlenen suçlara verilen ya da düzeni sağlamak için uygulanan cezalar anlamındadır.
Siyaset sözcüğünün karşılığı olan politika ise; Yunanca Polis (Şehir Devleti) kökünden türetilmiş bir sözcük, “şehir devleti ile ilgili işler, devlet yönetimine ilişkin faaliyet” demek.
Siyasetin Tanımı
Siyasetin; “devlet yönetimine ilişkin faaliyetlerin tümü”, “toplumun tüm üyelerinin yararına olabilecek bir düzen oluşturma çabası“, “sınıf çatışması ve iktidar kavgası” vb şekilde farklı birçok tanımı vardır. Bu da; zaman, mekân ve şartlar ile ilgilidir.
Genel olarak tanımı ise; “ülke, devlet, insan yönetimi” şeklindedir.
Siyaset Bilimi
Siyaset bilimi; siyasi otorite ve ilgili kurumları, bunların oluşması ve işleyişinde rol oynayan davranışları inceleyen bir sosyal bilim dalıdır.
Otorite Kavramı
Otorite; herhangi bir konuda yeterliliğini herkese kabul ettirmiş kişiye olan itaat-güveni veya hâkimiyet-emretme kudretini ya da yaptırım koyma-kullanma gücünü ifade eder. Bunun için otoritenin olduğu her yerde, yöneten ve yönetilen vardır.
İktidar Kavramı;
İktidar, karar alma ve uygulama gücünü ifade eder.
Konusu
Siyaset Bilimi; siyaset gerçeğine ilişkin kavramları, teorileri, kurumları, örgütleri, süreçleri, inanç-değerleri, çatışma ve uzlaşmayı konu olarak ele alır.
Her bilim gibi olanı inceler, nedenleri ile nasıllarını “felsefe, sosyoloji, psikoloji, ekonomi” vb sosyal bilimlerin yöntemleriyle araştırır.
Özelliği
Siyaset bilimci; gözlemlediği olaylardan, bir neden-sonuç ilişkisi bulmaya çalışır. Bir varsayım (hipotez) geliştirir, bunu doğrulayacak olayları örnek gösterir. Böylece; konu ile ilgili, bir kuram (teori) ortaya çıkmış olur.
Siyaset bilimi çalışmaları; gözlem, sınıflandırma ve yorum olmak üzere üç aşamadan oluşur.
Gözlenen olay, sınıflandırmaya tabi tutulur. Neden-sonuç ilişkisi; her zaman, her yerde geçerli ise bu “siyasetin kanunu” demektir. Böyle bir sonuca varılamıyorsa; yorum, bir kuramdan (teori) öteye gidemez.
“Siyaseti belirleyen, doğal-ekonomik-siyasi faktörlerdir” dense de; siyasi olayların nedenleri çok karmaşık-karışıktır, sürekli bir değişim gösterir. Zira diğer sosyal bilimlerde olduğu gibi, siyaset biliminde de; kesin bir determinizmden (belirlenimcilik) çok, değişken determinizm söz konusudur. Bu da insan ve toplumdaki sürekli değişim ile ilgilidir.
Yanlış Bir Yöntem (Metot)
Bazı kişilerin; siyasi olayları kesin belirleyici bir nedenle açıklamaya çalıştığına, delil ve ispatta iddiacı-saplantılı yaklaşıma sahip olduğuna şahit oluyorum. Bu; en azından sığ bakış, arka planına kafa yormama, ya da siyaset biliminin özelliğini bilmemektir. Yani siyasette “kesinlik, mutlak doğru” diye bir şey yoktur, olabilirlik vardır.
Siyaset Felsefesi
Siyaset alanında yer alan konular ile ilgili sorulara, felsefeden istifade ederek cevap vermeye çalışan bir sosyal bilim dalıdır.
Devlet, egemenlik, devlet yapısı, yönetim ve hükümet şekli, siyasi iktidar, hükümet, meşruiyet, bürokrasi, birey, toplum, sosyal yapı, hak, hukuk, yasa vb kavramları ele alır; varlık sebebi üzerinde durur, “bunlar arasında nasıl bir ilişki vardır, bunun ölçüsü ve olması gereken nedir” gibi soruların cevabını verir.
Siyaset Bilimi ile Siyaset Felsefesi Arasındaki Fark
Siyaset bilimi; var olanı inceler, neden ve nasılını açıklar. Siyaset felsefesi ise; olması gereken üzerinde durur; daha iyi, daha adil bir düzeni hedefler. Bu nedenle; karmaşa-düzen-ütopya gibi temel bir problem ile karşılaşır, buna çözüm arar.
Siyaset Bilimi Tarihi
Siyaset Bilimi’nin, Antik Yunan’a giden bir geçmişi var ise de; bağımsız bir disiplin olarak ortaya çıkması, 20. Yüzyılı bulmuştur. Bu da; Sanayi Devrimi’nin yol açtığı sosyal olayların, incelenme ihtiyacından doğdu.
Siyaset Bilimi’nin bağımsız bir disiplin haline gelişinde; Eski Yunan, hatta Çin’den günümüze, birçok düşünürün katkısı vardır. Bunlardan; öne çıkan, bazı isimler ile eserleri ve düşünceleri üzerinde durmak istiyorum.
Eski Çin’de Siyaset
Konfüçyüs (MÖ 551-479)
Devlet yönetiminde; birlik-istikrarı savunur, gelenek ve hiyerarşiye önem verir, en yetenekli olanın bir üst kademeye getirilmesini tavsiye eder.
Mozi ya da Mo Di (MÖ 391-470)
“Evrensel sevgi, savaş yok” teorisi ile öne çıkan bir düşünürdür.
O’na göre, dünyadaki karmaşanın nedeni; insanların bencilliği, kişisel hırs ve ihtiras, insan sevgisinin kaybolmasıdır.
Savaş ve israfa karşı çıkar; bilge ve yetenekli kişilerin memur olmasını, yozlaşmış memurların görevden derhal alınmasını önerir.
Mensiyüs ya da Mıngzi (MÖ 372-289)
“Devlette köklü reform; aydınlanmış (bilge, erdemli) önderlerle yapılır, sorumluluk sahibi memurlarla uygulanır” der.
Eski Yunan’da Siyaset
Platon (MÖ 427-347)
“Devlet” adlı eserinde, Yunan şehir devletlerinin ütopik şeklini anlatır.
O olan ile değil, olması gerekenle ilgilenir; iyi-erdemli bir ideal devleti hedefler, bunun nasıl olacağı, kimler tarafından yönetileceğini açıklar.
İdareciler-koruyucular, üretimi gerçekleştiren köylüler ve halk olmak üzere üçlü bir sosyal yapıdan söz eder.
Devletin adil olması için devlette adilane örgütün bulunması, bunun örgütlenmiş idareciler ile koruyucular sınıfına bırakılması gerektiğini söyler.
Devletin; bilge kral tarafından yönetilmesini, filozofların kral olmasını savunur.
Aristoteles (MÖ 384-322)
“Politika” adlı eserinde, devlet ve devlet yönetimi süreci üzerinde durmuş, kişi sayısına göre; Yunan şehir devletlerinde uygulama alanı bulan Timokrasi ( yönetimde para-güç sahiplerinin söz sahibi olması), Oligarşi, Demokrasi, Tiranlık gibi yönetim şekillerini karşılaştırmalı olarak ele almış, haliyle siyaset biliminin temelini atan bir düşünür olmuştur.
Eski Roma’da Siyaset
Çiçero (MÖ 106-44)
Roma tarihini yorumlayarak yazdığı “De Republica, De Legibus” adlı eserleriyle, siyaset biliminde adından söz ettiren bir düşünürdür.
O’na göre; “devlet, hukuk ve çıkar anlayışıyla bir araya gelmiş insan topluluğudur. Monarşi, aristokrasi ve demokrasi olmak üzere üç siyasi kurum vardır. Bunların her biri kendi başına eksik, birlikte eksizsizdir. Bu yönetimin adı da cumhuriyettir.”. Devletin çöküşünü ise; hukuki bozulma, adalete olan güvenin kaybolması, kamusal otorite ve buna uyum ahlakının yozlaşmasına bağlar.
O; aynı zamanda, doğal hukuk teorisin güçlü bir savunucusudur.
“Kaos, devletin varlığını tehdit eder. İstikrar için kurallar olmalıdır. Buna; hem yöneten, hem de yönetilen uymalıdır. Doğal yasalar; akla ve Tanrısal iradeye uygundur, her zaman her yerde geçerlidir. İnsani yasalar ise insanlar arasındaki farklılıktan kaynaklanır. Yasalar; basit, herkesin anlayacağı türden olmalıdır. Ne kadar çok yasa, o kadar az adalet vardır” der.
Bir Eleştiri
Platon ve Aristo, siyaset biliminin babaları olarak kabul edilir. Oysa gerek Platon’un İdeal Devleti, gerekse Aristo’nun devlet düşüncesi; kast sistemi, kast ahlakı ve egemen bir üst sınıfı içerir. Bu, Çiçero için de geçerlidir.
Ortaçağ Avrupa’sında Siyaset
Aziz Augustinus (354-430)
“De Civitate Dei” (Tanrı Devleti veya Tanrı’nın Şehri) adlı eserinde; “biri iyilikle dolu Tanrı krallığı, biri de kötülükle dolu yeryüzü krallığı vardır. Kilise, Tanrı krallığının yeryüzündeki temsilcisidir. Halk; hem kiliseye, hem de seküler devlete itaat etmelidir. Seküler devletin meşruiyet kazanması ise; ancak, kiliseye itaat etmesi ile mümkündür” der.
İki Kılıç Öğretisi (Doktrini)
Aziz Augustinus’un; “seküler devletin meşruiyet kazanması, ancak kiliseye itaat etmesi ile mümkündür” sözü, “iki kılıç öğretisi” denilen bir dini yorumu doğurdu.
İki Kılıç Öğretisi’ne göre; Tanrı, Hıristiyanlığı korumak ve savunmak için Papa’ya; biri ruhani, diğeri dünyevî olmak üzere iki kılıç vermiştir. Papa; ruhani olanı nezdinde tutar, dünyevi olanı da imparatora verir.
İki Kılıç Öğretisi ile Papa, dini otoritenin yanı sıra siyasi otoritenin meşruiyet kaynağı oldu. Yani siyasi otoritenin meşruiyet kazanması, Papa’nın onayını gerekli kıldı. Bu da; dini ve siyasi otorite arasında, yüzyıllarca süren bir çatışmayı başlattı.
Aziz Thomas Aquinas (1224-1274)
“De Regimine Principum” (Saltanat Hakkında) adlı eserinde; devlet yönetimini, bir sanat olarak ele almıştır.
Siyasetin ahlaki bir faaliyet olduğunu, insan özgürlüğünün Tanrı ile ilişkisinde yok olmayacağını, tüm sanatların dine yöneldiğini, siyasetin de dine hizmet etmesi gerektiğini savunur.
Halkın siyasete katılımını şart koşmuş, bireyin yurttaşlık bilinciyle hareket etmesi gerektiğine vurgu yapmış; en iyi yönetimin anayasal yönetim olduğunu, halk iradesinin bunun asli unsurunu teşkil ettiğini, yöneticilerin ortak çıkara hizmet eden bir insan-yurttaş-Hırıstiyan olarak görevini yerine getirmesi gerektiğini söylemiştir.
Din-bilgi, kilise-devlet ayrımı, ulus devleti çağrıştıran görüşü ile modern siyasete geçişin önemli bir düşünürüdür.
İslam Dünyası’nda Siyaset
Farabi (872-950)
El Medinetü’l Fazıla (Fazilet Şehri veya Erdemli Şehir) adlı eserinde; devletin varlık sebebi, sosyal yapı, ideal devlet üzerinde durur, bunun nasıl olacağı ve kimler tarafından yönetileceğini açıklar.
Düşünce kalıbı itibariyle, Platon’un takipçisi kabul edilir.
O’na göre;
Devlet, insanların çıkarı gereği değil, bir araya gelme ihtiyacından doğar. Herkesin, yaratılışına has bir görevi vardır. İnsan, mükemmelliği şehirde yakalar.
İdeal devlet; gerçek adalet ve orantılı eşitliğe dayanır, bilge-erdemli yöneticiler ile halktan oluşur. İnsanın; ancak böyle bir yönetim ile toplumda, dünya ve ahiret mutluluğuna ulaşması mümkündür.
“En iyi yönetim şekli, bir tek kişinin hükümdar olduğu bir yönetim şeklidir. Bu; kişi de, ya peygamber ya da filozoftur” der.
Maverdi (974-1058)
“El-Ahkâm-üs Sultaniyye” (İslam Dünyası’nda iktidarın meşruiyeti, hilafet, iktidar, devlet teşkilatının işleyişi), “Edeb-ül-Vezir veya Kitab-ül Vüzera” (Vezirlerde olması gereken özellikler ve uyması gereken kurallar) adlı eserleriyle, hem Doğu hem de Batı dünyasında tanınan bir düşünürdür.
DEVAM EDECEK