Ali BADEMCİ
ABD ilk tesbitin doğru olduğuna inanmıştı, ki 15 Temmuz 2016 kalkışması yaşandı! Bu olay üzerinde dikkatle çalışma yapılması gereken, Türk siyaset tarihinde önemli bir sosyolojik olgudur. Şerif Mardin Hoca menfur olay vukuumdan kısa süre önce Tayyip Erdoğan’ın, Türk siyaset tarihinde ilk olarak “Nakşilik” karşısında bir set oluşturduğunu yazmıştı. Bu tesbit çok önemlidir, çünkü Menemen olayı da, Şeyh Sait İsyanı da, Gülen Kalkışması da birbirinin benzeri Nakşi kalkışmaları ve siyaset dizaynıdır, ipler dışarının elindedir. İlk olay Avrupa, ikinci İngiliz, üçüncü de ABD tezgâhıdır. Bilemediğimiz ve masum sandığımız Nakşilik’ın ilk olayı modern anlamda ilk Türk milliyetçisi Uluğ Bey’in kendi oğlu Muhammed’e Şeyh Ubeydulleh Ahrar tarafından öldürtülmesidir. O zamandan bugüne İslâm coğrafyasında benzer hareketlerin sayısı bir hayli fazladır. Günümüzde Nakşilik yelpazesi o kadar geniştir ki modern siyonizm Sebataislik bile işin içindedir ve başı çekmektedir. 15 Temmuz ile tamamen deşifre olan bu din görünümlü siyasi hareket çok iyi tanınmalıdır.
TÜRKİYE SİYASETİ ÜZERİNE IV
İlginçtir ki Abdullah Gül’ü istemeyenler, süresi biterken ondan ayrılmak istemeyenler oldular. Demek Gül rejim ve zinde güçlerle kısa zamanda barışık duruma gelmişti. Yine ilginç işlerden birisi Gülen Cemaati’nin yükselişi idi! Devlet adamları ve siyasette parlamak isteyenler onunla görüşmek için ta ABD’ye kadar gidip biat sırasına giriyorlardı. Bu işte klâsik sağ-sol değerlendirilmesi aşılmış Cemaat adamı olmak her türlü ideolojik davranış ve tutkulara tercih edilmişti! Bu ilgi resimleri Gülen’e öyle bir itibar sağladı ki Türk devlet idaresinde bürokrasi tamamen cemaatleşti, daha önceki yıllarda dini görüşlerin sızma şeklinde girdiği TSK’da da artık engel kalmamıştı! Anlaşılan odur ki bütün bu gizli kapaklı işleri bilinmeyen bir el veya eller ayarlıyordu Öyle söylendiği gibi işin uzun yılların birikimi ile alâkası yoktur!
Hemen hemen on yıl AKP’li iktidarlar Gülen Cemaati’nin önlenemez yükselişini kendileri için bir tehlike olarak görmediler. İktidar mensupları da Gülen Cemaati gibi koyu İslâmi geleneklerden geldiği için ayrı ayrı siyaset olmayacağını sanarak büyük yanılgıya düştüler. Halbûki bütün İslâmi cemaatler taşma seviyesinin üstüne kadar siyaset yüklüydü; bu tarihi gerçeği değiştirmek mümkün değildi. İktidar yıllarının başında AKP için referans olan Gülen Hareketi gücün doruğuna vardığı zaman elbette iktidarı ele almaya çalışacaktı. Tayyip Erdoğan bile aldatıldığını itiraf etmek sûretiyle bu gerçeği göremediğini ortaya koymuştur.
Önceleri zinde güçler nazarında daha tehlikeli sanılan Abdullah Gül dört beş yıl içinde bu hali Tayyip Erdoğan’a devretmişti. Gül, Erdoğan’ın hiç de kabul etmediği bir tarzda İslâmi düşünceden ziyade geniş aydın tabakalarının tasvibine yönelik resimler veriyor, böylece gün geçtikçe Erdoğan’dan uzaklaşıyordu! Erdoğan geldiği çizgiden sapmadan ve herkesin hoşuna gidecek işler yapmadan kendi dünyasının iktidarı düşünyordu. Yine yıllar sonra itiraf ettiği üzere bu işte maalesef yanlızdı! İşte böyle kör- topal oyununda Gül’ün süresi doldu ve Tayyip Erdoğan 25 Ağustos 2014’de halkoyu ile 12.Cumhurbaşkanı seçildi!
Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olması kesinlikle Türkiye’de eni bir dönemin başlangıcıydı. 1 Kasım 2015 seçimlerinin %49.49 oranı ile AKP’nin zaferi ile sonuçlanması elbette partili cumhurbaşkanı ve yarı başkanlık da olsa başkanlık sisteminin kapılarını aralıyordu. Fakat hepsinden önemlisi Şerif Mardin’in Amerika’da, “2015 seçimlerini AKP’nin kazanması Kemalizm’in zaferidir” tesbitini içeren bir yazı yazmasıdır. Alışılmışlığın dışında devlet başkanının hiç de sanıldığı gibi olmadığı anlaşılıyordu. Mardindaha da ileri giderek yine ABD’de de Erdoğan’ın “Nakşilik”karşısında sağlam bir set oluşturduğu kesin olarak aydınların dğüşüncelerini tekzib ediyordu. Biz Hoca’nın bu görüşlerine çok çok önem veriyoruz!
Devlet Başkanı İslâmi bir iklimde yetişmişti, onu köktendincilikle eşleştiren aydın görüşleri Mardin’e göre sanki göstermelikti! Hâlâ inanmak zordur ama gün geçtikçe Hoca’nın görüşlerinin haklılığı ortaya çıkıyordu! İdeolojik çizgide Tayyip Bey’de ağırlıklı olarak “Büyük Doğu” görüşleri hâkimdi! Fakat eğer doğruluğu tesbşit edilirse bu düçünceler üzerine “Kemalizm”in bina edilmesi hiç de alışılmış değerlendirmelerden değildi! Öyle anlaşılıyordu ki sanki Tayyip Erdoğan çocukluğundan itibaren böyle yetiştirilmiş biriydi! Bunun yanında dünya siyasetinde “Türkçü” görüşler biraz çiğ düşüyordu! O sebeble ve bu doğrultuda Erdoğan’ın çıkışları da oldu! Acaba hangisi doğruydu ve bu iki şahsiyetten hangisi Erdoğan’dı!
ABD ilk tesbitin doğru olduğuna inanmıştı, ki 15 Temmuz 2016 kalkışması yaşandı! Bu olay üzerinde dikkatle çalışma yapılması gereken, Türk siyaset tarihinde önemli bir sosyolojik olgudur. Şerif Mardin Hoca menfur olay vukuundan kısa süre önce Tayyip Erdoğan’ın, Türk siyaset tarihinde ilk olarak “Nakşilik” karşısında bir set oluşturduğunu yazmıştı. Bu tesbit çok önemlidir, çünkü Menemen olayı da, Şeyh Sait İsyanı da, Gülen Kalkışması da birbirinin benzeri Nakşi kalkışmaları ve siyaset dizaynıdır, ipler dışarının elindedir. İlk olay Avrupa, ikinci İngiliz, üçüncü de ABD tezgâhıdır. Bilemediğimiz ve masum sandığımız Nakşilik’ın ilk olayı modern anlamda ilk Türk milliyetçisi Uluğ Bey’in kendi oğlu Muhammed’e Şeyh Ubeydulleh Ahrar tarafından öldürtülmesidir. O zamandan bugüne İslâm coğrafyasında benzer hareketlerin sayısı bir hayli fazladır. Günümüzde Nakşilik yelpazesi o kadar geniştir ki modern siyonizm Sebataislik bile işin içindedir ve başı çekmektedir. 15 Temmuz ile tamamen deşifre olan bu din görünümlü siyasi hareket çok iyi tanınmalıdır. (Devam edecek)
Hoşçakalın.