Ali BADEMCİ
Evet İhtilâl sonrası ANAP bir komiteci gerçeği ve tam bir projeydi! İşte öyle bir puslu havada Ağabey Bush Afganistan’ı Taliban’a boğdurarak Irak’ı kanlı bir şekilde işgâl etti ve yakın komşumuz oldu! Çoğumuz o günleri yaşadık ve gördük! Talanla başlayan ANAP, talanla bitti! Çünkü her ABD projesi gibi işin temelinde kapitalizmin kirli ve pis kokulu elleri, zâlim yüzü vardı! Hâlâ süreç tamamlanmış değildir! Elbette uyanan Türkiye oyunları bozuyor! Duâ ediyoruz inşallah bu bozma oyunlarının içinden de yeni oyunlar çıkmasın.
TÜRKİYE’DE SİYASET ÜZERİNE II
12 Eylül 1980 İhtilâli Türkiye siyasetinde yavaş yavaş görülen yapısal değişiklere kuvvetli bir yol açtı. Hocalar yine sahadaydı ve bu sefer Aydınlar Ocağı kanalı ile 1960 v 1971 reçetelerini Milliyetçilik ve Atatürkçülük adı altında reçetelendirdiler. Aslında Atatürkçülük sırf ihtilâlcilere şirin görünmek için sadece bir kılıftı, yani nazariydi! Milliyetçiliğin siyasetteki temcilcisi Ülkücüler’i ve karşıt Sol’u vatanperverlik olarak gören görüşler radikal olarak nitelendirildi ve ağır biçimde cezalandırıldı. Ülkücüler’in İslâmcılığı ciddiyetten yoksun görüldü; Sol üzerine eskimiş Dinsizlik suçlamaları ile yine 1950’lerin Antikomünizm algıları ile tam bir Amerikan Projesi çullanıldı! Aslında fecî şekilde cezalandırılan Sol ve Sağ’ın ortadan kaldırılması Amerikan etkisinden kurtulamayan komiteci generallerin tutkusu idi! İşte 12 Eylül budur: Sağ-Sol bir neslin ortadan kaldırılması!
12 Eylül 190 İhtilâli ile genç aydınlara uygulanan jenosid üzerinde henüz bilimsel çalışmalar yapılmamıştır. Rejimin hedefi ideolojik gurupların işkence ve zindan günlerinden sağlam sonuçlar ortaya konmamış, çok şeyin o cezaevi ortamında değiştiğinin fazla farkına varılmamıştır. Sovyetler Birliği Devlet Başkanı Gorbaçov’un Glasnost siyaseti ile rejim iflas edince Türkiye Sağ ve Solu arasında ciddî bir engel kalmıyordu! Ülkücüler, Sol’a göre yeniydi ve bilimsel altyapları daha zayıftı! Elbette sola meyletmediler ama onlar hakkında düşmanlık fikirleri bir hayli azaldı, ilginçtir ki tarikatlara meyledenler çoğaldı ve içlerinden Mesih bekleyip kendilerini zindanlarda unutanlar bile oldu! Bu dönemde onlara yönelik “Fikrimiz iktidarda biz zindandayız” gibi algı sloganları türedildi! Yiğitleri idama gönderilen bir hareketin hangi iktidarından bahsedilebilirdi! İçeriye gerçek ülkücülerin dışında bu işlerle ilgisi olmayan provokatör ve mukallidler de doldurulmuştu; ki amaç yozlaştırma ve yanlış istikamete sevk etmekti. Bunda başarı da sağlandı ve ileri projeler için öne çıkarılanlar oldu!
Pratikte İhtilâlin iki sebebi dillendiriliyordu, ilki Ülkücüler’in 1978 Tandoğan mitingi! O günün imkânları ile Ankara’da bir milyon ülkücü toplanmıştı! İkincisi Milli Görüş’ün Konya’da İstiklâl Marşı olmayan 6 Eylül 1980 Kudüs Mitingi! İlginçtir ki yargılamalarda bu iki olayla ilgili derin kavuşturmalar olmadı. Konya ekibi dışarıdaydı, sessiz sedasız sanki gizli veya örtülü bir müsamaha ile faaliyet devam ediyordu! Böylece dışarıda İslâmcı hareket hafif bir blokajla yedeklendi! İçeride ise yeni bir gurup doğdu, Bölücüler! Özellikle Dıyarbakır sorgulamaları, DDKO(Devrimci Doğu Kültür Ocakları) tam olarak Kürtçülüğe dönüştü veya dönüştürüldü! O sebeble Türkiye’de Siyasi İslâm ile Kürtçülük hareketinin ivme kazanması aynı yıllara tekâbül eder ve yaşları da ne yazık ki aynıdır! Şahsen merak etmiş ve düşünmüşümdür, Tandoğan’da toplanan bir milyon ülkücü bir hafta Ankara’yı terketmese ne olurdu? Bunu sizler de düşünün! O zamanki Türkiye 43 milyondu, şimdi sadece İstanbul nüfusu 15 milyondur ve devlet imkânları ile Yenikapı’da ikitidar partisi ve Cumhurbaşkanı ancak 1,6 milyon kişi toplayabilmiştir!
Turgut Özal 12 Eylül’ün hesapta olmayan sürprizi miydi? Ne yazık ki bu soruya verilecek cevap düşünüldüğü ve sanıldığı gibi değildir. Generaller kendi düşüncelerinin siyaset olmayacağını tahmin edemiyorsa da ABD. herşeyi projelendirmiş Özal’a gerekli popülariteyi sağlamıştı. Çünkü Ortadoğu’ya inecek ve Irak’ı işgal edecekti! Hedef İslâmdı, o sebeble daha Sovyetler çıkmadan Afganistan’a girdiler. Dolayısiyla hâlâ yürürlükte olan bir proje sahnedeydi ve bu iş ancak bunalımlı bir Türkiye ile realize olabilirdi! Turgut Özal iki yönden ABD projelerine yol verdi, biri elbette Ilımlı İslâm yutturmacası diğeri ise Türkiye’nin Cumhuriyet’den beri yumuşak karnı Kürtçülük! Bugün neredeyse ABD bu hedeflerine ulaşmış oyunlarını açık oynamaya başlamıştır! Düşünelim ki herşeyin temeli o 90’lı yıllardan gelmektedir! Bunu görmeden ve tesbit etmeden 21. yüzyıl Türkiyesinde siyaset analizi yapmak mümkün değilidir!
Özal devrinde alan memnun veren memnundu! Rahmetli Erbakan çekimser, lâkin sahip çıkabileceği aktörler siyasette olduğu için belki de memnundu! Fakat Alparslan Türkeş kesin olarak çemberin dışındaydı. Bu hususu Özal’ın ona karşı olan davranışlarından kolayca anlayabiliriz. Malum ki Antalya’da Türkeş Bey’in görüşme isteği Özal tarafından büyük bir kibirle reddedilmiştir. Türkeş’in kolu kanadı kırık ülkücüler hâlâ zindanlardaydı! İhtilâlcilerde başlayan ülkücüleri kullanma düşüncesi Özal’ın ortaya çıkışında ana ilke olarak benimsenmiş ve Türkeş Bey’e rağmen ülkücü tanınan birçok şahsiyet onun yanında yer almıştı! Erbakan gibi Türkeş Bey de tam karşı duruş sergilemiyordu, çünkü hâlâ siyaset normal zeminde değildi!
Evet İhtilâl sonrası ANAP bir komiteci gerçeği ve tam bir proje idi! İşte öyle bir puslu havada Ağabey Bush Afganistan’ı Taliban’a boğdurarak Irak’ı kanlı bir şekilde işgâl etti ve yakın komşumuz oldu! Çoğumuz o günleri yaşadık ve gördük! Talanla başlayan ANAP, talanla bitti! Çünkü her ABD projesi gibi işin temelinde kapitalizmin kirli ve pis kokulu elleri, zâlim yüzü vardı! Hâlâ süreç tamamlanmış değildir! Elbette uyanan Türkiye oyunları bozuyor! Duâ ediyoruz inşallah bu bozma oyunlarının içinden de yeni oyunlar çıkmasın.
Muhabbetle.
(Devam Edeceğiz)