Ali BADEMCİ
1960 penceresi kapanırken siyasette Türkçülük de dama demiş, kendini saldırgan bir hamasete hapsetmiş, fakat büyük kanat bir İhtilal Albayı tarafından siyasette tek kişilik ordu olarak kendini göstermiştir! Türkçülük’ün Tanzimat-Meşrutiyet-Cumhuriyet çizgisinden gelen iptidâi de olsa bir kültür ve fikir alt yapısı vardı! Osmanlı hocaların öğrencileri olan Atatürk dönemi Türkçülerin siyaset dışında bulunanları ne yazık ki Mustafa Kemal ile barışık değildi! Bunların çoğu demokrasi ile birlikte devlette yer aldılar, ki hiçbir numaralarının olmadığı çok geçmeden anlaşıldı! Sanki bir Osmanlı ürünü imiş gibi Türk Ocakları’nda boy gösterdiler. Bunlar hiçbir zaman ihtilalin Kudretli Albayı’nın yanında olmadılar! Albay 1970’den itibaren sadece onlarla değil mensup olduğu Atsız Okulu ile de siyasette ilgisini kesti! Bu ayrılık onu suçlamak için kullanılır ama bugün siyasette bir neslin onun eseri olduğu hiç düşünülmez! Halbuki Albay Türkeş muhayyel Türkçülüğü reel milliyetçiliğe tahvil etmiş Cumhuriyetin yegâne siyaset ve dâvâ adamı olarak çoktan tarihteki yerini almıştır!
TÜRKİYE’DE SİYASET ÜZERİNE I
Dünyada demokratik siyaset her gün değişiyor; yeni bilimsel çalışmalar hemen sahada kendini gösteriyor. Bu durum bir sosyal bilim dalı olan Siyaset müessesesinin karekterinden kaynaklanıyor! Eski dönemlerde uzun zaman uluslararası siyaset kalıcı oluyordu. Fakat günümüzde değişiklikler iç siyasetteki kadar hızlı olmasa da görüş ve düşünceler, eskimeye ve bayatlanmaya bırakılmıyor! Çoğu zaman yaşadığımız an itibariyle özellikle uluslararası siyasi trendi tam olarak izleyemediğimiz gibi iç siyaseti de görmüyoruz! Çünkü canlıların fıtratında yakını görmemek gibi bir yaradılış kusuru vardır! İşte bu sebele bilimler ortaya çıkmış ve bilimsel çalışmalarla toplumlar uyarlımağa ve aydınlatılmaya çalışılmıştır, ki zaten bizim Bilim dediğimiz şey de budur! İşte bu yazıda biz Türkiye’de Siyeset Üzerine belki de bir deneme yapacağız!
27 Mayıs 1960 Türkiye siyaset tarihinde gerçekten yeni bir dönemdir, belki de Osmanlı’dan gelen eski bir devrin kapanması yeni bir devrin başlangıcıdır. Bu tarihle birlikte artık eski neslin özellikle ölümlerle sahadan çekildiği ve yeni nesillerin ortaya çıktığı hep yazılagelmiştir. Türkiye bir NATO ve ABD. mandası idi. Bunu devleti elinde bulunduranlar da muhalefet eden guruplar da biliyordu! Fakat şurası bir gerçektir ki önüne geçecek tedbirler alamıyordu, çünkü ekonomi olmadığı gibi etkinliğini bilen devlet adamı da yoktu! Elbette ekonomi ABD yardımı tarım makinelerinin Ege ve Çukurova’ya getirilmesi değildi! Dünyada hızla gelişen bir piyasa, süratle artan arz ve çoğalan nüfusun talepleri ekonomiyi bilimsel yollardan kabullenmeler ve ona göre kurumlar yaratmadan geçiyordu! Türkiye ekonomist yerine asker bürokratlar yetiştiriyor ve genel olarak bunlar lisans üstü eğitimlerini ABD’de yapıyordu! O sebeble ülkede herşeyden evvel iktidara sahip TSK ülkeyi aldığı eğitimin dışında düşünemiyordu! O yıllarıdan kalan ve milliyetçi kafa ürünü olan Tarım Kentleri ile uzun yıllardan beri bir sol slogan olarak benimsenen Toprak Reformu gibi projelerin içlerinin boş olduğu çok kısa sürede anlaşılmıştır.
27 Mayıs ile demokrasi anlamında ülke aydınlarının önünü açılmıştı, herkes dilediğini konuşuyor ve yazıyordu! Ne yazık ki bu görüşlerin realizasyonunu düşünen ve bilen yoktu! Tek tük kalan Baba Osmanlı hocaları da sinmişti, sahada görünenler ise zayıf öğrencilerdi! Ne yazık ki siyasette daha uçmadan sönen balonlar misâli oldular. Şöyle veya böyle ihtilâle karışmak zorunda bulunan ve lider kabiliyeti olanları o kof Osmanlı öğrencileri hiç sevmiyor, devrik iktidarı Osmanlı sanıyordu! Ne yazık ki bu durum 1970’lerde onların ölümüne kadar bir Kin olarak devam etti, ki öğrencileri de yeni bir Türkiye yerine eski görüşleri onarım için Sentezler diye tanımlanan reçeteler ortaya koydular! 1960’dan sonra Türkiye siyaset ortamında kuvvetli bir Sol , devletin yanında kendini beğenmiş sentezci bir Sağ ile görüş ve düşünceleriyle Altaylar’da uçan, hiçbir zaman kemiyet olarak çoğunluk olamamış Türkçüler bulunuyordu!
1950’den sonra Türkiye’ye kopyalanan siyaset Antikomünizm üzerine bina edilmiş tamamen Proje bir yapıydı! Dışlanan yeni sol aydınların pek çoğu bu yoğun tepki ve ihanet suçlamaları arasında kendilerini Moskova yollarında buldu! Hâtıraları ilginçtir, ki tamamı Nazım gibi vatan hasreti ve ülke sevgisi ile gittiler! Bir Cumhuriyet devri Türkiye-Sovyet mutabakatı sonucu öldürülen Galiyev öğrencisi Mustafa Suphi üzerine kurgulanan kuramların bugün ne kadar gülünç olduğunu ve bir Galiyev öğrencisi olan Şevket Süreyya’nın suskunluğunu artık daha iyi anlıyoruz! 1960 penceresi tez kapandı TİP ve M.Ali Aybar, hattâ Behice Boran’ı da hiç anlayamadık! Çünkü Mustafa Suphi’yi tanımaya yanaşmamıştık, onun Türk olmadığını ezberlemiştik!
1960 penceresi kapanırken siyasette Türkçülük de dama demiş, kendini saldırgan bir hamasete hapsetmiş, fakat büyük kanat bir İhtilal Albayı tarafından siyasette tek kişilik ordu olarak kendini göstermiştir! Türkçülük’ün Tanzimat-Meşrutiyet-Cumhuriyet çizgisinden gelen iptidâi de olsa bir kültür ve fikir alt yapısı vardı! Osmanlı hocaların öğrencileri olan Atatürk dönemi Türkçülerin siyaset dışında bulunanları ne yazık ki Mustafa Kemal ile barışık değildi! Bunların çoğu demokrasi ile birlikte devlette yer aldılar, ki hiçbir numaralarının olmadığı çok geçmeden anlaşıldı! Sanki bir Osmanlı ürünü imiş gibi Türk Ocakları’nda boy gösterdiler. Bunlar hiçbir zaman ihtilalin Kudretli Albayı’nın yanında olmadılar! Albay 1970’den itibaren sadece onlarla değil mensup olduğu Atsız Okulu ile de siyasette ilgisini kesti! Bu ayrılık onu suçlamak için kullanılır ama bugün siyasette bir neslin onun eseri olduğu hiç düşünülmez! Halbuki Albay Türkeş muhayyel Türkçülüğü reel milliyetçiliğe tahvil etmiş Cumhuriyetin yegâne siyaset ve dâvâ adamı olarak çoktan tarihteki yerini almıştır!
(Devam Edeceğiz)
Muhabbetle.