SİYASETİN “TOPLUMU MUTLU ETMEK GİBİ” BİR GAYESİ OLMALI!
H. Nurcan Yazıcı
Bir tarafta taciz ve tecavüz haberleri, bir tarafta ekonomik krizin ortasında kalmış insanlar… Bir tarafta ise bir türlü gündemden düşmeyen seçim haberleriyle, çözümün değil, sorunlarımızın bir parçası haline gelen siyaset…
Sağlıklı bir duygu yapısına sahip olsanız bile, mutsuzluk sarmalında kalan bir toplumda mutlu olmanız, kendinizi iyi hissetmemiz mümkün değil. Dolayısıyla, ‘Avrupa mutsuzluk endeksi’ çalışmalarında Türkiye, en mutsuz ülkeler arasında…
Mutlulukta, mutsuzlukta çok çabuk bulaşır.
Mutsuzluk bulaşırken kişi, yer ve zaman ayırmıyor. Sosyal hayat içinde hepimiz aynı havayı teneffüs ediyoruz çünkü! Dillerimiz öfkeye yenik, yüreklerimiz sevgisizliğe…
Sıkıntı, nasıl normalleşiriz bilemiyoruz. Aslında buna çok da, kafa yormuyoruz.
Şiddet, insanî ve ahlâkî olmayan olaylar, çocuklara ve hayvanlara yapılanlar ortada… Önlenmesi adına ise, ne hukuk ne de eğitim alanında kayda değer hiç bir çalışma yok.
Toplumun mutsuzluğunu kendine dert edinmesi, bu noktaya nasıl gelindiğinin idrakinde, çözümler üretmesi gerekensiyasiler ve yöneticiler ise kendi derdinde..
Çocuklarımızın durumu; korunması, güvenliği ve gelecekleri; KAÇ SİYASİNİN GÜNDEMİNDE acaba?
Kimse öz eleştiri yapmıyor!
Her toplumun değerlerine ve kültürüne göre oluşturduğu bir sosyal yaşamı vardır ve insanlar ilişkilerini ve paylaşımlarını bu değerlere göre düzenler… Aile ve çocuk toplumumuzun ve hatta milletin omurgasını teşkil ediyor… Şimdi, bu kadar önemli bir alanda yani omurgada sağlıksızlık var ve hiçbir şey yapamıyoruz.
Toplumun da, bir öz eleştiri yapması, kaybettiği değerlerinin farkında olması gerekmez mi? Özellikle aile kurumunun değersizleştirilmesine karşılık bir tavır ortaya konulamamış olunması konusunda.
Türk geleneğine göre, kendince devlet olarak görülen aile kurumundan bahsediyorum.
Aile hem çocuğun yetiştirilmesi hem de çocuğun eğitilmesi açısından çok önemli bir kurum, sığınak… Aynı zamanda da, toplumun birlik ve beraberliğini sağlayan sosyal bir güç.
Yine Türk geleneğine göre aileyi ayakta tutan en büyük unsur da çocuk.Toplumumuzda, “çocuk, aile ve devlet” bir üçlem olarak görülür.Özellikle çocuğa yüklenen anlam büyük.
Bu açından çocuklarımızın, güvenli bir ortam içinde, en iyi şekilde büyütülüp, yetiştirilmesi ve topluma faydalı bir şahsiyet olarak kazandırılması hepimizin görevi.
Bu görevin yeterince yerine getirilmediği ortada ki, çocuklarımız, güven ve gelecek sorunu yaşıyor… Gün geçmiyor ki, bir çocuğumuz karanlık niyetlere maruz kalmasın!
Bu böyle gitmez… Gün gelir çocuklarımızın yüzüne bakamaz hale geliriz.
Sapıklara ve şiddete karşı alınan önlemler ve cezalar yetersiz. Siyasetin acilen, toplumun saadeti ve selameti için bir şeyler yapması gerekiyor.
Farabi’ye göre saadetin elde edilmesi insanın yaradılış sebebini teşkil eder…Saadet insan faaliyetlerinin nihai meyvesidir o mutlaka gayedir…
O vakit siyaset ve yöneticiler en önce toplum saadetini gaye edinmeli sonra da, toplumu bu gaye etrafında birleştirmelidir. Çünkü mutluluk, uğrunda çalışılması gereken, yüksek bir manevi haldir. Toplum olarak çirkinliklerle mücadele etmedikçe mutsuzluk ve çocuklarımızın acısı, kaderimiz olmaya devam edecektir.
Unutmayın mutsuz ve güvensiz insanlarla bir gelecek kurgulanamaz.
Hedef SAADET, araç SİYASET.